O belgeyi kim neden sakladı?
Terör uzmanı Prof. Deniz Ülke Arıboğan, irtica belgesiyle ilgili şüphelerini yazdı.
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-10-26 10:53:00
Deniz Ülke Arıboğan / Akşam
Gündem, açılım tartışmaları ve PKK'lıların geri dönüşlerine kilitlenmişken, bir süredir sandığa kapattığımız 'belge hikayesi' de yeniden hareketlendi. Altında Albay Dursun Çiçek'in imzası olan 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın fotokopisi bir hukukçunun ofisinde bulunmuş ve bazı basın kuruluşları tarafından manşete çıkartılmıştı. Ardından gelen karşılıklı açıklamalar ve artık neredeyse bir Türkiye klasiği haline gelen 'her konuda kutuplaşma eğilimimiz' sayesinde konu mecrasından çıkartılmıştı. Neler oluyor ve ne olmalı? konusunu özet olarak şöyle irdeleyelim:
1- Fotokopiden belge olmaz, gerçekten olmaz. Fotokopi bir kağıt parçasıdır, gerçekten kağıt parçasıdır ve bunun üzerinden suçlama yapılması, imzanın orijinal olup olmadığının kontrol edilmesi mümkün değildir. Bu tür belgeler elektronik ortamda üretilebilir ve imza kopyalanarak belgeye kolayca aktarılabilir. Bunu fotokopi üzerinden tespit etmek söz konusu olamaz. Fotokopiden çeşitli suçlamalar ve iddialar üretmek de bu bakımdan hem ahlaki değildir hem de kasıt unsuru içerir. Buna karşın böyle bir fotokopi varsa bu konunun araştırılmasını ilgili kurumlardan istemek en doğal haktır. Sonuçta varılacak nokta bellidir; belge sahteyse de, orijinalse de hazırlayanı bulup çıkarmak ve cezalandırmak gereklidir. Maalesef her iki durumda da zarar gören Türk Silahlı Kuvvetleri'nin imajı olacaktır.
2-Suçlu kim olursa olsun, suçlanacak yer esas olarak belli bir kurum olacağından, bu belge bir operasyon belgesi olarak kabul edilmelidir. Amacı da bellidir, TSK'yı ya da komuta kademesini yıpratmak. Bunu yaparken izlenen yol, sivil siyaset ile askeri gücün arasını bozmaya yönelik bir tahrik mantığını izlemiştir. Belgeye göre çeşitli komplolar hazırlanması ve demokratik sistemin işleyişinde bazı aksamalar yaratılması öngörülmektedir. Oysa son dönemlerde TSK'nın demokrasi konusundaki hassasiyeti defalarca dile getirilmiş ve askerin gündelik siyasetin malzemesi olmaktan kurtarılması konusu vurgulanmıştır. Belgeyi hazırlayanlar bu gidişten memnun olmayanlardır.
3- Belgeyi hazırlamanın bir mantığı olduğu gibi, saklamanın da bir mantığı vardır. Bu mantığın tespiti şarttır, zira oyunun esas sahipleri belgeyi hazırlayanlar değil, saklı tutan ve bugünlerde, tam da bugünlerde nedense ortaya çıkaranlardır. Belgeyi hazırlayanların, yani altında imzası olanların, yaptıklarının suç teşkil ettiğini bilmemeleri mümkün değildir. Bu bakımdan belgenin fotokopisi bulunduğu anda orijinalini imha etmiş olmaları beklenir. Bu neden yapılmamış, belge saklanmıştır? Kim, neden, nasıl bir zamanlama ile açıklamak üzere saklamıştır?
4- Belge belirli bir süreyle saklandığına göre arada bir pazarlık ve hatta şantaj sürecinin olmamış olması düşünülemez. Belgenin açıklanmış olması şantajın reddedildiğinin göstergesidir. Belge bir subay tarafından gönderilmiştir. Belgeyi bugüne kadar gizleyen de bu kurumun içerisindedir. Hazırlayan grupla, açığa çıkaran grup aynı zincirin halkaları mıdır bilinmez ama TSK'da bir güven tazeleme ihtiyacı olduğu da çok nettir.
5- Fotokopiden belge olmayacağı ne kadar doğruysa, orijinal belgenin bir suç delili olduğu da o kadar açıktır. İlker Başbuğ, basın toplantısında altını çizerek belgenin fotokopi olduğuna vurgu yapmış ve orijinal delil geldiği anda durumun başka türlü değerlendirileceğini vurgulamıştı. (Temkinli bir insan olmasının faydalarını en fazla gördüğü durumlardan bir tanesi de bu olacak sanırım). Şimdi o zaman gelmiş ve konu yargıya yeniden intikal etmiştir. Başbuğ'un yalnızca bu belgeyi değil, bu belge üzerinden üretilen bütün oyun ve senaryoyu da açığa çıkarması ve temizlemesi kurumsal sorumluluğudur.
SON VİDEO HABER
Haber Ara