Ahmedinejad ile kapsamlı söyleşi
Mısırlı ünlü gazeteci-yazar Fehmi Huveydi, İran Devlet Başkanı Ahmedinejad ile kapsamlı bir söyleşi yaptı. Bu önemli söyleşiyi timeturk okuyucuları için tercüme ettik...
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-11-09 11:05:00
Mısırlı ünlü gazeteci-yazar Fehmi Huveydi, geçtiğimiz ay ziyaret ettiği İran'da Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinejad ile bir söyleşi yaptı. "Ahmadinejad'la uzun uzun" adıyla yayımlanan söyleşide, Ahmedinejad Huveydi'ye, “İsrail ancak İran ve Mısır’ın işbirliğiyle yıkılır” dedi. Söyleşide son İran seçimini de değerlendiren Ahmedinejad, "İranla komşusu körfez ülkeleri arasında fitne çıkarmaya çalışan batının yaptığı baskılar son başkanlık seçimlerinde iyice ortaya çıktı, İran’ın içine fitne sokmak için her türlü yöntem denendi. Bu amaçla kullanılan yöntemlerin bir kısmı ortaya çıkarken diğer bir kısmının ortaya çıkarılması biraz zaman alacaktır" diye konuştu. Huveydi'nin Ahmedinejad ile yaptığı bu uzun söyleşiyi timeturk okuyucuları için tercüme ettik;
Ahmedinejad ile uzun uzun...
Ahmedinejad ile sabah 6’da işbaşı yaptığı ofisinde buluştuk. İki husus dikkatimi çekti. Birincisi üzerinde, altı ay önce kendisiyle görüştüğümde giydiği gri renkli montu vardı. İkincisi önceki görüşmemizde olduğu gibi sakalındaki aklar çoğalmaya başlamıştı. İkinci hususu kendisine aktardığımda “dünya hali” diye cevap verdi. Bu durumun son yapılan başkanlık seçimleriyle ilgisinin olup olmadığını sorduğumda “seçim döneminde koparılan bunca gürültüye rağmen durumun normal günlerden ne fazlası ne eksiği olduğunu” söyledi.
"Seçimlerden nasıl çıktınız?" diye sorduğumda “öncekinden daha güçlüyüm” dedi. Sadece 29 milyon kişinin oyunu almadığını, İranlıların gerçek seçimlerini yaptığını, tercihlerini devrim çizgisi ve ilkelerinden yana kullandıklarını vurguladı.
-Siz, seçimlerden güçlü ve muzaffer olarak çıkarken İslam Cumhuriyeti’nin yaralı ve safları dağınık olarak çıktığını kabul ediyor musunuz? diye sorduğumda..
Cevabı şöyle olmuştu: Bu dakik bir cevap değildir. Son seçimlerde olanların tümü daha önce de olmuştu. İhtilaflar kişiler ve tavırlar arasında, Filistin davası ve direnişi destekleme hususundadır. Bunun benzeri önceki tüm başkanlık seçimlerinde de vardı. Ancak rakip adayların bu seferki yöntemleri değişti. Bazı adaylar sokağa inerek baskı yapmak istediler. Aynı zamanda basın ve diğer iletişim araçları içeride insanları dolduruşa getirmek ve provoke etmek, dışardaysa olayı takip edenleri yanıltmak için çok fena bir rol oynadı.
- Dedim ki seçim sonuçları açıklandıktan sonra dış mihrakların müdahalesinden bahsettiniz. Bunlar ne tür müdahalelerdir? Bu müdahaleler hedefine ulaşmş mı? Öyleyse İran’ın iç kamuoyu müdahele edilebilir bir durumda, insanlar da müdahaleye cevap verir olduğu anlamına gelmiyor mu?
Dedi ki; Dış güçlerin müdahelesi kesin bir şeydir. Örneğin İngiltere ve Fransa gibi bazı batılı ülkeler resmi beyanlar ve medya kampanyalarıyla durumu daha da öteye taşımak istediler. BBC’nin yaptıkları bunun en büyük kanıtıdır. Ayrıca İtalya örneğinde olduğu gibi Tahran’daki bazı büyükelçilikler, çatışmalarda yaralanacak olan göstericileri karşılamaya hazır olduklarını açıkladılar. Bu çok ilginç bir husustu. Gerçekte İtalya yalnız değildi. İsmi açıklanmayan iki büyükelçilik daha benzer bir tutumu benimsedi. Aynı şekilde bazı büyükelçilik görevlilerinin gösterileri kışkırtıklarını ve bazı unsurlarla telefon görüşmeleri yaptıklarını tespit ettik. Konuyla ilgili bazı bilgiler açıklanmasına rağmen konu henüz tamamen gün yüzüne çıkarılmadı. Ancak yapılan müdahalelerin gerçeğinin ve tabiatının üzerindeki örtüyü kaldırmak için ortam henüz uygun değil. Bu daha sonra açıklanacak. İç kamuoyunun müdahale edilebilir durumda olduğu hususuna katılmıyorum. Biz farklı görüşlere sahip 70 milyonluk bir ülkeyiz. Eğer bunların içinden müdahaleye hazır bir azınlık varsa bunların kat be katı insanlar İslam devriminin ilkelerine ve değerlerine bağlı kalmaya devam etmektedirler.
- Yoksul kesimler sizin lehinize oy kullandılar. Elit ve entelektüel kesim ise rakibiniz Mir Hüseyin Musavi lehine oy kullandılar, bu konudaki yorumunuz nedir?
Dedi ki: Bu tasavvur dakik bir tasavvur değildir. Zira bana oy verenler çok farklı sosyal kesimlerden oluşmaktaydı.29 milyon oy aldım. Oysa yoksul kesimin ülkede en fazla 12 milyon oyu vardır. Tüm yoksulların bana oy attıkları tezini bir an için doğru olduğunu kabul edelim. O zaman şöyle bir anlam çıkarmak mümkün: 17 milyon kişi farklı kesime mensup 17 milyon kişi benim lehime oy vermiştir.
- Dedim ki: 12 milyon oy, sizinle en yakın rakibiniz Mir Hüseyin Musavi arasındaki oy farkıdır. Bu da benin sorduğum soruyu destekliyor.
Dedi ki: Cumhurbaşkanlığı yaptığım dört yıl boyunca fakir ve yoksullarla yakından ilgilendiğimi inkâr edemem. Ancak demek istediğim elitlerle entelektüel kesimler ve toplumun diğer kesimleri de bana oy vermişlerdir.
Şunu da ekledi: Bazıları tüm umudunu siyasi hayatta etkili olan üniversite öğrencilerine (sayıları 3.5 milyon) bağladı. Bunlara göre eğitim yılı başlar başlamaz gösteriler tekrar başlayacak, öğrenciler sokağa çıkacak, kaos ve anarşi ortamı geri gelecektir. Ancak böyle bir şey olmadı. Bu medya yoluyla pazarlanmak istenen birçok asılsız vehimin olduğunu gösteriyor.
- Ona şunu sordum: Seçim deneyiminden ne öğrendiniz?
İnsanlara daha fazla hizmet etmemiz gerektiğini öğrendim. Zira insanların ihtiyaçları sürekli yenileniyor ve isteklerinin sonu gelmiyor. Düşmanlarımızın yaptıklarına karşı gözlerimizi dört açmamız gerektiğini öğrendim. Zira düşmanlarımız aklımıza gelmeyen türlü türlü hile ve etkileme yöntemlerine sahipler. İnsanları kolay kandırmanın mümkün olmadığını öğrendim.Bazıları kampanyalardan ve baskılardan etkilense de çok kısa bir süre içerisinde bilinçlerini geri kazandıklarını ve yolun sonunda doğru yola geldiklerini gördüm.
- Hükümete katılma konusunda üç kadını aday göstermekle bir mesaj mı vermek istediniz?
Dedi ki: Hükümet üyelerini seçmek için yalnızca bir kriter getirmeye çalıştım. Üç kadının da aday gösterildikleri bakanlıklar için uygun olduğuna dair kanaatimi halen taşıyorum. Kadın olmalarıyla ilgilenmiyorum. Liyakat unsuru benim için belirleyiciydi. Ancak Şura Konseyi’nin başka bir görüşü vardı. İkisi için ikna olmazken üçüncü kadın bakana onay verdi (Sağlık Bakanı Vahide Dastcerdi, kadın hastalıkları uzmanı)
- Dedim ki Kum’da bazı dini mercilerin itirazlarına rağmen ilk defa kadınların bakan tayin edilmesinden sonra Kum valiliğine bir kadının atanacağına dair duyumlar aldım.
Dedi ki; Neden olmasın? Eğer ölçü liyakatsa, kadınla erkek arasında resmi makamlar konusunda fark gözetmememiz lazım.
- Dedim ki, hükümete reformcu kanattan kimseyi almayı düşündün mü?
Dedi ki; Öncelikle onlar kaybettiler, kazanmadılar. Öyleyse onları neden bakanlığa ortak edelim. Zaten Şura meclisinde temsil ediliyorlar, meclis yoluyla yönetime ortak oluyorlar. İkincisi şunu iyi bilmenizi isterim hepimiz gerçek anlamda reformcuyuz. Dört yıllık sicilimiz bunun en büyük tanığı. Bizimle onlar arasındaki fark biz sürekli çalışıyoruz onlarsa sürekli konuşuyorlar.
- Seçim dosyasının artık kapandığını kabul ediyor musunuz?
Benim açımdan konu bitmiş ve kapanmıştır. Gelecekle ilgili geriye dönmeme izin vermeyen yeterince meşgalelerim var zaten.
- Mahkemeye çıkarılan tutuklu sayısı ne kadardır?
Yargıya intikal ettiği için bu konuyu takip etmiyorum.
- Yoksul kesimlerin belini büken pahalılık hakkında çok şikâyetler duydum.
Gerçekten fiyatların arttığını biliyorum, ancak insanların gelirleri de katlandı.
- Gazeteler ürünleri sübvanse etme konusunu gözden geçirme hususunda bir proje sunacağınızı yazdı?
Takdim ettiğimiz ekonomik reform politikası Şura Meclisi tarafından onaylandı. 45’e karşı 188 oyla kabul edildi. Olabildiğince adaletli olmaya çalıştığımız bu siyasetle temel maddeleri sübvanse etme olayını herkes için kaldırıyoruz. Bunun yerine fakirlere nakit para yardımı yapıyoruz. Aynı zamanda sosyal güvenlik kapsamını genişletirken maaşları artırdık. Böylece destek hak edene gider. Bunun yanında petrole bağımlılığı azaltıyoruz, tüketimini azaltıyoruz ve diğer sanayilere teşvik ediyoruz.
- Küresel finans krizinden İran ne kadar etkilendi?
Çok az etkilendik. Bunun nedeni de bize uygulanan ambargo nedeniyle dışarıya olan bağımlılığımızın çok sınırlı olması ve öz kalkınmaya çok büyük önem vermemizdir. İran’ın dünya genelinde ekonomik kalkınma açısından 17. sırada olduğunun unutmayın. Dünyada otomotiv sektöründe satışlar düşerken bizdeyse satışlar pek etkilenmedi.Çelik, aluminyum ve bakır üretimi de bir artış trendi yakalamış durumda.
- İranlıların üretimden çok tüketim toplumu oldukları görüşüne katılıyor musunuz?
Evet, bu doğru. İran petrol üreten bir ülke olduğu için enerji ucuz. Toplum petrolün ona yettiğini düşünüyor. Dolayısıyla tüketirken dikkatli olmayı gözardı ediyor. Aynı şekilde toplumumuz hayati ekonomik gelişmelerden etkileniyor. Bu arada şunu söylemeliyim İranlıların % 75’i kendi evlerinde yaşıyorlar. Sadece % 25’i kirada oturuyor.
- Fransa başbakanının İran’a yaptırımların artırılması yönündeki tehditlerine ilişkin görüşünü sordum.
Dedi ki: Fransız hükümeti ne yaptığını bilmiyor. Bu tehdit söylemiyle artık geride kaldı, pek bir değeri kalmadı. Otuz yıldan bu yana kâh ambargolarla kâh tehditlerle peşimizi bırakmadılar. Bütün bu baskılar altında bile İran büyümeye ve herkesin hesap yaptığı bölgesel bir güce dönüştü.
- İran’ın uranyum zenginleştirme konusunda ve dışarıdan zenginleştirilmiş uranyum satın aldığına dair her kafadan bir ses çıkıyor, dedim.
Dedi ki; uranyumum farklı tür ve dereceleri vardır. Zenginleştirme teknolojilerine gelince İranlı bilimadamlarında bu teknoloji var. Halihazırda enerjide kullanılmak üzere % 3.5 oranında bir zenginleştirme yapabilme imkanımız var. Ancak ilaç endüstrisi için ihtiyaç duyduğumuz zenginleştirme oranı % 20’ye kadar ulaşıyor. Bunu da bizim bilimadamları vasıtasıyla ulaşabiliriz. Ancak üretim için başka bir ülkeyle çalışmaya hazır olduğumuzu kabul ettik. Uluslararası camianın rahatlamasını istedik. Bunun için farklı ülkelerden birlikte çalışma teklifleri aldık. Bunu da önümüzdeki hafta kararlaştıracağız.
- İranlı 4 bilimadamının kaybolduğunu en son Suudi Arabistan’da umre ziyaretinde bulunan Şehram Emiri’nin ortadan kaybolduğunu, Emiri’nin Kum’da ortaya çıkarılan nükleer reaktörlerle çok yakın ilişkisi olduğu iddialarını sordum.
Kaybolanlar Amerikan istihbaratı tarafından kaçırılmıştır, dedi. İran’ın elinde konuyla ilgili kesin bilgiler mevcuttur. Ancak Şehram Emiri’nin Kum tesisleriyle hiçbir ilgisi yoktur.
- İran’ın dünyanın yönetimine ortak olmasını talep eden önerisinin içeriğini sordum.
Bu önerisini son “5 + 1” ülkeleri toplantısında dile getirilen teklif demeti arasında yaptığını söyledi. Geçen yüzyıl ortasından bu yana dünyanın ve uluslar arası kurumların kaderinin belli bir sayıdaki ülkelerin tekelinde olmasını reddetme prensibinden kaynaklanmaktadır. Oysa dünya o tarihten bu yana tamamen değişmiştir. Uluslararası kurumların dünyanın siyasi coğrafyasının gerçeklerini dürüst ve güvenilir bir şekilde temsil etme zamanının çoktan gelmiştir. O yüzden İran bu örgütlenmelerde siyasi realitesi kadar temsil hakkı istiyor.
Dedim ki mademki İran’ın, Türkiye gibi böyle bir tutkusu vardır, öyleyse neden Ankara gibi komşularının çıkarlarını önceleyen bir yöntem takip etmiyor. Hâlbuki Türkiye bu alanda büyük netice elde etti. Örneğin Ermenistan gibi iki ülke arasında tarihten kaynaklanan isyan ve acıların olduğu bir ülkeyle bile barıştı.
Ahmedinejad bana sordu: Ne demek istiyorsun?
Dedim ki: Körfez ülkeleri İran’ın askeri takbikatlarıyla nükleer programından korku ve endişe duymaktadırlar.
Dedi ki: Türkiye-Ermenistan ilişkileriyle kıyaslama olmaz. Zira iki taraf arasında tarihten kaynaklanan kanlı anlaşmazlıklar vardır. Bizimle körfez ülkeleri arasındaki ilişkiler tarihinde böyle bir şey yok. İkincisi batıdaki düşmanlarımız bizi birbirimizden uzaklaştırmak ve aramızı bozmak istiyorlar. Körfez ülkelerinden bizi ziyaret eden yetkililer bize bunu aktarıyorlar. Üçüncüsü Körfez ülkelerine elimizi uzatmış, karşılıklı ziyaretlerde bulunmuş ve diğer bazılarına bizi ziyaret etmeleri için davet göndermişiz. Suudi Arabistan ve Katar’ı 4 defa ziyaret ettim. Dubai hâkimi ve Umman Sultanı bizi ziyaret etti. Bunların hepsi biliyor ki “tehlike” söyleminin hiçbir aslı yoktur bu batının bir tuzağıdır.
- Son olarak dedim ki: Tahran’da devletin ileri gelen yetkililerin çocuklarının kazançları hakkındaki söylentiler ayyuka çıkmış durumda. Şunu sormama izin verin lütfen. Çocuklarınız nerede çalışıyor?
Dedi ki benim üç erkek evladım var. Birincisi mimardır, ikincisi makine mühendisidir. Bu ikisi memurdur. İkisinin başka bir faaliyeti yoktur. Üçüncüsü de iletişim alanında uzman mühendis olarak mezun olmak üzere. Bu arada şunu da söylemek isterim anneleri de mühendistir. Dolayısıyla bize tamamen bir mühendis ailesi diyebilirsin.
Ayrılmadan önce bana iki soru yöneltti. Birincisi Arap-İslam dünyası durumuyla ilgili. İkincisi ise Filistin’deki olaylarla ilgiliydi. Benim cevabımı dinledikten sonra Mısır ve İran işbirliği yaparsa Araplarla müslümanlar birçok şey yapabilirler. Özellikle iki ülke işbirliği yaparsa İsrail’e hezimet tattırılır. Böylelikle bölge, istikrarın egemen olduğu yeni bir asra kapı aralamış olur, ilerleme rüyaları gerçeğe dönüşür. Sonra montunu çıkardı ve elini gömleğinin üstüne koydu ve şöyle dedi: Bu sözü tüm kalbimle söylüyorum. Senden ricam bunu benim ağzımdan aktarman.
ـــــــــــ
İki not:
Not 1: Bu söyleşi Belucistan bölgesinde, sünni ve şiiler arasında barış toplantılarının olduğu bir dönemde meydana gelen ve devrim muhafızları komutanlarının öldürüldüğü büyük patlamadan önce gerçekleşti.
Not 2: Söyleşi çerçevesinin geniş olmasını talep ettim. Sayın Ahmedinejad’la birlikte Rejim Maslahatı Teşhis Konseyi Başkanı Haşimi Rafsancani ile eski başbakanlardan reformcu ve Ahmedinejad’ın en büyük rakibi Mir Hüseyin Musavi’yi içine alsın istedim. Ancak her iki şahsiyet de hâlihazırda konuşmak istemediklerini söylediler. F.H
-
Yasal Uyarı: Timeturk Özel haberlerinin tüm hakları timeturk.com’a aittir. Yalnızca kaynak gösterilerek ve kaynağa link verilerek kullanılabilir. Aksi halde kullanılamaz.
SON VİDEO HABER
Haber Ara