Karpat'tan Sezai Karakoç eleştirisi
Kemal H. Karpat’ın Osmanlı’dan Günümüze Edebiyat ve Toplum adlı çalışmasında yer alan Sezai Karakoç eleştirisi edebiyat sosyolojisi bakımından üzerinde durulması gereken bir yazı olarak önümüzde duruyor.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-10-04 11:11:00
Edebiyat toplumsal olguları yansıtması açısından her zaman değerli bir sosyolojik araç olmuştur. Öte yandan onun sosyolojik muhayyile ile irtibatı oldukça geç sayılabilecek yıllarda gerçekleşmiştir. Türkiye’de farklı isimler sosyoloji alt disiplinlerinden edebiyatın toplumsallıkla ilişkilerinin sınırlarının çizilmesi hususunda katkıda bulunmuştur. Bunlardan biri de Kemal H. Karpat’ın Osmanlı’dan Günümüze Edebiyat ve Toplum adlı çalışmasıdır. Yenilerde uzun bir önsözle yeni basımı yapılan çalışmanın en önemli özelliği, kanımca orta sınıflarla roman dünyası ya da roman düşüncesi arasında kurmuş olduğu irtibattır. Tabii sadece bununla sınırlı değil eserin içeriği. Dönemsel olarak Karpat’ın zihniyet biçiminin nasıl biçimlendiğini de görmekteyiz. Özellikle atmışlı yıllara değindiği satırlarda.
Devrim Şiirleri Gecesi’ne Kimler Katıldı?
Tabii merakımızı gidermeyen noktalar da var. Özellikle Taraf gazetesinde Roni Margulies’in hakkında bir yazı yazdığı ve Hece dergisinin Eylül sayısında alıntıladığı Devrim Şiirleri Gecesi hakkında çok farklı isimleri Karpat’ın kitabında görebileceğimi düşünmüştüm. Ama sadece bir şairim adı yer alıyor kitapta. Onunda Kemalist şairler kanonundaki yerini hemen herkes biliyor zaten. Behçet Kemal Çağlar’dı bu isim. Margulies’in yazısında da o isim vardı. Umarım bu konuda bir vesile ile aydınlığa kavuşur. Kimin ne olduğunu da açık ve net biçimde görebiliriz.
Edebiyat sayesinde toplumu doğrudan gözlemlemek yerine, onu kavramada dâhiyane bir yeteneğe sahip olan edebiyatçının yansıttıkları üzerinden şaşırtıcı varsayımlara ulaşabiliriz. Özellikle toplumsal tarih çalışmalarında ancak edebî metinler sayesinde geçmişte yaşanmış sosyal ilişkilileri, olayları ve yapıları betimleme şansımız olur.
Temelde batı merkezli olan edebiyat ve kültür sosyolojisinin ülkemizde yapılış tarzlarına değinmesi ve bu hususlarla ilgili müstakil problemlere cevap aramaya yönelmesi de eserin önemli yanlarından biri. Bu sebeple eser hem edebiyat sosyolojisinin var olama imkânını tartışmakta hem de ülkemizde bu alanlarla ilgili yaşanılanları betimlemektedir.
Edebiyatın toplumla olan ilişkisi bununla sınırlı değildir. Edebiyatın bizzat kendisi tarihin çeşitli dönemlerinde toplumsal dönüşümün ana motiflerinden biri olmuştur. Fransız İhtilali’nden Bolşevik Devrimi’ne, Kemalist devrimden yetmiş sonrası sol toplumsallaşmaya, faşist rejimlerin ortaya çıkışından 68 olaylarına kalemin toplumu dönüştürmede önemli bir rol oynadığını görürüz.
Bugün Türk toplumunun yaşadığı tarihsel değişime ışık tutmak istediğimizde edebiyat bizim için en önemli anahtar haline gelir. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından Cumhuriyet’in kuruluşuna dek yaşanan süreç, toplumsal sancılar; Tanzimat Edebiyatı, Millî Mücadele dönemi Edebiyatı derinlemesine incelenmeden tahlil edilemez.
Tüm bunlarla birlikte Türkiye’de edebiyat akımlarının ortaya çıkış şekillerinin Türk toplum yapısının dönüşümüyle paralellik arz ettiğini görürüz. Örneğin roman, ancak belirli ölçülerde, Batılı anlamda orta sınıf tanımına uyan bir kitlenin palazlanmasıyla güçlenmiştir. Hatta AKP’li yıllarda yaşanan roman patlamasını da bir biçimde bu olguyla açıklayabiliriz. Hasan Bülent Kahraman ve Ömer Türkeş iki binli yıllarda yaşanan bu patlamaya değinmişlerdi birkaç yıl önce.
Köy Edebiyatı Karşısında Kasaba Edebiyatı
Türkiye’de büyük göç dalgası öncesi önemli bir toplumsallık arz eden köy yaşantısı köy edebiyatını ortaya çıkarmıştır. Bu yıllarda köy edebiyatını eleştiren yazarlarda olmuştur. Bu yazarlardan biri Sezai Karakoç’tur. Karakoç Yeni İstanbul gazetesinde 1962 yılında yazdığı ve daha sonra Dişimizin Zarı adlı kitabına aldığı yazıda köy edebiyatı karşısında Kasaba Edebiyatını savunmuştur. Onun bu yazısında üzerinde durduğu temel konu küçük şehir edebiyatını savunma gerekliliğidir. Karakoç Divan Edebiyatını da bu çerçevede telakki eder. Tabii sol eleştirisi de vardır bu yazıda. Karpat ise Karakoç’un aksine kasabayı yüceltmez. Kasabanın köyü sömürdüğünü iddia eder. “Şimdi Karakoç’un düşüncelerini kabul ederek bir edebiyat yaratmaya kalkışırsak kasabayı ve orada yaşayan insanı idealleştirerek, onun köy insanı üzerindeki hâkimiyetini ve dolayısıyla sömürgeciliğini devam ettirmiş oluruz. Böyle bir görüş, insanı insan olarak ele alan ve gelişmesini içinde yaşadığı şartları değiştirerek sağlamak isteyen çağımızın insancı, gerçekçi düşüncesiyle taban tabana zıttır. Kasabayı idealleştiren bir edebiyatın bugün Türkiye’de tutunamayacağı aşikârdır. Ama her şeye rağmen bu yazıyı, klasik İslam’ın sosyal görüşünü ifade ettiği için ve bu görüşü toplumumuzda paylaşanların sayısı bir hayli kabarık olduğu için, her edebiyatçının mutlaka okuması gerekir.”(s. 57) Karpat sosyolojik yönden ele alınırsa cidden değerli bir yazı olduğunu düşünür Kasaba Edebiyatı başlıklı yazının.
Kemal Karpat Osmanlı’dan Günümüze Edebiyat ve Toplum’da sosyallik ve edebiyat ilişkisini göz önünde bulundurarak edebiyat aracılığıyla Türk toplum yapısının tarihsel süreç içerisinde farklı bir resmini çizerek sosyolojik bir gözle toplumsal değişmeyi edebiyattan okumaya çalışmıştır.
SON VİDEO HABER
Haber Ara