Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Kürt açılımın Türk-İslam açmazı

Bugün camilere “Ne mutlu Tüküm Diyene”, “Önce vatan”, “Milli Birlik Esastır” yazısı asanlar yarın başka yazıları da din adına oraya asmaktan geri kalmazlar.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-10-08 12:01:00

Kürt açılımın Türk-İslam açmazı

Nevzat Çiçek*

Kürt Sorununa bakış ve teşhiste Türkiye’deki İslamcıların büyük bir bölümünün bakışı her zaman sorunlu olmuştur. Resmi ideoloji ile kol kola giren Türk İslamcılarının siyasal temsilcileri Şeyh Said’i devlete isyan eden bir hain nitelendirmesini ağızlarından düşürmezken, kendi politik hesaplarında ise onun İslam için başını veren bir şehit olduğunu söylemekten çekinmezler. Bugün de Kürt açılımı ile birlikte Türk İslamcıları’nın tartışma konusu bu açılımın Büyük Ortadoğu Projesi’ne ne derece hizmet ettiğidir. Türk İslamcılarına göre Diyarbakır merkez başta olmak üzere eğer bölge muhafazakâr ve dini hassasiyetlerini ön planda olan Müslüman Kürtler bile DTP’ye yüksek oranda oy verdiğine göre bu açılımın zamanlaması uygun değildir. Daha yalın bir düşünceyle Müslüman Kürtler Sosyalist bir dünya görüşünü benimseyen DTP’ye neden oy vermektedir. Müslüman Kürtler bunu yapıyorsa yarın bu haklardan sonra ayrılmak istemezler mi? Kürtlerin buradaki Müslümanlığı zaten sorunlu olduğuna göre açılım nasıl sağlanacak. Türk İslamcılarının alttan alta tartıştığı ancak kamuoyuna yansımayan “Kürtler zaten ayrılmak istiyor bu açılımda tam anlamıyla bunu sağlayacak tezini Diyarbakır’da bile dinlemek artık şaşırtıcı gelmiyor.

Ağustos ayının ortalarından itibaren bilmem kaçıncı yüz kez geldiğim Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bu sefer bölgede ne olup bittiğini, Kürt açılımın nereye doğru gittiğini ve bölgedeki, özellikle de İslamcı Kürtler arasında açılımın nasıl yankılandığına bakmak için dolaşıyorum. Bu ziyarette birçok resmi yetkilinin yanı sıra bölgedeki kanaat önderleriyle de görüşme imkanı buldum. Diyarbakır’a geçen ay yaptığımız günü ziyarette, bölgeye ilk defa gelen Gazeteci-Yazar Hüseyin Gülerce’nin de bölgeyle ilgili algısını görme imkânını buldum. Aslında “Açılım bir Edirne’linin gözünden nasıl görünüyor” başlığıyla bir yazı kaleme almaya hazırlanırken Milli Gazete yazarlarından Mustafa Özcan’ın 12 Eylül Cuma günü yazdığı “Kürt Açılımı’nın İslami Boyutu” yazısı planlarımın tümüyle değişmesine yol açtı. Çünkü, Özcan, Kürtlerdeki İslam anlayışının sorunlu olduğunu ifade ediyor ve çözüm için konjektürün şimdi uygun olmadığını söylüyordu. Mustafa Özcan bunları söylerken sunduğu reçetenin sahibin de Kürt olan Said Nursi olduğunu unutmuyordu.

Öteden beri Kürtler’in en dindar halk olduğu, Ramazan ayında oruç tutma bakımından en çok oruç tutulan kesim olduğu muhafazakâr kesim tarafından her ramazanda söylendiği gibi bu ramazan da söylendi. Ancak, İslam’ın Kürtlerde problemli olduğu ve gelenekselci olduğunun ifade edilmesi aslında yeni bir olgu değil. Ancak Mustafa Özcan bunu bir defa dile getirerek “Kürt tarafındaki aktörlerin kimyasının gerçekte ne Kürt ne de Türklerin kimyasıyla uyuştuğunu söyleyebiliriz. Cumaya gitmeyen camiyi tanımayan ve halkın gözü önünde oruç yiyen, 'İslamiyet bizi geri bıraktı' diye hezeyanlar savuran muhatap olma iddiasında bir kitle vardır. Kürt halkının bir kısmı da bunlar tarafından kandırılmıştır. Hazreti Peygambere hakaret eden karikatürler için yüz binlerin sokağa aktığı ve döküldüğü Diyarbakır ile yüzde 70-80 DTP'nin kazandığı Diyarbakır şizofreniktir. Buradaki İslam anlayışı sorunludur ve aidiyet ve geleneksel bir anlayıştır ve ehl-i tahkik anlayışı değildir. Zaten halkın yüzde 80'i ehli-i tahkik olmadığından bunu da yadırgamıyoruz.” Demesi, İslami Camianın bir kısmında hala eski algının devam ettiğini gösteriyor. Mustafa Özcan yazısında “Konjonktür de yapı, aktörler ve kamuoyu, dış boyuttan olmak üzere bir bileşkeden ibarettir. Bunlara baktığımızda ise hala teknik çözüm için konjonktürün pek uygun olmadığına ve olgunlaşmadığına hükmedebiliriz.” Diyerek Kürt Sorunu’nun çözümünde konjektörün de uygun olmadığını ifade etmektedir. Peki, İslami Camianın bir kısmını bu düşünceye iten sebepler nelerdir:

Kürt Açılımı’nın Amerikan Patentli olduğu ve bunun Amerika tarafından AK Parti’ye dayatıldığı İslami Camia tarafından sıklıkla dile getirilmekte. Kürtlerin kendi dillerini konuşmasına, kendi televizyonlarını islemesine ve hatta kendi dilerlinde eğitim yapmalarına İslami camianın büyük bir kısmı itiraz etmiyor. Bunun Allah’ın insanları yaratırken, “Bizi sizi kavim kavim yarattık, birbirinizi tanıyasınız ve haşir neşir olasınız” ayetinin bir gereği olduğunu ifade ediyorlar. Fakat, bu açılımdan sonrası İslami Camianın özellikle de Türk İslam sentezcilerini ciddi ciddi düşündürmektedir. Çünkü onlara göre bu proje Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir devamıdır ve Kürt açılımından sonra kendi iç barışını sağlamış bir Türkiye’den Amerika’nın isteyeceği şeyler Müslümanların hayrına olmayacaktır. Çünkü, Amerika Irak’ı üçe bölecek ve sonrasında kurulacak olan Haşimi Krallığı içerisine dahil edilmek üzere Filistinliler İsrail’den kopartılarak Ürdün’e getirilecek. Bu nedenle Kürt açılımı aslında bunun ön ayak sesi. Bu nedenle açılımın Müslümanların hayrına olmadığına inanan kesimler, Kürtlerin de burada güvenilmez olduğunu ifade ediyor. Çünkü Irak Federe Kürt Bölgesi’ndeki gelişmeler onlara göre İsrail ve Amerika’nın desteğiyle oldu. Bunun Türkiye’deki Kürtler için olmaması için bir sebep yok.

Kürtlerin İslam anlayışının gelenekçi ve sorunlu olduğuna inanan kesimlerin en büyük korkusu Türkiye’deki Kürtlerin Türkiye’den ayrılacak olmasından ileri geliyor. Yapay olarak yaratılan bu korku Türkiye’deki Türk İslamcıları’nı ulusalcılarla iki yerde birleştiriyor; Bir, Kürtler ayrılmak istiyor, iki Kürt açılımı Büyük Ortadoğu Projesi’ne hizmettir. SETA gibi kuruluşların yaptığı anketlerde Kürtlerin büyük bir kısmının ayrılmak istedikleri dillendirilse de Kürtler içinde bu oranın en fazla yüzde sekiz olacağı devletin yetkili ağızları tarafından kapalı kapılar arasında dile getirilmektedir. Son bir ay içerisinde gerek İçişleri Bakanı Beşir Atalay başta olmak üzere, Diyarbakır Valisi, Diyarbakır Emniyet Müdürü ve Sur Belediye Başkanı’nı başta olmak üzere DTP’lilerden bu yöndeki isteklerin çok güçlü olmadığını ve çok cılız kaldığını işitmek beni şaşırtmadı. Ancak beni şaşırtan özellikle bir kesimin bunu sürekli gündemde ve canlı tutması. Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş’ın da dediği gibi belki 1974’li yıllarda “Kürtler ayrılmak istiyor mu” sorusunun cevabı “Evet” idi, ancak şimdi Kürtler daha demokratik bir Türkiye’de Kürt olarak yaşamak istiyorlar ve asla bölünmek de istemiyorlar. PKK’nın bile “Bağımsız Kürdistan’dan, Demokratik Cumhuriyet” e söylemini geliştirdiği zaman diliminde Türk İslam sentezcilerinin hala bölünme korkusunu üzerlerinden atamamaları oldukça düşündürücüdür. Bu nedenle bu kesimlere göre sorunun çözümü için konjektör hala uygun değildir.

Ancak gelinen süreç içerisinde AK Parti’nin duruşu ve Başbakan Erdoğan’ın açılımla ilgili kararlı tavrı İslami Kesimin bir kısmının da ciddi anlamda ezberini bozdu. Öyle ki bu açılıma karşı olmak zorunda olanlar alternatif bir yapı olarak sadece İslam Kardeşliği fikrini ileri sürse de bölgede özellikle söylemleri çok güçlü olan dernek ve vakıfların batıdaki genel merkezleriyle ayrı düştüğünü görebiliyoruz. Batıdaki derneklerin terinse doğuda şubesi bulunan dernek ve vakıflar Kürt açılımı aslında sadece Kürtlerin haklarıyla ilgili bir açılım olmadığını, Kürt açılımı sağlanması durumunda İslami Camianın statükocu ve değişime kapalı kesimlerinin de Türkiye toplumu ile tam anlamda adaptasyonun da sağlayacaklarını söylemeleri yanlış değildir. Bu kesimler tarafından iddia edildiği gibi bu açılımın “Marksist veya Sosyalist dünya görüşündeki insanlarla yapılması bölgede rahatsızlık yaratır” tezi aslında değişime başlayan bölgede ki taleplerin farklı bir yansımasıdır. Kürt açılımı sağlandığı takdirde bölgede radikal gelenekten gelen bazı cemaat, vakıf veya derneklerin tam anlamıyla görüşlerini yeniden inşa etmeleri gerektiği bir gerçektir. Bu anlamda bu açılım aynı zamanda Türk İslam sentezinin yeniden fikri anlamda kendisini sorgulamasını getirecekken, Kürt İslamı’nın bundan sonraki yol haritasının da araçlarını tespiti açısından önemlidir. Bu noktadan sonra düşünülmesi gereken şudur; “Bu açılım başarıya ulaşmazsa veya ulaştırılmazsa bölgedeki çatışmanın aktörü sadece PKK’mı olacak yoksa onun karşısına yeni güçler mi konulacak” Bütün bu korkuların yaşanmaması için tam anlamıyla demokratik bir açılım zorunludur, ancak her iki kesimde de ezberlerin bozulması acildir. Yoksa bugün camilere “Ne mutlu Tüküm Diyene”, “Önce vatan”, “Milli Birlik Esastır” yazısı asanlar yarın başka yazıları da din adına oraya asmaktan geri kalmazlar.

*Gazeteci-Yazar.
SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara