Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

İran havzası için strateji savaşı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 7 Kasım’da Amerika’ya yapacağı ziyaret öncesinde hafta başında Tahran’dan verdiği mesajlar dünya basınının gündemine oturdu.

16 Yıl Önce Güncellendi

2009-10-31 08:23:00

İran havzası için strateji savaşı

Tahran’ın nükleer faaliyetlerini savaş sebebi sayan İsrail’in, ülkeye olası bir saldırısını engellemek için uygulanacak sert yaptırımları görüşen Batılı ülkeler, Türkiye’nin İran ile ticaret hacmini 30 milyar dolara çıkarmayı hedefleyen anlaşmalara imza atmasının rahatsızlığını yaşıyor. 5+1’lerin Tahran ile müzakere masasına oturmasında aktif rol oynayan Ankara ise gelen tüm baskılara karşın İran’a yönelik yaptırımların kesinlikle karşısında yer alacağını açıkça dile getiriyor. Washington, şimdilik Türkiye-İran yakınlaşması ile ilgili sorulara kaçamak yanıtlar vererek açık bir uyarıdan kaçınırken, Türk Dışişleri Bakanlığı, Tahran’ın nükleer faaliyetleriyle ilgili tartışmaların geçici olduğunu, Ankara’nın ekonomik havzasını genişletmek için İran ile kurulacak güçlü ilişkilerin uzun vadede Türkiye’ye büyük katkı sağlayacağını düşünüyor. Nükleer faaliyetleri nedeniyle yaşanan tartışmalar sona erdiğinde, yaptırımlardan kurtulan İran’ın doğal rezervleri sayesinde Orta Asya’nın en hareketli piyasası olacağını öngören Türkiye, ‘pastadan alabileceği aslan payını’ AB ülkelerine kaptırmama çabasında. İran’ın dünyaya açılmasıyla, Rusya’ya bağımlılıktan kurtulmak isteyen AB ülkelerinin Tahran ile ortaklık için sıraya gireceği tartışmasız bir gerçek. Şimdiden başlayan pay kavgası, Batı’nın, ilk günden beri İran’ın yanında yer alan Türkiye’nin bölgede artan etkisinden duyduğu rahatsızlığın en önemli sebeplerinden biri. Başbakan Erdoğan’ın İran’da verdiği mesajlar bu çerçevede değerlendirildiğinde, ‘eksen kayması’ ithamlarının çok da adil olmadığı görülüyor. Yıllardır pasif bir dış politika yürüten Türkiye’nin, her geçen gün bölgedeki etkinliğini artırmasının Batı’yı rahatsız etmesi kaçınılmaz bir gelişme. İran, ağır yaptırımlardan kurtulabilirse Türkiye bundan en karlı çıkacak ülkelerin başında gelecek. Ancak Ankara’nın ‘barışçıl ve insani’ olduğuna inandığı İran’ın nükleer faaliyetlerinin, istikrarsız Ortadoğu’da zincirleme bir reaksiyon yaratması tehlikesi dikkate alınmalı. Hala terörün kol gezdiği Irak’ın, UAEK’ya Körfez Savaşı’nda vurulan iki nükleer reaktörünü tekrar faaliyete geçirmek için başvurması ve ‘Nükleer İran’ tehdidine karşı birçok Arap ülkesinin uranyum zenginleştirme çalışmalarına başlaması bölgede nükleer silahların yayılması endişesini arttırıyor.

Gündemde sadece özgürlük var

Batı’nın tüm ilgisi Tahran’ın nükleer faaliyetlerine dönse de İranlıların gündeminde nükleer müzakereler yerine Haziran’daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana yaşanan gerilim var. Tahran’da, etrafı kolaçan ederek konuşan gençler, Ahmedinejad’ın sertlikle bastırdığı protesto gösterilerinin yaklaşık 2 ay sürdüğünü, ‘umutların tamamen tükenmesi’ nedeniyle artık bittiğini belirtiyorlar. 20 yaşındaki bir üniversiteli, protestoların başlamasıyla yabancı basının çıkarıldığı İran’da, Besic milislerinin göstericilerin üzerine ulu orta ateş açtığını ve 9 yaşındaki bir kızın yanı başında hayatını kaybettiğini gözleri dolarak anlatırken, muhaliflerin Cumhurbaşkanı adayı Mir Hüseyin Musavi’nin en az üç kez ev hapsinde tutulduğu ifade ediliyor. Tahran’daki Beheşt-i Zehra Mezarlığı’nın müdürünün ise 40 kişilik toplu mezar açması emri nedeniyle istifa ettiği belirtiliyor. İran’da bilgi almak, birileriyle rahatça konuşmak neredeyse imkansız. Telefonda şifrelerle konuştuklarını anlatan İranlı gençler, ev partilerinde uyuşturucu, alkol ve cinselliğin uçlarda yaşandığına dikkat çekiyorlar. Baskı arttıkça aşırılığın da boyutu artıyor. İşsizliğin en büyük sorun olduğunu düşünen bir genç, evlilik yaşının erkeklerde 30, kadınlarda ise 27’e çıktığını söylüyor. “İran’da yaşamak zor, kadın olmak çok daha zor, çalışan bir kadın olmak ise ölüm” diyen ve sorularımı ‘şüpheci’ gözlerden mümkün olduğunca korunmak için tuvalette yanıtlayan genç garson, devrim istemediklerinin altını çiziyor. Söyledikleri üzücü olduğu kadar da düşündürücü: “Tek istediğimiz biraz özgürlüktü. Protestolar devrim için değil, değişim içindi. Devrim çözüm değil. Bugün devrim olsa aylarca başa kimin geçeceği tartışılır. Zaten hepsi birbirinin aynı. Bizim devrime değil biraz laikliğe ihtiyacımız var. O kadar çok hurafe var ki, saçma olduğunu herkes bilse bile korkudan hurafeler yasaymış gibi davranıyoruz. Bitmeyen bir korku içinde yaşıyoruz. Birçoğumuzun umudu tamamen tükendi, tek hayalimiz yurtdışına kaçmak. Nükleer burada tartışılmıyor bile. Buradaki haberlere göre UAEK İran’ı haklı bulmuş. Doğru mu yoksa yalan mı bilmiyorum. Açıkçası kimsenin de çok umurunda değil. Nükleeri dışarıdakiler tartışıyor, bizim tek derdimiz özgürlük..” Merdivenden gelen ayak sesleriyle bıçak gibi kesilen konuşmanın üzerimdeki etkisi ise uzun süre geçmedi.

(STAR)

Haber Ara