Hızlı davranmalıyız
TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Haluk Özdalga, ''İklim değişikliği konusunda başkalarının 20 yılda yaptığını bizim 10 yılda yapmamız gerekiyor'' dedi.
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-11-13 14:06:00
Toplantının açılışında konuşan Özdalga, Türkiye'de ve diğer ülkelerde, hükümetlerin çevre konularında başarı sağlaması, önemli adımlar atmasının mümkün olmadığını ifade ederek, ''Gönüllü sivil toplum kuruluşlarının ve özel sektörün desteği olmadan bizim çevre koşullarımızı değiştirmemiz mümkün değil'' dedi.
İklim değişikliği konusunun sadece bir çevre konusu olmadığını, yeni üretim tarzlarını içeren yeni bir yaşam tarzı olduğunu ifade eden Özdalga, 2010'dan itibaren Büyük Avrupa Havzası içinde en yüksek ekonomik performansı gerçekleştirmeyi ve bunu izleyen yıllarda sürdürmeyi amaçladıklarını söyledi. Özdalga, bir taraftan bunu yaparken, diğer taraftan da iklim değişikliğinin Türkiye'ye getireceği yepyeni teknoloji imkanlarını ve uluslararası rekabetin doğuracağı koşulların dikkate alınması gerektiğini anlattı.
İklim değişikliği konusunda dünya ülkelerinden geri kalındığında başarının yakalanmasının mümkün olmadığına dikkati çeken Özdalga, güneşin ulaşımda devreye sokulduğu bir dönemde ortaya çıkacak yeni teknoloji ve rekabet koşulları düşünüldüğünde ayakta kalmanın zor olacağını söyledi.
Haluk Özgalga, ''İklim değişikliği konusundaki çalışmaları özel sektörle el ele vererek, aciliyet duygusu taşıyarak gerçekleştirmeliyiz. Başkalarının 20 yılda yaptığını bizim 10 yılda yapmamız gerekiyor'' dedi.
Ümit Boyner'in değerlendirmesi
Rahatsızlığı nedeniyle toplantıya katılamayan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ümit Boyner'in konuşma metnini, TÜSİAD Sanayi, Hizmetler, Tarım Bölümü uzmanı Hande Baloğlu okudu.
Boyner, toplantıda okunan açıklamasında, plansız sanayileşme, ülkeler arasındaki koordinasyon eksikliği, kontrolsüz kentleşme ve nüfus artışının iklim değişikliği problemini son dönemlerde gerçek bir sistemik riske dönüştürdüğünü belirtti.
Açıklamasında, özellikle enerji politikalarında belirgin bir dönüşüm ve tercih söz konusu olmazsa, sürecin kontrolünün neredeyse imkansız hale geleceği veya çok ağır insani riskler yaşanabileceği görüşüne yer veren Boyner, enerji sektöründe dönüşüm için analitik, ikna edici, uzun dönemde herkesin kazanabileceği bir stratejinin izlenmesinin şart olduğunu ifade etti.
Ümit Boyner'in açıklamasında, küreselleşme sürecinin enerji arz güvenliği problemini gündemin en üst sırasına taşıdığına işaret edilerek şu görüşlere yer verildi:
''Gerek arz güvenliği arayışlarının yarattığı gerginlik gerekse kürenin doğu yakasındaki hızlı ekonomileşme, ABD, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin 2012'de sona erecek Kyoto Protokölü'ne mesafeli durmalarına neden olmuştur ve Kyoto orijinal hedeflerine ulaşmanın çok gerisinde kalmıştır. Umut, Aralık ayındaki Kopenhag Zirvesi'ne bağlanmış durumdadır. Bu zirveden hukuki bağlayıcılığı daha sağlam olan bir siyasi karara ulaşmak amaçlanmaktadır.
Çözüm, tarihsel sorumluluğu olan gelişmiş ülkelerde gözükmektedir. İklim değişikliğiyle mücadelede gelişmekte olan ülkelerin 2020 yılına kadar yıllık 100 milyar avroya ihtiyaç duyacakları tahmin edilmektedir. Resim, gelişmekte olan ülkelerin düşük karbon için dikkatli sofistike stratejilere sahip olmalarını gerektiriyor.''
AB'nin hedefi
Boyner, açıklamasında AB Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol (IPPC) verilerine göre, 2050'ye kadar sıcaklık artışının 2 derece ile sınırlandırılması gerektiğini dikkat çekerek, şunları kaydetti:
''Bu çerçevede, gelişmiş ülkeler emisyon indirim taahhüdünde bulunurken, gelişmekte olan ülkelerin emisyon azaltımına yönelik gerekli tedbirleri alması konusunda ısrarcı olan AB, 20-20-20 politikası ile 2020 yılında 1990 yılına göre yüzde 20 emisyon indirimi ve yüzde 20 enerji verimliliği hedefi koymuştur. Eğer Kopenhag'da küresel bir irade gösterilirse, AB emisyon azaltım hedefini yüzde 30'a çıkaracağını beyan etmektedir. Ayrıca AB, yeni üye olan, katılım sürecinde olan ve aday ülkelerin de bu doğrultuda hedef almalarını beklemektedir.
Bu durumda, Türkiye emisyon azaltım yükümlülüğü alma konusunda ciddi bir siyasi baskı altındadır. Önümüzdeki ay AB ile çevre faslının müzakereye açılması beklenmektedir. Dolayısıyla Türkiye birçok sektörü yatay kesen iklim değişikliği ve çevre politikalarını şekillendirirken, AB vizyonunu da göz önünde bulundurmak durumundadır.''
Açıklamasında Türkiye'nin Kopenhag'a oldukça sağlam ve ikna edebilir bir hazırlıkla gitmesi gerektiğini belirten Boyner, sürece özel sektör adına verdikleri desteği artırarak devam ettireceklerini ifade etti.
Ümit Boyner, açıklamasında, iklim değişikliği ile mücadelede sorumluluk ve vizyon sahibi bir ülke olarak Türkiye'nin etkin bir rol oynaması ancak gerçekçi bilgi ve veriye dayanan bir müzakere pozisyonu ile sanayisinin ve ekonomisinin kaldırabileceğinden fazla bir yükümlülük altına girmekten kaçınması gerektiği görüşüne de yer verdi.
"Çöplük haline mi geleceğiz?"
İklim Platformu Direktörü Sibel Sezer Eralp, sürdürülebilir iklim değişikliğinin yaşam tarzı haline getirilmesi gerektiğini ifade ederek, bu konuda Hükümetin, sivil toplum kuruluşlarının ve özel sektörün önemli çalışmalar yaptığını anlattı.
Karbon emisyonu yüksek ülkelerin kalkınmış ülkeler olduğu algısının değişmesi gerektiğini belirten Eralp, ileride düşük karbon ekonomisine geçmeyen ülkelerde ciddi vergiler alınacağını, Türkiye'nin bir an önce çalışmalara başlaması gerektiğini kaydetti.
''Düşük karbon ekonomisine geçmeyerek kirli üretimin yapıldığı çöplük haline mi geleceğiz?'' diye soran Eralp, 20 yıl sonra yapılacak yatırımların boşa gideceğini, geç kalınmaması gerektiğini dile getirdi.
Eralp, karbon azaltım yatırımlarının yüzde 30'unun maliyetinin negatif olduğunu ifade ederekb' dedi.
TÜSİAD'ın düşük karbon ekonomisine geçiş için hazırladığı raporun 23 Kasımda düzenlenecek toplantıda tartışılacağını bildiren Eralp, toplantı sonunda Hükümete bir bildirge sunulacağını ifade etti.
AA
SON VİDEO HABER
Haber Ara