Yaşantısıyla iz bırakan örnek lider: Aliya
İnsan olgusunun bileşenlerini yorumlamada çok önemli görüşlere sahip bir düşünür olan Bosna’nın eski Cumhurbaşkanı, Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç'i vefatının 6. yılında anıyoruz.
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-10-23 18:53:00
Murat Yılmaz / TIMETURK
Aliya İzzetbegoviç, hepimizin kabul edeceği üzere öncelikle özel bir insandır. Allah (c.c.), kimi dönemlerde kişiliğiyle, ahlakıyla, ilim ve irfanıyla ve birçok alandaki örnekliğiyle insanlar için rehber olabilecek kişiler yaratmıştır, Aliya da böyle bir şahsiyettir. O, sadece Balkan Müslümanları için değil tüm dünya Müslümanları için örnektir.
Aliya, zor bir dönemde; Bosna’nın Osmanlı‘nın ardından Sırp-Sloven-Hırvat Krallığı’na bağlandığı, tanınmış herhangi bir statüsünün olmadığı bir dönemde; Boşnakların çeşitli vesilelerle her alanda baskıya uğradığı, göçe zorlandığı ve katliamlara uğradığı bir dönemde dünyaya gelmiştir.
Aliya, II. Dünya Savaşı’nda 150 bine yakın Boşnak’ın katledilmesinin şahidi olmuştur. Biri ilk gençlik döneminde, diğeri olgunluk çağında olmak üzere iki defa hapse girmiş; toplam dokuz senesi Medrese-i Yusufiye’de geçmiştir. Soğuk Savaş döneminin son bulmasıyla bu kez milletinin en önünde büyük imtihanını vermiş; yine en büyük acıların şahidi olmuştur.
Aliya’nın örneklik teşkil eden ilk özelliklerinden biri, sürekli acılar içerisinde olmasına rağmen mücadeleden hiçbir zaman vazgeçmemesi ve köleliği asla kabul etmeyen bir özgürlük anlayışına sahip olmasıdır. Aliya bir mücadele insanıdır ve en zor dönemlerde bile Allah’a olan tevekkül ve inancını asla yitirmemiştir. Aliya, “kaybedilen hiçbir bağımsızlık savaşı olmadığını” belirterek halkına peşinen zafer vaat etmiş ve Allah’ın zafer hediyesini sunmasına da bizzat şahitlik etmiştir. Onun hatırda kalan en önemli mesajlarından birisi de “Allah’a söz veriyoruz ki asla esir olmayacağız!” sözü değil midir? Aliya sözünü tutmuştur.
Aliya, ilim ve hikmet insanıdır. Cehaletten kurtulmanın özgürlüğe ulaşmakta yegâne yol olduğuna inanır. “Doğu ve Batı Arasında İslam” kitabında, “İslami Deklerasyon”da ve diğer eserlerinde, makalelerinde, katıldığı toplantı ve konferanslarda yapmış olduğu en ince akıl ve hikmet ürünü değerlendirme ve yorumlarıyla Müslümanlar için bir rehber olmuştur. İlerlemenin ve köle olmamanın yolu farkındalıktır. Farkındaysanız düşmanlarınız size galip gelemez.
Aliya İzzetbegoviç her daim heyecanlıydı. Onun “Genç Müslümanlar”a katıldığı dönemden vefatına değin, hayatının her aşamasında en belirgin özelliktir heyecan. Aliya’yı görüp, onunla görüşüp heyecanından bir pay almamanız mümkün değildir. Aliya’nın bu heyecan ve aşkı, Hırvat ve Sırpların savaş öncesi paylaşım hesaplarını bozduğu gibi, savaş sırasında Srebrenitsa örnekliğinde görüleceği gibi tüm Batılı ittifakın da tekerlerine çomak sokmuştur. Srebrenitsa, Batı’ya rağmen yapılan bir soykırım olmamıştır; bizzat Batı’nın destek ve oluruyla işlenen ve yine aynı Batı’nın kıyamete kadar taşımak zorunda olduğu kara lekelerden biridir.
Aliya her zaman vakarını korudu. Ve bize örneklik ettiği en önemli değerlerden biri de bu oldu. Hepimiz onu, hem Boşnakları toptan yok etmeye çalışan düşmanları karşısında hem de çok sevdiği yakın dostları yanında hep vakarlı duruşuyla tanıdık. Aliya asla boyun eğmemiş, aman dilememiştir. Savaşını da, barışını da tutulmayan sözlere, oynanan her türlü oyuna rağmen şerefli bir biçimde yapmıştır. Gerek ülkesi düşman eline geçtiğinde Bosna’nın muzaffer kumandanı olarak gerekse devletin en zirvesinde cumhurbaşkanı olarak asla kaybetmediği en önemli özelliklerinden biriydi vakarı.
Aliya bize dürüstlüğü öğretmiştir. Dürüst ve kabiliyetli iki kişi arasında tercih yapılması gerektiğinde kesinlikle tercihin dürüst olan kişiden yana yapılması şeklinde kanaat belirtmiştir. Tüm Müslümanları Bosna topraklarından temelli olarak silmek isteyen azılı düşmanlarına bile doğruluk ve dürüstlükten başka bir şey göstermemiştir. O, tüm savaş boyunca attığı her imzanın arkasında olmuş, hatta yazılı olmayan sözlerini bile üstün ahlakı gereği yerine getirmiştir. Saraybosna’da yaşayan ve Müslümanlarla savaşmayan Sırplar, onun bir sözü ile savaş süresince korku duymadan emniyet içerisinde yaşayabilmişlerdir.
Aliya’nın derin hoşgörüsü hemen her alanda kendini göstermiştir. Savaş boyunca 600’e yakını cami olmak üzere 1000 civarı Osmanlı eseri Çetnik ve Ustaşalarca yok edilirken Müslümanlar, Ortodoks ya da Katolik kiliselerine, tarihi eserlerine el sürmemişlerdir. Aliya kindar değildir; avantajlı ve güçlü olduğu zamanlarda bile katliama teşebbüs etmemiştir.
Kindar değildir; fakat aynı zamanda geçmişin de silinip atılmasını, unutulmasını istemez Aliya. Şehitlerin naaşlarının bulunduğu mezarlıklara mütevazı anıtların dikilmesini ve Bosna’nın vermiş olduğu mücadelenin daima hatırlanmasını ister.
Aliya, yaşamının her döneminde İslam’ın ve ümmetin bir parçası oldu. O, bütün hayatı boyunca İslam dünyasının bir bütün olması gerektiğine inandı ve bunu ilk olarak Boşnak toplumu içerisinde uyguladı. Bosnalı ve Sancaklı ayrımı yapanlardan başlayarak dünyanın öte ucundaki bir Müslüman’a kadar ümmetin her karış toprağını kendi toprağı bildi. Aliya, ümmetin öylesine bir parçasıydı ki, ihtişamlı anıt mezarlar yerine Saraybosna’nın, Bosna’nın aslanlarıyla birlikte Kovaçi’de onlarla tıpkı yaşamında olduğu gibi ölümünde de ayrılmamıştı.
Aliya bize tevazuyu öğretti. Elindekiyle yetinmesini bilen bir adamdı. Vefat gününe kadar emekli maaşıyla geçindi, kanaatkârdı. Aliya’nın ayağı her daim toprakta oldu. Kendisi için hiçbir zaman ulaşılmaz makamlar ve mekânlar öngörmedi. Onu, savaş döneminde dahi sokakta sınaper mermilerine hedef olmamak için koşturup duran kişilerin arasında sakince dolaşırken görebilirdiniz. Bir toplantı sırasında salona asılan kendi resmini gördüğünde “Bizim âdetlerimizde yoktur.” diyerek resmin indirilmesini istediğinde yine aynı tevazu vardır üzerinde.
Aliya, Allah’a sonsuz bir güven ve tevekkül içerisinde olmuştur. Savaş döneminde ve öncesinde uluslararası destek için Türkiye’ye ve bazı Avrupa ülkelerine gitti fakat umduğunu bulamadı; bol vaatlerle geri döndü. O durumda dahi Boşnaklara tüm imkânlarıyla mücadele etmelerini, Allah’ın yardımının geleceğini söylüyordu. Ve nitekim öyle oldu. “Üç günde tüm Bosna’yı ezip geçeriz.” diyenler üç yıl sonra neye uğradıklarını şaşırdılar.
Aliya bize her zaman metin olmayı öğretti. Kucağında şehit olan on binlere rağmen metin olması gerekiyordu ve Allah ona o metaneti verdi. Savaş başladığında bir ordusu dahi olmadığı halde, asla metanetini kaybetmedi. Yoksa Boşnakların ebediyen bu topraklardan silinmeleri işten bile değildi. Onun metaneti bütün bir Boşnak toplumu için moral ve motivasyon oldu. Toprağa düşen her şehit rahmet ve bereket oldu.
Yaradılışındaki letafet ve iyi niyetinden olsa gerek, rahmetli Aliya’nın belki de tek yanılgısı, Bosna’da büyük bir savaşın başlayacağına ihtimal vermemesi ve dünyaya bu konuda fazlaca güvenmesi oldu. Slovenler, Sırplar ve Hırvatlar cephanelerine cephane katarken, askerlerini daima savaş için hazırlarken Aliya, son raddesine kadar barış için, savaşın ve acılarının hiç tadılmaması için diplomatik çalışmalarda bulundu. Fakat savaş kararı çok önceden verildiği ve Batı sürekli bir oyalama içerisinde bulunduğu için Aliya, diplomasi girişiminde muvaffak olamadı. Dolayısıyla böylesi büyük bir savaşa en gelişmiş mühimmat ile hazır olan düşmanları karşısında Boşnaklar, gerekli mühimmatı çok sonradan edinebildiler.
Aliya cesur bir adamdı, maceracı değildi. O, halkını bağımsızlığa ve özgürlük için koşmaya ikna etmişti ve sonuç olarak da Bosna dimdik bir şekilde ayakta kaldı.
Aliya’nın mirası sadece Boşnaklara ait değildir. O miras, bütün İslam ümmetine hatta insanlığa aittir. Biz Müslümanların Aliya’dan öğreneceği çok şey vardır. Ve maalesef Aliya yaşarken olduğu gibi vefatının ardından bile tam olarak anlaşılabilmiş bir insan değildir.
İslam ümmeti olarak en önemli eksikliklerimizden biri Aliya gibi bir öndere, lidere, ilim ve hikmet insanına, kumandana ve devlet adamına sahip olmamız; ancak buna rağmen onu tam olarak anlayamamamız ve anlatamamamızdır. Yapılması gereken en öncelikli işlerden birisi de bu açığımızı kapatmak için çalışmaya başlamak olmalıdır. Aliya İzzetbegoviç Enstitüsü’nün kurulması bunun için önemli bir adım olabilir.
Aliya, tüm hayatı boyunca örnek bir Müslüman olma gayret ve mücadelesinde olmuş; en zor kararlarda, en sıkışık dönemlerde bile bunu bir an olsun aklından çıkartmamıştır. Aliya’nın bize miras bıraktığı en önemli şeylerden birisi de iyi bir Müslüman olma gayretidir.
Şimdi Aliya’nın öğrettiği ve gösterdiği gibi, ümmetin her karış toprağını sevmeli ve korumalıyız. Bosna ile Filistin arasında nasıl bir fark yoksa, ümmetin her karış toprağı için hepimiz teyakkuz halinde olmalıyız.
Aliya’nın emaneti olan Bosna ve tüm Balkan coğrafyamız için sinsi planlar yapılmakta. Bosna ve Balkan coğrafyamız, sayısı 2500’e varan misyoner kurum ve kuruluşların edepsizliği, ahlaksızlığı ve maneviyat düşmanlığı ile karşı karşıyadır. Bu oyuna gelmeyerek de Aliya’nın yolunu takip edebiliriz.
SON VİDEO HABER
Haber Ara