Dolar

34,8786

Euro

36,7036

Altın

3.042,43

Bist

10.058,47

PKK altı ayda silah bırakacak

Milli İstihbarat Teşkilatı eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, PKK'nın mücadeleyi sürdüremeyeceğini belirterek, silah bıraktırma girişiminin perde arkasını anlattı.

16 Yıl Önce Güncellendi

2009-10-12 16:17:00

PKK altı ayda silah bırakacak
2010 yılı başlarında silahlar susturulur

Silahların bıraktırılmasının uzatılmaması gerekiyor. 2010 yılının başlarında, yani altı ay içinde silahların mutlaka süresiz, koşulsuz susturulması, silahların bıraktırılması ve teslimi şart. Silahlar bıraktırılınca Türkiye’nin siyaseti değişir.

Türkiye ve dünyanın çıkarı gerektiriyor

Gelişmeler PKK’nın altı ay içinde silah bırakacağını gösteriyor. Çünkü hem Türkiye’nin iç dinamikleri hem de bölgesel dinamikler Türkiye’de demokratikleşme sürecinin önünün PKK’ya silah bıraktırılarak açılmasını zorunlu kılıyor. PKK’nın silahlı mücadeleyi devam ettirme şansı yoktur.

“PKK’ya, altı ay içinde silah bıraktırılır. İçişleri Bakanı Suriye’ye, Başbakan Irak’a gidecek. Bu görüşmelerden sonra PKK’ya silah bıraktırma meselesi şekillenir.”

“Silah bıraktırma girişimini perde arkasında istihbarat teşkilatları yapar. Bizde de bunu MİT’in yapması doğal. PKK ile MİT arasındaki görüşmelerin hepsi kayıtlı.”

“İki ayrı aşama yaşanacak. Bir, PKK’ya silah bıraktırma. İki, demokratikleşme. Önümüzdeki günlerde, demokratik açılımın çerçevesi Meclis’te somut olarak çizilecek.”


Neşe Düzel / Taraf

NEDEN: CEVAT ÖNEŞ


Cevat Öneş, kırk bir yıl Milli İstihbarat Teşkilatı’nda çalıştıktan sonra MİT Müsteşar Yardımcılığı görevine ulaşmış, devletin içyüzünü ve çalışmasını bilen biri. MİT’in ikinci adamlığından 2005 yılında kendi arzusuyla emekli olan Cevat Öneş’le Taraf için iki yıl önce de konuşmuştuk. Başbakan Erdoğan’ın Amerika seyahati sürecine rastlayan bu konuşmada, Öneş, Erdoğan’ın Başkan Bush’la Washington’da yaptığı görüşmede PKK’nın tasfiyesine karar verildiğini söylemişti. Ve gelişmeler, Öneş’i doğruladı. Şu anda resmî bir kimliği olmamasına ve hiçbir “kurum” adına konuşmamasına rağmen Cevat Öneş, Türkiye ve dünya siyasetindeki gelişmeleri derinliğine analiz edebiliyor. Öneş, son krizden sonra Türkiye’nin dünyadaki rolünün nasıl değiştiğini, bu rolün ne olduğunu anlatırken yaşadığımız bütün “açılımları” daha iyi anlamamızı da sağlıyor. Öneş’i dinlediğinizde çok yakın bir gelecekte Türkiye’deki sosyal ve siyasal dengelerin ciddi bir şekilde değişeceğini de kavrıyorsunuz.

NEŞE DÜZEL: Hükümet yeni bir Kürt açılımı başlattı. Bu açılımı devletin de desteklediği söyleniyor. Ne oldu da Kürt sorununun çözümünde daha önceden görülmeyen böyle bir kararlılık ortaya çıktı?

CEVAT ÖNEŞ: Önce Türkiye’nin gelişen iç dinamikleri bu sorunun çözülmesini zorunlu kıldı. Özellikle 2002-2005 yılları arasında Avrupa Birliği’ne uyum için yapılan yasal düzenlemeler sonucunda büyük bir değişim ve dönüşüm yaşandı. Ayrıca 2002, AK Parti’nin tek başına iktidar olduğu, ülkede siyasal ve ekonomik istikrarın oluştuğu bir dönemdi. Böyle istikrarlı bir dönemde şu yaşandı. Kürt veya Türk, farklı etnik kökenlerde ve inanç kesimlerinde, bu sorunun demokratik standartlar yükseltilerek çözülmesini ve kanın durmasını isteyenlerin sayısı arttı. Nitekim 2008 yılına gelindi ve siyasi iktidar, toplumdaki çözüm talebini duymaya başladı. Tabii bir de dış dinamikler var...

Kürt sorununun çözümünü gerektiren ‘dış dinamikler’ nedir?

Bush yönetiminin son döneminde Amerikan kuvvetlerinin Irak’tan çekilmesinin gündeme gelmesi, Ortadoğu’da yeni güçler dengesi kurulacağı işaretlerinin ortaya çıkması ve 2008’de ayrıca bir de küresel ekonomik krizin yaşanması, bu krizle birlikte kapitalizmin kendini yenileme arayışı ve güçler dengesinde yeniden yapılanma süreci, işte bütün bunlar, Türkiye için ‘dış dinamikleri’ oluşturdu.

Küresel kriz çıkmasaydı Kürt açılımı yapılmayacak mıydı?

Çok güçlüklerle karşılaşılırdı. Küresel kriz, Amerika’da çıkan bir finans krizi olarak görülmemeli. Bu kriz, kapitalizmin kendini onardığı bir kriz. Küresel güç dengelerini yeniden yapılandıran ve Türkiye’ye dünyada yeni bir rol biçen bir kriz bu.

Dünya ekonomik kriziyle birlikte Türkiye’ye nasıl bir rol biçildi?

2008’de çıkan küresel ekonomik kriz, Türkiye’nin önemini arttırdı. Dünyada güçler dengesi Avrupa’dan Doğu’ya, Avrasya’ya kayma sürecine girdi. Yeni güçler dengesinde Türkiye’ye, Müslüman kimliğiyle Batı ile Doğu arasında dengeleri kuran, Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Ortadoğu’da barışçı politikalar üretmesi beklenen, enerji geçişini sağlayan öncü bir rol verildi. Türkiye bu rolü üstlenebilmek için iç istikrarını sağlamak ve güvenilir olmak zorundaydı. Bunun için de demokrasi sorununu çözmesi, demokrasi standartlarını evrensel düzeylere yükseltmesi gerekiyordu.

Ordu, Kürt açılımını destekliyor mu?

Ben kurumsal bilgilere sahip değilim ama uzun çalışma hayatımdan sağladığım birikimle ve yakından takip etmeye çalıştığım siyasi sosyal hayattan edindiğim gözlemlerle size bu süreci şöyle anlatabilirim. Milli Güvenlik Kurulu toplantısında demokratik açılıma destek kararı çıktıktan sonraki ‘güncel’ açıklamalara, esasa tesir etmeyen açıklamalar olarak bakmak lazım. Çünkü MGK’nın tavsiye kararı, devlet kurumları arasında demokratik açılım konusunda görüş birliğinin oluştuğunu ve açılımın bir devlet politikası olarak uygulamaya sokulduğunu gösteriyor. Ayrıca Türkiye’nin iç dinamiklerini konuşurken şunu da dikkate almalıyız. Silahlı Kuvvetler büyük gücüne rağmen kendi vatandaşlarıyla sürekli çatışan bir güç olmayı artık daha fazla kaldıramazdı.

Niye kaldıramazdı?

Sebep ne olursa olsun, vatandaşla çatışmak toplumsal ve psikolojik sorunlar yaratıyor. Silahlı Kuvvetler bu sorunlardaki artışı kaldıramazdı. Bir de bu süreçte hem Türk halkının barış talepleri arttı, hem de değişen bölgesel ve küresel şartlarla birlikte PKK’nın silahlı mücadele şartları tamamen ortadan kalktı. PKK böylesine bir silahlı mücadeleyi devam ettirme gücünü yitirdi. Ayrıca Ergenekon sürecinde de ortaya çıktı ki, Kürt meselesi Türkiye’ye çok büyük kayıplar verdirdi ve devleti çürüttü.

Kürt açılımının öncülüğünü MİT’in yaptığı ve bunun hazırlıklarını uzun zamandır sürdürdüğü söyleniyor. Sizin zamanınızda böyle bir hazırlık var mıydı?

Hiçbir kurum Türkiye’nin böylesine büyük bir meselesinin öncülüğünü tümüyle sahiplenemez. Çünkü bu açılım, politik, sosyal, ekonomik, psikolojik boyutlarıyla ve uluslararası ilişkileriyle bir siyasi irade sorunudur. Böylesine kapsamlı bir siyasetin oluşumunda benim gözlemleyebildiğim kadarıyla MİT öncü ve önemli bir rol oynadı.

Neden MİT bu konuda böylesine faal davranıyor?

Meseleye bölgesel ve küresel gelişmeler ışığında bakmaya başladığı için.

Bu, MİT Müsteşarı Emre Taner’in kişisel tercihi mi?

Bunu tamamen şahıslara bağlayamayız ama teşkilatın başındaki müsteşarın rolünü de unutmamak gerekir tabii.

Bu tür sorunlarda istihbarat örgütleri, silahlı örgütlerle gizli pazarlıklar sürdürüyor. İspanya’da, İrlanda’da bunun örnekleri var. Türkiye’de devletin gizli birimlerinin PKK’yla görüştüğü söylendi. MİT, PKK ile gizli görüşmeler sürdürüyor mu?

Şu anda MİT’in terör örgütüyle temasları var mı yok mu sorusuna cevap veremem. Çünkü kurumsal bilgiye sahip değilim. Ama böyle görüşmeler olabilir. Bütün dünya pratiği de zaten şunu gösterir. İstihbarat teşkilatları sorunun örgütsel bazda çözümünde hep rol almışlardır. Bunun için gizli görüşmeler yaparlar. Bu süreç çok gizli operasyonel çalışmaları ihtiva eder.

Böyle görüşmeler sürdürmeli mi sizce?

İstihbarat teşkilatlarının siyasi, sosyal ve demokratik açılımlarda yeri yoktur. İstihbarat teşkilatları, terör örgütüne silah bıraktırmada rol alabilir. PKK’ya silah bıraktırmanın şartlarının yaratılmasında, silah bırakma yöntemlerinin şekillenmesinde, yer ve zamanın tayininde rol üstlenebilir. Böylece devletler, terör örgütlerini resmen muhatap almazlar. İspanya’da, İrlanda’da, Filistin meselesinde olduğu gibi, bu tür girişimleri perde arkasında istihbarat teşkilatları yaparlar. Bizde de böyle bir görevin istihbarat teşkilatı tarafından yapılması çok doğaldır.

Yurtdışında mı yapılır bu görüşmeler?

Irak’ta, Türkiye’de veya üçüncü bir ülkede, dünyanın her yerinde yapılabilir. Bu tip irtibatlar, istihbarat teşkilatının en önemli görevlerinden biridir.

PKK ile MİT arasındaki bu tür görüşmeler resmî kayıtlara geçer mi?

Hepsi kayıtlıdır. Kurumsal devamlılığın sağlanabilmesi için kayıtlar zorunludur. Ama kayıtların gizlilik derecesi farklıdır.

Siz hiç PKK’yla böyle bir görüşmeye şahit oldunuz mu?

Yok, hayır. Kurumsal bir açıklama yapmak durumunda değilim ama... 2004’ten itibaren devletin resmen muhatap olmadan Öcalan’la görüşülmesi meselesi bürokraside tartışılmaya başlandı. Ama o tarihlerde devletin güvenlik konsepti PKK’ya endeksli olduğu için ve demokratik açılımla ilgili henüz kapsamlı bir proje şekillendirilmediği için bu görüşmeler pratik bir sonuç sağlamadı.

Görüşüldü ama sonuç vermedi öyle mi?

Evet. Silahların bırakılması için ortamın oluşturulması konusunda perde arkasında istihbarat örgütlerinin görev alması çok yararlıdır ve bu zaten kaçınılmaz bir şeydir. Bu iş onlarsız olmaz.

Peki, hükümet bu görüşmelerin her aşamasından haberdar olur mu?

Bugün hükümetin haberdar olmaması gibi bir durumu düşünemem. Geçmişte, devletin içinde bir mutabakatın olmadığı dönemlerde ise hükümetin haberdar olmama ihtimali yüksektir.

Bu gizli görüşmelerde neler konuşulur?

Silahları bırakmanın koşulları neler olacak? Silahlar kime, nerede, hangi şartlarda bırakılacak? Silah bırakanların durumu ne olacak? Nereye dönecekler? Teslim olma ve eve dönme meseleleri nasıl çözülecek? Bütün bunlar konuşulur.

Bu gizli görüşmelerde iki taraf birbirine nasıl davranır?

Sonuç alabilmek için tarafların karşılıklı bir saygı ortamı yaratmaları gerekir.

MİT’in PKK’yla geçmişte de görüşmeler yaptığını biliyoruz...

Kapsamlı bir çözüm projesine dayandırılmadığı için, bunlar, sonuç alınamayan münferit hareketler olarak kaldı. Çözüm projesi şekillendiği takdirde, bu görüşmeler verimli ve sonuç alıcı olur.

Bugünkü koşulara baktığınızda Kürt sorununun nasıl çözümleneceğini düşünüyorsunuz?

Önce Başbakan’ın 11 ağustosta il başkanlarına yaptığı konuşma... Ardından Cumhurbaşkanı’nın Meclis’te yaptığı konuşma... Daha sonra gene Başbakan’ın son AK Parti kongresinde yaptığı konuşma... Bu üç konuşmada çözüm iradesi, ‘geri dönülemez’ bir biçimde ortaya çıktı. Artık bundan sonra iki ayrı aşama yaşanacak. Bir, PKK’ya silah bıraktırma. İki, demokratikleşme. Önümüzdeki günlerde demokratik açılımın çerçevesi somut olarak Meclis’te çizilecek. Türkiye’nin demokrasi standartları yükselecek.

Peki, silahlar nasıl bıraktırılacak?

Bu noktada önemli olan, af meselesinin nasıl şekilleneceğidir. Hükümet “bugün için yeni bir af düşünmüyoruz” diyor... Etkin pişmanlık yasasında değişiklik yapılacağı söyleniyor. Bu yasanın insanileştirilmesi ve özendirici olması için adı ‘eve dönüş’ olarak değiştirilmelidir. Dağdaki suça bulaşmamış silahlı militanların eve dönüşlerini sağlamak bakımından bu değişiklik önemli bir unsurdur. O zaman geriye sadece lider kadrosunun ve suça bulaşmış şahısların durumu kalır ki... Bugün en öncelikli mesele 200-300 kişilik lider kadrosu için uygun şartların yaratılması meselesidir... Bunlar, Irak bölgesi içerisinde kalabilir mi? Avrupa ülkelerinde kalmaları sağlanabilir mi?

Lider kadrosu sonsuza kadar Türkiye’ye gelmeyecek mi?

Sonsuza kadar değil ama belirli bir süre Türkiye’ye gelmeme şartları yaratılabilir. Bunlar belirli bir süre için Irak’ta veya Avrupa ülkelerinde kalabilirler. Ama bu konuda esas sorun, bunların ekonomik ve sosyal şartlarının ne olacağıdır. Bunlar hayatlarını nasıl sürdürecekler, nasıl, neyle yaşayacaklar? Zaten karşılıklı görüşmelerde bunlar konuşulacak ve bir ortak nokta bulunacak. Silah bıraktırma özel ve hassas bir projedir! PKK şimdi silah bırakma koşullarının sağlanmasını talep ediyor. Bu şartların yaratılması için örgütle perde arkasında ilişkiler kurulabilir. 1984’te başlayan ve bugün lider kadrosunun çoğunluğu 45-60 yaşında olan...

Evet...

Yıllardır medeni dünyayla ilişki kurmayan, hiçbir sosyal hayatı olmayan, sadece silahı görmüş, çatışmaya ve ölüme kilitlenmiş olan bu insanların birden silahlarını bırakmaları durumunda karşılaşacakları psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunlar düşünülmelidir.

Ne kadar sürer sizce sonuca ulaşmak?

Silahların bıraktırılması meselesinin uzatılmaması gerekiyor. 2010 yılının başlarında, yani altı ay içinde silahların mutlaka süresiz, koşulsuz susturulması, silahların bıraktırılması ve teslimi şart. Silahlar bıraktırılınca, Türkiye siyaseti değişir. Siyasi partiler bundan çok etkilenir ve demokratik açılım hızlanır, Anayasa değişikliği de yapılabilir. Baykal’ın, “silahların bıraktırılması durumunda Anayasa değişikliğini düşünebiliriz” yönündeki taahhüdü çok önemlidir!

PKK’ya silahları, altı ay içinde bıraktırılır mı?

Gelişmeler onu gösteriyor. Türkiye’nin çıkarı bunu gerektiriyor. Çünkü hem Türkiye’nin iç dinamikleri hem de bölgesel dinamikler ve küresel gelişmeler olmak üzere dış dinamikler Türkiye’de demokratikleşme sürecinin önünün PKK’ya silah bıraktırılarak açılmasını zorunlu kılıyor. Bugün Öcalan da ve Kandil de biliyorlar ki, PKK’nın silahlı mücadeleyi devam ettirme şansı yoktur.

Niye?

PKK hiçbir yerden destek alamaz. Irak, Suriye, İran ve Rusya’dan destek alamaz. Bunlar, Kürtlerin barış talebini de iyi okuyan insanlar olarak çözüme taraftar olacaklar ve DTP’yi daha özgür bırakacaklar. Nitekim Öcalan DTP’yi adres gösteriyor. Bugün tarih, Türkiye’nin Kürt meselesini çözmesi için büyük bir imkân yarattı.

PKK hangi şartlarda silah bırakır?

Demokratikleşme sürecinin geliştirilmesi için Meclis’te bir irade oluşursa ve Başbakan Erdoğan’ın söylediği ‘kısa, orta ve uzun vadeli’ bir yol haritası ortaya konulursa, geriye sadece silahların bıraktırılması meselesi kalır. Bu hafta İçişleri Bakanı Suriye’ye, Başbakan da Irak’a gidecek. Erdoğan’ın Erbil’de de toplantı yapması, Barzani’yle görüşmesi ihtimali var. Bu görüşmelerden sonra PKK’ya silah bıraktırma meselesi şekillenir. Zaten Suriye ve Irak temaslarından sonra, TBMM’de konuşmalar yapılacak ve hükümetin demokratikleşme projesinin somut unsurları ortaya çıkacak. Kısa, orta ve uzun vadeli bir yol haritası belirlenecek.

Kısa vadede neler yapılacak?

Kısa vadede yönetmeliklerde ve idari kararlarda değişiklikler yapılacak. Üniversitelerde Kürtçe açılımının yapılması, Kürtçe bir sinemanın desteklenmesi, valilerin Kürt politikacılarla ve belediye başkanlarıyla irtibatlarını geliştirmeleri... Orta vadede yapılacaklara gelince... Terörle Mücadele ve Ceza Kanunlarında değişiklikler yapılacak. Seçim Kanunu değiştirilerek seçim barajı düşürülecek. Yerel yönetimlere daha fazla inisiyatif tanınacak. Orta veya uzun vadede ise yepyeni bir anayasa yapılacak. 2011’deki genel seçim sürecinde 12 Eylül Anayasası’yla vedalaşılacak. Aslında demokratik açılımın en önemli iki konusu...

Nedir?

Bir, anayasal vatandaşlık meselesidir. İki, Kürtçe eğitim, resmî dil meselesidir. Artık bu çağda anadilin öğrenilmesi ve sınırsız kullanılması konusunda tartışma yapılmamalıdır. Anayasal vatandaşlığa gelince... Gelişen şartlar içinde CHP ve Baykal değişebilir. CHP’nin tabanı ve Baykal’ın politik davranışları gelişmelere göre yeniden şekillenebilir.

PKK silah bırakıp dağdan inmeye hazır mı sizce?

Zorunda ve bunu biliyor. Bugün zaten bunun pazarlığını yapıyor. Bugünkü mücadele budur.

Devlet, PKK’nın silahını bırakıp sivil siyasete girmesi hakkında ne düşünüyor?

Bana göre, hiçbir suça bulaşmamış olup da eve dönenlere, belki beş senelik bir geçici güvenlik marjı konulabilir. Beş sene içinde hiç suça bulaşmazlarsa, bunlara siyasete girme imkânları sağlanabilir.

Türkiye’de herhangi bir güç bu açılımın önünü kesebilir mi?

Ben bu açılımın önünün kesilebilmesini mümkün görmüyorum. Ancak siyasi iktidar çok beceriksiz olursa ya da bir ekonomik kriz yaşanırsa açılımın önü kesilebilir. İç dinamik açısından bunlar güçlerini kaybettiler. Çünkü bugün artık demokratikleşme talebi bürokratik yapılar içinde de güçlendi. Kurumsal yapılardaki Ergenekon bağlantılarının temizlenmesinde gösterilen kararlılık sonucunda eski imkânlarına sahip değiller. Bir de küresel koşulların Türkiye’ye verdiği önem sebebiyle, bunların darbe teşebbüsünde bulunmalarının ve bu yolla bir otoriter sistem kurmalarının artık bu ülkede şansı yok.

Haber Ara