Hristiyan kulübü mü değil mi?
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış yaptığı açıklamalarda Avrupa Birliği'nin Hıristiyan kulübü olup olmayacağına kendisinin karar vereceğini söyledi.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-09-23 16:29:00
Ülkemizin müzakereler noktasında 2004 yılından bu yana 11 fasıl açtığını ve daha önünde 22 fasıl bulunduğunu ifade eden Bakan Bağış, AB'ye tam üyelik noktasında tarih vermenin doğru olmadığını söylüyor. Avrupa Birliği sürecinde atılan olumlu adımların bizi AB üyeliğine yaklaştırdığının bir kanıtı olduğuna dikkat çeken Egemen Bağış, “Avrupa Birliği Hıristiyan kulübü müdür değil midir? Bunun kararını Avrupa Birliği verecek, bunun kararını biz veremeyiz” dedi. Müzakere sürecinin lehimize işlediğini ve AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı olduğunu ifade eden Egemen Bağış, son günlerin önemli gelişmesi Doğan Grubu'na kesilen 3,7 milyar TL'lik vergi cezası ile ilgili ise söz konusu grup tarafından ifade edildiği gibi Türkiye'ye yönelik bir tepkinin bulunmadığını belirtti. Vakit gazetesinden Hüseyin Kulaoğlu, Başmüzakereci Egemen Bağış ile 9 aylık icraatlarını, demokratik açılımı, serbest dolaşım hakkını ve Ruhban Okulu'nu konuştu...
Türkiye, AB serüveninde tam olarak nerede?
Türkiye'nin AB süreci 1959 yılında rahmetli Adnan Menderes'in Avrupa Birliği üyeliğine ilk başvuru yapmasından tam 45 yıl sonra 17 Aralık 2004 tarihinde Brüksel'deki zirvede Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın masaya yumruğunu vurmasıyla başladı. Müzakerelere başlaması 45 yıl süren ülkemizin bugün açması gereken 33 faslın 11'i açılarak, yolun üçte birini kat etmiş durumdayız. Önümüzde açılması gereken 22 fasıl vardır. Daha sonra da bu fasılların kapanması ve kapanışının tamamlanmasından sonra da kurumlar ve diğer konulu iki ayrı faslın da gözden geçirilerek tam üyelik sürecinin başlaması gerekmektedir. Şu aşamada Türkiye kararlılıkla müzakerelerini sürdürmektedir, engeller vardır ama bu engelleri aşmak için de irademiz vardır. Bazı şeyler zaman istemektedir, bazı şeyler için kanuni değişiklikler, anayasa değişiklikleri gerekmektedir. Bunların bir kısmını yaptık, bir kısmını yapmaya devam ediyoruz, bir kısmını yapmamız gerekecek. Zamanla inşallah bütün sıkıntıları aşacağız diye düşünüyoruz.
AB'YE TAM ÜYELİK İÇİN TARİH YOK
Ne zaman AB'ye gireceğiz?
Müzakerelere başlaması bile 45 yıl sürmüş bir ülkenin bu müzakerelerinin ne zaman bitebileceğiyle ilgili tam tarih vermeyi ben gerçekçi bulmuyorum. Şimdi baktığımız zaman 18 milyon Doğu Almanın, hiçbir müzakere dahi yaşamadan bir gecede Avrupa Birliği'nin eşit hak ve hukukuna sahip vatandaşları olabildiğini görüyoruz. Demek ki Avrupa Birliği müzakereleri bir siyasi süreç ve bu siyasi süreçte siyasi platform Türkiye'nin üyeliğini gerektirecek noktaya geldiği anda Türkiye üye olacaktır.
Süreç aleyhimize mi, lehimize mi gelişiyor?
Zaman aleyhimize değil, lehimize işliyor. Her geçen gün Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye olan ihtiyacı artıyor. Avrupa Birliği'nin bugün karşı karşıya kaldığı sorunları düşündüğünüz zaman mesela; uyuşturucu ile mücadele olsun, güvenlik konuları olsun, enerji konuları, enerji güvenliği olsun, yaşlanan iş gücü olsun, yeni pazarlara olan ihtiyacı olsun, ekonomik kriz olsun, iklim değişikliği olsun, birçok konuda Avrupa Birliği'nin her geçen gün Türkiye'ye olan ihtiyacının ve Türkiye'ye olan bağımlılığının arttığını görüyoruz. Onun için öyle bir noktaya gelecek ki Avrupa, Türkiye'siz yapamayacağını anlayacak, Türkiye'nin Avrupa'nın eksik kalan parçası olduğunu görecek, Türkiye'nin üyeliği ile ilgili bütün sorunlar ortadan kalkacak ve Türkiye tam üye olacaktır.
AB müzakerelerinde tıkanma yaşanan noktalar hangileri? Bizi en çok hangi müzakere maddeleri uğraştırıyor?
Şu anda tabii tıkanan fasıllar var. Bildiğiniz gibi Fransa beş faslın açılmasını engelliyor. Kıbrıs ve Ankara Protokolü'nden dolayı 8 faslımızın açılması engellenmiş durumda. Öte yandan Almanya'nın tavır koyduğu fasıllar var. Kıbrıs Rum Kesimi'nin bir de perde arkasından engellemeye çalıştığı fasıllar var ama bütün bunlara rağmen biz kararlılıkla bütün sıkıntıları aşarız. Önemli olan buradaki azimdir, kararlılıktır, o da çok şükür hükümetimizde var. Sayın Başbakanımızın önderliğinde fasılları aşmak için elimizden geleni yapacağız.
TÜRKİYE SON 9 AYDA AB YOLUNDA KARARLILIKLA İLERLİYOR
Siz bakan olduktan sonra Türkiye-AB serüveninde neler yapıldı?
2009'a, ulusal programı yayınlayarak girdik. Altında Sayın Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın, bakanlarımızın imzasının olduğu önümüzdeki 5 yıllık yol haritamızı adeta tayin eden bir ulusal taahhütnamedir. Bununla ulusal programı uygulamaya başladık.
8 Ocak'ta Türkiye 50 yıllık AB sürecinde ilk defa müstakil bir başmüzakereci atadı. 16 Ocak'ta Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı 4 yıllık bir aradan sonra ilk defa Brüksel'e gidip komisyon yetkilileri ve komisyon başkanı ile Türkiye'nin tam üyelik hedefini bir kez daha teyit etti. 1 Ocak'tan bu yana, bir zamanlar insanların “Kürdüm” demekten korktuğu ülkemizde devletin televizyonu günde 24 saat Kürtçe yayın yapmaya, kendi vatandaşlarının anladığı dilde, doğru bilgiyi, kaliteli eğlence programını ve gerçek haberleri onlarla paylaşmaya başladı. Bir yandan Nazım Hikmet'in vatandaşlığı iade edildi. TBMM'de Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kuruldu. İlk defa çevre konusunda çok önemli uluslararası anlaşma olan Kyoto Protokolü'nü TBMM onayladı. Böylece Kyoto Protokolü'nü onaylamamış çok az sayıdaki ülkeden biri olma ayıbından kurtulduk.
GAP bölgemize 500 milyon avronun üzerinde fon aktarımı yapıldı. Önümüzdeki 4 yıllık dönemde de 10 milyar liranın üzerinde fon aktarılacağı ilan edildi. 1 Mayıs ilk defa tatil olarak kutlandı. Bir zamanlar her 1 Mayıs'ta ülkemiz gerilirken, sıkıntılar yaşanırken, bu sene ilk defa işçisiyle, memuruyla, öğrencisiyle, kadınıyla, erkeğiyle hep birlikte 1 Mayıs'ı bir emeğin bayramı olarak kutlama imkanına kavuştu. Yargıda adalet konusunda önemli adımlar atıldı. Türk Ceza Kanunu'nda yapılan değişikliklerle eğer sivil mahkeme tarafından yargılanması gereken bir suç varsa, işleyen kim olursa olsun sivil mahkemelerce yargılanmasını sağlayacak bir açılım gerçekleşti.
Adalet Bakanlığımız yargı kurumlarımızla birlikte aylarca süren bir çalışmayı tamamladı. Yargı reformu stratejisini ilan etti. Şimdi bu stratejinin eylem planı üzerinde çalışılıyor. Başbakanlık Denetleme Kurulu, yolsuzlukla mücadele strateji belgesiyle ilgili bir çalışma yaptı, yakında bu ilan edilecek. Avrupa Birliği müzakerelerinde vergilendirme faslını açtık. Çevre faslını açmak için çok ciddi çalışmalar yaptık. İnşallah Aralık ayında Çevre Bakanı Sayın Veysel Eroğlu'nun da çok ciddi desteği ile faslın açıldığına hep birlikte şahit olacağız. Bir yandan ülkemizin Ermenistan'la attığı adımlar ve açılım, öte yandan Türkiye'de demokratik açılım paketi çerçevesinde demokratik hak ve hukukunun sınırlandığına inanan vatandaşlarımızın önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik çalışmalar, AB tarafından çok önemle takip ediliyor. Tüm bunlar sadece 9 ay içerisinde yapılan belki de birçok ülkenin yıllarca süren çalışmalar çerçevesinde yapamadığı çalışmaları biz çok kısa bir süre içerisinde gerçekleştirmiş olduk. Türkiye son 9 ayda AB yolunda kararlılıkla ilerliyor.
AB, BİR HIRİSTİYAN KULÜBÜ MÜ?
AB, azınlıkların, eşcinsellerin bile haklarını savunurken bu ülkede yaşayan nüfusun yüzde 90'ının isteklerini hiç savunmuyor. Mesela başörtüsü yasağı AB raporlarına hiç girmiyor. Bunlar, “AB'nin bir Hıristiyan kulübü” olduğu şeklindeki görüşleri doğrular mı?
Avrupa Birliği'nin gündeme getirdiği konular Türkiye'den kendilerine iletilen konulardır. Türkiye bu sorunlarını kendisi içeride çözmelidir. Bu sorun, ülkemizde her türlü endişe ve kaygılar dikkate alınarak, her türlü dini özgürlüğe saygı gösterilerek çözülebilecektir. Biz yaptıklarımızı Türkiye için yapmak durumundayız. AB gündeme getiriyor diye sorun çözmek ya da reform yapmak gibi bir anlayışımız yoktur. Bunun yanı sıra attığımız olumlu adımların bizi AB üyeliğine yaklaştırdığı da bir gerçektir.
Avrupa Birliği Hıristiyan kulübü müdür değil midir; bunun kararını Avrupa Birliği verecek, bunun kararını biz veremeyiz. AB kurumsal belgeleri, birliğin dini birlik olmadığını, her türlü din ve inanca saygı gösterildiğini ve çok kültürlülük ile çeşitliliğin esas alındığını vurgulamaktadır. AB Temel Haklar Şartı'nda bunlar açıkça ifade edilmektedir. Biz de böyle bir AB'ye inandığımız için üye olmak, halkımızın, kıtamızın ve insanlığın yararına olmak istiyoruz.
Bugün Avrupa Birliği üye ülkelerinde yaşayan 20 milyonun üzerinde Müslüman var, artık Müslümanlar Avrupa Birliği'nin bir gerçeği. Bugün sadece Almanya'da 5 binin üzerinde cami ve mescit var. Fransa'da, İsveç'te, Danimarka'da... her yerde var. Ve bu insanlar sadece orada geçici işçi olarak bulunmuyorlar. Bunların büyük çoğunluğu orada tüketici, vergi mükellefi, seçmen ve vatandaş. Artık İslam, Avrupa Birliği'nin de bir gerçeği. Kelime anlamı “barış” olan İslam'ı daha iyi anlamak için birtakım çalışmalar içerisine girmeleri gerektiğini kendileri de fark ediyorlar.
Eğer Türkiye üyelik koşullarını yerine getirmesine rağmen herhangi bir şekilde ayrımcılığa uğrarsa, o zaman Avrupa Birliği içerisindeki yaklaşık 6 milyonu Türk olan 20 milyon Müslüman'ı dışladığını ve onlar arasında da ayrımcılık duvarları öreceğini, Avrupa Birliği'nin liderlerinin görmesi gerekir.
TÜRKİYE'Yİ İSTEMEYEN ÜLKELER VAR
Türkiye'yi AB'de istemeyen ülkeler var mı?
Avrupa Birliği üyesi olan bazı ülkelerin bazıları alenen, bazıları da gizli gizli Türkiye'den çekiniyorlar.
Türkiye'den neden çekiniyorlar? Çünkü Türkiye, 72 milyonluk genç, dinamik ve yetişmiş bir iş gücüne sahip ülkedir. Avrupa Birliği üyesi ülkeler içerisinde Avrupa'da 4. en büyük iş gücüne sahip ülkeyiz.
Avrupa Birliği üyesi olduğumuz gün AB üyesi olan birçok ülkeden ve kurucular arasında yer alan büyük ülkelerin birçoğundan daha fazla nüfusumuzla Avrupa parlamentosunda daha fazla oy hakkımız olacak. Avrupa bütçesinde daha fazla payımız, daha fazla yaptırım gücümüz olacak. Avrupa kurumlarında daha fazla temsilcimiz olacak. Bu da onların payının, onların temsilci sayısının, onların bütçedeki payına düşen rakamın azalması anlamına gelecek. Bundan dolayı sıkıntı yaratmaya, bizim azmimizi kırmaya, adeta Türkiye'ye havlu attırmaya çalışan ülkeler var. Bunlar da tabii birtakım taahhütlerin yerine gelmesini engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar, ama bunların ekmeğine yağ sürecek, bunların mutlu olmasına sebep olacak herhangi bir girişimde bulunmayacağımıza herkesin emin olmasını isterim. Çünkü Türkiye bu stratejiyi çok bilinçli bir şekilde kararlılıkla, azimle, hiçbir zaman diklenmeden ama her zaman da dik durarak, temsil ettiğimiz Türk milletinin iradesini en üst düzeyde tutarak, onurumuzu hiçbir zaman incitmeden süreci tamamlayacaktır.
Türkiye'yi engellemek isteyen ülkeler hangileri? İsim verebilir misiniz?
Avrupa Birliği'nin kurucuları arasında yer alan nüfusu büyük olan ülkelerin hemen hemen tamamı, Türkiye gibi 70 milyonluk bir gücü, Avrupa'nın 6. en önemli ekonomisi, dünyanın ise 16. en büyük ekonomisi olmuş, sanayisiyle artık dünyaya meydan okuyan bir ülkeyi kolay kolay kabullenmek istemeyebilir. İsim vermektense onlar zaten kendilerini bilirler, bizim vatandaşımız da onları bilir.
MEDYAYA CEZA CEZA YİYEN AB'YE DEĞİL, YARGIYA MÜRACAAT ETSİN
Doğan grubunun yayınlarına bakılırsa grubun aldığı son vergi cezası sebebiyle Avrupa Türkiye'ye tepkili. Avrupa'dan bu konuda size yansıyan bir tepki söz konusu oldu mu?
Bizzat beni arayıp ulaşan herhangi bir tepki yok. Sadece özel sohbetlerde birtakım büyükelçiler “nedir?” diye soruyorlar. Ülkemizde Maliye Bakanlığı ile sıkıntısı olan kurumların, firmaların başvurması gereken yer Maliye Bakanlığı'dır. Tatmin etmezse yargı kurumlarımızdır, mahkemelerimizdir ama Avrupa'daki birtakım medya kuruluşları veya Avrupa Birliği Komisyonu'nun temsilcileri değildir. Bunu sadece Doğan grubu ile ilgili söylemiyorum, Maliye Bakanlığı veya vergi daireleri ile ilgili sıkıntısı olan her vatandaş, kurum için geçerlidir. Ve buna benzer konular diğer ülkelerde de vardır. Türkiye'de vergi konusunda ceza alan veya Maliye Bakanlığı ile sıkıntı yaşayan tek medya kuruluşu da Doğan Grubu değildir. Bugün Sabah grubunun da, bugün Ciner grubunun da Maliye Bakanlığı ile sıkıntıları vardır, kimilerinin devam edegelen uzlaşı projeleri vardır, süreç devam etmektedir.
SERBEST DOLAŞIM SIKINTILAR NORMAL
Ankara Anlaşması ile 1 Aralık 1986 tarihinde serbest dolaşım hakkı kazanılmıştı. Fakat şu an bu hakkımızı kullanamıyoruz. AB, bizden birçok talepte bulunurken ve biz de bunları yerine getirirken, kendileri neden hiçbir taahhüdünü yerine getirmiyor?
Serbest dolaşımla ilgili sıkıntı yaşayan tek ülke biz değiliz. Serbest dolaşımla ilgili sıkıntı yaşayan diğer aday ülkeler de var ve şu anda üye olan ülkelerin birçoğu adayken buna benzer sıkıntılar yaşamışlardır. Müzakerelerimizi bitirdiğimiz zaman inşallah bu gibi sıkıntıları da ortadan kaldırmış olacağız.
KIBRIS 63'ÜN SIKINTILARINI YAŞIYORUZ
Kıbrıs'ta 2004'te yapılan referandumda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkı “evet” dediği halde AB'ye alınmazken, Rum Kesimi “hayır” dediği halde AB'ye alındı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
1960'ta kurulan Kıbrıs'taki ortak hükümetin çökmesi sonrası 63'te Kıbrıs Rum Kesimi'nin Birleşmiş Milletler'de ve uluslararası kurumlarda aday olarak kabul edilmesinin sıkıntılarını yaşıyoruz. Sorun 63'te yaşanıyor. Eğer diplomaside sorun varsa, 63'te birtakım gözden kaçan konuların hala acısını yaşıyoruz. Ama şunu da açık ve net kabul edelim: Biz 2002'de iktidara geldiğimizde Kıbrıs konusunda çözümü engelleyen taraf olarak Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC gözüküyordu.
Bizim uyguladığımız strateji çerçevesinde adadan tek bir askerimizi çekmeden bir karış toprak vermeden tüm uluslararası dengeleri değiştirdik, bakış açısını değiştirdik. Artık çözümü engelleyen tarafın Rum Kesimi olduğunu, Papadopulos'un önderliğindeki hareketin çözümü engellemek için nasıl çaba harcadığını dünya gördü. Ve bu trajik sorunda biz Kıbrıs'ta hiçbir ödün vermeden bütün dengeleri değiştirdik ve artık suçlanan taraf değiliz. Kıbrıs Rum Kesimi referandumdan sonra üye oldu, çünkü Rum Kesimi üyeliğini garantilemiş olduğu için referanduma “hayır” demişti.
DEMOKRATİK AÇILIM DÜNYADAN DESTEK VAR
Demokratik açılım Avrupa'da nasıl yankılandı? Size gelen tepkiler nasıl?
Demokratik açılım sadece Avrupa'da değil, dünyanın dört bir yanında olumlu karşılandı. Son derece pozitif yaklaşımlar ele alındı. Bugün hem AB üyesi ülkelerin hem Türkiye'nin doğusundaki ülkelerin Türkiye'nin kendi sorunlarıyla yüzleşebilme potansiyelini ortaya koymasından son derece memnun olduğunu ve Türkiye'nin bugüne kadar çözdüğü sorunlarda yaptığı gibi demokratik hak ve özgürlükler konusundaki sıkıntıları çözme konusundaki kararlılığını memnuniyetle takip ettiklerini dile getiriyorlar.
RUHBAN OKULU MAKUL UZLAŞI GEREKİYOR
Ruhban Okulu konusunda Türkiye'den ne gibi talepler söz konusu? Bu okul açılırsa Türkiye'nin kazanımı ne olacak?
Ruhban Okulu konusu, kapatıldığı günden bu yana aslında gündeme gelen, Türkiye'ye giren her yabancı konuğun dile getirdiği bir konu. Biz o kadar hoşgörü içerisinde asırlarca farklı dinleri, kültürleri bir arada yaşatmış bir toplum olarak bugün yılda 30 veya 40 tane Hıristiyan din adamının yetişeceği okulun makul bir uzlaşı temelinde yeniden açılması koşullarını henüz oluşturamayarak ülkemize bir fayda sağladığımız inancında değilim.
SON VİDEO HABER
Haber Ara