Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Finans vurguncularının piri: Madoff

Terörle mücadele” ve ideolojinin piyasa tarafından kontrolünden, hiç şüphe yok ki, ikinci plandaki beyaz koridorda suçla mücadeleye geçildi.

16 Yıl Önce Güncellendi

2009-10-20 00:26:00

Finans vurguncularının piri: Madoff
Yetkililerin körlüğü mü, müşterilerin suç ortaklığı mı?

Finans vurguncularının piri, Bernard Madoff: Asrın Dolandırıcılık Öyküsü

İbrahim Warde*

Finansal yeniliklerin (subprime, menkul kıymetler… vs.) doğurduğu risklerin küresel ekonomik krize neden olduğu vurgulandı hep. Klasik kapitalizmin çarkında kaybedilen büyük bedeller ise unutuluyor. En önemli temsilcisi olan şahıs Madoff Davası adlı meşhur adli sürecin neticesinde 150 yıla mahkûm oldu. Bu dolandırıcılık hikayesi için malzemeler: eski Ponzi piramidi sistemi ve paraları kayıplara karışacak, zengin olma heveslisi saf kurbanlar…


Finans sisteminin tüm eksiklerine ışık tutan ekonomik kriz, sektörün karanlık işlerini de gün yüzüne çıkardı. Zirveyi ve harikaları vaad eden, finans sektörüyle birlikte çöken bu sistemin sunduğu şeylerin yalnızca birer hayal ürünü olduğu anlaşıldı. Bununla birlikte ortaya çıkan tek şey dolandırıcılık tarihinin en ilkel haliydi. Batırdıkları paraları kurtarmanın derdine düşmeyen bu uyanıklar yatırımları hiç dert etmiyorlar. Yatırımcılarının paralarına el koymaktan memnun görünüyorlar. Ya da zincirin son halkası olan yeni yatırımcıların parasıyla bir öncekilerin borçlarını kapatıp, kalanını cebe indiriyorlar genellikle.

En ilkel finansal sistemlere mahkûm görünen Ponzi gibi saadet zincirlerinin etkisini bildiğimizi ya da modern bankacılık uygulamalarını çözdüğümüzü hala iddia edebiliyoruz(1). Bu sistemlerin mimarları çoğunlukla olağanüstü vaatlerle ortaya çıkan ve hayaller karşılığında müşterilerinin yüklerini hafifleten (!) dolandırıcılardır. Bu piramitler ağır ağır çökmeye mahkûmdurlar, çünkü bir saadet zinciri büyüdükçe, pasta da büyür ve önemi artar. En sonunda enayiler avucunu yalarken, dolandırıcıların maskesi düşer.

Ancak, “tüm zamanların en büyük sahtekarlık hikayesi” olarak nitelenen Madoff davası, insanları bu tarz oluşumların varlığını yeniden düşünmek konusunda ikna etti. Neticede son yirmi yılda, finans dünyasının merkezi olan bir yerde, aralarında global ekonominin seçkinleri de bulunan bir mağdur portföyü bırakmıştı ardında. Birçok kurumsal yatırımcı gibi uluslar arası bankalar (UBS, Banco Santander, HSBC, BNP Paribas, UBP, Royal Bank Of Scotland (RBS), Nomura, vb.) ve tanınmış milyarderlere ait spekülatif fonlar (hedge funds) batma noktasına geldi(2).

Davanın başladığı 11 Aralık 2008’de, New York’lu tefeci, şirketi Bernard L. Madoff İnvestment Securities’e (BMİS) teslim edilen paranın bir cent’iyle bile yatırım yapmadığını itiraf etti. Mahkeme kayıtlarına göre; eşi, erkek kardeşi ve iki oğlunu bile (hepsi şirketinde maaşlı çalışan olarak görünüyor) birçok şeyden habersiz bırakan bu adamın yatırım çevresinin bu tarz bir saadet zincirinden/piramidinden başka bir şey olmadığı ortaya çıkıyor. Madoff, mahkeme heyetine: “Ben bittim. Tam 50 milyar dolar batırdım. Bu, büyük bir dolandırıcılıktan başka bir şey değildi” diyordu. Oğulları durumu anladıklarında avukatlarına müracaat ederlerken, “Federal Bureau of İnvestigation’a (FBI) gidin” yanıtını alıyorlar. Ertesi gün, Ticaret ve Sosyal Güvenlik Komisyonu (SEC) Madoff’u gözaltına aldırıyor ve soruşturma başlıyor. Daha sonra, 10 milyon dolarlık bedelle ipotek edilmiş olan, Manhattan’daki lüks apartmanında göz hapsinde tutuyor.

Madoff, 12 Mart 2009’da, 11 kişilik mahkeme heyeti tarafından; dolandırıcılık, yalan yere yemin etme, para kaçırma ve hırsızlık suçları sabit görülerek tutuklandı. Artık 71 yaşındaki Madoff, 29 Haziran’da ise, devlet bakanlığının açıkladığı ve yasaların öngördüğü şekilde en ağır cezaya çarptırıldı: 150 yıl hapis.

Savcı adına konuşan Lev Dassin, “Madoff’un işlediği suçların yaygınlığı, türü ve süresi göz önüne alındığında, yasaların öngördüğü en büyük cezayı hak ediyor”. Yargıç Denny Chin de “Bernard Madoff’un şeytani eylemi insanlar üzerinde korkunç sonuçlara yol açmıştır. Dolandırıcılık suçlarının cezası 20 yıldan az değil, kaldı ki bu olağanüstü kötü bir durum”(3). Bu kötü akıbetten önce, sanki Amerikan Rüyası’nın tecessüm etmiş haliydi. Şirketini kurmadan önce, 22 yaşındayken Long İsland’da 5000 dolar sermayeyle yüzme hocalığı yapmaktadır. Lise sıralarından beri tanıdığı, kendisini asla terk etmeyen sadık eşi Ruth ile evliydi. Sonrasında ise, eşinden başka, iki oğlu, erkek kardeşi ve yeğeninin çalıştığı küçük bir aile şirketinin patronu oluyor. Yarım yüzyıllık çabalarından sonra küçük bir imparatorluğun başında ve finans sektöründeki konumunun artık zirvesinde bulunuyordu.

1990–1993 yılları arasında, teknolojik değerler borsası olan Nasdaq’ı yöneten Madoff, böylece piyasanın serbestleşmesi ve modernizasyonu için en büyük gayretlerle çalışırken, aralarında Securities İndustry Association gibileri de bulunan bütün mesleki organizasyonlar ve tüm kuruluşlarda etkin ve söz sahibi olmaya başlar. Yakın zamanda tüm şüphelerin toplandığı bu adam, vaktiyle küçük yatırımcıyı koruma, yatırım alanlarında onlar için fiyat düşürme gibi etik meselelerde şampiyon olarak kabul edilirdi. Piyasanın dışında ise, kültürel değer organizasyonlarının ve en tanınmış hayır kurumlarının yönetim kurullarında doğal üye konumunda meşhur bir hayırsever olarak bilinirdi(4).

Sonuç olarak Madoff, insanların güvenini kazanmayı başarmıştı. Fransızca’da kredi, saflık ve itimat kelimeleri aynı kökten, aynı kelimeden gelirler: inanmak (Latince: credere, Fransızca: croire). Dolayısıyla hayır kurumları insanların hedefi oluyor. Kişisel serveti olan 22 milyon doları ve kendi adına kurduğu hayır kurumuna ait 15 milyon doları bu çark içerisinde yitiren Elie Wiesel konuşurken gözyaşlarını tutamıyor: “Neyimiz var neyimiz yoksa götürüp verdik. Onun Tanrı olduğunu düşünüyorduk adeta”(6). Eğitim ve etik değerler konusunda yaptıkları sayesinde, Nobel Barış ödülüne iki defa aday gösterilmiş Madoff.

Aralarında sinema dünyasının ünlü ismi Steven Spielberg, milyarderler Mortimer Zuckerman ve Carl Shapiro’nun da bulunduğu birçok hayırsever, hiç şüphe duymaksızın, Madoff’un yıllık faizleri ve güvenilirliği ile hayır işlerine başarıyla adapte olmuş sistemini övüyorlar. Wiesel şöyle devam ediyor: “Finans dünyasında biz kendi aramızda hep ‘Madoff olmasa halimiz harap’ derdik”(7).

Madoff, yıldan yıla % 10’dan 15’e varan faiz oranlarıyla yatırımcılarına büyük paralar kazandırarak parayı işletme konusunda büyük bir şöhrete sahip olmuştu. Üstelik Madoff, spekülatif fonlar ya da çok riskli kabul edilen alanlarda büyük miktarlara ulaşmaktansa, yatırımların bir şekilde geri dönebilmesini tercih ediyor. Yani bu yatırımların istikrarlı neticeler vermesini ve kesin/sağlam bir zemine oturması onun için daha önemli.

Sadece uyuyan yatırımcıların zengin olmasını değil, rahat uyumalarını da temin ettiğini söylüyor. Örneğin kendisine gelip parasının tamamını teslim eden dul bir kadına: “merak etme sen. Paran emin ellerde” diye güven veriyor(8).

“Arpalık” ifadesi bu piramit tezgahında anahtar nesne olarak tanımlanıyor. Charles Ponzi’de bir uluslar arası bir hisse senedi söz konusu. Teoride de olsa kar getirecek işlere giriliyor. Madoff burada “split-strike conversion” adı verilen gizli silahını kullanıyor(9). Madoff, kriz döneminde dahi kar ettiklerini arsızca ilan ediyor.

Yatırımcılar tefeciye türlü sorular soruyor, ancak verimlilik öyle had safhada ki, bu soruların cevapları havada kalıyor ya da ‘meslek sırrı’ diye biliniyor her şey.

Madoff şirketinin rakiplerinden Harry Markopolos, aynı tekniklerle benzer neticeler almayı deniyor ama nafile… Tefeci Madoff’un bir düzenbaz olduğuna çok önceden ikna olmuş ki, SEC (Piyasa Denetleme Kurumu) adlı kuruma şüphelerini iletmiş. 1999–2005 yılları arasında üç rapor sunmuş. Sonuncusunun başlığı: “Hedge Fund’lar dolandırıcılıktır” şeklinde ve yatırımcılar ile üst kurulları endişelendirecek nitelik taşıyor. Markopolos, önceki iki raporun daha önemli olduğunu söylüyor. İlki, işletmenin dev bir Ponzi ağı olduğunu söylüyor. Bu muhtemel tabiî ki. İkincisi ise büyük bir suç çemberi oluştuğunu anlatıyor.

Aslında Madoff, iki şirket idare ediyordu: biri yasal olan simsarlık (borsa işleri içinde) kurumu; diğeri ise düzenbazlık örneği olan portföy yönetimidir. İlki yasalara uyan işleri yürüterek ikinci üzerindeki şüpheleri kaldıran kısım. İşte bu birliktelik, insanların Madoff şirketine yatırım yapmalarının sebebi oluyor. Kısacası, finans uzmanları durumu şöyle açıklamaktadırlar: kesin öngörülerindeki büyük sırları ve kusursuz görünen sisteminin yanında, spekülatif müdahaleleri, alım-satımlarda elverişli koşulları önceden bildirmesiyle, piyasayı sallamasıyla gerçekte daha yasa dışı kalıyordu. Yatırım işi bu sonuçta.

İştirakçilerin zenginlik getirecek metotla ilgili soru cevap kısmını atlayıp alacağı paraya bakmasını önemli ölçüde anlayabiliyoruz. Nasıl olsa paraları garanti ediliyor. Ponzi mensupları işbilirlik talep ediyorlar. Sürekli olarak maneviyatçı, dindar ve hemşeri toplumlarında boy gösterirler. “Yardımlaşma ve dayanışma” grupları demek daha doğru olur. Madoff, her şeyden önce kendi çevresini ve New York Yahudi Cemaati’ni kullandı. Toplumun her kesimine dağılmadan önce Palm Beach (Florida) ve Boston çevresinde, daha sonra ABD genelinde ve nihayet dünyanın geri kalanında yaygınlaştı. Büyük reklamlar yayınlanmadan önce bile, Madoff bu saadet zincirine ve daha büyük marketing gelirine inanıyordu, çünkü çok müstesna ve benzersiz prensiplerle iş yürütüyordu. Kabul edildiği halde bu oluşumun bir üyesi olmayı reddeden Groucho Marx’ın tasdik ettiği gibi, dışında olduğunuz bir işin dayanılmaz çekiciliği sizi sarabilir.

Madoff’çu simsarlar, en pahalı golf ve av partilerinde, country club eğlencelerinde, yeni arkadaşlara Bay Madoff’un fonlarının tükendiğini ve yeni yatırımcı kabul edemeyeceklerini ilan ediyorlar. Birkaç gün sonra ise, aynı simsarlar yenilere Madoff’la görüşmenin belki etkili olabileceğinden söz ediyorlar. Sonrasını ise bütün şahitler aynı ifadelerle anlatıyorlar: Tatlı dilli Simsarbaşı yeni yatırımcıya küçük bir alan vermeye razı oluyor.

Bu çok seçkin gruba dahil olmaktan memnun olan müşterinin gardı düşüyor ve birkaç sorudan sonra olmazsa olmaz şartı kabul ediveriyor: her şeyini kaybetmemek için kimseye tek kelime etmemek. Madoff sık sık tenbihliyor: “Paranızı bana yatırıyorsanız, kimseye bundan bahsetmeyin. Her şey burada kalmalı”(10). Yatırımcıların çoğu seçkinler zümresine dahil olduğuna inanıyor. Madoff’un sisteminin yayıldığını gördükleri halde hem de.

Ponzi saadet zincirine gelenler genelde kısa yoldan zenginlik peşindeler. Madoff’un tezgahı büyük coğrafyaları içine alarak genişliyor ve başvuru daha sistematik bir hale bürünüyor. Mevcut ortakların çok daha ötesinde küresel bir destek fonları hizmeti sunuyor. Büyük bankalar yüksek faiz vaat ederek topladıkları yatırımları sessiz sedasız Madoff’a götürüyorlar. Kurulan düzende doğal olarak biriken büyük miktarda nakit, patlamaya yol açıyor ve böylece herkesin ağzını sıkı tuttuğu bir ortamda Madoff parayı götürüyor. Yatırımcıların çoğu tüm varlıklarını doğrudan sunmuyorlar; dolaylı yoldan ise Fairfield Greenwich Advisors (7,5 milyar dolar), Tremont Group Holdings (3,3 milyar dolar), Ascot Partners (1,8 milyar dolar) ya da Access İnternational Advisors (1,5 milyar dolar) gibi firmaların yatırımcıları büyük bedeller yatırdılar. Hatta birçok büyük banka, ellerindeki paraların büyük bölümü ya da tamamını Madoff’a yatırdı. Bunlar arasında; Banco Santander (2,87 milyar dolar), Bank Medici (2,1 milyar dolar), Fortis (1,35 milyar dolar), HSBC (1 milyar dolar), UBP (0,7 milyar), Naxitis (554 milyon dolar), ya da RBS (493 milyon dolar) de var(11).

Fransızların tasarruf mevduatı kaybı, Finans Piyasası Kurumu’nun (AFM) ilk raporlarına göre, 3 ile 5 000 arasında tasarruf sahibine ait 500 milyon euro civarındadır. Bir kısmı doğrudan zincirin halkası olurken (Madoff’un Antibes’de bir villası olduğu ve Fransa’ya sık geldiği biliniyor), büyük çoğunluğu Thierry Magon de La Villebuchet’nin yönettiği Access İnternational Advisors üzerinden destek fonlarıyla dahil oldu. BNP Paribas ve Credit Lyonnais’nin eski sahibi olan zavallı adam Madoff’un cazibesine kapılıp bütün parasını yatırmış. Bu fonların Lüksemburg’taki işletmecisi olan Luxalfa, Yugoslavya Prensi Michel ve Monaco Prensesi Caroline’in eski kocası Philippe Junot’yu bile ekibe kabul etmiş. Modacı Daniel Hechter servetinin önemli bir kısmını verirken, L’Oreal grubunun varisi Liliane Bettencourt yaklaşık 30 milyon euro kaybetmiş. Sanayici Bernard Arnault, 2008 Yaz’ında elinde ne var ne yok kaybetmişti zaten.

Önde gelen sanayicilerin ve kodamanların yanında, Madoff’tan söz edildiğini bile duymamış çok sayıda küçük yatırımcı da paralarını götürüp menkul kıymetlere yatırdılar. Müşterilerinin paralarının ve kendi kişisel servetinin buhar olmasıyla altüst olan Magon de La Villebuchet 23 Aralık 2008 günü New York’taki bürosunda intihar etti.

Böylesi büyük kuruluşların (müşterilerinin haberi bile olmadan) Madoff’un sistemine entegre olma niyetlerini neyle açıklayabiliriz? Çok avantajlı indirim ve komisyon üzerine kurulu bir sistemi ve açıklanan büyük kar oranlarını da. General Motors şirketinin ezelden beri birlikte çalıştığı finans kurumu GMAC’ın eski patronu ve kar amacı olmayan kurumlar uzmanı Ezra Merkin, bugün sanık sandalyesinde. Ascot Partners’taki spekülatif fonlardan 470 milyon dolar elde eden Merkin, geçen yıllarda toplam 2,4 milyar doları Madoff’a yatırdı.

2008’de finans krizinin patlak vermesi, Madoff için bitiş düdüğü anlamına geliyordu. Görünürde, BMIS şirketinin hisseleri hiç olmadığı kadar iyiydi, hatta borsa tapınağında kaya gibi sağlam görünüyordu. Piyasalar çöktükçe, hayali büyüme de görünmez olmuştu.

Borsada kaybedenlerin sayısı arttıkça, istemeyerek de olsa parasını geri çekmek isteyenler oldu. Bunun üzerine Madoff, şirketini kurtarabilmek için son hamlesini gerçekleştirdi: O zamana kadar oluşumunu kapalı ve erişilmez göstermesine rağmen, artık bankaları ve kurumsal yatırımcıları kapı kapı dolaşır olmuştu. Onlardan ek fonları kaldırmalarını talep ediyordu. Daha karlı yeni fırsatlar üretmeyi denedi ve fondan çekilenleri sınırlandırabilmek için saadet zincirinin mensuplarına baskı uyguladı. Ama başaramadı. Aralık 2008’de 7 milyar dolar karşılık bulması gerekirken, bankada 1 milyardan az para vardı. Madoff’un suçluluğu kesinleştiğinde daha mahkeme süreci bile başlamamıştı. Dolandırıcılık olayını aydınlatacak büyük itiraf da henüz gelmemişti. Yargıç Chin davayı karara bağlayana dek de kurduğu tezgâhın sırları ifşa edilemeyecekti. Dev operasyon ne zaman, nasıl ve neden yapıldı hiç kimsenin bir fikri yoktu. Ne zaman yapıldığı sorusuna Madoff: “1990’lı yılların başında” diye cevap verdi esrarlı biçimde. On yıl önce sahtecilikten açılan soruşturmalarda durum çok daha iyiydi.

Olayların seyri hakkında başka hiçbir şey bilmiyoruz. Spekülasyonlar yoluyla ya da meşru çerçevede kaybettiği paraları örtbas etme gayreti içinde miydi, yoksa bu efsanevi dolandırıcılık hikayesi en başında mı tasarlanmıştı? Madoff’un suç ortakları kimlerdi, sorusuna kendisi şu inanılması güç cevabı veriyor. Yalnızca, BMIS şirketinin daimi sözcüsü ve muhasebeci David Friehling. Peki, Madoff’un tutuklanmasından bir gün önce şirket hesabından 15 milyon dolar çeken eşinin bu işteki rolü neydi? Ya da kardeşinin, oğullarının, yeğeninin ve tüm şirket çalışanlarının katkısı neydi?

Olup bitenler bir bir anlatılırken, mahkeme heyeti ve hesap uzmanlarını hayrete düşürüyor ve rahatsız oldukları her hallerinden belli oluyordu. Oysa böyle bir durumda net olmayan cevaplar uğultuya neden olur. Öncelikle bu sahtekârlığın parasal olarak bedeli nedir? Reel kayıplar ve sanal kazanımların birbirine karışması hesabı güçleştiriyor. Mahkeme 65 milyar dolar açıklarken, Madoff 50 milyar dolar olduğunu söylüyor. Müfettişler bu rakamlardan uzak rakamlardan bahsediyorlar. Mağdurların bilmek istediğiyse, bu paradan geriye ne kadar kaldığıdır. Şu ana kadar, FBI’ın bulduğu para sadece 1,2 milyardır. Kuşkusuz, fonlardan beslenen bir sistemde karanlık bölgeler hesaplanamaz. Bütün mağdurlar, belki sıkıntıda belki de gizledikleri bir şey olduğu için, isimlerinin Madoff’la yan yana anılmasından kaçınıyorlar. Zaten şikâyetçi olmayanlar da oldu. Başka noktalar da var ve soruşturma daha karmaşıklaşıyor. Sermaye sahipleri de bu yolla vergilerden, vergi cezalarından kurtulma imkanı buluyor olabilirler mi? Karı kabarırken vergilerin transit geçtiği bir zümre olabilir mi?

Sadece Madoff’u hedef alan 15 400 şikayet dilekçesiyle iş bitmedi(12). Bir de Madoff’la dolaylı ya da doğrudan iş tutanlara açılan davalar soruşturma kapsamına alındı. Her şeyi görmezden gelmek her mevkideki yetkililer için aktif suç ortaklığı demektir. Aracılar için en azından zararı karşılamaları gerekirken, bunu yapmadıkları gibi, bulundukları girişimlerde de adil davranmadılar. Bu olayın vuku bulduğu süreçte kontrol etme ve kesinleştirme gibi görevlerini aksatmışlar. Olumsuz sinyaller hiç dikkate alınmamış(13).

Zararın karşılanmasıyla ilgili başka sorunlarla da karşılaşıyorlar. Bu düzenbazlıkta mağdur olan “üç milyon kişi” (14) aynı bayrak altında yaşamıyorlar. Aralarında milyarderler de, küçük yatırımcılar da, spekülatif fonların canlarını yaktığı insanlar da, her şeylerini kaybeden aileler ile hiç kimsenin söz etmediği görünmeyen mağdurlar yardım kuruluşları da var. Madoff’la direkt ilişki kuran (yatırımları korumakla görevli olan SIPC adlı kurum, bu zümreye 500 000 dolar üst limitli telafi bedeller ödüyor) yatırımcılarla, aracı kullananlar arasında büyük bir ayrım bulunuyor. Diğerlerinin pek bir hakkı yok.

Dosya yöneticisi İrving Picard, kazanan yatırımcılar konusuna temkinli yaklaşıyor (küçük karlar elde etmeyi beklemektense, yatırdıklarından fazlasını çekiyorlar; bu düzende suç ortağı olabileceklerini düşünüyor). Aynı şekilde Madoff’un özel anlaşmalarla imtiyazlı hale getirdiği bazı yatırımcıların durumu da böyle. Diğerlerine göre çok yüksek faiz oranlarına sahipti bu grup.

Madoff Davası’nın ilanından sonra Ponzi saadet zinciri ve türdeş bazı yapılanmalar bir salgına dönüştü(15). En meşhurlarından Teksas’lı milyarder Allen Stanford, merkezi Antigua’da bulunan ve sahibi olduğu Stanford İnternational Bank’ın müşterilerini dolandırarak toplam 9 milyar dolarlık bir bedelin üstüne yattı.

Gücül ve gerçek olan arasındaki sınır belirsiz bir görünüme sahipken, sanal karların gerçekliğine inanmak her zaman kolay olacaktır. Finanstaki usulsüzlüğün siyasi, ideolojik ve yasal tarafı, kamu ve özel sektör arasında yeni güç dengeleri yarattı.

Yetkilileri kandırmak bu uyanıklar için çocuk oyuncağı kalıyor. Madoff hakkında üç soruşturma açmış olmasına rağmen bir şey elde edemeyen SEC’in yetersizliği ve etkisizliği burada rahatça görünüyor. “Terörle mücadele” ve ideolojinin piyasa tarafından kontrolünden, hiç şüphe yok ki, ikinci plandaki beyaz koridorda suçla mücadeleye geçildi(16). Kısacası, küreselleşmedeki “cennet” tasavvuru küresel mihraklar adına bir söylem yumuşaması oluştururken, kuralcı-kurtarıcı rejim tek taraflı olarak gelişecek, insanları uyutup onlara güven verecek ve planın geri kalan kısmını da uygulayacaktır(17). Ekim 2007'deki bir yuvarlak masa toplantısında, Bay Madoff’un söyledikleri hayret verici bir tezata götürüyor: “Mevcut mevzuat çerçevesinde yasaları çiğnemek ya da karşı gelmek tamamen imkânsızdır”(18).



(1) « De la Russie à l’Albanie, le vertige de l’argent facile», Manière de voir, no102, «Le krach du libéralisme », Aralık 2008 - Ocak 2009, boutique.monde-diplomatique.fr

(2) Henry Bladget, « Bernie Madoff’s victims : Thelist », The Business Insider, 23 Aralık 2008.

(3) Tom McElroy, «Madoff ordered to forfeit over $170 billion », The Boston Globe, 26 juin 2009 ; et Diana B. Henriques, «Madoff is sentenced to150 years for Ponzi scheme », The New York Times, 29 Haziran 2009.

(4) Julie Creswell et Landon Thomas Jr., «Thetalented Mr. Madoff», The New York Times, 24 Ocak 2009.

(5) Ross Kerber et Hinda Mandell, «Trust wasundoing for many charities : A wide swath of philanthropie sentrusted significant portions of their portfoliosto Bernard Madoff », The Boston Globe, 21 Aralık 2008.

(6) «Wiesel lost “everything” to Madoff», Portfolio.com, 26 Şubat 2009.

(7) Ibid.

(8) Robert Frank et Amir Efrati, « “Evil” Madoff gets 150 years in epic fraud », The Wall Street Journal, New York, 30 Haziran 2009.

(9) Bu teknik S&P 100 gibi büyük şirketlerin hareket gücünü ele geçirmekten ibaret. Şirket hareketlerinin satın alma opsiyonunu alıp satarak portföy volatilitesini sınırlandırma amacı taşıyor.

(10) Erin E.Arvedlund, «Don’t ask, don’t tell : Bernie Madoff is so secretive, he even asks investors to keep mum», Barron’s, New York, 7 Mayıs 2001.

(11) «Madoff’s victims », The Wall Street Journal, 6 Mart 2009.

(12) Larry Neumeister, «Madoff won’t appeal 150-year sentence », The Boston Globe, 10 Temmuz 2009.

(13) Şüpheli uygulamalara bir örnek: BMIS şirketi müşterilerine hesap ekstresini faks ya da posta yoluyla göndererek reel ve fiktif karları bildiriyor. Her fırsatta sahip olduğu teknolojiyle böbürlenen bu büyük şirket, hesapları telefonla neden bildirmiyor olabilir ki?

(14) Cf. Peter Sander, Bernard Madoff!, l’escroc du siècle : 50 milliards de dollars détournés, 3 millions de victimes, Music & Entertainment Books, Marne-la-Vallée, 2009.

(15) Cf. Jeremy Grant, «Ponzi schemes seek mercy after Madoff case prompts confessions », Financial Times, Londres, 19 Ocak 2009 ; et Joanna Chung, «Tough times bring “Ponzimonium”», Financial Times, 29 Haziran 2009.

(16) Cf. The Price of Fear : The Truth Behind the Financial War on Terror, University of California Press, Berkeley, 2007, p. 82-85; et Propagande impériale & guerre financière contre le terrorisme, Agone - Le Monde diplomatique, Marseille-Paris, 2007, p. 174-178.

(17) Eric Briys et François de Varenne, La Mondialisation financière. Enfer ou paradis?, Economica, Paris, 1999.

(18) «Roundtable discussion with Bernard
Mado!», You Tube’tan seyredilebilir.

+++++++++++++++++++++++++++++++

Ponzi ya da Piramitlerin Sırrı

İbrahim Warde*

Finans kadar eski bir dolandırıcılık hikâyesidir bu. Ancak 1920 öncesindeki finans piramidi türündeki yapılan öncüleri (Jourdain) asıl büyük vurguncudan habersizlerdir. Carlo Ponzi, 1882’de İtalya’nın Parma kentinde dünyaya geldi. “Hırsız Baronlar”ın çağında, 1903 yılında hemşerilerinin “taşı toprağı altın” diyerek ikna etmeleriyle ABD’ye göç etti.

ABD’de kısa yoldan zengin olmayı kendisine hedef seçerek adını Charles Ponzi olarak değiştirdi. Yetenekten çok hayale sahip olan Ponzi, birçok alanda şansını denedi, bin türlü işe girip çıktı ve bu arada yasayla karşı karşıya geldi. 1909’da Montreal’de bankada çalışırken çek üzerinde oynama yapma suçlamasıyla üç yıl hapis cezası aldı. İki yıldan az bir süre sonra iyi halden dolayı serbest kalıp ABD’ye döndü. Tahliyesinde 10 gün sonra İtalya’dan gelen kaçak işçileri ülkeye sokmaya çalışırken yakalandı. İki yıl daha hapis yatıyor.

1919 yılında birçok girişimden sonra artık aradığı işi bulmuştu. 1907’den beri, Uluslar arası Posta Birliği “coupon-reponse” adıyla bir uluslar arası posta pulu bastırıyordu. Ponzi, İspanya’dan gelen bir mektupta tesadüfen bu pulu fark etmişti. Bu işte para kokusu alıyordu. Bu pul geldiği ülkede yalnızca 1 cent ederken, ABD’de 6 cent değerinde karşılık buluyordu. Dolayısıyla, Fransa, İtalya ya da İspanya’da 1 milyon dolarlık yatırım, Atlantik ötesinde 6 kat karşılık buluyordu. İşletmesini bir an önce kurmak istiyordu, çünkü dönemin büyük zenginleri Dupont’lar, Astor’lar ve Vanderbilt’ler bu fikri ondan çalabilirlerdi(2). Bundan korkuyordu.

26 Aralık 1919’da, Securities Exchange Company, hem kurucusu, hem sahibi ve hem de tek çalışanı Ponzi’nin çabalarıyla Boston’da faaliyete girdi. Şirket, 45 günde % 50 kar garantisi veren bir teminat metni veriyordu(3)…

Posta kurumu yetkilileri bu para-pul değiş-tokuşlarını illegal buluyorlardı, ancak ispatlanması imkânsız görünüyordu. İşletme sahibi verdiği sözü tutuyordu, herkesin hakkını teslim ediyordu. Yeni yatırımcılar üye olurken eskilerin de yeri sağlamlaşıyordu. Şirket şaşırtıcı bir yükseliş gösteriyordu; önünde insanlar uzun kuyruklar oluşturuyordu. Ponzi artık daha da büyüyor ve bir finans devi haline geliyordu. 1920 Temmuz’unda çılgınlık yıllarının ilk dönemlerinde, başarısının zirvesine oturmuştu.

Durumdan memnun bir gazete onun için efsane icad etti. En başından alıp anlatmaya koyuldular: “Cebimde yalnızca 2,5 dolar vardı. Hepsi bu kadardı. Gönlüm zengindir ama! 1 milyon dolardan daha zengin. Hala da öyleyim, hiç değişmedim”. Kendi sisteminden de bahsediyor:” Önce farklı Avrupa ülkelerinin değişim oranlarını inceledim. Kendi işim üzerinde test ettim. Durumunu görmek için. İşe yarıyordu. Başta 1 000 dolar olan param 15 000 oluyordu”. New York Times gazetesi o ara Ponzi’nin servetini 8 milyon dolar olarak açıklamıştı.

Bu büyük yükseliş konusunda şüpheler de artıyordu. Clarence Barron adındaki finans uzmanının, Ponzi’nin ilan ettiği kar miktarının elde edilebilmesi için 160 milyon posta puluna ihtiyaç varken, ABD’de bulunan pul sayısının yalnızca 27 000 olduğunu açıklaması kafaları karıştırdı. Tartışmalar hararetlenirken, müşteriler paniğe kapıldılar. Ancak yenileri bu zincire üşüşmekten geri durmadılar.

1920 Ağustos’unda Boston Postası, Ponzi’nin geçmişini araştırdı ve hapse girip çıktığını tespit ettiler. Ponzi tutuklandı. Finans piyasasında uzun yıllara sığabilecek bir macera 8 ay sürmüş ve dönemin parasıyla 20 milyon dolarlık bir olaya dönüşmüştü. Kısa yoldan zengin olma hayalleriyle atıldığı hayatta bu fiyasko tadını kaçırmıştı. Yeni hapis hayatından sonra, geçmişin izlerini silmeye çalıştı. Adını ve yaşadığı şehri değiştirdi. Florida’da gayrimenkul dolandırıcılığı yapmayı denedi. Döndüğü İtalya’da birkaç yıl daha kaldı ve Yeni Dünya’ya gitmeden önce, bizzat Mussolini’nin kendisine iyi bir pozisyonu teklif etmesini bekledi. 1949 yılında Brezilya’da çok zavallı, çok fakir bir şekilde öldü.




(1) Howard Zinn, «Au temps des “barons voleurs”», Le Monde diplomatique, Eylül 2002.

(2) Donald Dunn, Ponzi : The Incredible True Story of the King of Financial Cons, Broadway, 2004, p. 72.

(3) Mitchell Zuckoff, Ponzi’s Scheme : The True Story of a Financial Legend, Random House, New York, 2006, p. 39.

*Tufts Üniversitesi, Prof (Massachussetts).

Bu makale Le Monde Diplomatique Türkiye'den alıntılanmıştır.

SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara