Paşa çok gizlemiş, az yazmış
Milli Mücadele'nin önemli isimlerinden Kâzım Karabekir Paşa'nın 35 parça küçük ajandaya yazılı günlükleri, iki cilt halinde yayımlandı.
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-11-13 03:21:00
Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan günlükler, 1 Ocak 1906'da başlıyor. Eşi İclal Karabekir'in 28 Ocak 1948'de düştüğü "Pek kalabalık bir merasimle sevgili paşamı şehitliğe defnettiler." kaydıyla sona eriyor.
Siyasi tarihimiz açısından büyük önem taşıyan günlüklerden farklı yıllara ait 12 tanesi noksan. Bunlar arasında Paşa'nın polis takibinde olduğu 1932-37 yılları arasındaki defterler özellikle dikkat çekici. YKY'nin 3 bininci kitabı olarak basılan "Kâzım Karabekir / Günlükler" Yücel Demirel tarafından yayına hazırlanmış.
1882 yılında doğan Kâzım Karabekir, Hareket Ordusu'nda yer aldı. I. Dünya Savaşı'na katıldı. 2 Mart 1919'da Erzurum'daki 15. Kolordu komutanlığına atandı. Silahını teslim etmemiş tek ordunun komutanı olarak, Mustafa Kemal Paşa'nın emrine girdi ve kurtuluş mücadelesinin başlamasında önemli rol oynadı. 1922 yılından itibaren Meclis'te görev alan Karabekir, 17 Kasım 1924'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kurdu. Partisi 1925'te kapatıldı. 1926'da Atatürk'e suikast planıyla ilgili olarak önde gelen muhaliflerle birlikte İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı ve beraat etti. 1927 yılında emekli edilen Karabekir, 12 yıl sade bir hayat sürdü. 1936'da yine Meclis'e girdi, 1946'da vefat etti. Kâzım Karabekir, günlüklerinde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın açıldığı güne yer vermemiş, kapatılmasını bir cümleyle geçiştirmiş. Bir gazeteden yaptığı alıntıda, Atatürk'ün karşılarında muhafazakâr bir muhalefet istediklerini, yeni partinin ise adının bile Terakkiperver olduğunu ve kendilerinden daha fazla ilericiliği savunduklarını söylüyor. Devrimleri destekleyen ifadelere yer veren Karabekir, mümkün olduğunca şahsi değerlendirmelerden kaçınmaya çalışmış.
Kâzım Karabekir Paşa'nın günlüklerinden...
14 Kasım 1914 Cumartesi
Fatih'te cihat fetvası ilan edildi. Nümayişçiler nezarete geldiler. Dua oldu. Ayastefanos Kilisesi hedmine gittiler. Nümayişçiler Harbiye Nezareti dış kapısı önüne gelmesiyle işbu ilanı anladım. Tuweney sordu: "Cihat ilanıyla alem-i İslam kalkacak mı? Dedim: "Osmanlı İslamları bile kalkmaz. Çünkü duymaz ve anlamaz."
1 Ocak 1919 Çarşamba
İsmet geldi. Hava güzel, latif. İstanbul'dayım. Şimdiye kadar tebellür eden fikirler:
İzzet Paşa- Mütereddit. Hükümetten çekildiğine nadim. Belki bu kadar fenalık olmazdı diyor. Sıkıştırınca ağlıyor.
Mustafa Kemal Paşa- Harbiye Nezareti'ne geçmek suretiyle teşekkül edecek kabinede iş göreceğine kani. Hususi yaver-i padişahî, her cuma selamlığında temasta.
Rauf Bey- Sıkıya gelince Bolşevik olmalı, ne Rum kalır ne Ermeni zannediyor. (Tashih-i fikir ettirdim.)
Fevzi ve Cevat Paşalar- Hangi kabine gelirse vazifelerine devam fikrinde.
İsmet- Askerlikten çıkalım, köylü olalım diyor.
Ben- Mesele silahla hallolacak. Tek bile kalsam yılmayacağım. Anadolu'da bir milli hükümet kurmalı. Şarka gidersem bunu yaparım.
18 Temmuz 1923 Çarşamba
İstasyondaki intihap komisyonuna uğradım. Teşkilat-ı Esasiye müzakere olunuyormuş. İkinci müzakere. Bana haber verilmedi. Hâlbuki hayati bir mesele! Ben tesadüfen bulundum. Gazi riyasetinde kâtiplik Saffet'e. Celsede bulunanlar: Dâhiliye Vekili Fethi, Maliye Vekili Fehmi, Nafıa Vekili Feyzi, Sabri (sonra Ziraat Vekili), İktisat Vekili Mahmut Esat, Muavenet-i İçtimaiye Vekili Tevfik Rüştü, Matbuat Müdürü Ahmet Ağaoğlu, Ziya Gökalp, Topçu İhsan, Sivas Mebusu Rasim. Teşkilat-ı Esasiye'de devletin dini İslam dinidir yazısının kaldırılması hakkında konuşuluyormuş. Evvela Tevfik Rüştü dedi: "Ben kanaatimi millet kürsüsünden dahi haykırırım. Kimseden korkmam." Ne olduğunu anlamadığımı söyledim. Bunu takiben Mahmut Esat Bey dedi ki: "Türkler İslamiyet'i kabul ettiklerinden bu halde kaldılar, İslamiyet terakkiye manidir." Buna da cevap verdim. Fethi Bey söze atıldı: "Evet Türkler İslamiyet'i kabul ettiklerinden böyle kaldılar dedi. İslam kaldıkça da bu halde kalmaya mahkûmdurlar." Şiddetle reddettim. Türkler İslam olmasaydı Bizans'ın esiri olurdu diye izahat verdim. Tarihi ve coğrafi vaziyetimizin amil olduğunu, eski fütuhat modasını takip etmekle de bu hale girdiğimizi, yerimizde kim olsa hemen aynı akıbete uğrayacağını, esasen bu gibi şeylerin tarihe gömüldüğünü, bugün başka bir dine veya dinsizliğe girmek imkânsızlığını ve bugün terakkiye mani bir kafa kalmadığını izah ettim, tefrikaya ve tahakküme vasıta olmamalı. Bugün tarihi bir gün.
30 Nisan 1924 Çarşamba
İsmet Paşa'nın iki haftadır rahatsızlığı devam ediyor. Ziyaretine gittim... İsmet: Kazım, Musul boş! Şunu işgal ediversene! Bu esnada oturduğum sandalyenin yanındaki sandalyedeki kâğıdı telaşla hiddetle çevirdi. Ben: Cihanın husumetini tekrar üzerimize çekeceğimizi ve Musul yüzünden İngilizlerle harbe girişmenin felaketini izah ettim.
3 Temmuz 1926 Cumartesi
Mahkemeye götürüldük. Otomobil ile, muhafız komiserle. Bizim fırka rüesası, bazı aza, Cavit, sabık mebus Hilmi. Müddeiumumi, iddianamesini okudu. Hayret! Neler olmuş ve biz neler tertip etmişiz! Heyet-i tertibiye diye topladıkları bu insanlar, burada ilk bir araya geliyor! Pek garibime geldi. İftira mı? Bu kadarına nasıl cesaret olunur. Evvela hayretle kızdım, sonra da güleceğim geldi!
ZAMAN
SON VİDEO HABER
Haber Ara