Dolar

34,9424

Euro

36,6354

Altın

2.975,32

Bist

10.125,46

MÜSİAD'dan 2010 yılı için 4 x 4 reçete

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Ömer Cihad Vardan, MÜSİAD'ın 2009 yılı değerlendirmesi ve 2010 yılının beklentilerini açıkladı. İşte MÜSİAD'ın 2010 beklentileri...

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-01-04 14:11:00

 MÜSİAD'dan 2010 yılı için 4 x 4 reçete
Haber Merkezi / TIMETURK

MÜSİAD’ın 2009 Değerlendirmesi ile 2010 Beklentilerini bir basın toplantısı ile açıklayan MÜSİAD Genel Başkanı Ömer Cihad Vardan, 2009 yılının “idare edilen” bir yıl olarak geçtiğini ifade edip, ekonominin 4 ana aktörüne 4’er ev ödevi düştüğünü söyleyerek 4x4’lük reçeteyi kamuoyuyla paylaştı.

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Ömer Cihad Vardan, 2010 yılının ilk iş günü olan 4 Ocak tarihinde basın mensupları ile bir araya gelerek, MÜSİAD’ın 2009 Değerlendirmesi ile 2010 Beklentilerini açıkladı.

Dört bölümden oluşan konuşmasına, küresel krizi değerlendirerek başlayan MÜSİAD Genel Başkanı, “2009 yılı, dünyada son yüzyılın ikinci en büyük krizi olarak kayıtlara geçti.

Kriz “finansal” kökenli olsa da, sonuçları itibariyle reel sektör daha fazla etkilendi. Dünya üretim ve ticareti keskin bir şekilde düşerken, 30 milyon kişi işini kaybetti” dedi.

2009’un İlk Çeyreğinde “Dipten Dönüş” Başladı

Bununla birlikte, krizin beklenenden çok daha önce kontrol altına alındığını ve 2008’in son çeyreği ile derinleşen kriz göstergelerinin, 2009’un ilk çeyreğinde dibe vurduktan sonra, yılın ikinci çeyreğinden itibaren yerini “dipten dönüşe” bıraktığını ifade etti.

Vardan, "şimdi ise, krizi durdurmak ve toplam talebi uyarmak üzere devreye alınan genişleyici para ve maliye politikalarından oluşan teşvik paketlerini durdurma hatta geri alma konusunda hükümetler çıkış stratejileri aramaktadırlar” dedi.

Türkiye “İthal” Bir Kriz Yaşadı

Konuşmasının ikinci bölümünde Türkiye ekonomisi hakkında değerlendirmelerde bulunan MÜSİAD Genel Başkanı, Türkiye açısından “ithal bir kriz” olarak nitelendirilebilecek bu krize, Türkiye’nin bir yandan hazırlıklı, öte yandan da bazı kırılganlıklar içinde girdiği görülmüştür.

Türkiye, daha önce yaptığı reformların ödülünü finans sektöründe alırken, maalesef 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana bozulmuş siyasi istikrar ortamında yapamadığı reformların faturasını ödemek zorunda kalmıştır” dedi.

Türkiye’nin krizden etkilenmesinin 4 ana sebebi

Konuşmasında, bu küresel kriz döneminde dünyada birçok ülkede bankalar batarken, Türkiye’de ise bankacılık kesiminin sapasağlam ayakta kaldığını belirten Vardan, 2009 yılında Türkiye ekonomisinin yılın ilk dokuz ayında %8,4 oranında küçülmesi, işsizliğin %13,4 oranına yükselmesi ve ihracatın %27 düşmesinin 4 ana sebebi olduğunu söyledi: Bunlar;

“1. Krizin başlangıcıyla birlikte ülkemizde bazı çevreler, krizden medet umarcasına piyasaları panik havasına sokarak, bir güvensizlik ortamının oluşmasına neden olmuşlardır.

2. Bu ortama bağlı olarak tüketim azaldı. Bunun sonucunda, üretim azalarak, yatırımlar durmuş ve istihdam kaybı yaşanmıştır.

3. Özellikle 2008’in son çeyreği ve 2009’un ilk yarısında bankaların 2001’deki kriz tecrübesi nedeniyle paniğe kapılarak finans musluklarını adeta kapatması, bu şekilde hem kişileri hem de firmaları zor durumda bırakmaları, finansman maliyetlerini yükseltmeleri reel sektörde büyük bir sıkıntı oluşturmuştur.

4. “AB ülkeleri krizde çok derinden etkilenmiş, dolayısı ile başlıca ihracat pazarımız olan AB’ye olan ihracatımız %30’a yakın oranda düşmüştür. Bunun da genel ihracatımıza etkisi %27 civarında olmuştur.” dedi.

Türkiye 2010’da %3,5 veya üzerinde büyüyecek

Mali sektörün çökmemesi sayesinde 2009’un “idare edilen” bir yıl olarak geçtiğini belirten Vardan, konuşmasının üçüncü bölümünde şöyle devam etti:

“Temkinli iyimser orta vadeli mali program ile muhtemel belirsizlikleri ortadan kaldıran Türkiye’nin, 2010 itibariyle %3,5 veya üzerinde büyüyebileceği noktasında biz dahil OECD, IMF, DB, AB Komisyonu ve çeşitli kredi derecelendirme kuruluşları ittifak etmektedir.

Aynı zamanda, Türkiye’nin 20 aydır IMF’ye gitmeden ve dış finansman desteği almadan krizi atlatması da oldukça büyük bir başarı olduğunu not etmek lazımdır.

IMF ile yapılması düşünülen bir anlaşma konusunda bugüne kadar yaşanan gelişmeler, MÜSİAD’ın daha önceden ilan ettiği doğrultuda seyretmektedir.

Türkiye’nin kredibilitesinin artmasını sadece IMF ile stand-by anlaşması yapılması şartına bağlayan birçok kesime rağmen, gelinen noktada 55 ülkenin kredi notu düşürülürken, 13 ülkenin kredi notunun yükseltildiğini, Türkiye’nin de bu ‘13 ülkeden biri’ olduğunu belirtmekte yarar var.

Aynı zamanda, Türkiye kredi notu iki basamak birden yükseltilen tek ülke olmuştur. Dolayısıyla 2010 yılı için Türkiye’ye yönelik yurtdışından yatırım akışlarının hızlanacağını beklemekteyiz.”

2010 Yılı İçin 4 Kesime 4’er Öneri

Vardan, konuşmasının dördüncü ve son bölümünde 2010 yılı ve sonrası için yapılması gereken ödevleri dört başlık altında şu şekilde açıkladı:

İşletmeler:

1. Öncelikle işletme sahiplerinin, değişen şartlarına ve kriz sonrasının sunacağı fırsatlara şirketlerini hazırlaması gerekmektedir.

2. Artık bilgi ve teknolojinin girmediği saha kalmadığı gerçeğiyle şirketler, güçlü ve rekabetçi olduğu alanları iyi tanımlamalı, bunlara gereğince odaklanmalı, piyasadaki hareket tarzını da buna göre tayin etmelidir.

İşletmeler, MÜSİAD olarak önemini devamlı vurguladığımız Ar-Ge, inovasyon, tasarım ve markalaşma konularında kendilerini yapılandırmalı, bu bilinci şirketin bütününe mal etmelidir.

3. Türkiye dahil, Doğu Avrupa, Ortadoğu, Kafkasya ve K.Afrika ülke ekonomilerinin, 2010’dan itibaren yalnızca dünya ortalamasının üstünde büyümekle kalmayacağı, ayrıca bu ekonomilerin iletişim, medya, finans gibi öncü alanları sürükleyecekleri öngörüsüyle ihracat pazarlarları çeşitlendirilmeli, iç-dış pazar dengesi aranmalı ve ürün çeşitlendirmeye gidilmelidir.

4. Hala Türkiye’de üretilmeyen, dünya ile rekabete girilmemiş olan birçok ürün grubu olduğu gerçeğiyle, iyi araştırma ve yeni iş modelleri eşliğinde bu çeşit “niş marketlere” deplase olunmalıdır.

Hükümet:

Hükümetin de yukarıda sayılanlara paralel olarak, işadamının önünü açacak düzenlemeleri yapmaya, ortamı hazırlamaya devam etmesi oldukça önem arz etmektedir. Bu anlamda;

1. Özellikle kriz sonrası toparlanmanın hızını artıracak, doğrudan ve dolaylı desteklere devam edilmeli, beraberinde direk üretim maliyetlerini olumsuz etkileyen tüm alanlarda iyileştirmelere gidilmeli, iş ve yatırım ortamını daha rekabetçi kılacak ikinci nesil reformlar derinleştirilerek sürdürülmelidir.

2. Son 20 aydır ve özellikle küresel kriz ortamında dahi başarılı bir şekilde sürdürdüğü IMF’siz ekonomik programa devam ederek, olası bir anlaşmanın ülkeye sıcak para akışına sebebiyet vereceğini ve akabinde ihracatımızı menfi etkileyebilecek, rekabet gücümüzü azaltacak kur düşüşlerinin oluşacağını iyi hesap etmelidir.

Hatta Hükümet, bu konuda karar vermeden önce özel sektör ile bir ortak akıl platformu oluşturmalıdır.

3. 2009’da önemli bir kaynak girişi olarak vazife gören ‘Varlık Barışı’ projesinin bir sonraki ayağı niteliğinde ve özellikle bu dönemde sıkıntıya düşen firmaların bir an önce kalkınmasına ve fatura keser duruma gelmesine vesile olabilecek, varlık barışına benzer bir ‘Vergi Barışı’ projesi geliştirilmelidir.

Ayrıca, böylesi firmaların yükümlülükleri altında bulunan gecikmiş borçlarının tasfiyesinde, bugünkü enflasyon ortamında fahiş boyutlara ulaşan vergi cezalarının makul seviyelere çekilmesi ve uzun vadeli bir şekilde yapılandırılmasının önü açılmalıdır.

4. 2023’deki dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasında yer almamıza vesile olacak, ülkemizin hızla ilerlemesinin önünü açacak, siyasi çekişmeleri önleyecek;

a. Yargı reformu,

b. Kamu yönetimi reformu,

c. Eğitim reformu ile

d. Sivil ve özgürlükçü yeni bir Anayasa’nın bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Muhalefet:

Geçtiğimiz yıllarda maalesef Hükümet-Muhalefet ilişkileri toplumda gerginlik oluşmasına sebebiyet vermiş, toplumun birçok kesimi tarafından hüsnü kabul görmemiştir.

2010 ve sonrası için artık demokrasiyi içselleştirmiş bir ülke hüviyetiyle, ülkemizde muhalefet de, halkın iradesine saygı göstererek kendilerine tanımlamış olduğu muhalefet görevini layıkıyla yerine getirmelidir. Bu anlamda muhalefet;

1. Eleştirilerde kullanılan üslubu iyi seçerek, toplumda ayrışmaya ve kavgaya sebebiyet verecek davranışlardan kaçınmalıdır.

2. 2023 hedeflerinin iktidarıyla muhalefetiyle Türkiye’nin hedefleri olduğu bilinciyle, yapıcı eleştirilerle Hükümetin, bu hedeflerden sapmaması sağlanmalı ve icraatların bu yönde yapılması hatırlatılmalıdır.

3. Ülkenin gelişmesi yönünde alternatif projeler üreterek, Hükümetin yapamadıklarını kendilerinin yapabileceklerini belirtebilmeli ve iktidara talip olduklarını net olarak açıklayabilmelidir.

4. İktidar tarafından yürütülen başarılı politika ve icraatlar da takdir edebilmeli, özellikle dışarıya karşı milli menfaatlerde birleşebilmeli ve tek vücut olabilmelidir.

Toplumun Tüm Kesimleri:

1. Bundan sonraki dönem için, ülkemizin ekonomik anlamda ilerlemesini engelleyebilecek herhangi bir siyasi kaosa, hiçbir kimse, kurum veya kuruluş tarafından sebep olunmamalıdır.

2. Ülkemizin yıllardır sıkıntısını çektiği demokratik yönetime yönelik müdahale düşünce ve teşebbüsler artık zihinlerde yer bulmamalıdır.

3. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan her vatandaşın kanunlar önünde eşit muamele göreceği, hukukun üstünlüğünün esas olduğu, insanların barış, kardeşlik ve huzur içinde yaşadığı bir ortamın oluşması için toplumun tüm kesimleri gayret sarf etmeli ve bu yolda yardımcı olmalıdır.

4. Ülkemizin 100.kuruluş yılında, ortak hedeflere ulaşabilmemiz için en büyük tartışmamız, neyi, ne şekilde yapacağımız olmalı, bunu da toplumun tüm kesimleri bir araya gelerek başarabilmeliyiz.

Bizler, MÜSİAD olarak, Türkiye’nin bunları yapabildiği sürece, önünün açık olduğunu düşünüyor ve gelecek için “tam yol ileri” diyoruz.

MÜSİAD’ın 2010 yılına ilişkin tahminleri:
Büyüme: %4’ün üzerinde
İhracat artışı: %15 civarında
Enflasyon: %6-6,5 bandında
Bütçe açığının GSYİH’ya oranı: %5 civarında
Cari açığın GSYİH’ya oranı: %3 civarında

Öte yandan, döviz kurunun mevcut durumu (ABD Dolarının 1,5 TL’nin altına inmemesi, Euro’nun da 2,20 TL civarında seyretmesi) koruması gerektiğini, bunun hem ithalat, hem de ihracat için dengeli ve oldukça önemli olduğunu söyleyebiliriz.

Haber Ara