Lübnan’ın adımı, Suriye’nin açılımı büyük
Arap basınında bugün Muntazari’nin ölümü karşısında İran rejiminin attığı adım, Lübnan başbakanının Suriye ziyareti ve İran’ın bölgede yayılması gündeme geliyor.
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-12-22 11:43:00
Arap gazeteleri bugün reformcu muhalefeti başkanlık seçimlerinden bu yana şiddet uygulayarak bastıran İran rejiminin Ayetullah El-Uzma Hüseyin Ali Muntazari’nin ölümü karşısındaki tutumu ve bu tutumun çatışmanın devam ettiğine işaret etmesini gündeme taşıyor. Bununla beraber Lübnan başbakanının Suriye ziyaretinin çok büyük bir adım olduğuna değiniliyor. Başbakan Erdoğan’ın büyük bir heyetle gerçekleştireceği Suriye ziyaretinin büyük önemine karşın bu ziyaretin yanında çok önemli kalamayacağı ifade ediliyor. İran’ın Yemen topraklarında Husileri desteklemesinden Irak topraklarında Saddam rejiminin düşmesinden sonra elde ettiği nüfuza bölgedeki yayılma politikası da yine gündem konuları arasında yer alıyor. İran’ın Irak’ı bir parçası olarak gördüğü vurgulanıyor.
Mısır’dan yayımlanan El-Ehram gazetesi bugünkü “Muntazari’nin ölümü ve İran’da devam eden çatışma” başlıklı yorumunda şu ifadelere yer veriyor : “İmam Humeyni’nin tecrit edilmiş halifesi Ayetullah El-Uzma Hüseyin Ali Muntazari’nin ölümü, İran’ın evlatlarını yediği, iktidarı elinde tutan muhafazakar radikal gücün, reformcu gücü vahşi bir şekilde bastırdığı kesin gerçeğini ortaya koydu. İran makamlarının radyolarda Muntazari’nin vefat haberi yayınlanır yayınlanmaz güvenlik birimi ve ayaklanma bastırma kuvvetlerini Kum’da yayması da buna işaret etmektedir. Taraftarlarının cenaze törenine katılmasının engellenmesi için cenazesi gömüldü. Zira medya çevreleri bu cenaze töreninin İran’da reformcu muhalefetin popülerliği üzerine bir referandum gibi olacağını söylemişti. Muntazari, birçok İranlı muhalif için İran’daki reformcu hareketin ruhi babası sayılıyordu. Reformcu muhalifler ve güvenlik güçleri arasında, başkanlık seçimlerini Ahmedinejat’ın sahtekarlıkla kazanmasını protesto esnasında çıkan çatışmalar esnasında sesi ne kadar güçlüydü. Konuşmaları reformcuların himmetini artırıyordu. O dönem Muntazari emniyet biriminin reformcuları bastırmasını kınamıştı.
Muntazari’nin ölümü ve bu ölümü çevreleyen koşullar, muhafazakar güçlerle reformcu güçler ve sembolleri arasındaki krizin hala sürdüğünü ortaya koyuyor. Bu ise iktidar için olumsuz sonuçları da beraberinde getirmektedir. Göstergeler, İran’da çatışmanın devam ettiğine işaret etmektedir.”
Lübnan’dan büyük adım, Suriye’den büyük açılım
Londra’dan yayımlanan El-Kudsü’l Arabi gazetesi yazarı Abdülbari Etwan bugünkü “Suriye’nin açılımı ve Mısır’ın kapanışı” başlıklı makalesinde şu ifadelere yer veriyor : “Bu sabah Türkiye başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, yaklaşık 10 bakandan, bir grup yetkiliden ve iş adamlarından oluşan büyük bir heyetin başında Suriye’nin başkenti Şam’a ulaşıyor. Çeşitli alanlarda ellinin üzerinde işbirliği antlaşması imzalanması planlanıyor. Bunların arasında iki ülke vatandaşlarının kimlik kartlarıyla yolculuk yer alıyor. Ancak bu ziyaret iktisadi ve siyasi açılardan stratejik önem taşımasına karşın Lübnan başbakanı Saad Hariri’nin iki gün önceki Şam ziyaretinin dörtte bir önemini kazanamaz. Suriye iktidarı, baba Hariri suikastından sonra en kötü günlerini yaşıyordu. Güçleri Lübnan’dan aşağılayıcı bir şekilde çıkarıldı. Soyutlanması için uluslar arası kararlar arka arkaya geldi. Güvenlik sorumluları Şam’da, Viyana’da ve Beyrut’ta uluslar arası soruşturma komisyonlarının önünde süründü. Bu hüküm (ziyaret) üzerinde ittifaka varsak da varmasak da bölgesel ve uluslar arası tüm dengeleri değiştirip Suriye’ye dayatılan soyutlanma halini kırdı ve bölgede stratejik rolünü tekrar üstlenerek genel bir oyuncuya dönüşmesini sağladı.
Lübnan’daki konumu sebebiyle Suriye’yi boykot eden hatta Suriye’ye savaş ilan eden Mısırlı yetkililerin, oğul Hariri’nin uçağını Şam havaalanına inerken, Hariri Başkan Beşşar Esat’ı kucaklamak için koşarken sonra da ikisi arasında 3 saat süren toplantının ardından bir hazine bulmuş gibi yüzüne akseden gülümsemesini gördüklerinde hali ne olur bilmiyoruz.”
Yemen’den Irak’a İran her yerde
Londra’dan yayımlanan Eş-Şarku’l Ewsat gazetesi yazarlarından Abdurrahman Er-Raşid bugünkü “Saa’de’den Fekke’ye İran” başlıklı yorumunda şu ifadelere yer veriyor : “İran’ın Irak Fekke sahasını işgali, İran rejimi içindeki; tutucu tarafla farklı dış projesi olan siyasi taraf arasındaki kaos halini ortaya koyan önemli bir görüntüdür. İranlı radikaller kendileri Amerika’nın boykotu nedeniyle sahalarını geliştirmekten aciz kaldıkları bir vakitte Iraklıların petrol sahalarını geliştirmeye cüret etmesini uygun görmedi. Buna ek olarak İranlılar, Saddam rejiminin düşmesiyle otomatikman yönetimin İran rejimine geçtiği iddiasıyla Irak’ı özel bölgeleri sayıyor. Aynı zamanda da 5 senedir kanlı şiddet eylemleri planlayarak Amerikalıları yendiklerine inanıyor. Iraklılara herhangi bir petrol sahasını kullanmasının ya da kullanmamasının olabilirliğini dikte etme hakkı ise daha önceden Tahran’ın onayını almış olma prensibinin dayatılmasıdır.
İran çekilmek zorunda kaldı. Bunun sebebi Irak topraklarında konuşlanan Amerikan güçlerinden korkması değildi. Aksine bunun nedeni Iraklı ulusal duyguların kendisine ve önümüzdeki Şubat ayında kazanmasını temenni ettiği kendisine tabi olan Iraklı gruplara karşı değişmesiydi.
Suudi Arabistan’a göre ise hikaye tam tersi. Öyle ki Suudi sınırlarına sızan, Tahran’la bağlantısı olan Husi cemaatinin fertleridir. Husilerin hareketliliği reformcu muhalefetin, dayattığı ve İran rejimini dışarı kaçmak istettiren ambargoyla eşzamanlı geldi. Suudi Arabistan geçen dört yıl boyunca açık bir şekilde Husiler sorununa karışmak istemiyordu. Çatışmayı sahiplerine bırakmıştı. Ancak Husiler geçen üç ay içinde aniden stratejilerini değiştirdi ve Suudi Arabistan sınırına yöneldi. Suudi Arabistan da böylelikle ağır silahlar kullanılarak savaş geliştirildi.”
SON VİDEO HABER
Haber Ara