Dolar

34,8656

Euro

36,6417

Altın

3.050,24

Bist

10.058,47

Ahmet Mercan'dan "Boyasız Yüzler"

Daha önce süreli yayınlarda okurla buluşturduğu portreleri kitaplaştıran Ahmet Mercan, hayatında silinmez izlere sahip dostlarını kısacık cümlelerle anlatıyor.

16 Yıl Önce Güncellendi

2009-11-07 23:31:00

Ahmet Mercan'dan
"Bu toplum, yaşarken de farkına varsın değerlerinin. Kadir kıymet bilsin. Fırçamız fazlaca iyimser renklere batmayı seviyorsa bundandır. Acılar denizine dalanları tarih yazmalı seçkin bir yere. Tarih dediğimiz de insanın şehadetiyle oluşuyor. Şüphesiz nasırlı avuçlarında inciler parlayan daha nice insanımız var.Ancak hoş görülmelidir ki, bu tür yazılar, belli hukuk paylaşımını ve bir miktar bam telini titretebilme hoşgörünü hissettikten sonra oluşabiliyor. Yirmi üç tek çehreli, sağlam omurgalı insanı, en doğal halleriyle kişisel galerimde çalışıp hoşgörülerine sığınarak, zamana sunuyorum. Sürçü lisan affola” diyen Ahmet Mercan daha önce süreli yayınlarda okurla buluşturduğu portreleri kitaplaştırdı. Boyasız Yüzler(İlke Yayıncılık;2009) adını taşıyan kitap Ahmet Mercan’ın hayatında silinmez izlere sahip dostlarını kısacık cümlelerle okura da sevdirecek bir üslupla anlatıyor. Mercan’la kitabını konuştuk.

Asım Öz/TİMETÜRK

Boyasız Yüzler kitabı nasıl oluştu?


Vefat eden bazı simaların ardından yazı talepleri oldu. Bu tür yazıları yazarken ikiyüzlülük hissine kapıldım. Ölenlerin ardından kalemin çok daha insaflı hareket ettiğini gördüm. İnsana yaşarken değer vermeyen, vefatıyla göklere çıkaran garip bir yapımız var. Çalışma, bu hale itiraz olarak da anlaşılabilir.

Kitapta anlatılanlar “bizden birileri”dir. Ayrıca bu “bizden”lik, düşünce, sanat ve kültür dünyasından seçilmiş olmalarıyla belki daha özel bir “aşinalık”la bütünleşmekte, portreleri daha alımlı bir düzeye taşımaktadır. Buna karşın merak ettiğim bir nokta var: Niçin alfabetik bir sıralama tercih ettiniz?

Kitapta anlatılan / çizilen portrelerin ortak özelliği, İslam Medeniyetine kendilerini nispet etmeleri olarak göze çarpar. Böyle olmaması benim açımdan, mümkün olamazdı. Çünkü popüler kültürün öne çıkardığı tonlarca karton kahraman söz konusu. Yine derin tanışıklığımın olduğu, ancak kendisini “yeterinden fazla” tanıtım becerisi olanları değerlendiremezdim. Sıralama konusuna gelince iki kriter kullanabilirdim; birisi yaş sıralaması, diğeri alfabetik sıralama. Birinci kriterde hata yapma ihtimali olabilirdi; ikicisini tercih ettim.

‘Bakış’ olmadan portre de olamazdı. Portre, ‘mutlak olarak yok olacak şeyin bir yansıması’dır çünkü. Siz nasıl bir bakışla portreleri oluşturdunuz?

Portelerde daha çok bilindik insanlar var. Ancak bilinmedik, doğal yönleriyle okuyucu ve dinleyicinin ulaşması zor bilgiler bunlar. Derinde yatan kriterde, insanları yanıltmayan, zor zamanda mevzisini terk etmeyen isimler bunlar. Herkesin kahraman kesildiği “hoş” zamanda öne çıkmayan, ancak fırtınalı havada, elinde fenerle sokakta nöbeti devralan simaları, bu yönüyle de, işaretlemek önemliydi. Diğer bir taraf, konferansta, ekranda bir konu hakkında konuşan kendini tam ortaya koymaktan uzak bir haldedir. Kontrol altına alınmış bir mekândan seslenen konuşmacıyı, sadece o konumdan tanımak mümkün olamaz. Asıl tanıma ortamı “çay” mahallidir. Tabii yolculuk ve ticarete ilave olarak.

Kimi portrelerin, ekran görüntüsünün arkasındaki sıcaklık tahmin edilemiyordu. Çekilmez, her gördüğüne bilgi pompalayan insanlar olarak telakki ediliyor. ( Biraz abarttım kitapta da öyle yaptım. )

Emmanuel Levinas’a ait aforizma var: “Yüzü tam olarak tanımlayan şey, onun tanımlanmaz oluşudur.” Katılır mısınız?

Katılırım. Çünkü fotoğraf makinesiyle bile, aynı yüzü birbirinden çok farklı kaydetmek mümkün. Öte yandan ruh taşıyan ve değişme kabiliyetiyle insanı ele alıyorsunuz. Bir başka sorun, siz ironik bir dil kullanıyorsunuz, bunu kaldırmak önemli bir hukuku, aynı zamanda geniş hoş görüyü gerekli kılıyor. Bu yönden hepsine teşekkür borçluyum. Hemen hepsi teşekkürlerini bildirdi. İlk yazıyı yazdığımda kitap niyeti yoktu, ikinci yazı daha yayımlanmadan bu yönde tavsiyeler geldi. Zaten bu yazılar Umran, Bilgi ve Düşünce, Özgün İrade dergilerinde yayımlandı. On yılı aşkın derken, sanki çok hacimli, büyük bir araştırmaymış gibi anlaşılmasın, tembellik… On yıl sonrasına küçük notlar ekleme imkânı oldu.

Enis Batur, “Bir şairi, yazarı şimdi’sinde konumlamak, bu işlemi bir iki cümleye sığdırmak çok kolay değildir. Portre yazarlığı ile portre ressamlığı, çizerliği, fotoğrafçılığı arasında görünen ve görülmeyen ortaklıklar vardır” diyor. Portre yazıları portre fotoğraflarla bütünleyerek yayımlamayı düşündünüz mü?

Düşündüm. İyi bir özgeçmiş ve iyi bir portreyle çalışma daha etkili olabilirdi. Fakat bu önemli bir çabayı gerektiriyor. Eğer ikinci baskı gerekirse ki, bundan daha popülist kitabım olamayacak, o zaman bu ekler düşünebilir. İlke Yayınları ve Ayhan Küçük’le bu konuda sorunsuz çalışıyoruz.

Portre kurmayıp çoğu zaman, tanıştığınız kadarıyla çerçeveliyorsunuz seçtiği insanları diyebilir miyiz?

Aynen öyle. Kitaptaki porteleri inceleyen başka biri, karşıt bir şey yazamazsa da çok daha farklı değerlendirmeler yapabilir. Ben bir gizli kriter olarak, ölümü eksene aldım. Bu yüzden iyimserlikte abartı bulanlar var. Eserler üzerinden bir değerlendirmeden ziyade, toplu bir bakış ve özveri cihetiyle renkleri derinleştirdim. Nakısa gördüğüm yerleri flu bir hissettirişle geçmeye çalıştım. Seçim çok zor. Kitaba girecek pek çok isim akla gelebilir. Ancak bu tanışıklıkta derinleşmeyi, biraz gizli dünyaya inmeyi gerekli kılıyor. Yoksa böylesine tanışmak ve yazmak istediğim insanlar var. Ayrıca gençlerden önemli isimleri de erken olur kastıyla ele almadım.

Her yüz “ayrı” bir “öykü” çizer ve çizilen bu öykülerin arasında gene de gizli kalmış ve yeterince nüfuz edilmemiş ayrıntılar saklılığı muhafaza edebilir. Tanıdıklarınızla hayatınızın kesiştiği dönemlere fazla uzanmak istemediğiniz de seziliyor. Bazılarını yaşam öykünüze mi sakladınız?

Fırçayı bir renge daldırırken, diğer renklerle orantısını hesaba katar ressamlar. Bir insanın özel hayatına ancak, onun rahatsız olmayacağı kadar girebilirsiniz. Elbette söylenecek, daha açık ifade edilebilecek şeyler var. Bu durumda yaşadığımız ortamı da dikkate almak, bir bakıma yazılan kişiyi olumsuzluğa sürüklememek hassasiyeti, doğal olarak, korunması gereken bir sorumluluktu. Flulaştırma da zorunlu kalınan yerler böyle oluştu ve gözünüzden kaçmadı.

Porte bağlamında, olumlu yada olumsuz yönde, ayrıca denektaşı işlevi görecektir diye düşünüyorum Boyasız Yüzler’in. Katılır mısınız?

Tam kestiremiyorum. Zaman içinde nereye oturacağı ortaya çıkacak. Çünkü tamamen gelişi güzel yazdım. Yani içimden gelene engel olmadım. Kimi portrede mizah daha yukarı çıktıysa, o benden değil yazıya muhatap olanla ilgilidir. Mizahi üslup okutmayı öne alan, sivilliğin altını çizen; daha ötesi sevdiğim bir tarz. Ser’de Karadenizlilik de olunca…

Yalnız bu portre yaratmak ediminde zihnimi kurcalayan bir şey var: Portreleri yazarken, portreleriniz yaptığınız kişilerin hangi dönemlerine eğildiniz? Her portrenin sonundaki ek cümleleri yazma nedeniniz…

Portreleri öne çıkan olay, vasıfla ele almaya çalıştım. Tabii bu durum tamamen belirsiz kalmadı. 12 Eylül ve özellikle 28 Şubat sürecindeki duruş ve reaksiyonlar, ister istemez belirleyici oldu. Zor zamanlar gelene kadar, kimilerinin müslümanlığı dahi tartışılırken, gün gelip çattığında, tartışanların “vın”ladığını, tartışılanın meydanın orta yerinde durduğuna şahit olduk. Bunu tecrübi bir değer olarak da kaydetme ihtiyacı, kendiliğinden doğdu. Her portrenin sonuna, on yıllık sürecin bir testi ve değişimin sağlığını ortaya koyması açısından küçük notlar eklerken, tercih edilen kişilerin tespitindeki doğruluğu da, bir bakıma, ifade etme fırsatı bulmuş oldum.

Size göre yazıyla ‘portre’ yapanların en ünlüleri kimlerdir?

Bu konuda aklıma çok isim gelmiyor. Cemal Süreyya Enis Batur, Nurullah Ataç, Mehmet Nuri Yardım, Necip Fazıl… Her birinin yola çıkışı ve ele aldığı kişiler oldukça değişik. Portre yazmanın ayıt edici özelliği bu olsa gerek. Tamamen öznel. Tabii belli bir kriter ölçeğinde yapılan akademik çalışmaları bunun dışında tutuyoruz.

Son zamanlarda edebiyat ve kültür hayatında portre yazarlığının yükselişe geçtiğini kitaplar düzleminde de görüyoruz. Sizce bunun nedeni nedir?

Modern dönemin homojenleştirici özelliğine bir tepki olarak farklı arayışların ortaya çıktığını söylemek mümkün. Bizim dönemimizde özellikle lise son sınıfta, hatıra defterleri vardı. Herkes defterini arkadaşına yazdırdı. Bir son değerlendirme, aynı zamanda kendini arkadaşının yönlendirmesine açma açısından önemliydi. Günümüz iletişim çağında böylesi haller alay konusu oldu. Çünkü her şeyin anında değişmesi öngörülüyor. Piyasa eksenli bir dürtü ile yürüyor hayat. Cep telefonu ve harflerin pek çoğunu kelimden düşüren “mesaj” la su üstüne yazı yazılıyor. Tüket ve at. Her yönüyle oluşan bu ucuzluğa tepki gösteren insan fıtratının bir refleksi olarak portre çalışmalarını ele almak mümkündür. Değeri tespit etmek, yönlendirmeyi yaşayan bir örnekle yapmak, çok daha etkili. Günümüz gençliği yaşayan önderliklere muhtaç.

Daha uzun, ayrıntıya inen portre denemelerinden oluşacak başka kitaplar olacak mı?

Zaman zaman aklıma gelmiyor değil. “Zoraki İzlenen Portreler” diye, siyasilerin analizini yapmayı düşünüyorum. Daha sonra vazgeçemiyorum. Yapacak daha önemli işler olduğunu düşünüyorum. Portre zor bir iş. Zorluğu yazmakta değil, böylesi bir çalışmayı göze almaktan kaynaklanıyor. Pek çok eleştiriyi göğüslemek gerekiyor. Daha şimdiden “neden, şu isim yok” veya “şu isim olmasaydı” gibi tepkiler alıyorum. Oysa bu durumu önlemek için, kitabın girişinde uzun uzun açıklamalar yapmıştım. Bu bir özel ilgi. Kendiliğinden, rastlaşmaların oluşturduğu “naz” ekseninde yazılabilecek bir eser. Kişisel sürece vakıf olmadan yazılması muhal. Yanlış anlamaları da bertaraf edecek bir yaşlılık hali de gerekiyor. Elli üç yaşındayım. Hayattan alacağım kalmadı. Giderken ne verebilirim diye düşünüyorum. Yaşamak ağrısını azaltmaya çalışıyorum.
SON VİDEO HABER

İstanbul'dan Halep'e giden Suriyeliler konuştu

Haber Ara