Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Demokratik açılım kaça malolacak?

Yüzeli milyon, 488 bin 752 Türk lirası. Eski parayla 150 trilyon lira. Bu rakam Kürt açılımı çerçevesinde gündeme gelen sorunların çözümü için gereken meblağ.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-09-17 01:46:00

Demokratik açılım kaça malolacak?
Metin Under&Melis Özpınar / Newsweek Türkiye

Alın, verin; ekonomiye can verin. Paraya hükmeden ünlü ve sevimli yüzler, son günlerde bu sloganla reklamlarda boy gösterip önerilerde bulunuyorlar: Oyuncak alın, simit alın, bakkaldan bir sakız alın… Bir Avrupa Birliği projesi için Güneydoğu bölgesinde bulunan araştırmacı Bekir Ağırdır, “Çoğu köyde bir bakkalı döndürecek, günlük hayat aktivitelerini gerçekleştirecek bir ekonomi dahi yok” diyor. Ağırdır’ın Bakkal örneği anlamlı, çünkü bölgede en çok bakkal ve -çayın 25 kuruşa satıldığı- kahvehane var. Bitlis’in Yükseliş Mahallesi’nden 45 yaşındaki Muhammed Saki Türkhan da 9 çocuklu 11 kişilik ailesini bakkal işleterek geçindiriyor. Ama “Aylardır birarada 500 lira görmedim” diyor. “Veresiye defterim kabardıkça borcum da kabarıyor. Elek-trik, su parası ödemiyoruz.”

Türkhan’ın bakkalında işlerin açılması için 150 milyar Türk Lirası gerektiğini söylesek, başta gözünüz korkabilir. Milli gelirin altıda birine yakın, ama Kürt meselesine, dolayısıyla Türkiye’nin sosyal ve ekonomik huzursuzluğuna kalıcı bir çare bulunmasını sağlayabilecek, üstelik yaklaşık 10 yıla yayılacak bu miktar, Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in geçen ay dile getirdiği ‘PKK terörünün Türkiye’ye maliyetinin’ yanında yine de epey cüzi kalır: Bugünün parasıyla 1 trilyon lira. Daha kolay anlamak için 6 sıfır ekleyin! Doğu ve Güneydoğu illerini kalkındırmak için uygulanan verimsiz planlarla sokağa atılmış -eski parayla- katrilyonlar da bu hesaba eklenmeli. Türkiye, Kürt sorununu çözmek için on yıllardır büyük kaynak harcadı ama karmaşık, iç içe geçmiş sorunlar yumağını ortadan kaldırmakta yeterince yaratıcı davranamadı. Zaten kaynakların bir bölümü ya Kürtler Kürt olduklarını akıllarına getirmesin diye, ya terör örgütüne karşı kalabalık aşiretleri Ankara’nın yanında tutmak için, ya da sandıkta kitlesel oy garantisi veya güvenlik sektörünün önemli bir bölümünün alıştığı ‘olağanüstü halde yaşamın’ devamı uğruna harcandı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün işaretiyle başlayan ‘tarihi fırsat’ günlerinde, Hükümet ‘demokratik açılım süreci’ adıyla yavaş yavaş şekillenen bir Kürt çözümü projesi başlattı. Kültürel, yasal, siyasi reformların ulusal çapta hararetle tartışıldığı süreçte, insani kayıplar elbette telafi edilemez. Ama kalanında en önemli aşama yine de ekonomik olacak. Zira Amerikalı psikolog Abraham Maslow tarafından 1943’te ortaya konan ihtiyaçlar hiyerarşisinde önce yeme, içme, barınma gibi fizyolojik gereksinimler var. Ardından güvenlik geliyor, sonra sosyal ihtiyaçlar ile kültürel unsurlar. En sondaysa estetik değerler, yani Avrupa standartları bulunuyor. O halde, çözümün sürdürülebilir olması için ekonomide de tarihi bir süreçten bahsediyor olmalıyız. Tarihi bir kalkınma hamlesini hesaplamaya kalkışmak, Türkiye’deki araştırma ve veri kıtlığı ile kayıt dışı ekonominin dehlizleri düşünüldüğünde, cüretkâr gelebilir. Eksik, hata ve sapmalar da çıkacaktır. Ancak kalıcı bir çözümün muhasebesi, demokratik açılım sürecinin yıllar sürebilecek ekonomik kapsamı ve sonuçta Türkiye’nin neler kazanabileceği hakkında da epey fikir verebilir. Bölgedeki ekonomik değerlerin Türkiye ortalamasına yükseltilmesi, detaylı ve yüksek maliyetli bir tablo, bir tür ulusal kalkınma planı demek. İşler yolunda giderse, çağdaş medeniyeti yakalamaktan bahsediyor olabiliriz.

Bu yolda, “Bugüne dek ne yaptıysak şimdi çözmek için tersini yapmalıyız” diyor, bölgede uzun yıllar görev yapmış üst düzey bir bürokrat. (Görevi nedeniyle adının açıklanmasını istemiyor.) Gazeteci Belma Akçura’nın “Devletin Kürt Filmi” adlı kitabındaki veriler, yanlışların karnesi gibi: Kürt sorunu ‘28 isyan bastırdık, 29’uncu isyanı da bastırırız’ diyerek değerlendirildi. 86 yılda Kürt sorununa ilişkin 70’in üzerinde rapor hazırlandı. Bölgenin ekonomik kalkınmasına yönelik 30 paket açıklandı. Meydana gelen olayların açığa çıkartılması için TBMM’de 28 komisyon kuruldu. Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) 45 araştırma raporuna karşın, 9 ilimizi kapsayan (Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak) Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) hâlâ bitirilemedi. “1982 – 1992 arasında devletin kişi başına yaptığı yatırım ülke genelinde 100 kabul edilirse” diyor Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Metin Heper, “bu oran Marmara’da 71, Güneydoğu Anadolu’da 256 oldu. Oysa Marmara gelişmeye devam ederken diğeri yerinde saydı.”

Ama dünya değişiyor. Tüm dünyada işler haldeki doğalgaz boru hatlarının sayısı 34. Planlanan ya da öngörülen boru hattı sayısıysa 31. Ve bunların bir bölümünün Türkiye’den geçmesi mümkün. Türkiye, yeni enerji anlaşmalarının şekillendirdiği küresel konjonktürün de yardımıyla bölgesinde yeniden stratejik önemini parlatıyor. Bu arada, Kürt sorunun çözümü konusunda daha (Kıbrıs’ta ya da Ermenistan ile ilişkilerde olduğu gibi) cesur hareket etmeye başladı. Yıllardan beri güvenlik kaygısıyla yatırım gitmeyen, sürekli göç veren, hemen tüm sosyoekonomik göstergeleri Türkiye ortalamasının altında bulunan bir bölgeden başlayacak bir çözümse kolay değil. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV) için bölgeyle ilgili araştırmalar yapan DPT kökenli planlamacı Hasan Karacal, “Devlet DPT eliyle bölge için özel bir sosyoekonomik kalkınma planı hazırlamalı ve kamu kaynağı aktarmalı” diyor. Öncelikle sürecin ekonomik ayağını koordine edecek yeni bir yapıya da ihtiyaç duyulabilir: Yeni bir bakanlık ya da var olan (GAP’tan Sorumlu Devlet Bakanlığı gibi) bürokratik yapının işlevsel hale getirilmesi gibi. Çözüm için Hükümet’in işaret ettiği GAP’a güvenmekse, bilinen haliyle şimdilik zor görünüyor. 2006’da birçok ilde kurulması kararlaştırılan kalkınma ajansları bu misyonu sürdürebilir ama o sistemin yerleşmesi için de henüz zamana ihtiyaç var.

DPT’nin sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasına göre Türkiye’deki 81 ilin en alttaki yüzde 20’lik diliminde Doğu ve Güneydoğu illeri var. KONDA’nın 2008’de yaptığı “Hayat Tarzları” araştırmasında “Uzaktakiler” olarak tanımlanan, en zor şartlarda yaşayan ve yaklaşık 5 milyon kişiyi kapsayan grubun yüzde 55’inin Kürt ve Zaza olduğu, yüzde 97’sinin doğuda doğduğu ve yüzde 82’sinin annesinin okuma yazması olmadığı söyleniyor. GENAR araştırma şirketinin 2008 sonundaki bir araştırmasına göreyse Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde yaşayan Kürtler’in yüzde 40’ı, diğer illerde yaşayan Kürtler’in yüzde 56’sı sosyal güvenceden yoksun. En yaygın sosyal güvence yeşil kart (yüzde 64). Sadece Diyarbakır’da nüfusun yüzde 41’i yeşil kartlı. Toplam nüfusun yüzde 12’sini oluşturan yeşil kartlı yoksul nüfusun Doğu ve Güneydoğu’daki payı yüzde 30’a yükseliyor. OECD’nin “Bir Bakışta Bölgeler 2009” adlı raporunda, 1995-2005 arası üye ülkelerde bölgeler arasında büyüme farklılıklarının Polonya, Macaristan, Yunanistan ve İngiltere’de yüzde 6’dan büyük olduğu belirtiliyor. Aynı raporda Türkiye bölgeler arasında büyüme ve gerileme farkı açısından OECD birincisi olarak gösteriliyor. Avrupa Birliği (AB) üyeliğine giden süreçte bölgesel eşitsizlik büyük bir engel. Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde kişi başı gelir, AB ortalamasının yüzde 7’si ila 16’sı kadar. Oysa AB’nin en az gelişmiş bölgelerinde bile kişi başına gelir AB ortalamasının ancak yüzde 32’sine düşüyor. Yani, Türkiye’nin AB standartlarına ulaşabilmesi ve bölgeler arasında dengenin kurulması için Doğu ve Güneydoğu’da kişi başı gelirin 2 ile 5 kat oranında artması gerekiyor.

Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği (GABB) için “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Sosyo-Ekonomik Sorunlar ve Çözüm Önerileri” başlıklı bir rapor hazırlayan ekonomist Mustafa Sönmez’e göre daha acil sorunlar var. “Bölgede açlık ve yoksullukla mücadele çerçevesinde yatırımlar yapılmalı. Öncelikle bölgedeki 1 milyon yoksul aileye ‘vatandaşlık geliri’ (Demokratik Toplum Partisi ve bazı sivil toplum kuruluşlarının da önerisi) kapsamında bütçenin yüzde 1,5’luk bölümüne karşılık gelecek bir kaynakla, bir yıl için asgari ücretin yarısı kadar bir aylık aktarılabilir.” Böyle bir kaynak 2009 bütçesinden hareketle 3,9 milyara denk geliyor.

Bir sosyal program uygulanacaksa, bir ayağı da bölgede Türkiye ortalamasının çok altında seyreden eğitim ve sağlık verilerinin ortalamaya çekilmesi için olmalı. Bölgenin hastane ve doktor açığının kapatılması, okullaşma ve eğitim oranının yükselmesi (yeni öğrenci yurtları, eğitim demirbaşları, bilgisayarlaşma, kız çocuklarının okutulabilmesi…), mesleki eğitim kurslarının açılması gibi hedefler aşamalı olarak hayata geçirilmeyi bekliyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2007 verilerine göre Türkiye genelindeki 911 devlet hastanesinin 179’u ve 365 özel hastanenin 37’si Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki 24 ilde.

Eğitimde durum daha vahim. İlköğretimde okul çağındaki nüfusun okullaşma oranı Türkiye’de yüzde 97 iken bölgede yüzde 87. (Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği’nin -TMMBO- verilerine göre) Diyarbakır’da ilköğretimde 6608 derslik kullanılıyor ve yalnızca bu ilde 4400 dersliğe daha ihtiyaç var. GAP Eylem Planı’nda Diyarbakır’da 1865 derslik yapılması hedefleniyor. Milli Eğitim Müdürlüğü verilerine göre ortaöğretimde, okul çağındaki çocukların yüzde 58’i okullara devam ederken bu oran bölgede yüzde 52. Diyarbakır’da mevcut derslik sayısı 1282. İhtiyaç duyulan derslik sayısıysa 1780 (GAP Eylem Planı’nda sadece 784 derslik yapılması hedefleniyor). Milli Eğitim Bakanlığı verilerinde Doğu Anadolu Projesi (DAP) ve GAP kapsamında ihalesi yapılmış veya inşaatı süren okul sayısı toplamı 686 olarak belirtiliyor. Sönmez’e göre bütçeden 10 yıl süreyle ayrılacak yüzde 1’lik payla eğitim ve sağlık verilerinin Türkiye ortalamalarına ulaştırılması mümkün. Bu kaynağın tutarı 10 yıl için yaklaşık 26 milyarı buluyor. Ayrıca GAP Eylem Planı çerçevesinde Gaziantep, Harran ve Dicle üniversitelerinde teknoparklar açılması da gündemde. Ancak bunun için öngörülen 6 milyon TL kaynak, TMMOB uzmanlarınca sadece bir teknoparkın maliyeti.

Okul yapsanız da bu çocukları kim okutacak? TÜİK Hanehalkı İşgücü Anketi 2008 sonuçlarına göre (Küresel krizin etkileri hissedilmeden önce) Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki işsiz sayısı Türkiye toplamının beşte biri kadar. Bölgedeki işsizlik oranının en azından krizin başındaki Türkiye ortalamasına (yüzde 11) çekilmesi için ayrıca 70 bine yakın istihdam yaratılması gerekiyor. Hazine Müsteşarlığı’nın Ocak-Haziran dönemi teşvik belgelerinden hareketle bir işsizi iş sahibi yapmak için gereken yatırım tutarı 269,64 TL. Bu rakam Doğu Anadolu’da 213,8 bin TL, Güneydoğu Anadolu Bölgesi içinse 337,4 bin TL. Bu da yeni istihdam için yaklaşık 18,5 milyar liralık yatırım demek. Öte yandan sivil toplum örgütleri, Doğu ve Güneydoğu’da gerçek işsizliğin TÜİK rakamlarının iki, üç katı olduğunu savunuyor. Bu durumda istihdam maliyeti de katlanabilir.

Bilgi iktidardır, diye boşuna söylememişler. Bu yatırımların nereye yapılacağını bulmak ayrı bir mesele. Zira Güneydoğu Anadolu’da yüzde 70’lere ulaşan kayıt dışı ekonomi yüzünden bilgi akışındaki eksiklik bu haberin hazırlanmasını bile haftalarca uzattı. KONDA araştırma şirketinden Bekir Ağırdır “Devlet kurumlarının, elindeki bilgileri bölge belediyeleriyle paylaşmadığını” söylüyor. Bu belediyelerin sağlıklı çalışmasının, Ankara’nın ülkeye tümüyle hakim olmasının önündeki engellerin ortadan kalkması da, sağlıklı bilgi akışı sağlanmasıyla mümkün olabilir. Yani bu da reformun bir parçası. “Bölgenin çarpıcı gerçeği içsel dinamikleriyle kalkınma noktasından çok uzakta olması” diyen Ağırdır’a göre sermaye birikiminden ya da yerel bir burjuva sınıfından söz etmek olanaksız. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, bölgede ekonomik kalkınmanın devlet yatırımlarıyla değil, özel sektör eliyle mümkün olacağını savunuyor ama tecrübeler bu tezi doğrulamıyor. Habertürk gazetesinde yer alan bir habere göre son 30 yılda bölgeye verilen 55 milyar TL tutarındaki teşvik belgelerinin gerçekleşme oranı -daha ziyade güvenlik, altyapı, insan kaynağı ve coğrafi nedenlerle- yüzde 55’lerde kaldı. Bu durum şimdiye kadar uygulanan politikaların özel sektörü pek heyecanlandırmadığını gösteriyor. Doğu ve Güneydoğu’da büyük devlet yatırımlarına ihtiyaç olduğu görülüyor.

Türkiye Genç İşadamları Konfederasyonu için hazırlanan “Doğu-Güneydoğu’nun Artan Yoksulluğu ve Çözüm: Barış” adlı 2008 tarihli rapora göre 2002-2006 döneminde teşvikli yatırımlardan Marmara Bölgesi tek başına yüzde 39 pay alırken, Doğu ve Güneydoğu illerinin (bölge illerinden farklı bir yapısı olan Gaziantep ayrı tutulmuş) aldığı pay sadece yüzde 4,5 düzeyinde. Bu, Bursa’nın tek başına aldığı yatırımdan az. (2004 - 2007 arasında Marmara Bölgesi’ne verilen teşvik belgesi sayısı 2543. Bu rakam Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 526’ya, Doğu Anadolu’da ise 361’e iniyor.) Küresel kriz nedeniyle açıklanan son teşvik sistemiyse, benzerlerinin daha Batı’daki illere de verilmesi yüzünden bölgenin yatırım için tercih edilmesini engelliyor. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Galip Ensarioğlu’na göre bölgeye özel yeni bir teşvik sistemi kurgulanmalı. “Bu şekliyle teşvik paketlerinin bölgeye faydası yok. “Bölgede kendi başına bir teşvik paketi uygulamazsanız, teşvik paketine iki tane farklı il dahil ettiğinizde bütün yatırımların o iki ile gitmesine sebep olursunuz ki hep böyle oldu” diyor Ensarioğlu.

O halde, işte kamu yatırımlarının hali. Ocak 2008 tarihli yeni GAP Eylem Planı’nda, hedeflerin gerçekleştirilmesi için 2008-2012 döneminde toplam 26 milyar 700 milyon liralık bir kaynak öngörülüyor. GAP İdaresi Başkanı Sadrettin Karahocagil Newsweek Türkiye’ye verdiği demeçte “Söz konusu kaynağın 7,3 milyar TL’lik kısmı bütçeden tahsis edilecek” diyor. Gereken ek finansman 19,4 milyar TL. Bu tutarın 4,9 milyarlık kısmının merkezi bütçe dışından, 14,5 milyarın ise merkezi bütçe kapsamında finanse edilmesi öngörülüyor. Hükümet son olarak İşsizlik Sigortası Fonu’ndan GAP ve DAP’a 3 milyar TL aktarılmasına karar verdi. Buna göre 2009 ve 2010’da fonun nema gelirlerinin dörtte üçü, 2011 ve 2012 yıllarındaysa dörtte birinin genel bütçe gelirlerine aktarılması öngörülüyor. Ancak bu kaynak bir anda buhar olabilir, çünkü işçi temsilcilerinin şiddetli tepkisini çeken bu karar CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne götürülüyor. Hükümet GAP Eylem Planı’nın 2012’de bitirilmesi için başka kaynak bulmak zorunda kalabilir. Bu yüzden yaşanabilecek gecikmelerse Kürt sorununun çözümünde adres gösterilen GAP için daha ağır bir itibar kaybına yol açabilir. TESEV’in “Kürt Sorununun Çözümüne Dair Bir Yol Haritası” adlı kapsamlı çalışması, bölge halkının önemli bölümünün, içinde “Kürt” sözcüğü geçmeyen GAP Eylem Planı’nın sorunun çözümünde yetersiz kalacağını düşündüğünü gösteriyor. Yöre halkının bir bölümü GAP’ı bölge için tasarlanmış bir proje olarak değerlendirmek bir yana, bölge kaynaklarını batı bölgelere aktaran bir mekanizma olarak görüyor. Bu algıyı yaratan, GAP’ın enerji ayağının yüzde 95’ini tamamlarken sulama yatırımlarının sadece yüzde 15’ini tamamlayan plancılık anlayışı olmasın? Enerji yatırımlarının tamamlanması, kişi başı elek-trik tüketimi (78 kw sa) Türkiye ortalamasının (202 kw sa) yarısından az olan, kaçak elektrik kullanımında birinci bölge halkının pek umurunda değil. Nisan 2009 itibariyle sulamaya açılan alan 287.295 hektar. 2012 sonunda toplam 1 milyon 60 bin hektar alanın sulamaya açılmış olması hedeflense de bazı sorunlar var. TMMOB “GAP Eylem Planı İnceleme ve Değerlendirme Raporu”nda Keban, Karakaya ve Atatürk barajlarının bitki örtüsünden yoksun ve eğimli çevre yapısı nedeniyle havzaların toprakla dolduğu, bu nedenle ekonomik ömürlerinin kısaldığı belirtiliyor. Rapora göre 1,8 milyon hektar alanın sulu tarıma açılacağı GAP’ta yapımı planlanan ve inşa edilen barajların toplam 8 milyon hektarı bulan sulama havzalarında çok şiddetli erozyon hüküm sürüyor. Bu havzalarda erozyon önleme tedbirlerinin alınması şart ve bunun için yaklaşık 10 milyar dolar kadar bir kaynağa ihtiyaç var. Öte yandan sulamaya açılan ancak başta öngörüldüğü şekliyle toprağın dönüşümlü kullanılmaması yüzünden Harran’da 300 bin, Diyarbakır’da 60 bin dekarlık alanda tuzluluk ve çoraklaşma problemleri yaşanıyor. TMMOB verilerine göre Harran’da fazla sulama nedeniyle her gün 25 ton, yani yaklaşık 50 kamyon toprak kaybediliyor. Yani GAP’ın tamamlanmış kısımlarının bile yeniden elden geçmesi gerekiyor.

Doğu ve Güneydoğu’da devam eden ya da planlanan tarım, ulaştırma ve altyapı gibi çeşitli kamu yatırımları için DPT verilerine göre 2009 bütçesinden 3,2 milyar TL tutarında kaynak aktarıldı. Newsweek Türkiye’ye konuşan DPT yetkilileri bu yatırımlara birkaç ili birden içeren ve il bazında ayrıştırılamayan muhtelif projeler eklendiğinde, tutarın iki katına kadar yükselebileceğini söylüyor. Ama bu büyük rakam bölgenin ihtiyaçlarının yanında ne yazık ki küçük kalıyor. Ayrıca projelerin tamamlanmamış kısımları için 2009’dan sonra ayrılması öngörülmüş kaynak da 20,1 milyar TL’yi buluyor.

Bölge kalkınması için atılacak daha sayısız adım var ve bunların gerçekleştirilebilmesi Türkiye genelinde çalışmakla mümkün. Ekonomik olmayan küçük arazilerin bir araya getirilerek tarımsal üretkenliğin arttırılması için yürütülen arazi toplulaştırma çalışmaları iyi bir örnek. GAP İdaresi rakamlarıyla Eylem Planı çerçevesinde yedi ilde toplam 1,8 milyon hektar alanın toplulaştırma ve drenaj çalışmalarının 2012 sonuna kadar bitmesi hedefleniyor. Bu çerçevede 2009’da Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır ve Batman’da 581 köyde 53 projeyle toplam 1,18 milyon hektar alanın ihalesi tamamlanarak toplulaştırma çalışmalarına başlanmış ve maliyeti 425 milyon TL olarak belirlenmiş. Kalan yaklaşık 700 bin hektarlık arazinin toplulaştırma maliyeti ise 180 milyon liradan fazla. Bu arada toprakların ve gelirin belli başlı kimselerde toplanmamasına da dikkat etmek gerekiyor ki bu noktada iş daha da karışıyor. Sönmez, “toprak reformunun Demokratik Toplum Partisi’nin programında bile olmadığını ve bölgeye hakim kimselerin desteğini alamayacağı korkusuyla üstünü örtmeyi tercih ettiğini” söylüyor. Toprak mülkiyetindeki çarpıklık TMMOB verilerinde de göze çarpıyor. 2001 genel tarım sayımına göre bölgedeki 248 bin tarım işletmesinin yüzde 53’ü 50 dekardan daha küçük. Bu işletmeler toplam işlenen alanın yüzde 9.9’u kadar. Buna karşılık 500 dekardan büyük işletmelerin oranı yüzde 2.1 ve toplam alanın yüzde 25.4’ünü kapsıyor. 1000 dekardan daha büyük işletmelerin oranıysa binde 1, bunların işledikleri alan yüzde 13 oranında. Kısacası toprak ağaları bölgenin sahibi. Rapora göre arazi varlığındaki bu uçurum gelir düzeyine yansıyor. Pek çok tarım işletmesi ticari değil geçimlik durumunda.

GAP bölgesi, iklimi ve verimli toprağı sayesinde, sulanan alanlarda 2 yılda 3 ürün, hatta yılda 2 ürün almaya müsait. TMMOB’nin bir raporuna göre barajlarda tutulan suyun tarlalara ulaştırılmasına yönelik sistemler devreye girmediği için su bekleyen 1.4 milyon hektar alana su götürülebilirse Türkiye’nin yılda 1 milyar dolar ödediği pamuk ithalatı, 1 milyar dolar ödediği yağ bitkileri ithalatı ve tahıl ihtiyacı karşılanabilir. Raporda yaklaşık 200 bin hektarlık sulanabilir arazisi bulunan İsrail’in bu alanda sırf damlama yöntemiyle gerçekleştirilen sulu tarım sayesinde 4 milyon olan nüfusunu Avrupalı gibi beslediği; üstüne yılda 2 milyar dolar civarında tarımsal ürün ihraç ettiğini yazıyor. GAP kapsamında sadece Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği sahası 150 bin, Harran 134 bin, Şanlıurfa tünellerinin sulama alanı 476 bin, Diyarbakır’daki Silvan Projesi bittiği zaman sulanacak alan 280 bin hektar kadar. Ancak bu rakamlar şimdilik, Türkiye’nin bugüne kadar değerlendiremediği potansiyelinden başka bir anlam taşımıyor.

Yalnız ağalar değil, mayınlı araziler de tarımsal verimlilik ve sosyal dengenin önünde engel. Bu arazilerin temizlenip tarıma açılması hem güvenlik hem de ekonomik açıdan zorunlu. Ülkenin doğu ve güneydoğusunda yaklaşık bir milyon gömülü mayın olduğu tahmin ediliyor. Türkiye’de sadece sınır bölgelerinde değil, sınırdan uzak sivil yerleşim birimleri ve güvenlik gerekçesiyle boşaltılan köylerin çevresinde de mayın bulunuyor. Dışişleri Bakanlığı’nın verilerine göre sınır bölgelerinin dışında mayınlı olduğundan şüphelenilen mahallerin sayısı 746. (Sadece Şırnak’ın 667 farklı yerinde mayın olduğundan şüpheleniliyor) Mayınsız Türkiye Girişimi Koordinatörü Muteber Öğreten’e göre Türkiye’deki mayınların temizlenmesi 300-700 milyon dolar arasında bir rakama çıkıyor. Dolayısıyla bunun ortalaması kadar (500 milyon dolar) bir rakamı da Kürt çözümünün muhasebesine katmalısınız.

Bu arada Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Tazmini Hakkında Kanun uyarınca yapılacak ödemeleri de unutmayın. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, 31 Ağustos 2008 tarihine kadar Zarar Tespit Komisyonları’na 356 bin 239 tazminat başvurusu yapıldığını, toplam 609 milyon 873 bin 358 TL tazminat ödendiğini bildirdi. Kanuna yeni başvuru alınmıyor, ancak sivil toplum kuruluşları başvuru süresinin uzatılmasında ısrarlı. Köyüne geri dönmek isteyenler tarafından Şubat 2008’e kadar yapılan 298 bin 879 başvurudan sadece 79 bini için olumlu karar alınması, tatmin edici sayılmaz. Hesaba 2004’te başlayan Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi kapsamında yapılacak harcamaları da eklemek gerek. Bugüne kadar proje kapsamında 151 bin 469 kişi köyüne geri döndü ve dört yılda 83 milyon 283 bin TL harcandı. 2009 yılı bütçesine terör zararlarının tazmini için 300 milyon, köye dönüş içinse 16 milyon TL ödenek olarak kondu. 10 yıldan fazla GAP İdaresi’nde çalışan Nurcan Baysal, bu proje kapsamında köylerine dönmek için valiliğe başvuranların, dönüşle ilgili güvenlik engelleri olmadığı takdirde evlerini yapabilmek için inşaat malzemesi veya küçükbaş hayvan, arı kovanı gibi ayni yardımlar alabildiğini belirtiyor. Ancak devlet sadece güvenli ilan ettiği köylere dönüş izni verdiği için, kalıcı olarak köylerine dönenlerin sayısı hâlâ az. İşler yolunda gittiğinde köye dönmek isteyenlerin sayısı artabilir. Bu durumda proje kapsamında harcanacak meblağın başvuru sayısı oranında artması beklenebilir. Ama bu konuda da kesin bir çalışma ve net bir rakam ilgili kurumlarda mevcut değil; sosyal rehabilitasyon için harcanacak kaynak da öyle. Batman buna iyi bir örnek. Kasım 2008’de başlatılan ve iki yıl sürecek “Köyden Kente Göç Etmiş Halka Psikolojik Destek ve Danışmanlık Hizmeti Projesi” çerçevesinde, kentte tutunamamış, ekonomik, sosyal ve ruhsal sorunlar nedeniyle aile ve toplum ilişkileri zarar görmüş bireyleri intihar girişiminden uzak tutmak, kente ve sosyal hayata uyumlarını sağlamak için verilecek psikolojik hizmetleri içeren projenin maliyeti 180 bin TL. Doğu ve Güneydoğu’daki illerin farklı nüfus dağılımı dikkate alındığında yaklaşık 4 milyon liralık kaynak ayrılması gerekebilir.

Bölgede ticareti döndürmek için birilerinin bakkaldan sakız alması gerek. Ama sakız deyip geçmeyin. Bu meyanda ulaştırma ve diğer altyapı yatırımlarını ihmal etmemek. Hayatın normalleşmesi, bölgede insanların tüketici haline gelip ülke ekonomisine derinlik kazandırması ve ülkede insanların mobilize edilip (birlik ve beraberliği de güçlendirecek) iç turizmin artması için bu çok önemli. Bölgedeki ticaret ortamının kuvvetlenmesi komşu ülkeleri özendirip ihracatı teşvik edebilir, kayıt dışı pazarı küçültebilir. Hükümet’in bu konudaki girişimlerinden biri Hakkari Yüksekova, Şırnak, Bingöl ve Iğdır’a yapılacak dört havaalanı için düğmeye basmak oldu. Projenin maliyeti Ulaştırma Bakanlığı’nca 300 milyon TL olarak belirlendi. Ancak Newsweek Türkiye’nin görüştüğü inşaat mühendisleri, senede bir milyon yolcunun kullanacağı ortalama bir havaalanının maliyetinin 100-300 milyon dolar arasında değiştiğini savunuyor. Yoğun pazarlıkla dört havaalanı için en son toplam 450 milyon lirada el sıkışabildik. Sınır ticaretinin geliştirilmesi için bölgedeki bozuk karayollarının düzenlenmesi ve yeni yolların inşası da gerekiyor. 1 kilometrelik yol yapımı maliyeti 1,5 milyon dolar olarak kabul ediliyor. Yine kaba bir hesapla bölgeye nefes aldıracak 15 bin kilometre yolun faturası 33 milyar 750 milyon TL.

Pahalı görünebilir ama bu yatırımlarla hayallerimizi satın almak için de tarihi bir fırsat içinde olabiliriz. Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin ekonomiye kazandırılmasının muhtemel faydaları, şu ana kadar gözünüzde büyüyen maliyet kalemlerini unutturacak kadar devasa olabilir. En azından 1 trilyonluk yeni bir zarardan kurtulmak mümkün. Ama kâr hesabı, gerçekçi olacaksak maliyet kalemlerinden daha zor; çünkü daha önce bu ülkede pek tecrübe edilmedi. Yine de turizm, tarım, bölge ülkeleriyle ticaret ve hafif sanayi (zanaat kolları ve bilişim teknolojisi gibi), geleceğe dair öne çıkabilecek sektörler arasında. Adıyaman, Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır yörelerinin kültür ve inanç turizmi potansiyellerinin hayata geçirilmesi, Erzurum, Ağrı ve Kars gibi yörelerde doğa ve kış sporları için var olan imkânların realize edilmesi, kongre ve kültür merkezlerinin yapılması için fiziki altyapı ve tanıtım faaliyetlerinin tamamlanması gerekiyor. Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği Diyarbakır Şube Başkanı Vahdettin Bahadır, “İran, Irak ve Suriye’yle üçer serbest ticaret bölgesi oluşturulup vize kaldırılır ve sınır kapıları çoğaltılırsa sadece bu sınır boyunda ticaret hacmi yıllık 50 milyar doları aşar” diyor. “Bununla birlikte GAP ve DAP entegre bir şekilde işletilirse 10-15 yıl içinde 4-5 milyon insan istihdam edilebilir.” Urfa, Mardin, Diyarbakır ve Batman’ı içine alan havzanın toparlanması, Muş Ovası’nın Bingöl, Bitlis ve Ağrı’yla entegre edilmesi, GAP’ın yeni karayolları, demiryolları, havaalanları ve su kanallarıyla örülmesi Bahadır’ın hayalleri. “10 yıl içinde tarihin en büyük ekonomik projeksiyonu olur. Doğu ve Güneydoğu Anadolu dışarıya bundan sonra tek bir göç bile vermeyeceği gibi, göç alır” diyor Bahadır. Yetişkin nüfusun yaklaşık dörtte birinin doğduğu yerde yaşamadığı bir ülke için göç büyük bir maliyet.

Hayaller ortaya dökülmeye başlayınca, gözler parlıyor. Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Şah İsmail Bedirhanoğlu Mardin-Kızıltepe civarının enerji otoritelerince güneş enerjisi açısından en uygun bölge olarak tespit edildiğini söylüyor. “Ama dev güneş panellerini kuracak uluslararası sermaye için öncelikli şart güvenlik” demeyi de ihmal etmiyor. Bölgenin güneş potansiyelinin önemine TMMOB raporunda da dikkat çekilmiş. Buna göre Türkiye ortalaması 1.314 kWh/metrekare-yıl iken bölgenin ortalaması 1.460 kWh/metrekare- yıl ve güneşlenme süresi de daha uzun; 2.993 saat/yıl.

Bütçe açıklarını doğal kabul eden dünya konjonktüründe, krizden çıkmak için Keynesyen devlet yatırımları hamlesinin tartışıldığı bir ortamda bulunulması Türkiye için bir şans. Ayrıca bölgede birkaç fırça darbesiyle tamamlanabilecek pek çok yatırımın meyvesinin toplanması da an meselesi. Hükümet, yalnızca GAP İdaresi’nin “Güneydoğu Anadolu Projesi’nde Son Durum” raporunda projenin tamamlanmasıyla bölgede kişi başı gelirin yüzde 209 artacağını öngörüyor. Proje kapsamındaki 9 ilin (düşük verimliliğe rağmen) milli gelire tesiri 2001 TÜİK rakamlarıyla (Kurum en son o yıl bölgesel milli gelir açıkladı.) 13 milyar dolara yakın. Karmaşık bir hesapla, 24 Doğu ve Güneydoğu ilinde yüzde 200’lük kişi başı gelir artışı, dünyanın 17. büyük ekonomisi Türkiye’nin milli gelirini aynı sürede yüzde 20’den fazla etkileyebilir. Dahası böyle bir hamleyle daha uzun, örneğin 10 yıllık bir sürede İspanya’yı (1,4 trilyon dolar milli gelir ile dünyanın 8. ekonomisi) geçmek, İtalya’yı (1,6 trilyon dolar milli gelir ile 7. büyük ekonomi) yakalamak hiç de hayal değil.

Ancak dikkat edilmesi gereken başka bir boyut daha var. O da bölgede küresel ve yerel ekonomi dinamiklerinin birlikte işleyeceği bir ekonomik yaklaşım geliştirebilmek. TESEV Mali ve İdari İşler Direktörü, ekonomist Ahmet Buldan “Artık bir ulus devlet olsanız da olmasanız da dünyayla rekabet halindesiniz” diyor, “o nedenle Diyarbakır’ın, Siirt’in ya da Mardin’in kalkınma sorunu aslında Adapazarı’nın ya da Afyon’un kalkınma sorunundan çok farklı değil.” İyi haber şu: Zamanla güvenlik vs. harcamaları azalacağı, Türkiye sorunlarını çözerek daha fazla ilgi, sempati toplayıp dış kaynak çekebileceği için süreç kendini finanse etmeye başlayabilir. Bu da yazıdaki kötümser maliyeti epey azaltabilir.

Kürt çözümünün ekonomik ayağının başarısı yine de bölgedeki siyasi hamlelerin başarısıyla doğru orantılı olacak. GENAR’ın araştırmasına katılan bölgede ve diğer illerde yaşayan Kürt kökenliler ilk sıraya ekonomik sorunları koymakla birlikte, yüzde 89’u doğdukları bölgelerde “etnik ve kültürel ayrımcılık yapıldığını ve Kürt kimliğinin yok sayıldığını” düşündüğünü belirtiyor. Raporun danışmanlarından Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Ferhat Kentel “Yoksulluk, az gelişmişlik ve ekonomik sorunlar, kültürel kimlik sorunundan bağımsız değil. Bölge ekonomik olarak yükseldiğinde sorun çözülecek anlamına da gelmiyor” diyor “ama kangren olmuş bir kimlik meselesi yok sayıldıkça, Kürtler’in hayata başka türlü bakmaları ve ‘normalleşmeleri’ mümkün görünmüyor.”

Bu tünelin sonunda Türkhan’ın bakkalı hareketlenirse İspanya, İtalya kadar zengin olmak da var.

Kürt sorununun çözümü için bir sosyoekonomik kalkınma planı gerekiyor.

20 milyon mesken abonesine tasarruflu ampul dağıtılsa; Ilısu barajından sağlanacak enerji, Ilısu kapsamında öngörülen kurtarma çalışmasının maliyeti kadar bir maliyetle ve çevreye zarar vermeden elde edilebilir.

İRAN, IRAK VE SURİYE SINIRLARINDA YILLIK 50 MİLYAR DOLARLIK TİCARET HACMİ, GAP VE DAP bölgelerinde 5 MİLYON İNSANA İŞ, turizmden gelecek milyarlarca dolar VE TÜM ORTADOĞU’YA GIDA İHRAÇ EDEN BİR TÜRKİYE mümkün.



acı reçete: kırmızı biber üretiminin yüzde 75’i güneydoğu’da. üretimde dünya üçüncüsü olmasına rağmen yanlış kurutma nedeniyle dünya işlenmiş biber ticaretinde türkiye’nin payı yüzde 3.

ORGANİZE SANAYİ: güneydoğu anadolu bölgesinden yapılan ihracatın büyük bölümü gaziantep’teki organize sanayi bölgesi’nden (osb). bölgede 11 osb daha yatırım programında.

Eğitime yatırım: gap ve dap kapsamında bölgede kesinleşmiş 686 okul projesi daha var. ama ihtiyaç çok daha fazla.

Teknolojik sera: dünyanın en modern jeotermal kaynaklı teknolojik serasının kurulum çalışmaları şanlıurfa’da sürüyor. organik tarım yapılacak sera alanının büyüklüğü 400 bin metrekare.

tarımsal zenginlik : sulama yatırımlarının tamamlanmasıyla bölgede yılda iki ürün almaya uygun binlerce hektar alan var.

Enerjide gergin çelişki: türkiye’de 2007’de üretilen hidroelektrik enerji içinde GAP’ın payı yüzde 51. ancak bölgede kişi başı elektrik tüketimi türkiye ortalamasının yarısından az.

Rakamlarla Doğu ve Güneydoğu’ya dönük sosyal politika harcamaları

Yıllık 2.6 Milyar TL

Toplam 26 milyar TL


Eğitim ve sağlık yatırımları için bütçenin yüzde 1’i kadar kaynağın 10 yıl süreyle bölgeye transferi durumunda (2009 bütçesini baz alarak) 259,157 milyar TL’lik bütçe büyüklüğünün yüzde 1’i 2.591.570 TL ediyor. 10 yıllık toplam = 25.915.700.000 TL.

İşsizliğin çözümü için yapılması gereken Yatırım

18.3 milyar TL

Hazine Müsteşarlığı’nın Ocak-Haziran döneminde düzenlenen teşvik belgeleri kapsamındaki yatırım projelerine dayanarak yapılan hesapta bir işsizi iş sahibi yapmak için Doğu ve Güneydoğu’da gereken ortalama yatırım 275,6 bin TL. TÜİK rakamlarıyla bölgede 2008 yılsonu ortalama işsiz sayısı 408 bin kişi. Bunu en azından krizden önceki Türkiye işsizlik ortalamasına (yüzde 11) çekmek için 66 bin 670 işsize iş yaratılması için gereken yatırım tutarı 18 milyar 374 milyon 252 bin TL.

Köye Dönüş Projesi bütçesi (2009)

16 Milyon TL

Mayınlı arazilerin temizliği

750 Milyon TL

Bölgeye yapılması planlanan 4 havaalanının maliyeti

450 Milyon TL

Hakkari Yüksekova, Şırnak, Bingöl ve Iğdır’a yapılacak dört hava-alanı için Ulaştırma Bakanlığı maliyeti 300 milyon TL olarak belirlese de inşaat mühendisleri bu tutarı 450 milyondan aşağı çekmekte zorlanıyor.

Ilısu barajı tamamlanma maliyeti

5 Milyar TL

Barajın çevreye vereceği zarar ve bu nedenle yerinden olacak 80 bin insanın dışında, yapımı tamamlanacaksa TMMOB’ye göre barajın 5 yıllık inşa maliyeti ve kamulaştırma bedeli.

Teknopark açmak için gereken ilave maliyet

12 Milyon TL

TMMOB’a göre GAP Eylem Planı’nda Gaziantep, Harran ve Dicle üniversitelerinde teknoparklar açılması için öngörülen 6 milyon TL kaynak sadece bir teknoparkın maliyeti.

Bölgeye inşa edilecek yeni karayolları

33.7 Milyar

1 km yol yapımı maliyeti yaklaşık 1.5 milyon dolar. Bölgeye, sadece 15.000 km yol yapılsa maliyeti 33,750 milyar ediyor.

GAP’ın bitirilmesi için gereken ek kaynak Tutarı

26 Milyar TL

Bölgede devam eden ve planlanmış kamu yatırımları tutarı

20 Milyar TL

Doğu ve Güneydoğu illerinde (24 il) devam eden kamu yatırımlarının tamamlanmamış kısımları için 2009’dan sonra aktarılması gereken toplam tutar. 20. 142.445.000 TL (www.dpt.gov.tr ).

Terörle mücadeleden doğan zararların tazmini (2009)

300 Milyon TL

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Enstitüsü’nün raporuna göre 1986-2005 arasında OHAL dahilindeki 14 ilden “güvenlik nedenleriyle göç eden nüfusun tahmini büyüklüğü” 953.680-1.201.200 arasında. (Bazı sivil toplum örgütleri rakamı 3 milyon olarak veriyor)

Vatandaşlık geliri için dağıtılabilecek kaynak

Yıllık 3.9 milyar TL

Bölgenin acil ihtiyacı yoksullukla mücadele için bütçeden yüzde 1 kaynak aktarılması durumunda 1 milyon aileye asgari ücretin yarısı tutarında bir yıl her ay gelir transferi yapıldığında. (Bütçeden yüzde 1.5’luk transferle yaklaşık: 3.887.355.000 TL)

GAP Eylem Planı dışında tamamlanması gereken toplulaştırma

Faaliyetleri


187 Milyon TL

Rehabilitasyon-Psikolojik destek

4 Milyon TL


Köye geri dönenlerin uyumu için yürütülmesi gereken psikolojik destek hizmetleri maliyeti.

Erozyon önleme tedbirleri

15 Milyar TL

TMMOB’ye göre GAP’ta yapılması planlanan barajların su toplama havzaları 8 milyon hektar. Erozyon riskini önleyecek tedbirlerin yaklaşık tutarı 10 milyar dolar.

Toplam

150.488.752.000 TL

Haber Ara