Sivil Anayasa şart mı?
Cuntacılığı meslek haline getirenlerin güç aldığı 12 Eylül Anayasası değişmeden demokratikleşme ve özgürlüklerin önü açılır mı? İşte konuyla ilgili görüşler...
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-11-02 10:34:00
Ahmet Zeki Gayberi'nin haberi...
Haziran ayında gündeme bomba gibi düşen "İrtica İle Mücadele Eylem Planı" başlıklı darbe girişimi belgesinin ıslak imzalı orijinal halinin bir subay tarafından posta ile Ergenekon Savcılığı'na iletilmesi, yeniden Anayasa tartışmalarını gündeme getirdi. Uzmanlar sivil bir Anayasa yapılmadıkça, "cunta" hastalığının nüksetme ihtimalinin yok olmayacağını kaydediyor.
Haziran ayında Taraf gazetesinde yayınlanan ve ardından gündeme bomba gibi düşen "İrtica İle Mücadele Eylem Planı" başlıklı darbe girişimi belgesinin ıslak imzalı orijinal halinin bir subay tarafından posta ile Ergenekon Savcılığı'na iletilmesi, yeniden Anayasa tartışmalarını gündeme getirdi. Ortaya çıktığı günlerde birçok köşe yazarı ile birlikte, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un da 'kağıt parçası' diye nitelediği ve 'Fotokopi' olduğu için küçümsenen belgenin aslının ortaya çıkması, bazı köşe yazarlarını ve CHP'yi tatmin etmese de genel kanaat, Türkiye'yi geriye götüren bu tür "Andıç" ve "cunta" girişimlerinin artık ciddi ciddi üstüne gidilmesi gerektiği yönünde. Anayasa'ya, yasalara ve TBMM'ye rağmen, ordunun içinde gizli ve milleti bölücü çalışmalar yapan bir cunta kesiminin özellikle TSK'yı yıpratma faaliyetleri yaptığına dikkat çekilerek, kendilerini devletin bile üzerinde gördüğü öne sürülüyor. Bunun son örnekleri de "İrticayla Eylem Planı"nın orjinalinin ve arkasından ortaya çıkan Ek belgenin ayrıntılarında gizli.
Yeni Anayasa ihtiyaç
Adlî Tıp Kurumu, beş sayfalık ve bir muvazzaf subay tarafından kaleme alınan 'ihbar mektubu' ile birlikte savcılara ulaştırılan "belgenin orjinali" üzerinde yaptığı incelemede, 'ıslak imza'nın Dz. Kurmay Albay Dursun Çiçek'e ait olduğunu açıkladı. Dolayısıyla "kağıt parçası" ibaresi de, yerini "sorumlular mahkemeye çıkarılacak mı ve görevden alınacak mı?" sorularına bıraktı. Kamuoyu, kendini devletin, halkın, siyasetin ve hukukun üzerinde görenlerin biran önce ortaya çıkarılarak yargılanmasını bekliyor. STK temsilcileri ve hemen her kesimden aydın ve köşe yazarları, bu tip cunta girişimlerine karşı acilen sorumluların önlem alması ve bu artık bu yüzkarası devrin kapanması gerektiği konusunda birleşiyor.
Ancak tüm bu talebe karşın, Türkiye demokrasisinin üzerinde Demokles'in Kılıcı gibi sallanan 12 Eylül Darbe Anayasası'nın değiştirilmesi noktasında kimsenin bir şey yaptığı yok. Eşitlikler, özgürlükler, hak talepleri ve demokrasi beklentilerine cevap veremeyen 12 Eylül Anayasası'nın yerine sevil ve özgürlükçü bir Anayasa Türkiye'nin en hayati ihtiyacı durumunda.
Sızdıran değil, cuntacı cezalandırılsın
Sadece Türkiye'de değil, dış kamuoyunda da büyük ses getiren belge tartışmalarında, gelinen son nokta kamuoyunda hem büyük üzüntü hem de umut duygusu uyandırdı. Milletin gözbebeği Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yıllardır cuntacı-darbeci zannı altında bırakan bu tür girişimlerin yıllardır sürekli yaşandığına işaret eden siyaset bilimciler, TSK'nın bu kez fırsatı değerlendirerek orduyu yıpratan bu kesimden kurtulma şansını kaçırmaması gerektiğini vurguluyor.
Genelkurmay, askeri savcılığının 'darbe planını' tekrar soruşturacağını açıklaması da kamuoyunun kafasındaki soru işaretlerini gideremedi. Askeri Savcılığın, belgenin skandal içeriğinden ziyade belgeyi dışarı sızdıranı araştıracağının açıklanması, tereddütlerin artmasına neden oldu. CHP Lideri Deniz Baykal'ın da orijinali ortaya çıkan belgenin içeriğini değil, komplo yönünü, zamanlamasını ve sızdıran subayın kimliğinin deşifre edilmesini talep etmesi saptırma olarak değerlendiriliyor.
'Islak imzalı' orjinal planı Ergenekon savcılarına ulaştıran ve kimliğini gizleyen ihbarcı subayın, belge ile beraber gönderdiği 5 sayfalık ihbar mektubunda, 2007 Bilgi Destek Çalışması, 2008 andıcıyla ilgili bilgi notu ve 'imha' işlemine katılanların listesi de bulunuyor.
Bir cunta belgeseli öyküsü
12 Haziran 2009 günü Taraf gazetesinde yayınlanan ve "AKP ve Gülen'i bitirme planı" olarak bilinen "İrtica İle Mücadele Eylem Planı" belgesinin 4,5 ay sonra orijinalinin Ergenekon savcılarına iletilmesi gündemi meşgul etmeye devam ediyor. Psikolojik Harp Dairesi'nin yeni adı Genelkurmay 3. Bilgi Destek Şubesi'nde hazırlanan plan için Adli Tıp, polis kriminal "İmza Dursun Çiçek eli ürünü" raporu verdi, TÜBİTAK'ın "belge üzerindeki imzanın sonradan taşındığına dair iz bulunamadı" dedi. Genelkurmay Askeri Savcılığı, "Belgenin orjinali ve Dursun Çiçek tarafından hazırlandığına dair kanıt bulunamadığından" takipsizlik kararı verdi. Daha sonra Çiçek, nöbetçi İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nce tutuklandı. 14. Ağır Ceza'ya geçici hakim görevlendirilerek Çiçek, 24 saatte tahliye edildi. AKP'nin suç duyurusunun ardından Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ "Bu, belge değil kağıt parçası. Orjinali bulunursa yeniden soruşturma açarız" dedi. Tüm bu yaşananların üzerine, geçtiğimiz hafta bir ihbarcı subay kendisinin de cunta girişiminin içinde bulunduğunu ve pişman olduğunu belirten bir mektup ile ıslak imzalı orijinal belgeyi Ergenekon Savcılarına posta yoluyla iletti.
Gerektiğinde mahkemede tanık olarak da ifade verebileceğini söyleyen subayın kimliği ortaya çıkmadı. Ancak ihbarcı subayın mektupta bahsettiği cunta girişimi içindeki diğer 5 subay mahkemeye çağrılarak ifadeleri alındı. Genelkurmay, olayla ilgili yeni bir soruşturma başlattığını açıklarken, "komplo" iddialarına sığınan Ana muhalefet Partisi CHP'nin lideri Deniz Baykal'ın, belgenin içeriğinden çok sızdıran kişinin kimliğinin afişe edilmesiyle ilgili çağrısı ise demokrasi tarihimizdeki "garabet" rafında yerini aldı.
5 SAYFALIK İHBAR MEKTUBU
... Şu an içinde bulunmaktan büyük pişmanlık duyduğum, ... cunta oluşumunda birçok arkadaşımla birlikte görev aldım.
... Cunta yıllardır işgal ettiği makamlarla, kilit pozisyonlar ve sivil uzantıları ile ülkenin gündemini elinde tutmuştur...
... Sayın savcım İrtica ile Mücadele Eylem Planı basında yer alır almaz erken davranarak söz konu evrakın aslını gizlice dosyalandığı klasörden aldım...
... Soruşturmayı yürüten Tümgeneral M.M.A. tarafından Dursun Çiçek'e "Bunu siz mi hazırladınız?" diye sorulmuş, Çiçek panik içinde inkar ederek "Bizim şubenin işi değil" deyince Tümg. M.M.A. "Sen onu bırak. Ben sana bu şekilde hazırlanan yüzlerce belge gösteririm. Sen bana bu belgenin nereden sızdığını söyle" demiştir...
... TSK'da psikolojik harekat birimlerinin kuruluş sahfasından bu yana aktif bir şekilde görev alan Hv. Öğ. Bnb. H.B. bu belge hakkında 'Bu belgeyi biz hazırlamıştık nasıl sızdı anlayamadım?' demiştir...
... Org. H.I. doğrudan netice alabilecek bir eylem planı hazırlanması için emir verdi. Bunun üzerine Korg. M.Ö. ve Tümg. M.B.'nin katkılarıyla çalışmalar başlatıldı. Ve bu emir üzerine İrtica İle Mücadele Eylem planı bizzat Dursun Çiçek tarafından hazırlandı...
... İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın basına yansımasının ardından belgenin hazırlanmasında kullanılan tüm bilgisayarlar geri getirilemeyecek şekilde 35'er kez silindi...
... Genelkurmay'daki tüm kağıt imha makineleri bir araya toplanarak hukiki açıdan sıkıntıya yol açacak 40 torba evrak kırpılarak ve akabinde yakılarak deliller yok edildi.
... Albay Çiçek'in evinin aranma işlemi olay basına sızdıktan 5 gün sonra göstermelik bir şekilde gerçekleşti...
...Bundan hemen sonra benzer belgelerin sızmasını önlemek için bilgi güvenliği konusunda Org. H.I. imzasıyla bir emir yayınlandı.
İhbarın ekindeki 2007 Bilgi Destek Planı
- Seçimler sonunda Milliyetçilik söylemleri ve politikalarının darbe aldığını kabul etmek gerekmektedir.
- Türkiye'de ılımlı İslam'ı gerçekleştirmek isteyenler amaçlarına ulaşmışlar.
- 22 Temmuz seçimleri, Türkiye'ye biçilen "yeni Osmanlı" rolünün yeniden gündeme getirilmesine yol açmıştır.
- Başbakan'a yapılan bütün telkinlere rağmen Abdullah Gül, cumhurbaşkanı seçildi.
- Her ne kadar Cumhurbaşkanı, türban ve diğer hassa konularda başlangıçta dikkatli davranmış ise de; yavaş yavaş türbanın davetler, karşılama, uğurlama törenleri vs. ile resmi mahaller ile günlük yaşama girmeye başladığı görülmektedir.
- DTP'nin TBMM'ye girmesi, Türk demokrasisi için bir talihsizliktir.
- Yeni dönemde TSK'nın da yeni politikalar belirlemesi gerekmektedir.
- TSK'nın iş birliği yapabileceği kurum ve kuruluşlar azalmaktadır. Basın, iş dünyası, sendikalar, üniversitelerin bir kısmı, Sivil Toplum Örgütleri, hatta kamuoyunun bir kısmı artık TSK'nın yanında değildir.
- Türbana gösterilecek tepki, alt kademeler için de bir emsal teşkil edecektir.
- TSK tarafından izlenecek politika, başta CHP olmak üzere siyasi bir partinin politikalarıyla çakışmamalı, bir diğer deyişle TSK üzerinden veya arkasına sığınarak muhalefet yapılmasına imkan verilmemelidir.
Irak'ın kuzeyindeki desteği kesmek için bölge halkını terörle mücadele bağlamında ''rahatsız etmek '', bu suretle de PKK'ya yardım ettikleri müddetçe bu rahatsızlığın devam edeceği mesajını vermek gerekmektedir.
Radikal Yazarı Avni Özgürel:
Darbe Anayasası ile bu kadar
İfade vermeye çağrılan askerler ifade vermeye gittiler ama bu davanın kesinlikle sivil mahkemelerde devam etmesi gerekir. Söz konusu belge her ne kadar askeri ortamda hazırlanmış olsa bile sivillere yönelik bir darbe iddiasıdır. Hukuk devleti kuralları içinde dava, sivil mahkemelerce görülmelidir. Şu aşamada Başbakan ile Genelkurmay Başkanı'nın bu konuda mutabık kaldıklarını düşünüyorum. Zaten Askeri Ceza Kanunu veya İç Hizmet Kanunu, askerlerin bu tür eylemlere girişmesinin önünü açmıyor. Aslına bakarsanız bu bir zihniyet meselesidir. Ve bu zihniyetin aciliyetle, Harp Okullarından başlayarak değiştirilmesi lazım. Yetiştirilen askerlerin demokrasiye tam bir itaat disiplini içinde eğitim görmeleri gerekiyor. 2002'den bu güne geçen süre içinde siyasi iktidar, askeriyenin bu tür çıkışları karşısında sağlam durdu. Bu bağlamda Türkiye'nin yeni, demokratik, sivil bir anayasaya olan ihtiyacını açık bir şekilde görüyoruz. 12 Eylül darbe anayasasının orasını burasını düzeltmek Türkiye'nin derdine kesinlikle çare olmaz. Ama Anayasa sadece bir siyasi partinin çalışmasıyla yapılabilecek bir şey değildir. Müşterek bir çalışmayla yapılması gerekiyor. Bunun da şu aşamada mümkün olabileceğini sanmıyorum. 2011'deki seçimlerden sonra olabilir.
Mazlumder Genel Başkanı Faruk Ünsal:
Geçmişte bu belgelerle çok kişinin canı yakıldı
Hukuk düzenine, insan hak ve özgürlüklerine yönelik bir saldırı planı olan 'İrticayla Mücadele Eylem Planı' adlı belgenin ve girişimin hukuk düzenine yönelmiş açık bir tehdit niteliği taşıyan Belge ve belgeye konu iddialarda bir siyasi parti ve bir topluluk hedef alınıyor gibi
görünse de, temelde halk iradesine yönelik bir saldırı niteliğindedir. Geçmişte bu tip belgelerle yürütülen faaliyetler sonucunda çok sayıda kişi ve grubun ciddi saldırılarla karşılaştığı bilinmektedir. Türkiye, ne yazık ki 30 yıla yakın bir süredir, askeri darbe ürünü "anakronik" 1982 Anayasası ile yönetilmektedir. Yürürlüğe girdiği tarihten bu yana yapılan onlarca değişikliğe rağmen 1982 anayasası, toplumsal değişim ve talepleri karşılayamamaktadır. Kalıcı, gerçekçi bir çözüm ve sonuç için; eşit ve özgür yurttaş kuramını içselleştiren, her türden ayrımcılığı mutlak surette reddeden, toplumsal değişimi ve talebi karşılayan, özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı ve eşitlikçi bir anlayışa dayanan yeni bir anayasanın yapımı zorunlu hale gelmiştir.
Kaynak: Milli Gazete
SON VİDEO HABER
Haber Ara