At ve eşek etini nasıl ayırt edersiniz:
Türkiye'de Çukurova Üniversitesi öğrencileri gibi bilmeden at-eşek eti yiyen binlerce insan var. Peki bu etleri dana ya da koyun etinden ayırt etmenin yolu yok mu?
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-12-31 00:47:00
Yine geçtiğimiz ay Adana'da 'at ve eşek etlerinin kalp rahatsızlığına iyi geldiğini, rahatlıkla yenilebileceğini' söyleyen Büyükşehir Belediye Başkan Vekili ve MHP Grup Sözcüsü Mustafa Tuncel görevinı Zihni Aldırmaz'a bırakmıştı.
Ucuz fiyata satılan bu etler; kıyma, salam, sucuk olarak denetimsiz kasap ve marketlerde halkın karşısına çıkıyor, ciddi sağlık problemlerini de beraberinde getiriyor ve siz farkında olmadan birçok hastalığa da davetiye çıkartıyor. Peki bu riske düşmemek için ne yapmalı? Dana eti ile eşek - at etini nasıl ayırt edilmeli?
İstanbul Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı'nda görevli Prof. Dr. Bülent Nazlı at ve eşek eti ile dana eti arasında farklıları ve tüketicilerin bilmesi gereken noktaları ntvmsnbc için yorumladı:
Lop et yani kemiksiz etler ayırmak oldukça zor. At ve eşek etinin özellikleri var ancak uzman veya deneyimli olmak lazım. Aksi takdirde ayırt etmek çok zor.
1) AT-EŞEK ETİ CİĞERE YAKIN RENKTEDİR
Mesela at ve eşek eti koyu kırmızı renkte olur, dana eti ise daha açık kırmızıdır. At eti özellikle hava ile temasa geçtiği zaman neredeyse ciğere yakın renk alır.
2) LİFLERİ ÇOK SERTTİR
Mesela at etinin lifi çok serttir. Çiğnendiğinde sertliği anlaşılır. Ancak bazı sığır etleri de sert olabilir.
3) YAĞI SARIDIR
At etinin yağı bayağı sarıdır. Ama buna paralel yine çok yağlı sığır ve dana etleri de sarı renk alabilir.
4) TADINDA FARK YOK
Tadında ise herhangi bir fark yoktur. Yemeklerde sos ve baharatlarla hazırladıkları için ayırt etmek daha zor. Mesela Avrupa'da at eti çok değerli ve pahalı.
Türkiye'de ise öyle bir alışkanlık yok. Dolayısıyla tüketicilerin böyle bir ayrıma varmaları çok sınırlı.
3 bin kişi bile - ki bu çok büyük bir deney demek - şüphelenmemiş, dolayısıyla bu etleri ancak kemikli haldeyken ayırmak gerekir. Bunun haricinde bu ayırım için laboratuar metodları var. Et ne olursa olsun, yapısına göre ayırabiliyoruz.
KÜÇÜK MARKET VE KASAPLARA DİKKAT
At ve eşek eti riskinin büyük marketlerde olmaması lazım. Ancak küçük marketler ve kasaplarda söz konusu olabilir. Burada tehlikeli olan konu; etlerin kaçak ve kontrolsüz olarak devreye girmesi... Hiçbir veteriner hekim kontrolünden geçmediği için her türlü hayvansal köken hastalığı içerebilir. Bunlar gıda olarak insanlara geçer ve çeşitli hastalıklara sebep olabilirler.
Bu etler, hiçbir kontrolden geçmediği ve hijyenik koşullarda gerçekleşmediği için hayvansal kökenli tehlike (ki bunları biz fiziksel, kimyasal ve biyolojik tehlikeler diye adlandırıyoruz) içerebilir. O nedenle risk tabii ki var. İnsanlar bunu yedikleri zaman gıda kökenli hastalıklara yakalanabilirler. Gıda zehirlenmeleri ya da gıda enfeksiyonları yaşayabilirler. Eğer hayvanlar, doğadan beslenirken bir takım kimyasal tehlikeleri de aldılar ise bunlar da insanlara geçebilir. Sonuçları kısa sürede açığa çıkabileceği gibi daha sonraki zamanlarda da belirebilir. Dolayısıyla burada "gıda güvenliği" sorunu söz konusu.
Denetimler yetersiz olduğu sürece insanların maalesef ekonomik parametreler için bu tür riskleri almaları kaçınılmaz oluyor.
GIDA GÜVENLİĞİ UZMANI VE VETERİNER HEKİM ŞART
Bu nedenle "gıda güvenliği uzmanı" ve "veteriner hekim" şart. Çünkü konu direkt olarak hayvan ve hayvansal tehlikeyle ilişkilendirildiği için bunları anlayan bir uzmanın olması gerekiyor. Zaten Avrupa Birliği'nde de "gıda hekimliği" var. Bunları denetleyen kuruluşlar yani "veteriner ofis"leri mevcut. Bu tür hayvansal kökenli, onlardan ya da ürünlerinden geçen hastalıklardan insanları korumak için veteriner hekimler görevlendirilmiş durumda.
BU TÜR OLAYLAR BİTMEZ ÇÜNKÜ...
Ancak Türkiye'de bu önemin yeterince anlaşılamadığı ve veteriner hekimlere böyle görevler verilmediği için bu gibi olaylar bitmiyor ve bitmezde...
İnsanlar, hayvanlardan daha zayıf. Düşünün; hayvanlarda ne yapıyorsa insanlarda da aynı etkiyi gösterecek. Bu tür etler yendiği zaman kısa süreli hastalıklara (zehirlenmeler ve enfeksiyonlar) neden oluyor. Eğer kuvvetli miktarda mikrop alınmışsa ya da etlerin toksini alınmamışsa ölümlere dahi yol açabiliyor. Şöyle anlatmak gerekirse; toksin, zehir demek. Mikropların bazırları toksin çıkartır. Eğer bu toksinler yaygın bir şekilde bulunuyorsa bunları pişirerek dahi engelleyemezsiniz. Çünkü bu toksinler, ısıya dayanıklıdır ve pişmiş ette de tehlikesini sürdürebilir.
Öte yandan kimyasal tehlikeler de var. Bu tür hayvanlar, nerede nası beslendiği belli olmadığından bir sürü kimyasal tehlikeyi de taşırlar. Tarım ilaçları veya kimsayal ilaçlar içerebilirler ki bunları da insanlar direkt olarak alırlar. Bu kimyasallarda uzun süreli hastalıklara neden olur. Belirtileri hemen çıkmayabilir, 3-5 sene sonra belirebilir.
Burada gıda güvenliği sorunu var bunun denetimleri sık sık yapılmalı. Adana'da bu tür olaylara rastlanıyor.
DOMUZ ETİ DE UCUZ
Tek tırnaklılarla beraber domuz eti de var. Özellikle yaban domuzları çok ucuz olduklarından kıymalara, sucuklara, salamlara karıştırabilir. Yemeklerde ise belli bir sosla ve yağla hazırladığından lezzetinde ödün kaybı olmaz.
Domuz etini kişi diğer etlerden daha kolay ayırabilir. Evcil domuzlarda bu ayırım daha kolaydır. Eti bembeyazdır ve yağları daha belirgindir. Ancak yaban domuzu olduğu zaman iş biraz daha farklı. Kemiksiz eti, sığır etine benzer ve anlaması güçtür.
Böyle bir yanlışa düşmemek için kişi hazır kıyma veya parça et almayacak, kasabın teşhir dolabında gördüğü kemikli etten isteyecek. Çünkü gerek at gerek domuz eti olsun farketmez, etler parçalandıktan sonra ayırt etmek güçleşiyor. Bunun için ancak laboratuar analizi gerekiyor.
Lokanta ve umuma açık yerlerde de gıda güvenliği tehlikesi var. Bu nedenle denetimlerin arttırılması ve denetimi yapan kişilerin eğitimli ve bilirkişi olması şart. Bu hekimsel bir konu, hatta doktorluktan daha zor bir meslek. Çünkü bir sürü hayvan var ve bunlar hem canlıyken denetim altında tutuluyor hem de kesildikten sonra hekimlerin muayene meteryali haline dönüşüyor.
KİMLER RİSK GRUBUNDA?
Hamileler, çocuklar, yaşlılar ve bazı hastalıklara sahip olan bireylerin bağışıklık sistemi daha zayıf olduğundan risk grubu oluşturuyorlar. İçinde mikrobiyolojik ya da kimyasal etkiler taşıyan sakıncalı etler, her türlü hastalığı beraberinde getirebiliyor. Özellikle beben ve anne beslenmesi aynı paralelde geliştiği için annenin aldığı tehlikeler, bebek için de geçerli olacaktır ve mutlak suretle zararı dokunacaktır.
Bu nedenle yaşlı evleri, kreşler, okullar, hastaneler gibi toplu tüketime açık mecralarda daha çok dikkat edilmelidir. Burada görev alan satın alma müdürlerinin ve personelin bilinçli olmaları ve veteriner hekim kontrolünden geçmiş etleri tercih etmeleri gerekir.
BESİN ZEHİRLENMELERİ NEDİR?
Bulantı, kusma, karın ağrısı, ishal, kramp gibi birçok hastalığın belirtisi olabilecek yakınmalar vardır. Eğer bu yakınmalar, son 3 gün içinde bir mikroorganizma ya da bunun zehiri bulaşmış bir besinin yenmesi sonucu ortaya çıkıyorsa, bu hastalığa besin zehirlenmesi denir.
Besin zehirlenmesi belirli bir alanda bir çok kişiyi etkileyebilir ya da salgınlar şeklinde görülür. Bazı durumlarda ise tek bir kişinin yediği besin sonucu zehirlenmesiyle meydana gelir. Dünyada oldukça sık karşılaşılan ve önemli bir sorundur. Hastalığın şiddeti zehirlenmeye neden olan mikroorganizmanın cinsine göre değişir. Eğer zehirlenme, bebeklerde ya da yaşlılarda ortaya çıkıyorsa daha ciddi seyreder ve ölümlere yol açabilir. Çünkü bu kişilerin vücutlarındaki sıvı miktarı yetişkin bir bireye göre daha azdır.
DOKTORA BAŞVURUN!
Eğer 2 günden fazla süren ishal varsa (kanlı ishal de olabilir), bir günde 4-5 kez dışkılama varsa, kişinin ateşi yüksekse, karın ağrısı varsa mutlaka doktora başvurulmalıdır. Kusma sürekli ise ve özellikle bebeklerde ve yaşlılarda görülüyorsa sağlık kontolünden geçmek gerekir.
ntvmsnbc
SON VİDEO HABER
Haber Ara