Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Dış politikada Batı ekseni değişiyor mu?

Türk dış politikası eksen mi değiştiriyor? Batı'dan Doğu'ya mı kayıyor? Hüsnü Mahalli ve Dışişleri eski Bakanı İlter Türkmen, iki uzman olarak dış politikayı yorumluyor.

16 Yıl Önce Güncellendi

2009-10-30 15:10:00

Dış politikada Batı ekseni değişiyor mu?
AK Parti'nin Müslüman ülkelere açılımı Batı'da Türkiye'nin yüzünü Doğu'ya döndüğü yorumlarına neden oldu. Başbakan Erdoğan Türkiye'nin hem Batı'ya hem Doğu'ya dönük olduğunu söylüyor. Gazeteci-Yazar Hüsnü Mahalli ve Dışişleri eski Bakanı İlter Türkmen, Doğu ile Batı'yı en iyi tanıyan iki uzman olarak dış politikamızı yorumladı...

Nagehan Alçı / Akşam

Suriye ile yakınlaşma, 'Komşularla sıfır sorun politikası' derken, Türkiye Doğu'ya doğru art arda hamleler yapıyor. Başbakan Erdoğan'ın Pakistan ve ardından İran'a yaptığı ziyaret ve orada atılan adımlar yeni bir tartışmanın başlamasına vesile oldu: Acaba Türk dış politikası eksen mi değiştiriyor? Batı'dan Doğu'ya mı kayıyor?

Batı medyası bu soruyu geniş bir şekilde sayfalarına taşıyıp 'Türkiye Müslüman dostlarına yakınlaşıyor' diye manşetler atarken biz dış politika yolculuğumuzun seyrini eski Dışişleri Bakanımız ve emekli Büyükelçi İlter Türkmen ile konuştuk.

POLİTİKAMIZ ASLINDA DEĞİŞMEDİ

Türkiye'nin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile birlikte politika eksenini değiştirdiğini iddia edenler var. Bu tartışma özellikle son İran gezisinde hız kazandı. Sizce nereye doğru gidiyoruz?

Türkiye'nin bugünkü dış politikasında NATO ve AB üyeliği ile bağdaşmayan nokta hemen hemen yok. Bir iki ufak şey var. Mesela Suriye ile vize muafiyeti anlaşması yaptık ya. AB'ye girersek o olmayacak. Vize koymaya mecbur kalağız. Ama bunlar teferruat. Türkiye'nin İran ve Suriye gibi ülkelerle iyi ilişki kurmasından doğal bir şey yok. Mesela Fransa'nın geleneksel olarak Suriye ile iyi ilişkileri var. İran'la da iyi ilişkileri olan Batılılar var ama bizim özel tarafımız İran ve Suriye ile komşu olmamız. O nedenle ilişkimizin yakın olmasının izahı var. Batılı ülkeler İran'ın Pars bölgesinden gaz almıyor örneğin.

Kurulan ilişki doğalsa neden Türkiye'nin eksen değiştirdiği iddia ediliyor?

Çünkü politikalar esasında doğru ama üslup hakkında aynı şeyi söylemek zor.

Yani bir politika değişikliği söz konusu değil mi?

Hayır, değişmedi. Şu anda dünyanın odak merkezi Ortadoğu. Bizim burada eskisine oranla faaliyetlerimiz çok daha fazla olduğu için o intiba doğuyor.

Politika değilse bile üslup değişti dediniz.

Evet, Başbakan'ın söylemlerinin yarattığı tereddüt var.

Neden tereddüt yaratıyor? Üslup neydi ne oldu sizce?

Üslup biraz sert. Diplomatik olduğunu iddia etmek zor. Örneğin 'nükleer silah sahibi devletler kendilerine baksın' demişti Erdoğan. Mesela orada silah meselesinin özünü bilmezden geliyor.

Nedir özü?

Nükleer silahların önlenmesi anlaşması var. (Non-proliferation treaty). Bu anlaşma genel olarak nükleer silahsızlanma hedefini belirtiyorsa da özellikle beş Güvenlik Konseyi üyesinin nükleer silah sahibi olmamasını taahhüt ediyor. Bu ülkeler yükümlülük altına giriyorlar yani. Biz de imzaladık bu anlaşmayı. İran da. Halbuki İsrail imzalamamış. Hindistan imzalamamış. Orada anlaşmayı ihlal yolunda adım atan İran. Uluslararası Atom Enerjisi ajanslarının raporları var. Başbakan sanki bunu mazur görüyor.

Bu epey problem yaratabilir sanırım. Çünkü BM Güvenlik Konseyi'ndeyiz.

İran'a karşı yeni yaptırım kararı çıkarsa oylamaya biz de katılacağız. Konsey'e henüz gelmiyor. Ancak gelirse bizim nasıl oy vereceğimiz büyük merak konusu. Çekimser bir oy bile çok yadırganacak. Ama o aşamada değiliz. Bakalım, İran'a karşı bir açılım yapıldı. Anlaşma umudu belirdi.

SIFIR SORUN POLİTİKASI OLMAZ

Bu adımların bir üst başlığı var: Komşularla sıfır sorun politikası. Böyle bir şey mümkün müdür?


O biraz zor. Aslında İran'la menfaatlerimizin uyumlu olduğu noktalar kadar olmadığı noktalar da var. Mesela Türkiye bölgede istikrar istiyor, İran ise istikrarsızlık. Irak, Ortadoğu'yu karıştırmak istiyor. Hizbullah'a yardım ediyor. Sonra rekabet var. Özellikle Irak konusunda İran ile rekabet kaçınılmaz. Kürt bölgesinde İran ajanları at koşturuyor. Şiiler üzerinde nüfuz kurmak istiyor. Suriye de istikrar yaratma politikası gütmüyor. Bunları nasıl örteceksiniz? Bizim iyi ilişki kurmayı istemek hakkımız ama bunları da görmek lazım.

Bir de İsrail ile gerilen ilişkiler var. İsrail komşu olmadığı için herhalde onun için 'O sorun' politikası geçerli değil?

Evet, sıfır sorun sadece bir laf zaten. Aşk güzeldir gibi ama politik bir anlamı yok. İnsanlar arasında bile sorun varken devletler arası ilişkiler sorunsuz olur mu hiç? Üstelik biz AB'nin ortasında da değiliz. Komşularımız Belçika, Lüksemburg olsa hadi neyse...

Ortadoğu ile yakınlaşmamızda 'ortak din' faktörünün rolü var mı?

Hayır ben bunu kabul etmek istemiyorum. Bir kere Suriye son derece laik bir ülke örneğin. Ama tabii Başbakan'ın güçlü bir İslam hassasiyeti olduğunu biliyoruz.

Batı medyası öyle demiyor. Onlara göre Türkiye 'Müslüman kardeşlerine yakınlaşıyor'.

O bir genelleme. Biz NATO ile işbirliği yapıyoruz. Afganistan'da askerimiz var vs. AB süreci sendelese de ilerliyor.

İlerliyor mu hakikaten?

İlerletmek zor çünkü bir kere Kıbrıs yüzünden 8 başlık bloke edilmiş durumda. Fransa da 5'ini daha bloke etti. Türkiye'yi istemeyen liderler var... Uzun bir süreç olacak, belli. Ama AB hedefimizi korumamız lazım. Bize yön veriyor. Müzakere süreci sayesinde önemli reformlar yaptık.

AB süreci devam etse de yavaşladı, Türkiye İsrail ile sorun yaşıyor. Bunlar eksenin Doğu'ya kaydığı şüphelerini doğuruyor. Sizce İsrail'le yaşananlar iki ülke ilişkilerine kalıcı zarar verir mi?

Türkiye'nin Ortadoğu'daki en başarılı tarafı hem Araplarla hem de İsraillilerle yakınlaşma politikasını bir arada yürütmesiydi. O bakımdan İsrail ile böyle bir kavga prensip olarak doğru değil. Evet Gazze'de orantısız güç vardı ama bunu herkes kabul ediyor? Üstelik mesela Darfur'a neden ses çıkarılmıyor? İnsanın aklına 'onlar Müslüman olmadığı için mi?' sorusu geliyor. İsrail Gazze'de çok ileri gitse de her şeyin bir ölçüsü var.

l Ölçü kaçtı mı?

Tabii söylemde ölçü kaçtı. Ama İsrail bu konuda gerçekçi. Türkiye ile köprüleri atmak isteyeceğini sanmıyorum.

Yarın: Ermeni protokolleri nasıl sorun çıkartabilir? Rusya ile ilişkiler nasıl? Türkiye hem ABD hem Rusya ile yakın olabilir mi?

Hüsnü Mahalli: İşin sırrı, aynı dil aynı coğrafya

Türk dış politikasında Batı ekseni değişiyor mu? Hüsnü Mahalli'nin yazıdizisi...

Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nu tanımayanlar Türkiye'nin son 7 yıllık dış politika başarısının sırrını anlayamaz.

Kasım 2002 seçimleri sonrasında dönemin Başbakanı Abdullah Gül'ün dış politika başdanşmanlığına getirilen Ahmet Davutoğlu, 'Stratejik Derinlik' kitabı ile ön plana çıkmış, medyada, akademik çevrelerde ve doğal olarak politik alanda farklı şekillerde değerlendirilmişti. Ama Davutoğlu, Başbakan Gül ile birlikte ilk kez Ocak 2003'te Şam'a oradan da Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve İran'a gittiğinde bazıları çıkıp onu ve doğal olarak hükümetin başı olan Abdullah Gül'ü hayal peşinde koşmakla suçluyor, bu ve benzeri çabaların sonuçsuz kalacağını söylüyordu.

TEZKERENİN REDDİ İLK İŞARETTİ

Oysa tarih onları değil Gül ile Davutoğlu'nu sonra da Başbakan olan Erdoğan'ı haklı çıkartacaktı. Çünkü Amerikan işgalini önleyemeyen Gül-Davutoğlu ikilisi 1 Mart Tezkeresi'nin reddedilmesi ile Ankara'nın ne denli bölgesel bir güç haline geleceğinin işaretini o gün vermişlerdi. O işareti anlamayanlar aslında ne Türkiye içi ne de bölgesel gerçeklerin hiçbirini anlamayacak kadar cahil olduklarını daha sonraki süreçlerde gecikmeli de olsa fark edeceklerdi.

Çünkü Gül-Davutoğlu-Erdoğan'ın dış politika ile ilgili olarak öngördüğü her şey doğru çıkmış ve Türkiye başta bu öngörüsüzler olmak üzere hiç kimsenin hayal etmediği ve edemediği kadar önemli bir ülke olarak bölge denklemlerinin tümünde kilit ülke durumuna gelmiştir. Ama AK Parti hükümetine karşı olma mantığı ile hareket ederek bu gerçeği görmek istemeyenler doğal olarak kendi ülkeleri Türkiye'ye haksızlık ediyor. Çünkü Türkiye'nin bu başarısından söz eden dünya medyası, ekonomik ve siyasal çevreleri her zaman Türkiye adını ön plana çıkarmaktadır. Tıpkı yurtdışında başarı kazanan futbol takımları, sanatçıları ve müteahhitleri gibi. Sonuçta bazıları Kürt, Arap, Boşnak (vs) olsa da onlar Türkiye adına bu başarıyı sağlıyor ve onları oralarda herkes Türkiyeli olarak görmekte.

GERÇEK FARKLI

İlle de politikadan bir örnek vermek gerekiyorsa rahmetli
Ecevit'in 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasındaki Amerikan ambargosuna karşı politikası ve bu çerçevede Sovyetler Birliği'ne yakınlaşma çabasını hatırlatmak isteriz. Aynı Ecevit'in 2001 Cenin katliamı sırasında İsrail'i Filistin halkına karşı soykırım ile suçlaması o dönem 'Türkiye'nin İsrail'e karşı savaş ilanı ya da Batı'dan kopma' olarak algılanmamıştı. Belki de Ecevit solcu olduğu için!!!

Oysa içte ve dışta birçok kişi ve çevre, 'İslamcı kökenli' AK Parti hükümeti kurulduğu günden itibaren Ankara'yı Batı'dan koparak Doğu'ya yani Müslüman ülkelere yanaşma çabası içinde olmakla suçlarken, Türkiye gerçeğini hiç bilmediklerini bir kez daha kanıtlıyorlardı. Aslında bu hükümet daha ilk günden başlayarak rahmetli Ecevit'in koalisyon hükümetinin başlattığı reform sürecini hızlandırmış ve AB ile üyelik görüşmelerini başlamıştı.

TÜRKİYE ANLAŞILIYOR

ABD, İsrail ve AB ülkelerinin Türkiye'ye bakış açısında ve AK Parti hükümeti ile bir sorunu varsa o da onların problemidir ve nitekim geç de olsa bunu anlamışlardır. Aksi takdirde son 2-3 yıllık gelişmelerin hiçbirinin anlamı olmayacaktır. Çünkü son 2-3 yıllık döneme bakıldığında yalnız İstanbul'da onlarca bölgesel ve uluslararası toplantılar düzenlenmiş, bu toplantılara katılan tüm siyasi, ekonomik, sosyal liderler Türkiye'nin her alanda büyüklüğünü anlamış ve bunu resmen deklare etmişlerdir.
Yani bir zamanlar bir gazeteci olarak beni bile 'AK Parti hükümetine Türkiye'yi Suriye ve Arap ülkelerine yakınlaştırmak, İsrail ile ABD'den uzaklaştırmak' için bazı telkinlerde bulunmakla suçlayanlar daha 2003'te Gül-Davutoğlu ikilisini hayal görmekle suçlamıştı. Şimdi ise aynı kişiler hükümetin dış politika başarısından söz ederken Türk ya da Türkiyeli olmanın gururunu yaşıyorlar.

GÜVEN VERİYORUZ

Durum böyle olunca Türkiye dış politikada başarıdan başarıya koşmaktadır. Elbette 50-60 yıllık dış politika olumsuzluklarını gidermek ve bu sürecin tüm klasik alışkanlıklarından kurtulmak ve yeni kriterlerle yeni ilişkiler kurmak pek kolay olmamış ve olmayacaktır. Yani nasıl ki; Türkiye'nin yeni dış politikasına karşı olanlar olduysa bölgesel ülkelerde de Türkiye'nin bölgesel rol ve etkinliğine karşı olanlar olmuş ve hala var. Ama her şeye rağmen Türkiye kısa bir sürede çok ama çok şey başarmıştır.
Bunun da bana göre birçok nedeni var. Bu nedenlerin en önemlisi Türkiye'nin kendisi olması ve karşı tarafa güven vermesidir.

Çünkü kim ne derse desin Cumhuriyet'in her alanda tüm kazanımları Türkiye'yi kendi çevresinde yani Arap ve Müslüman ülkelerinden farklı bir ülke haline getirmiş, bu farklılık bölge halklarının ilgisini çekmiş ve Gül-Erdoğan-Davutoğlu'nun işini kolaylaştırmıştır.

Güven konusuna gelince; Gül-Erdoğan-Davutoğlu üçlüsü karşı tarafla konuşurken klasik diplomat olarak değil de ortak coğrafyayı paylaşan insanlar olarak konuşma beceri ve başarısını gösterdiler. Bunun da kanıtı Başbakan'ın son İran gezisinde çok somut ve net olarak görülmüştür.

İRAN ANLADI

Daha önceki iki Tahran gezisinde istediğini tam olarak alamayan Erdoğan üçüncü gezisinde tam da olmazsa %80 başarı ile dönmüştür. Çünkü Türkiye'yi kendine rakip gören İran ve onun dini liderleri geç de olsa şu gerçeği anladı: Türkler samimi, dürüst ve güvenilir insanlar. Türkiye'nin de bölgede hiçbir özel ajandası yoktur.

Bu gerçeği daha önce fark eden diğer ülkeler, Türkiye ile çok daha hızlı ve güçlü ilişkiler geliştirerek Türkiye gibi onlar da çok şey kazandı.

Türkiye, İslam Konferansı Genel Sekreterliği'ne ve BM Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilmiş, Başbakan Erdoğan Arap liderler zirvesine davet edilmiş, Ankara, Arap Birliği ve Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri ile stratejik işbirliği anlaşması imzalamış, bölgenin tüm konu ve sorunlarında taraf olmuştur.

Yarın: OBAMA GERÇEĞİ FARK ETTİ VE İLK ZİYARETİ TÜRKİYE'YE GERÇEKLEŞTİRDİ

Haber Ara