Irak'ın geleceğini Kerkük belirleyecek
Petrolü meşhurdu, artık kaosu da öyle. Irak'ın geleceğini belirleyecek en önemli anahtarlardan biri olan Kerkük'te yaşananların Türkiye'ye de bir etkisi olacak.
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-12-21 00:12:00
Neredeyse bütün ailesini kaybettiğine mi, yoksa her geçen gün derinleşen çaresizliğine mi yansın Tahsin Kakayı. Kerkük'te Türkmenler'in yaşadığı mahallede patlayan bombanın etkisiyle yıkılan evinin ve dükkânının enkazı arasında, saldırıya kurban verdiği iki evladının ve iki yeğeninin ardından feryat figan ağlıyor. Bazen de öfkeyle kendi kendine söyleniyor: "Irak Türkmen Cephesi (ITC) yetkilileri hariç, kentteki sorumluların hiçbiri bir geçmiş olsun dileğinde bile bulunmadı."
Kerkük'e ayak bastıktan sadece 24 saat sonra tanık olduğum bu trajedi, Türkmenler'in yaşadığı bölgedeki ilk bombalı saldırı değil. Bir mucize olmazsa, sonuncu da olmayacak. ABD'nin Irak'ı işgal ettiği 2003 yılından bu yana başkent Bağdat'tan sonra en çok patlamanın meydana geldiği kent Kerkük. Türkmenler, Kürtler, (Sünni ve Şii) Araplar arasında 'kime' ait olduğuna dair yaşanan kanlı ihtilaftan başını kurtaramayan petrol zengini bu kent, Irak'ın geleceğini belirleyecek en önemli anahtarlardan biri. Kerkük'ün tartışmalı konumu, Irak'ta resmi nüfus sayımı yapılmasının süresiz, genel seçimlerin ise iki kez ertelenmesine neden oldu (son olarak, 16 Ocak 2009'da yapılması gereken genel seçimler 7 Mart 2009'a ertelendi.) "Irak'taki iç savaşın çekim merkezi Bağdat değil, burası" diyor Kerküklü gazeteci Özdemir Hürmüzlü, "Kerkük, Sünniler'in kaybettiği, Kürtler'in ve Şiiler'in ise kazanmak istediği bir ödül."
Irak'ın kuzeyindeki Federe Kürt Bölgesi'nin başkenti Erbil'den Kerkük'ün girişindeki peşmerge kontrol noktasına yaklaştıkça, sağlı sollu kaba inşaatı bitmiş yüzlerce ev, biraz daha ilerdeyse yüksek bacalarından ateş çıkan petrol ve doğalgaz tesisleri göze çarpıyor. İnşaatların hemen hemen tamamı işgalden sonra kente gelen Kürtler'e ait. Aracın Erbil'li Kürt şoförü Siyabend Hacı, petrol kuyularını göstererek "İşte kavganın asıl sebebi burası, Baba Gurgur bölgesi" diyor. Kerkük sokaklarındaki hemen herkes, diğer devletlerin kenti "bir dolar yığını" gibi gördüklerini düşünüyor. Dünyada üretilen petrolün yüzde 10'u Irak'ta çıkıyor. Irak petrol rezervlerinin yüzde 60'ı ise Kerkük sınırları içinde. Yani tek başına Kerkük, dünya petrol rezervlerinin yüzde 6'sını elinde tutuyor. Irak Petrol Bakanlığı'nın verilerine göre, sadece geçen Kasım ayında kentte üretilen petrol miktarı 1 milyon varil. Ancak bu zenginlikten kent sakinlerinin faydalanabildiğini söylemek pek mümkün değil; yarım yamalak inşaatların sayısına bakarak bile. Hatta kentte, tek bir petrol istasyonu dahi yok. Araç sahiplerine bidonlarla elden petrol satılıyor.
Türkmenler, Kürtler, Araplar, Asuriler ve Keldaniler iç içe. Türkçe, Kürtçe, Arapça konuşuluyor. Yine de karşıt grupların pek birbiriyle konuştuğu söylenemez. Kent, kalın milliyetçi ve dini çizgilerle gruplara ayrılmış vaziyette. Her etnik ve dini grup sadece kendi mahallesinde güvende, (hatta art arda patlayan bombalara bakılırsa artık oralarda bile güvende olduklarını söylemek zor.)
Siyasi belirsizlik yatırımcıları endişelendirdiği için Erbil ve Süleymaniye'deki dev inşaat sahalarını Kerkük'te görmek mümkün değil. Öte yandan bazı etnik grupların yaşadığı mahalleler arasındaki ekonomik uçurum da giderek belirginleşiyor. Kürtler'in yaşadığı yerler diğerlerine göre kısmen daha bakımlı ve temiz. Kentin girişinde ve çıkışında inşa edilmiş ve güvenlik nedeniyle fotoğraflarının çekilmesi yasak olan yeni yerleşimler de Kürtler'e ait. Türkmenler'in yaşadığı Musalla mahallesi, Kerkük Kalesi çevresi gibi yerler ise adeta virane. Cadde ve sokaklarda sağa sola savrulmuş çöpler, altyapı eksikliği yüzünden örümcek ağı gibi direklerden aşağı sarkan elektrik ve telefon telleri, toz, çamur, atık sular... Yine Türkmenler'in ağırlıkta olduğu Köprübaşı meydanında, 1959'da öldürülen Kerküklü şair Selahattin Alçı'nın heykeli yer alıyor. Aracın içinden dışarının fotoğraflarını çekerken, Kürt istihbaratçılar tarafından izleniyor olabilirmişim. Yerel gazeteci Samir Yemenci, bu bölgede günün her saati bu tedirginlik içinde yaşadıklarını anlatıyor. Yemenci'nin esnaf olan ağabeyi İhsan Yemenci ise, "Kerkük'te kimsenin kimseye güveni kalmadı" diyor. Tedirginliklerinin yersiz olmadığını anlamak için, çevreye biraz dikkat kesilmek kâfi. Neredeyse adım başı bir polis var. Bazı polisler, tanınmamak için yüzlerini maske veya bereyle kapatıyor. Nitekim çok geçmeden içlerinden biri hızlıca araca yaklaşıp "Fotoğraf çekme" dedi. Ama konuşmamdan Kürt olduğumu anlayınca selam verip uzaklaştı.
Kentte anlatılanlara bakılırsa, her etnik grup kendi güvenliğini sağlamak için silahlanmış durumda. Her bir siyasi partinin de kendi silahlı gücü mevcut. Önleri bariyerle kapatılmış parti binalarını bu silahlı adamlar koruyor. Irak'ta Türkmenler'in, tamamı Kerkük'te faaliyet gösteren 15 siyasi partileri var. Aralarında bir birliktelikten söz etmek neredeyse imkânsız. Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin Kürdistan Yurtsever Birliği (KYB), Irak Federe Kürt Hükümeti Başkanı Mesut Barzani'nin Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), Noşirvan Mustafa'nın başında bulunduğu Goran Hareketi ve Selahattin Bahaddin'in liderliğindeki Kürdistan İslam Partisi ise Kerkük'te tam anlamıyla beraber hareket ediyor. Söylemleri de, politikaları da paralel. Çünkü aksi takdirde Kürtler'in Kerkük'ü kaybedeceğini düşünüyorlar. Kentteki Araplar ise, varlıklarını siyasi partilerden ziyade Irak merkezi yönetimindeki etkinlikleriyle hissettiriyorlar.
Kürtler, Kerkük'ün kendilerine ait olduğunu ve Irak'ın kuzeyindeki diğer üç vilayeti (Dohuk, Erbil, Süleymaniye) kontrol eden Federe Kürt Yönetimi'nin idaresine verilmesini istiyorlar. Araplar, Saddam Hüseyin döneminde uygulanan göç politikası sayesinde Kerkük nüfusunda önemli paya sahip olsalar da eski güçlerinden uzaklar. Birçoğu, Irak savaşından sonra bölgeden kaçtı. Bağdat yönetimi, yaklaşık 40 bin Arap'a 10-15 milyon dinar arası bir para vererek Kerkük'ten Irak'ın güneyine göç etmelerini sağladı. Türkmenler ise, kentin öteden beri kendilerine ait olduğunu savunuyorlar. Saddam Hüseyin, 1980'lerin sonunda çok sayıda Iraklı Arap'ı Kerkük'e göç ettirmiş ve Kürtleri kentten büyük oranda sürmüştü. Ancak 2003 yılında Saddam iktidarı devrildiğinde, Kürtler yeniden Kerkük'e akın etti. Türkmenler ve Araplar'ın iddiasına göre, ABD işgalinin devam ettiği 6 yıllık sürede 600 bine yakın Kürt kente yerleşti. Ancak Kürtler bu iddiaları reddediyor ve kente gelenlerin Saddam döneminde yerlerinden ve yurtlarından sürülen Kürtler olduğunu savunuyorlar.
Her etnik grup kentte kendilerinin çoğunlukta olduğunu iddia ederken, diğer yandan nüfus sayımı yapılamaması işleri daha da karmaşıklaştırıyor. Resmi olmayan rakamlara göre, Kerkük'ün nüfusu şu anda 1,3 milyon civarında. Türkmeneli Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Kerkük İl Meclisi üyesi Ali Mehdi Sadık, "kente yabancı güçlerle birlikte nifak tohumları ektiklerini savunduğu Kürtler'in" ABD işgalinden önce 200 bin kişiyken şimdi Kerkük nüfusunun yüzde 70'ini oluşturduğunu söylüyor. "Buraya sonradan yerleştirilen Kürtler geldikleri yerlere dönerlerse, Türkmenler Kerkük'ün en kalabalık nüfusu olacak" diyor Sadık. "KDP, KYB ve ABD işbirliğiyle kentte 10 bin kaçak ev yapıldı. O evlerin inşa edildiği arazilerin yüzde 90'ı Türkmenler'in tapusunda. 22 kilometrekarelik arazimiz gasp altında."
2004 seçmen kütüklerine göre Kerkük'teki 450 bin seçmenin 150 bininin Türkmen, 150 bininin Kürt ve 150 bininin Arap olduğunu savunuyor Sadık. Oysa bugünkü seçmen sayısı 890 bin ve durum bariz biçimde Türkmenler ile Araplar'ın aleyhine. Seçim, 2009 seçmen kütükleri baz alınarak yapılırsa, Kerkük'ün yönetiminin tam anlamıyla Kürtler'e geçmesi kaçınılmaz. Zaten bu sayısal çoğunluk yüzünden Kürt gruplar, Irak Anayasası'nın 140. maddesi uyarınca kentin statüsünün referandumla belirlenmesine de en sıcak bakan kesim. Ancak hem Türkmenler, hem de Araplar, öncelikle 600 bin Kürt'ün kentten gitmesi noktasında ısrarlı. Kürdistan İslam Partisi Kerkük Temsilcisi İbrahim Halil Reşit ise bu yaklaşıma itiraz ediyor. "Burada yasa yok ve tek işgalci Kürtler değil. Her etnik gruptan işgalciler var. Karşı çıkılacaksa, hepsine çıkılmalı" diyor Reşit.
Her grup ayrı telden çalarken, işin içinde bir de Irak hükümeti var. Kürtler'in "biz yönetmeliyiz" dediği, Türkmenler'in "özel statü" verilmesini talep ettiği Kerkük için, Bağdat yönetimi de "merkezi hükümete bağlı olmalı" diyor. İl Meclisi'nde halihazırda 26 Kürt, 7 Türkmen, 6 Arap ve 1'er de Asuri ve Keldani üye var. Vali Abdurrahman Mustafa bir Kürt, yardımcısı Rakan Sait el-Cuburi ise Arap. Belediye Başkanı ve Asayiş Komutanı da Kürt kökenli ama Asayiş Komutan Yardımcısı ve Alay Komutanı Türkmen. Asker ve polis teşkilatının büyük oranda Kürtler'den oluşması ise dengeleri altüst ediyor. Türkmenler ve Araplar kentte patlak verecek olası bir krizde silahlı gücün doğal olarak Kürtler'in lehine çalışacağından endişe ediyorlar. Bu yüzden Türkmenler Belediye Başkanı'nın kendilerinden olmasını, askeri ve polisiye gücün içinde de bütün etnik grupların eşit şekilde yer almasını istiyorlar. Kente giriş ve çıkışlar da peşmergelerin kontrolünde. Hele ki Irak'ın başka bir şehrinden gelip Kerkük'e yerleşmek istiyorsanız, peşmergelerin denetiminden geçmeden bu imkânsız.
Irak Başbakanı Nuri el Maliki de, Kerkük'ün Federe Kürt Yönetimi'ne bağlanmasını sağlamak gibi bir gizli ajandaları olduğundan şüphe ettiği Kürtler'in kentte bu denli etkin olmasından rahatsız. Maliki bu şüphesini, özel seçilmiş ve doğrudan kendisine bağlı iki bin Arap askerden oluşan 12. Tugay'ı geçen yıl Kerkük çevresine yerleştirerek net bir biçimde gösterdi. 12. Tugay, şimdilik Kürtler karşısında Türkmenler ve Araplar için de kısmi bir rahatlama unsuru. Irak Federe Kürt Hükümeti eski başbakanı Neçirvan Barzani ise, her ne kadar Bağdat ile aralarında peşmergelerin Irak ordusuna katılması ve petrolün idaresi gibi ihtilaflar olsa da, resmi olarak Irak merkezi hükümetine bağlı olduklarını vurguluyor. "Tüm Kürdistan'da petrol ve doğalgaz var. Kürtler'in bu doğal kaynaklar için Kerkük'e yoğunlaştığını savunanlar iftira ediyor. Irak Anayasası'nı kabul ettik, gizli bir ajandamız da yok" diyor Barzani.
Sadece iç çekişme değil, ABD dışında üç ülkenin daha Kerkük konusuna doğrudan ya da dolaylı müdahaleleri de Bağdat'taki merkezi hükümeti güç durumda bırakıyor. İran Şii Araplar ve Şii Türkmenler'e, Suudi Arabistan Sünni Araplar'a, Türkiye ise Türkmenler'e destek veriyor. KDP'de uzun süre genel sekreterlik yapan Cevher Namık, dış müdahalelerin Irak'ı iç çekişmelerden daha fazla çıkmaza soktuğu görüşünde. Namık'a göre bölgede en etkin ülke ise Türkiye. İlginç de bir örnek veriyor. "Irak parlamentosunda seçim yasası görüşülürken, ABD'nin Bağdat Büyükelçisi Christopher Hill bile olan biteni daha çok kenardan izlemeyi tercih etmişti. Ama Türk yetkililer müzakerelere doğrudan müdahil oldu ve parlamento komisyonunun toplantılarına dahi katıldı." Kerkük için de ayrı bir statü isteyen Türkmen ve Araplar, bunu Kürtler'e kabul ettirmek zorunda. Ama karşılığında Kürtler'e ne taviz verileceği belirsiz, çünkü onlar da kolay ikna olacağa benzemiyor.
Kerkük olayların gidişatına göre Irak'ı bütünleştirecek bir çimento da olabilir, petrol ateşiyle tüm ülkeyi saracak bir alev topu da. Ama ilk şık için şimdilik umut yok.
Kaynak: Newsweek Türkiye
SON VİDEO HABER
Haber Ara