Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Latin Amerika'nın askerileştirilmesi

Obama’nın seçim kampanyasını belirleyen slogandaki, “inanabileceğin değişim”, “barış içinde bir dünya”ya doğru hareketleri kapsamıyor.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-09-28 02:12:00

Latin Amerika'nın askerileştirilmesi

Noam Chomsky*

ABD, Latin Amerika’daki “radikal halkçı” sol iktidarlara karşı mücadele etmek için, sağcı rejimlere verdiği askeri-mali yardımları ve askeri eğitim programlarını hızlandırdı.

ABD, George Washington’un deyimiyle bir “bebek imparatorluk” olarak kuruldu. Ulusal toprakların fethi, büyük bir emperyal maceraydı. İlk günlerden itibaren, yarıkürenin kontrolü hayati bir hedefti.

Latin Amerika, Birleşik Devletlerin küresel çaptaki planlarında öncelikli yerini korudu. Washington, Şili’de Salvador Allende’yi devirmeyi düşündüğü zaman, Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Richard M. Nixon, 1971 yılında “eğer Latin Amerika’yı kontrol edemezsek Birleşik Devletlerin dünyanın başka yerlerinde, başarılı bir düzen sağlaması beklenemez” açıklamasında bulunuyordu.

Son zamanlarda, yarıkürenin sorunlarında bir artış oldu. Güney Amerika, bağımsızlık için bir önkoşul olan bütünleşmeye yöneldi; uluslararası bağlantılarını genişletti. Bunların arasında öne çıkan ve acı ve sefalet okyanusu üzerinde duran, zengin Avrupai azınlığın geleneksel egemenliği başta olmak üzere kendi iç hastalıklarına karşı koymaya başladı.

Bu sorun Geçen yıl, Güney Amerika’nın en yoksul ülkesi olan Bolivya’da sorun keskinleşti. Bu ülkedeki yerli çoğunluk, 2005 yılında, kendi içlerinden birini, Evo Morales’i başkan seçmişti. Ağustos 2008’de, Morales’in zaferle çıktığı geri çağırma referandumunun ardından, Birleşik Devletler’in desteklediği elitlerin oluşturduğu muhalefet şiddete yöneldi ve olaylar yaklaşık hükümet yanlısı 30 kişinin ölümü ile sonuçlandı.

Buna karşılık, yeni kurulan “Güney Amerika Cumhuriyetleri Birliği” (UNASUR) bir zirve toplantısı düzenledi. Katılımcılar (bütün Güney Amerika ülkeleri), büyük çoğunluk tarafından göreve getirilen Evo Morales’in başkanlığındaki anayasal hükümete, tam ve sağlam desteklerini ilan ettiler.

Morales, “Güney Amerika tarihinde ilk kez, bölgemizdeki ülkeler, Birleşik Devletler’in varlığı olmadan sorunlarımızı nasıl çözeceğimiz konusunda karar verdiler” açıklamasında bulundu.

Bir başka gelişme daha yaşandı. Ekvador Devlet Başkanı Rafael Correa, Birleşik Devletler’in, Güney Amerika’ya son yüklemesi olan ve ABD tarafından kullanılan Manta askeri üssünün kullanım hakkını yenilemeyeceği konusunda söz verdi.

Temmuz ayında ise, Kolombiya’daki yedi askeri üssün kullanım izninin ABD’ye geçmesi için ABD ve Kolombiya gizli bir anlaşma imzaladı.

Resmi amaç, uyuşturucu kaçakçılığı ve terörle mücadele etmek ancak Kolombiyalı üst düzey askeri ve sivil yetkililer, Associated Press’e yaptıkları açıklamalarında, Kolombiya’yı Pentagon’un operasyonları için bir merkez haline getirme düşüncesinde olduklarını gözler önüne serdiler.

Haber kaynaklarına göre anlaşma ile Kolombiya’ya, ABD’nin askeri kaynaklarına imtiyazlı erişim hakkı sağlandı. Zaten Kolombiya, ABD askeri yardımının en büyük alıcısı durumunda (İsrail-Mısır dışında, ayrı bir kategoride).

Kolombiya, seksenli yılların Orta Amerika savaşlarından bu yana, yarıküredeki en kötü insan hakları siciline sahip ülke durumunda. ABD yardımı ve insan hakları ihlalleri arasındaki ilişki, uzun zamandan beri uzmanlar tarafından da söylenegelmekte.

Associated Press ayrıca, ABD’nin Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın, Nisan 2009 tarihli bir belgesinden “Kolombiya’daki Palanquero hava üssünün ortak güvenlik mekanı haline getirilmesi” konusundaki alıntıyı aktardı.

Dokümanda, Palanquero’dan “bir C-17’nin (askeri uçak) yakıt ikmali yapmadan” neredeyse kıtanın yarısını dolaşabileceği belirtiliyor. Bu, bölgesel angajman stratejisinin hayata geçirilmesine ve Afrika’ya yönelik hareketliliğe yardım eden, rotadaki küresel stratejinin bir parçası olabilir.

UNASUR, 28 Ağustosta, Kolombiya’daki askeri üsler sorununu görüşmek üzere Arjantin’in Bariloche kentinde toplandı. Yoğun bir tartışmanın ardından bir bildirge ile Güney Amerika’nın “bir barış ülkesi” olarak kalması ve yabancı askeri güçlerin, bölgenin hiçbir ulusunun bütünlüğünü ve egemenliğini tehdit etmemesi gerektiği vurgulandı. Ayrıca Hava Kuvvetleri Komutanlığı belgesinin araştırılması için Güney Amerika Savunma Konseyi’ne de talimat verildi.

Üsler konusundaki resmi öneri, eleştirilerden kaçamadı. Morales, “Bolivya askerlerine eşlik eden ABD askerlerinin, koka yetiştiricilerinin sendika üyelerine ateş ettiklerine tanık olduğunu” açıkladı. “Şimdi de biz narko-teröristleriz” diye devam etti. “Bize artık komünist diyedemediklerinde, huzur bozucular ve uyuşturucu kaçakçıları; 11 Eylül saldırılarından beri de terörist diyorlar” dedi. Morales “Latin Amerika tarihinin tekerrür ettiği” konusunda uyardı.

Morales, “Eğer UNASUR, uyuşturucu tüketimini izlemek için ABD’ye asker gönderseydi, bunu kabul ederler miydi? İmkânsız” diyerek Latin Amerika’daki şiddetin nihai sorumluluğunun, yasadışı uyuşturucuların Birleşik Devletler’deki tüketicilerinin ellerinde bulunduğunu söyledi. Aslında ABD’nin, yurtdışındaki uyuşturucu karşıtı programlar için ileri sürdüğü gerekçeler, emperyal mantığın sığlığını gösteren, tartışmaya değer bile görülmeyen bir örnektir.

Latin Amerika Uyuşturucu ve Demokrasi Komisyonu, Geçen Şubat ayında, Birleşik Devletlerin geçen on yıllarda yürüttüğü “uyuşturucuyla savaş” üzerine bir analiz yayınladı.

Komisyona başkanlık eden eski Latin Amerika başkanları; Fernando Cardoso (Brezilya), Ernesto Zedillo (Meksika) ve César Gaviria (Kolombiya), uyuşturucuya karşı mücadelenin bütünüyle başarısız olduğunu belirttiler ve köklü bir politika değişikliği yapılması çağrısında bulundular. İçeride ve dışarıda önemlerin yetersiz olduğunu ve daha az maliyetli tedbirler, daha etkili davranışlar ve önlemler alınması gerektiği sonucuna vardılar.

Komisyon raporunun, önceki çalışmalar ve tarihsel belgeler gibi, göze çarpan bir etkisi yok. Bu yanıtsızlık uyuşturucuya karşı savaşta doğal sonucu güçlendiriyor; aynı, suça ve terörizme karşı savaşta olduğu gibi, ilan edilen hedeflerle alakası olmayan nedenlerden dolayı savaşılıyor ve sonuçları ortada.

Amerika Birleşik Devletleri son on yılda, Latin Amerika bağlamında bir kavram olan ve ABD’yi ürperten “radikal halkçılık” ile mücadele etmek için askeri yardımlarını ve Latin Amerikalı subaylara verdiği hafif piyade taktikleri eğitimini artırdı.

Askeri eğitim, insan haklarını ve demokrasiyi ortadan kaldıracak şekilde, Dışişleri Bakanlığından Pentagon’a kaydırılıyor. Önceleri kongrenin gözetimi altındaydı ve her zaman zayıf da olsa en azından kötü ihlaller için caydırıcı oluyordu.

ABD 4. Filo’su 1950 yılında dağıtıldı. Kendisini çevreleyen sulardan, Karayiplerden, Orta ve Güney Amerika’dan sorumlu olan filo, Kolombiya’nın Ekvador’a saldırısından kısa bir süre sonra, 2008 yılında, tekrar faaliyete geçirildi.

Resmi ilana göre, 4 Filo “ikili ve çokuluslu askeri eğitim, askeri etkileşim, güvenlik işbirliği ve yasadışı ticaretle mücadeleyi kapasayan çeşitli operasyonlar yürütüyor.”

Güney Amerika’nın askerileştirilmesi çok daha büyük tasarımlarla düzenleniyor. Irak’ta, askeri üsler hakkında neredeyse hiçbir bilgi yok. Öyleyse burada güç tasarımı için kaldıkları düşünülmelidir. Bağdat’taki büyükelçiliğin, şehir içindeki büyük şehrin maliyeti, 1.5 milyar dolarlık tahmini tutardan 1.8 milyar dolara çıktı. Obama hükümeti, Pakistan ve Afganistan’da da devasa elçilikler inşa etmekte.

Birleşik Devletler ve Birleşik Krallık, Diego Garcia’daki ABD askeri üssünün, Birleşik Devletlerin Pasifik’teki benzer alan çalışmalarındaki sınırlandırılmamış üslerde olduğu gibi, Afrika nükleer silahlardan arındırılmış bölge planından muaf tutulmasını istiyorlar.

Sözün kısası, Obama’nın seçim kampanyasını belirleyen slogandaki, “inanabileceğin değişim”, “barış içinde bir dünya”ya doğru hareketleri kapsamıyor.

[Kaosenlared’deki İspanyolcasından Atiye Parılyıldız tarafından Latinbilgi (Sendika.Org) çevrilmiştir]

Haber Ara