Arzın merkezine yolculuk - 3
Kurban Bayramı yaklaşırken hacılar Kutsal beldelerde olmanın heyecanını yaşıyor. Timetürk domuz gribi dedikodularının yaşandığı beldeye gitti ve yaşananları yerinde izledi.
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-11-26 10:55:00
Medine’nin merkezine Uhud yolunda ilerleyip Mescid-i Nebi’yi görmeye başladığınız an, heyecan doruğa çıkıyor. Ziyaretine gittiğiniz kişi arz ve arşın kutlu Nebisi. Müthiş bir heyecan kaplıyor ve terlemeye başlıyorsunuz. Mescid-i Nebi’nin görkemli yapısı değil büyüleye, büyüleyici olan Rasulullah s.a.v.’e misafir olmak. O s.a.v.’in sizi nasıl karşılayacağı ve halleşip halleşemeyeceğiniz konusunda içinize düşen ateş yakıp kavuruyor. Teriniz kendisi gibi sıcak Medine’den dolayı değil.
KUTSAL BELDEDEN FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ
Vardığınız yer her şeyini Muhacirlerle paylaşan Ensar’ın memleketi. Âlemlerin Efendisi’ni bağrına basan ve halen barındıran şehir: Medine!
Mescid-i Nebi’ye girip Ravza-i Mudahhara’ya doğru ilerledikçe Peygamber s.a.v.’in vefatı haberi çınlıyor kulaklarınızda. Bir Hz Ömer’in yanlış yorumlanan ve münafıklara karşı yükselen celalli hali geliyor bir de Hz Ebubekir’in ‘O ölmedi’ diyenlere yaptığı nida geliyor gözünüzün önüne. Ama ezberiniz her ikisini de Efendileri’nin yanında metfun olduklarını düşünerek ilerliyorsunuz. Yaklaştıkça Medine sokakları geliyor aklınıza. Bedir, Uhud, Hendek ve diğerleri geliyor gözünüz önüne. Kim buradaki insanlar diye bakınıyorsunuz. Hangisi Ali, hangisi Bilal, hangisi, Zeyd, hangisi Abbas, hangisi Selman, hangisi Ebuzer, … diye aranırken ayaklarını kıbleye ya da Ravza’ya yöneltmiş, horul horul uyuyanların, Kur’an’ın hükmünü ayaklar altına lafzını başının altına alanların ne onlar ne de onların mirasçıları olamayacağı söyleniyor size.
İlerliyorsunuz vee Ravza. İyice anlıyorsunuz onların Aliler, Bilaller olmadığını. Ezanı okuyan Arap müezzinleri size O Medine’ye götürmüyor. Bu ne hız Rabbim diyorsunuz, bu ne hız? Kenar mescidlerde okunanları duysan kim bilir buna da razı olursun ama.
Önce O’raya erişmenin şükrü için iki rekât bir namaz kılmak gerekir, Peygamber’in namaz kıldığı yerde. Sonra ilk andan bu yana devam eden salât ve selamlara devam.
Ve Ravza’dan yani Cennet’ten size doğru yükselen bir ses. Ne yaptın ne yaptınız emaneti(mi)? Şimdi ver cevabını, verebiliyorsan! Varsa…
HURMA ve ZEMZEM
Bir hac ve umre ziyaretçisinin getirebileceği en değerli hediye hurma ve Zemzem. Arabistan’da hurmanın envai türü var. Hurmalı ekmek bile bulmak mümkün. Modern olmasa bile Mekke ve Medine’de hallerde oldukça ekonomik fiyatlara özelliklede Türkiye’de satılan fiyatların üçte biri fiyata temiz ve taze hurma temin edilebiliyor.
Özellikle Türkler arasında yaygın olarak Peygamber Hurması diye bilinen ‘Acve’ en kıymetli hurma. Ekil olarak diğer hurmalardan farklı olan ve erik kurusunu andıran ‘Acve’ hakkında Sa'd İbn-i Ebi Vakkas r.a. anlatıyor: "Resülullah s.a.v. buyurdular ki: "Kim her sabah acve hurmasından yedi tane yerse o gün geceye kadar ona ne zehir ne de sihir zarar verir."
Buhari, Tıbb 52, 56, Et'ime 43; Müslim, Eşribe 154, (2047); Ebu Davud, Tıbb 12, (3875, 3876).
Hz. Aişe r.a. anlatıyor: "Resülullah s.a.v. buyurdular ki: "(Medine'nin Necd cihetinde yer alan) Aliye acvesinde şifa vardır. O sabahın ilk vaktinde (yenirse) panzehirdir." Müslim, Eşribe 156, (2048).
Türkiye, hurmanın kıymetini bilmeyen ülkelerden biri. Bir sağlık deposu olan hurmanın birçok türünün çoğu batı ülkelerinin marketler raflarında bulunduğunu dünyanın en büyük Hurma Borsa’sının ABD’de bulunduğunu belirtelim.
Ramazan’da iftar ve sahurda özellikle Mescid-i Nebi’de her türü ikram edilen hurma ile zemzem beslenmek için yeterli. Hurma ve zemzemle yapılan sahur ve iftarda insan baka hiçbir gıdaya ihtiyaç hissetmiyor.
Hz Hacer’in annelik duygusu, teslimiyeti ve çaresizliğine karşı Allah c.c.’in Hz İsmail a.s.’le ve Müminlere armağanıdır Zemzem.
Peygamber Efendimiz s.a.v.; “Eğer Hacer annemiz, suya zemzem (durdur) demeseydi, ırmak olup akacaktı” buyurur. Hacıveyiszade İbrahim Efendi bu durum için “Her şeyde bir hikmet var. Eğer akıp yayılsaydı, kıymeti bilinmezdi. Şimdi bu mübarek suyu yalnız değerini bilenler içiyor” diyor. (Ali Ulvi Kurucu, Hatıralar Cilt 1/256)
Peki, Müslümanlar bunun kıymetini biliyor mu? Bu soruya “evet” diyebilmeyi ne kadar isterdim. Eskiden Mekke’den gelmiş bir kişiyi ziyarete gidilince kıbleye dönerek, ayakta şifa dileğiyle içilirdi zemzem.
Suud yönetimi hem Mekke’deki Mescid-i Haram’da hem de Mescid-i Nebi’de sıcak ve soğuk olmak üzere mescidin her tarafından hijyenik bir şekilde tüketime sunduğu zemzem, maalesef hem israf ediliyor hem de balık misali kıymeti bilinmiyor.
Ramazan’da zemzem’le iftar etmek gibi bir imkâna kavuşan ister Suudili Araplar isterse de diğer umrecilerin bir kısmı zemzem yerine CocaCola ve Pepsi ile iftar etmeyi tercih ediyorlar. Bunların sayıları öyle parmakla gösterilecek kadar az değil hatırı sayılır bir miktarda. Bırakınız zemzemle iftar etmeyi Kâbe’ye bu sömürge içeceği illeti götürmek bile nimete sırtını dönmek ve hatta Allah’a sır dönmekle eş değer görülmeli.
KOLAYI ZEMZEM TERCİH ETMEK
Mekke’de Zemzem kuyusunda istediğiniz zaman istediğiniz ölçekte zemzem doldurup evinize otelinize götürebilirsiniz. Uçağınızın aldığı kadarını da ülkenize götürebiliyorsunuz. Mecidlerin içerisinde de makul büyüklükte olmak üzere zemzeminizi doldurup gün boyu yahut Ramazan’da gecelerini zemzem içerek geçirebilirsiniz. Yani herkese yetecek kadar zemzem hem Mekke’de hem de Medine’de mevcut.
Bu kadar bolluğa rağmen gidip görene kadar bu beldelerinde en çok tüketilen içeceğin zemzem olduğunu düşünürdüm. Meğer yanılmışım. Artık kendilerine hallerini değiştirene kadar asla ümmet diyemeyeceğim topluluklar, zemzem gibi bir nimete sırt dönerek hem mescid içinde hem de dışında Kapitalizmin ve ABD emperyalizminin sembolü kolaya olan hasreti, özlemi ve tüketim miktarını görünce şaşırmak bir yana beyninizden kurşun yemişe dönüyorsunuz. Neden ümmet olmadığınızı kavrama imkânının yanı sıra düzeltmek için kimden ve nereden başlamak gerektiği düşünmeye başlıyorsunuz.
Ramazan Bayramı’nın ilk günü akşamı otelde yemeğimizi yerken büyük bir vaveyla koptu. Tartışma tamamlanınca otel sorumlusu Mustafa beye sordum. ‘’Hayırdır, sorun ne’ diye. ‘Dolapta kola kalmamış, neden kola yok diye hakaret ediyorlar’ deyince beynimden vurulmuşa döndüm.
Aradan birkaç gün geçti. Büyük çoğunluğu Türklerden oluşan otelde hem yemeğimi yemeye çalışıyor hem de kim ne tüketiyor diye gözlemlemeye çalışıyorum. Neredeyse herkesin kahvaltıda bile kola içtiğini fark ediyorum. Farklı tipler seçiyorum kendime uyarmak için. Sonucu görmek içinde farklı üsluplar deniyorum. Kola hakkında söylemem gerekenleri söylemeden ‘bu kişi ikna olur bu ise olmaz’ diye içimden geçiriyorum. Seçimimde ise yanılmıyorum. Üstelik tam isabet… Bana hak verir dediğim kimseler vazgeçiyor içmekten inatlaşır hatta ‘sana ne’ derler dediğim kimseler ise aynen öyle yapıyorlar. Bunlarla tartışacak değilim. ‘İyi günler’ diyerek yoluma devam ediyorum. Sonunda önemli miktarda insanı ikna ettiğim fark ettim. Bu sayede dostlular kurdum.
TÜRKLER’DEN AMAN ÇOK ZEMZEM İÇME ÖNERİLERİ
Normal bir iftarda ne kadar çok yemek yeriz değil mi? Ama Mekke ve Medine’de iftarda beş on hurma yiyor sekiz on bardak zemzem içiyorsunuz. Ne mideniz şişiyor ne de açlığınızdan bir eser kalıyor. Aynı durum sahur içinde geçerli. Üç beş hurma biraz zemzem ve o sıcak coğrafyada açlık ve susuzluktan eser yok.
Namaz aralarında da bir o kadar zemzem içiyorsunuz ama neredeyse gün boyu hiç tuvale gitme ihtiyacı hissetmiyorsunuz. İlginç bir durum. Mescid’e milyonlar zemzem içiyor ama kimsenin boşaltım ihtiyacı yok. Hepsinin benzer bir ihtiyacı olsa o kadar kişiye ne tuvalet bulabilirsiniz ne de namazlara yetişme imkânı olur.
Bu nedenle olsa gerek Türkler birbirine öneride bulunuyor, aman çok zemzem içme. ‘Neden’ diye sormaya fırsat bırakmadan ekliyorlar. “Böbreklerin ölür!” ‘Zemzem içtiği için böbrekleri ölen kaç kişi gördünüz’ diyorum. Cevap yok. ‘Doktorlar öyle diyor’ diyorlar. Tabi böyle bir durum yok. Bu fısıltı gazetesinin yalan haberinden sadece biri.
Ben 2005 yılından bu yana böbrek iltihabı nedeniyle tedavi görmüş ve halen böbrek ağrıları çeken biriydim. Mekke ve Medine’de mescid dışında zemzem bulamadığım bir iki defa dışında hiç su vb hazır içecek içmedim. Türklerin birbirine söylediği gibi bırakınız böbreklerimin ölmesini hiçbir ağrım kalmadı. Döndüm öylesine rahatım ki böbreklerim çok şükür eski sağlıklı haline döndü. Zemzemin besleyiciliğinin yanı sıra şifasını da bizzat görmüş olduk.
DÜŞMANIN DİLİYLE ANLAŞMAK
Müslümanların ümmet olmadığının olamadığının en acı göstergelerinden biri de dil. Onlarca farklı dili konuşan Müslümanların Mekke’de yahut Medine’de anlaşabildikleri ortak dil, kendilerine ait olan bir değil. Hiçbiri için ne Arapça, ne Türkçe, ne Farsça, ne de Müslümanların başka bir dil, öğrenilmiş ortak dillerden biri değil. Ortak dil, ümmeti darmadağın eden ortak düşmanın dili. Yani ‘İngiliz Yahudi İmparatorluğu’nun dili olan İngilizce.
*www.timeturk.com editörü
1. BÖLÜM için tıklayın
2. BÖLÜM için tıklayın
SON
SON VİDEO HABER
Haber Ara