Altan Tan: Türkiye yol ayrımında
Türkiye yol ayrımında` diyen Araştırmacı Yazar Altan Tan, haftalardır tartışılan Kürt açılımını perde arkasını ve gerçek yüzünü haftalık Özgün Duruş gazetesine yazdı. İşte o yazı:
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-09-19 18:53:00
Altan Tan / Özgün Duruş Gazetesi
Son birkaç yıldır yaşanan gelişmeler baş döndürücü. Cumhurbaşkanlığı seçimi süreciyle hızlanan ve AK Parti`nin kapatılma davasıyla devam eden siyasi çekişmeler halen bütün hızıyla devam etmekte. Ergenekon Davası`nın birbiri ardına yayınlanan iddianameleri dudakları uçuklatan cinsten bilgi ve suçlamalarla dolu. Sade vatandaş için bunca toz duman içinde doğrularla yanlışları ayırt edebilmek, yaşanan ve yaşanılmakta olan olayların perde arkasını ve gerçek yüzünü anlayabilmek gerçekten de zor.
Peki ne oldu da son birkaç yıldır ortalık bu kadar karıştı ve Ermeni sorunu, Kürt sorunu, başörtüsü sorunu gibi en az yüz yıllık, Alevi sorunu gibi beş yüz yıllık sorunlar ameliyat masasına yatırıldı?
Türkiye`de yaşanmakta olanları anlayabilmek için öncelikle dünyadaki ve özellikle de bölgemizdeki olayları doğru bir şekilde kavramak gerekmektedir.
Dünya bugün için adeta yeni bir çağa başlamıştır denilebilir.
Bu `Yeni Çağ`ın nirengi noktalarını doğru bir şekilde analiz etmeden yeni bir düzen kurmak mümkün değildir.
1. Yaşamakta olduğumuz bu dönemde bilgi `sınır` tanımamaktadır. Dünyanın herhangi bir ülkesinde elde edilen, bulunan bir yeni bilgi çok kısa bir zamanda bütün insanlığın ortak malı haline gelmektedir. Fizik, kimya, biyoloji, tıp, mühendislik, elektronik, bilgisayar ile sosyoloji, psikoloji, siyaset bilimi, ekonomi veya başka bir alandaki bir keşif uzun süre gizli ve saklı kalamamaktadır. İnternet insanlığın ortak hafızası haline gelmiştir.
2. Aynı şekilde kültür ve sanat da sınır tanımamaktadır. Madonna`dan Tarkan`a kadar dünyanın herhangi bir ülkesindeki herhangi bir sanatçının beğenilen bir eseri birkaç hafta içinde tüm dünyada dinlenilmektedir. Aynı şey moda, sinema, şiir ve roman için de geçerlidir. Bazı futbol takımlarının maçlarını adeta bütün dünya takip etmektedir.
3. Ticaret ve mal dolaşımı da sınır tanımamaktadır. Çin`de üretilen bir mal birkaç gün sonra Afrika pazarlarına, yine aynı şekilde Avrupa`da üretilen bir mal birkaç gün zarfında Asya pazarlarına ulaşmaktadır. Ülkeler ve halklar her yönüyle birbirlerine bağlı ve bağımlı bir hale gelmiş durumdadır.
4. İnsanların dolaşımı, farklı coğrafyalarda ikamet etmeleri ve birbirleriyle ilişkileri engellenememektedir. Evlilikler bu durumu daha da iç içe bir hale getirmektedir.
Bugün için New York, Paris, Londra, İstanbul, Dubai, Hong Kong, Singapur gibi kentler adeta tüm insanlığın ortak şehirleri, mekânları haline gelmiş bulunmaktadır.
Bu kültürel, siyasi ve ekonomik entegrasyon süreci tüm insanlığı ilgilendirmekte ve tüm ilişkiler bu yeni duruma göre yeniden düzenlenmekte ve şekillenmektedir.
Siyasi gelişmeleri ve değişimi de doğru değerlendirmek gerekmektedir.
Sovyetler Birliği`nin dağılması ve reel Komünizmin siyaset sahnesinden çekilmesinden sonra dünya siyaseti yeniden şekillenmekte ve siyasi, kültürel, ekonomik yeni havzalar ortaya çıkmaktadır. Yüzlerce, hatta binlerce yıldır birbirleriyle savaşan Avrupa halkları Avrupa Birliği adı altında yeni bir ümmet (medeniyet) projesi ve birlikteliği ortaya koymakta, Çin, Hindistan ve Bağımsız Devletler Topluluğu ile Rusya adeta küllerinden yeniden dirilmektedir. Üstüne üstlük Rusya ve Çin`deki bu değişim bizzat Komünist Partisi`nin kadroları tarafından yapılmaktadır. ABD, Meksika ve Kanada NAFTA adı altında ayrı bir entegrasyon içine girmiş bulunmaktadır. Şanghay Beşlisi yeni dünya düzeninin güç eksenini önemli oranda etkilemektedir. İran’ı hesaba katmayan bir siyasal değerlendirme mümkün değildir.
Tüm siyasetçiler dünyanın önümüzdeki dönemini bu havzaların rekabeti çerçevesinde analiz etmektedir.
Bu gelişmeler doğrultusunda Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu da yeniden şekillenmekte, bölge yukarıdaki tüm güçlerin rekabet ve paylaşım alanı haline gelmektedir. Dünyanın çok önemli enerji nakil hatları Türkiye’den geçirilmek istenmekte, bilinen petrol ve doğalgaz rezervlerinin büyük bir kısmı Orta Asya, Kafkaslar ve Ortadoğu’da bulunmaktadır. Dicle ve Fırat’ın suları bölge için hayati önemdedir.
Türkiye ise Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya ve Ortadoğu`nun kalbinde yer almaktadır.
Türkiye`nin önünde iki seçenek vardır:
Ya dünyadaki ve bölgesindeki gelişmeleri doğru okuyacak, ekonomik, siyasi ve kültürel olarak kendisini yeni şartlara göre yeniden yapılandıracak veya hiçbir değişime teşebbüs etmeden eski yapısını, statükoyu aynen devam ettirmeye çalışacaktır.
Asıl cevap verilmesi gereken soru şudur: Türkiye yeni şartlar doğrultusunda değişime direnebilir, statükoyu devam ettirebilir mi? Bu sorunun cevabı kesinlikle `Hayır`dır.
Değişim ve dönüşüm belki kısa bir müddet için ertelenebilir ancak kesinlikle engellenemez.
Türkiye`nin son birkaç yüz yıllık değişim, reform ve modernleşme tarihi, dışarının dayatmalarına karşılık içerinin (halkın) direnmesi ve halka rağmen `halkçılıkla` halkın ve sistemin zorla değiştirilmesi olarak özetlenebilir.
Son birkaç yüzyıldır ilk olarak uluslararası güç odaklarının çıkarları ve planları ile içerinin (Türkiye`nin) çıkarları ve istekleri belli bir oranda örtüşmüş bulunmaktadır. Bu örtüşme ve kesişme durumunun hangi oranda olduğu ve ne kadar süreceği şüphesiz ki tartışılabilir.
Önümüzdeki dönemde bu yeni durumu doğru okuyamayan ve kendini doğru olarak konuşlandıramayan tüm güçler tasfiye olacaktır. Buna AK Parti, CHP, MHP, DTP, Kemalistler, PKK ve İslami grup ve cemaatler de dahildir.
Bu yeni dönemde Türkiye`nin durumu ve yapması gerekenler ise ayrı bir yazıda değerlendirilecektir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara