Epözdemir'den Soner Yalçın'a mektup
Araştırmacı-Yazar Şakir Epözdemir'den Soner Yalçın'a açık mektup. Epözdemir, Yalçın'ın "İdris-i Bitlisli'yi tanımadan DTP süreci anlaşılamaz" başlıklı yazısına reddiye verdi.
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-12-18 10:37:00
Haber Merkezi / TİMETURK
Sayın Soner Yalçın’a Açık Mektub
Şakir Epözdemir*
Bugünkü (13 Aralık 2009) Hürriyet Gazetesindeki ‘İDRİS-İ BİTLİSLİ’Yİ TANIMADAN DTP SÜRECİ ANLAŞILMAZ’ başlıklı yazınızı okuduğumda bundan 500 yıl önce meydana gelen ve çok büyük bir başarıyla sonuçlanan tarihi bir projenin bu günkü resmî tez anlayışı ve inkâr politikası çerçevesinde değerlendirdiğinize hiç şaşırmadım. Şaşırmama gerek yok çünkü okuyan, düşünen ve yıllar yılıdır resmi görüş medyasının hala hangi noktada olduğunu görenlerdenim.
Bakınız, ben 50 yıldır Kürt halkının özgürlüğü için kafa yoran; bundan tam 40 yıl önce Kürtlerle ve Kürdistan’la ilgili ilk siyasi savunmayı yapan bir kişiyim. Bu 50 yıl zarfında Türkiye halklarına en ufak bir saygısızlık yapmayan bir araştırmacı yazarım. Yazdığım yüzlerce makalem de Türkiye de yaşayan bütün insanlara karşı mahcup olabileceğim tek bir kelime bulamazsınız.
Sizinde dokunduğunuz gibi ‘Mevlana Hâkimüddin İdris-i Bitlisi’ ye yakıştırılan bunca hakaret ve iftiraların yanlış olduğunu evvela 1998 de War Dergisinde yayınlanan bir makaleyle savunmaya başladım ve daha sonra 2005 yılında Kürt-Osmanlı İttifakı ve Mevlana İdris-i Bitlisi başlığıyla bu konuda bir kitap yazdım.
Bütün çabam tarih hafızalarını kaybetmiş Kürtlerin ve de Türklerin ezberledikleri ve basitleştirdikleri Kürt- Osmanlı ittifakını ve bu ittifaktaki Mevlana İdris’in rolünü anlatmak ve resmi görüşün dışında gerçekçi bir tarzda her şeyi açığa çıkarmaktı. Bunu yaparken elbette ki Kürt çevrelerden tepki gördüm ve hala daha tenkit edildiğimi biliyorum. Ama şunu sevinerek ifade edeyim ki artık Mevlana İdris eskisi gibi hakaretlere maruz kalmıyor ve hatta birçok aydın tarafından bu büyük diplomat müspet algılanıyor.
Aslında İdris’ten şikâyet etme hakkı Kürtlerden ziyade Türk’lerindir. Belki de İdrîs olmasaydı Çaldıran da Osmanlılar yenilir, Şah İsmail Anadolu’yu ele geçirir, Mısır’daki Memluklarla anlaşır, Osmanlıları bundan 500 yıl önce tarihten siler ve Baş belası olan Halifelik gibi gerici bir unvanla karşı karşıya kalmazlardı. Sizin de söylediğiniz gibi Fatih Sultan Mehmet bizi ta o zaman batılaştıracaktı.
Ama Kürtler açısından düşünüldüğünde gerçekten Sultan Selim Han’ın, Mevlana İdarisin ve o günkü Kürdistan Krallarının, (özellikle bu ismi vurguluyorum, çünkü batı anlamında bunlar Kürdistan Krallıkları ve meşru halk liderleriydi )(1) Emirlerinin, Meliklerinin ve Ümerasının 1514 yılında Amasya da almış oldukları karar ve iradeleri sayesinde bir daha Atlı Akıncılar ve despot işgalcılar Doğudan gelip Kürdistan’ın meşru yönetimlerini yerle bir eden işgallerden, soygunculardan ve barbar yaptırımlarından kurtulmuş oluyorduk.
Sizi fazla yormak istemiyorum.
Kürt Sorununun Çözümü İçin Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay’a AÇIK MEKTUP Başlığıyla hem Sayın Bakana ve hem de bütün medyaya gönderdiğim açık Mektubumu ve Sayın Cemal Yılmazla “Kürt Sorununun Çözüm Arayışları ve Kürt-Osmanlı 1514 Amasya İttifakı“ başlığı altında yapılan röportajı ekte takdim ediyorum. Şayet bu sorunun çözümünden yanaysanız bu iki belgeyide hiçbir sansüre yer vermeden Hürriyet Gazetesinde yayınlayınız.ki, hem Kürtler kim olduklarını ve hemde Türkiye halkları Kürtlerin külhane yetimleri olmadıklarını görsün ve herkes herkesi gerçekten tarihleriyle, gelenekleriyle ve geçmişleriyle tanınsın. Ne demiş Yüce Allah ? “- Sizleri ayrı ayrı kawimlerden yarattım ki birebirlerinizi tanıyasınız.” Gerçekten Türkler Kürtleri, Kürtler de Türkleri tam tamına tanısalardı, bunca savaş, bunca kan ve bunca kavgaya gerek kalmazdı.
Bu arada makalenizi bazı konularda değerlendirmek istiyorum.:
1- ‘İDRİS-İ BİTLİSLİ’Yİ TANIMADAN DTP SÜRECİ ANLAŞILMAZ’ başlığınız da gerçek payı var mı? Yani şunu mu demek istiyorsunuz? ‘Biz daha 500 yıl önce bunları adam yerine koyduk? Şimdi de aynı şeyi yapıyoruz.’ Ben şahsen bu muamalı başlıktan böyle anladım.
2 – İdrîs hangi Türkleri Kürtleştirdi? Bir Kürtleştirme veya Türkleştirme projesi mi yürütülüyordu o dönem de? Benim bundan haberim yok. Yıl 1514, 1914 değil di. Hele hele 1934 hiç değildi.
İKİNCİ PERDEYE GEÇELİM :
3-Safevi devleti, Bayındırıye Devletinin devamı olduğunu, sadece Devletin ismi ve hanedanın değişime uğradığını eskiden beri söylüyordum. Siz burada beni doğrulamışsınız. Buna da çok sevindim. Neden mi? Çünkü Hülago ve Cengiz hanların bütün acımasızlıkları bu devlete( Akkoyunlu Devleti) miras kalmıştı. Şah İsmail’i de çok acımasız bir ortama zorlayan da bu hunhar devletin kadrolarıdır. Ve bu devlet hem Kürtlere düşmandı, hem de Osmanlının payitahtına göz dikmişti. Yani Kürt Beyleri iktidarın Şah İsmail e geçtiğine başta sevindiler, Şeyh Cüneyt ailesi Kürdistan hanedanlarının yabancısı değildi, ancak Şah’ın yanında aynı ceberut komutanları karşılarında görünce şaşırdılar.1501 yılı öncesi 30 yıldır, 40 yıldır kimlerle özgürlük savaşı verdiklerinin bilincinde oldukları için başka çareler aramaya başladılar.
O günkü kadrolar (Kürt kadroları) devşirme ve asimilasyoncu okullarda yetişen yarım yamalak aydınlar ve önderler değildi. Kendi özgür ve bağımsız eğitim yuvalarında yetişmiş, 1465 ten 1495 e kadar sürekli Akkoyunlu devletinin en acımasız komutanları olan Sofu Halil, Bijenoğlu Süleyman, Muhammed Şevli ve Arap Şahlarla savaşan ve bu can düşmanlarını, mal ve namus düşmanlarını 5000’yıllık anayurtlarından, kadim topraklarından kovan büyük liderlerdi.
2 – Anadolu da yaşayan Türkler ve diğerlerinin Timurlenge, Uzun Hasan’a ve en sonra Şah İsmail’e ilgi duymalarının tek sebebi Alevilik ve inanç meselesi değildir. Bunu sizde doğruluyorsunuz. Bir defa Yıldırım Beyazıt’a kadar Anadolu’daki insanlar yerel beylik düzeninde özgür yaşıyorlardı. Osmanlılar ellem ettiler, kalem ettiler bu Beylikleri ortadan kaldırdılar. Anadolu Beyleri Timurlengi getirerek Ankara Meydan Savaşında Osmanlıları bertaraf ettiler ve tekrar meşru otoritelerine (beyliklerine) kavuştular. Sonra tekrar Osmanlılar bu Beylikleri ortadan kaldırmak isteyince Uzun Hasan’dan ve Bayındıriye devletinden medet umdular. Fatih Sultan Mehmet Erzincan Yassıçimeninde Sultan Hasan’a gereken dersi verdi. Daha sonra Şah İsmail ortaya çıkınca ve mezhepçiliği de devletinin ideolojîsi haline getirince elbette ki Anadolu ve Toroslar da yaşayan ve Osmanlının ağır vergî ve askerlik görevleri altında inim inim inleyen Aleviler Şah’a meyil verdiler. Ben de olsam aynı şeyi yapardım. Hala daha bu insanların sırtındaki ağır yük kalkmamıştır.
3- Şah İsmail 1502’de Batı’ya ve Güney’e saldırıya geçtiğinde hala daha Diyarbakır, Ergani, Mardin, Birecik, Harpût gibi alanlar Akkoyunlu devletinin işgalindeydi ve buralar Kürt Beylerinin yönetim alanları dışındaydı. Şah, Maraş’ta Dulkadıroğullarını yenerek, Harputa döndü, oradan Diyarbakır’a geldi. Bayındırı ye devletinin valisi Diyarbakır anahtarlarını Şah’a teslim etti. Şah İsmail kendi valisini görevlendirerek buradan ayrıldı.
Bakınız, sapla samanı karıştırarak ve resmi tarih tezlerine bakarak teşhisleri koymayalım. Ahlat Bitlis Hükümdarlığının bir şehridir. Şah İsmail Bitlis’ten geçerken Şeref Han IV’le mutabakata varmış ve evvelden olduğu gibi Kürdistan Beylerinin yönetimlerinin kendilerinde kalacak diye söz vermiştir. Şah İsmail’in dokunduğu tek Kürdistan Yönetimi Cizre’dir. Öteki taraflarda, yani Maraş, Berecik ve Diyarbakır yörelerinde Kürt yönetimleri yoktur.
Daha sonra 12 Kürt Beyi Şah İsmail’i ziyaret ederken bu valinin bir raporundan mütevellit Şah İsmail bu Emirleri, ve Melikleri kendi evinde zindana atarak, kendi despot ve gayrı meşru valilerini Kürdistanın belirli payitahtlarına göndererek, Beyliklerin tamamını işgale yeltenmiştir. Bu tutuklular arasında Şah’ın damadı Melik Halil-i Eyyubi da vardır. Seneler önce Şahin babası Uzun Hasan’dan kaçarak Hasankeyf Hükümdarı Melik Halil’in himayesine girince, misafirliği esnasında kızını Sultan Selaheddin-i Eyyubi sülalesinden gelen bu Melik’e vermiştir. Tarihte ‘Sultan Melîk Halil-i Eyyubi’ diye geçer bu Hükümdar.
Üçüncü Perdeye geçelim :
4- Buraya sizin iddialarınızdan bir alıntı yapmadan geçemeyeceğim. “Çaldıran Savaşından sonra Yeniçerilerin hoşnutsuzluğu nedeniyle Amasya’ya dönen Yavuz Selim, Doğu Anadolu’da düzenin sağlanması görevini İdris-i Bitlisi ye verdi. İdris-i Bitlisi 25 Kürt Aşiretini bir araya getirerek, onları – kendi üslubuyla yazarsak- Kızılbaşların kökünü kazımaya teşvik etti. Hepsi, ‘Kızılbaş topluluklarına karşı kılıç darbesiyle cihat etme’ yemini ettiler.” Demişsiniz hocam.
Peki Kürdistan Beyleri ve hükümdarları 1460’lardan beri kimlerle ve neden savaşıyorlardı. Kürtler kendi meşru yönetimlerini, tahtlarını, taçlarını, onurlarını, topraklarını ve halklarının can güvenliğini savunurken din ve mezhep sebebiyle mi hayatlarını feda ediyorlardı. Kafasına kırmızı, beyaz veya yeşil bir sarık takarak topraklarını, şehirlerini işgal etmeye gelen yabancıların din ve mezhepleri veya sarıklarının renkleri sorulur mu? 19 yy. başından sonuna kadar Özbeöz Sünni olan Osmanlı Ordularına karşı Süleymaniye de, Ravendiz da, Cizre de, Van da ve Kürdistan’ın her yerinde Kürtler savaşmadı mı? Kürtler hala daha özgürlükleri için savaşmıyorlar mı? Siz bunu çarpıtarak Alevilerin Demokratik süreçten çekilmesini amaçlıyorsan, Alevilerin Kürtler tarafından hiçbir zaman ve hiçbir yerde en ufak bir şekilde incitilmediklerini söyleyeyim. Elinizde bir kanıt varsa ortaya koyun da görelim. Neredeyse Moğul istilasını da Kürtlere yıkacaksınız.
’25 Kürt Aşiretini’ diyorsunuz. Allah aşkına siz ne okudunuz? Süleymaniye, Ravendiz, Amedî, Cizre, Fındık, Dérgül, Hasankeyf, Şirvan, Hizan, Sasun, batman, Silvan, Hazro, Lice, Eğil, Palu, Çermik, Genç, Çemişkezek (Dersim) ve diğerleri, Kürdistan’ın tam 28 meşru ve o zamana göre çağdaş yönetimlerinin toprak genişliği ve bu geniş toprakta yaşayan aşiretlerin sayısını bir tahmin ediniz?
Sonra siz neden Germiyan, Menteş veya Saruhan oğullarına aşiret demesiniz de sırf Kürt oldukların da aşiret diyorsunuz? Aşiretleri ilkel gördüğünüzden mi? Bakınız sizin o derin bilgilerinize rağmen şu anda yaptıklarını Kürdistan da herhangi bir aşiretin tek ferdi yapamaz. Aşiretlerde ayıp denen, günah denen bir şey var.
Hani diyelim ki Cumhuriyet Kürtleri zorla Türkleştirmek için Türkçe soy isimler taktı, köy isimlerini değiştirdi, Kürdistan’a evvela ‘Doğu’ dedi, daha sonra ikiye ayırdı Doğu ve Güneydoğu ismini verdi. Peki siz nasıl 500 yıl geriye giderek Kürdistan’a bu yalan, yanlış ve ırkçı, asimilasyoncu isimleri yakıştırıyorsunuz?
Biz gönüllü birliğimizi yalanlar üzerinde mi inşa edeceğiz? Ek2 de size sunduğum Sayın Cemal Yılmazla yaptığım röportajın arkasında Mevlana İdris’in Diyarbakır’dan Edirne ye, Sultan Selime yazdığı arz namesinin bir örneği vardır. Dikkatlice okumanı tavsiye ediyorum.
Bakin o mektup ta 2 defa Kürdistan Orduları lafı geçiyor. Üstelik o zaman Osmanlı Ordusu, Karaman Beyleri Kuvvetleri ve Anadolu askerlerinin isimleri var. Türklerle ilgili tek kelime yok. Siz asimilasyonu 500 yıl öncesine taşıyorsunuz. Bunca zahmete ne gerek var. Bakınız artık Kürtler 7 den 70 e herkes gerçekleri biliyor. Sayın Türk halkını çeşitli aldatmacalarla yönlendirmeyin.
5 – Osmanlıların Anadolu’daki Alevilerden 40.000 kişi katlettiğini de İdris-i Bitlisi ye yüklemişsin. O, Selim nameye bir kayıt koymuşsa bu onun suçumu. Bir imparatorluk! Kürtleri de, Rumları da, Ermenileri de, Türkleri de, Arapları da zaman zaman katletmiş, talan etmiş ve istediği şekilde 3 kıtada at oynatmıştır. Peki bu İmparatorluk İdrisin miydi?
Nuri Dersimi İdris e ‘Hayin’ demiş. Peki Nûri Dersimi Topal Osman’ı Koçgiri halkını katletmeye gönderenlere ne demiş? O’nu yazmaya cesaretiniz var mı? Nuri Dersimi’nin o dönemlerde Kürt – Osmanlı ittifakının sonucunda Dersim Alevilerine ne haklar tanındığından haberi mi vardı? Okullarınızda okutturduğunuz tarihle hangi doğruyu yansıtıyorsunuz. Sadece Baytar Nuri değil, hala daha birçok Kürt aydını 1514 sürecini bilmiyor. Bakınız hocam merak ediyorsanız söyleyeyim:
İdris-i Bitlisi Amasya anlaşması şartlarına göre Kürdistan’ın bütün yöneticilerine ‘evvelden olduğu gibi babadan oğla veraset yolu ile verilecek hakları’ vermiştir. Eskiden hakları ne ise, o hakları teyîd etmiş ve Dersim Bölge Merkezi olan Çemişkezek hükümdarlığının başına Pir Hüseyni getirerek bu kanunnameyiYavuz Sultan Selimin mühürlü ve imzalı teyidnamelerine, fermannamelerine ve berat namelerine geçirmiştir. Bitlis e ne muamele yapılmışsa Alevi bölgesi olan Çemişkezek’e o muamele yapılmıştır. Kürdistan yönetimlerinin tamamı 1847 de Bedirhan Beyin tasfiyesiyle son bulmakla beraber Çemişkezek yönetimleri Çar sancaklarıyla ve hükümdarlarıyla 1863 e kadar yaşamıştır. Osmanlılar bu süreçten sonra Sünnilere de zulüm etmiş, Alevilere de etmiş, Gayrı Müslümlere de etmiştir.
6 – Türkiye aydınlarının hemen tamamının dedikleri gibi ‘insanlar kendilerini hangi kimlikte hissediyorsa o kimliktenmiş’.. Peki, diyelim ki Türk olmayan herhangi biri ‘ben Türküm’ dediğinde miniklerinde bir titreme meydana gelmiyor mu? Türk olmadığını bilen yakın dostları bunun özel menfaatleri için sahtekârlık yaptığını düşünmüyorlar mı? Türküm dediği halde mesele ranta veya koltuk paylaşımı noktasına gelindiğinde Kamuran İnan ve Süleyman Demirel’in 1970’lar da ki Genel Başkanlık çekişmesinde olduğu gibi herkes kendi köküne dönmüyor mu? (Gerçi ikisi de Türk değildi ama batıdan gelenler Kürtlerden şanslıdırlar) Hele en can alıcı soru: Gerçekten biz 20 milyon Kürt hep bir ağızdan kendimizi Türk hissettiğimizi söylesek Türk Kardeşlerimiz inanacaklar mı? İnsan ne ise odur. Hissetme sadece takiyedir, yalandır ve zararlıdır sayın hocam.
7- “500 yıl geriye gittiğimizde de Alevi Türkmenleri kesen, onlara ‘jenosid’ uygulayan İdris-i Bitlisi’yi görürüz” diyorsunuz. İyi ya, Koçgiri de, Dersim de, Piran da, Botan da, Garzan da, Sasun da, Motki de, Zilan da ve Kürtlerin yaşadığı her yerde ‘jenosid’ tatbik eden, Dersimdeki 38 katliamını da yapan da İdristir. Siz neymişsin be hocam.
En son bana yaptığın bir hakareti dile getireyim:
İslamda ‘İçkili iken namaza durmayın’ emrinin, namaz kılmayanların ‘Namaza yaklaşmayın’ iddiaları gibi, sadece Mevlana İdrisi yazdığım ve Kürt-Osmanlı ittifakına değer verdiğim için benden intikam alıyorsun. Bakın ben o çarpıttığın cümleyi yazsam şöyle yazarım: O dönemde bütün Kürdistan Şehirleri Kızılbaşların işgali altındadır. Kürt Beylerinin Mevlana İdris-i Bitlisi’nin aracılığıyla Osmanlılarla ittifak kurmaktan başka çareleri kalmamıştır. Derim. Sadece 500 yıl önceki durumu doğru olarak kaydediyorum. Tarih yalanlarla tarih olmaz ki.
“Şakir Epözdemir gibi tarihçiler” diyorsun. Ben araştırmacı bir yazarım. Tarihçi olduğumu hiçbir yerde söylemedim. Başta da arz ettim. 50 yıldır Kürtlerin meşru hakları için mücadele veriyorum. Yüzlerce makalem neşredildi. Ben Türkiye de yaşayan veya dünyada yaşayan hiçbir kimseyi küçük düşürmedim. Ama siz hocam sadece beni değil, Mevlana İdris’i, Kürdistan Krallarını ve 500 yıllık Kürt- Osmanlı, Kürt Türk beraberliğini küçük düşürüyorsunuz. Yücelten de, düşüren de Allah’ tir.
Saygılarımla 14.12.2009 – Ankara
*Araştırmacı Yazar
(1) – Evliya Çelebi 1655’te bu Kürdistan Krallarından biri olan Abdal Han ve onun halkı için bakınız ne diyor: ”- Bütün İslam şehirlerini gezdim. Sadece Bitlis’te Dilencilerle karşılaşmadım. Zamanın en iyi şehri Bitlis şehridir, zamanın en iyi halkı Bitlis halkıdır ve zamanın en iyi Han’ı Bitlis Han’ı dır.”
SON VİDEO HABER
Haber Ara