Türkiye, bankacılık dersi verdi
Türkiye'nin 2001'de yaşadığı kriz, ekonominin yerle bir olmasının yanı sıra birçok bankanın batmasıyla sonuçlandı.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-09-16 03:16:00
Bankaların içinin boşaltılması ve milletin sırtına yaklaşık 50 milyar dolar vurulması üzerine bankalar sıkı denetim altına alındı.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), bankaların sermaye yeterlilik rasyolarının takip edilmesinden kredi kartı borçlarının yeniden yapılandırılmasına kadar bir dizi önlem aldı. Türkiye, bu tedbirlerin faydasını son krizde gördü. Küresel krizde dünyanın finans devleri birer birer devrilirken Türk bankacılığı birçok ülke tarafından örnek alınır oldu. Hatta Prof. Kerem Alkin'in verdiği bilgiye göre Amerika'nın TMSF'si olan FDIC'in uzmanları Ekim 2008'de Türkiye'de BDDK'da eğitim aldı. Gelişmiş ülkelerde benzer bir kurum olmamasına rağmen yüzyılın krizi Bankacılık Üst Kurulu'nun ne denli işe yarar olduğunu gösterdi. Üst kurul, sermaye yeterlilik rasyosu sınırını genişleterek bankaların sermaye yapılarını güçlendirdi. Bu sayede krize cılız yakalanan Amerika ve Avrupa bankalarının piyasaya pompaladığı güvensizliğin aksine piyasalardaki güvenin en az zaafa uğradığı ülke Türkiye oldu.
BDDK Başkanı Tevfik Bilgin, Zaman'a yaptığı açıklamada, bankaları açık pozisyon ve sermaye yeterlilik rasyosu açısından sıkı takip ettiklerini, herhangi bir kazaya uğramamaları için de fren mesafesini koruduklarını dile getirmişti. BDDK, Karşılıklar Yönetmeliği'nin çerçevesini de genişletti. Bankalar, kullandırdığı kredilerin riski yükseldikçe o kredi için daha fazla kaynak karşılık olarak ayrılması mecburi kılındı. Ayrıca kredinin ödenmesinde sorunlar yaşanırsa da zarara karşılık ayrılacak kaynak da yükseltiliyor. Kriz tedbiri olarak bankacılık sektörünün özkaynak yapısını güçlendirmek için bankaların kâr dağıtımına sınırlama getirilmişti. Bankaların kâr dağıtabilmesinin onayı BDDK'ya bağlandı. Buna istinaden Üst Kurul başkanı da bankalara, "2008 kârlarını temettü olarak dağıtmayın, kasada tutun." çağrısında bulunmuştu. Kredi kartı borçluları için yeniden yapılandırma yasası da 31 Mayıs 2009'da yürürlüğe girdi. Ödeme ihtarı çekilmiş, icra takibi başlatılmış ya da banka takibindeki borçlar, yeni ödeme planına bağlandı. Yüzde 20 olan asgari ödeme tutarını yüzde 40'a çıkaran BDDK, bundan sonra kart hamili gruplarına göre farklılaştırabilecek.
ANKARA DALGALI DENİZDE 14 AYDIR IMF'SİZ
Kriz süresince Türkiye'de tartışılan konuların başında, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile yürütülen görüşmeler geliyor. Fon ile anlaşmanın geçen yıl sona ermesinin ardından ocak ayında görüşmelere yeniden başlandı. Şimdiye kadar herhangi bir sonuca ulaşılamazken, Başbakan Erdoğan, "Ümüğümüzü sıkmak istemesi halinde IMF ile anlaşmayız." açıklamasını yaptı. Bazı kesimler uluslararası piyasalara güven mesajı vermek için fon ile anlaşma yapılması gerektiğini savunurken, bazıları ise Türkiye'nin krizi IMF'siz de aşabileceğini belirtiyor. Hükümetin müzakere sürecini uzatarak piyasalardaki güven duygusunun zedelenmesine engel olmaya çalıştığı görüşü hakim.
Krizin ismi konulduktan sonra dünyadaki herkes ekonomi terimlerine aşina oldu. 2009'un ilk çeyreğinde etkisini artıran kriz, bütün dünyada rakamları negatife çevirdi. Bu dönemde finansal sisteme dair veriler, dünyanın krizde dibi gördüğü yorumlarına yol açıyor. Ancak kredi piyasalarında sorunların sürmesi, işsizlik oranlarının yüksek seyretmesi, toparlanmanın zaman alacağını gösteriyor. Londra'da yapılan G-20 toplantılarında 5 trilyon dolarlık teşvik paleti öngörülmüştü. Bu tarihten sonra piyasalarda kısmi düzelmeler görülse de iyileşmenin çabuk olmayacağı anlaşıldı. Ancak uygulanan mali ve para politikalarının etkisini göstermesiyle iyileşmenin başladığı ve en kötünün geride kaldığı kanaati güçlendi. Uluslararası kuruluşlar büyüme tahminlerini sürekli aşağı revize ederken, 2009'un ikinci çeyreğinden itibaren gelecek yıla dair tahminleri yukarı çekti. Bazı gelişmiş ülkeler, devletlerin borcunu ödeyebileceğine dair şüpheler artınca tahvil faizlerini yükseltmek zorunda kaldı. Bu da para sahiplerinin başta konut piyasası olmak üzere tüketim ve yatırım yerine tahvillere yöneleceği tehlikesi taşıyor. Toparlanma, gelişmiş ülkelerde başlayacağından, bu ülkelerin finansal sektörlerinde hâlâ likidite sorunu olması ve kırılganlığın devam etmesi endişeye yol açıyor. Gelişmiş ülkelerin finansal sistemlerinden kaynaklanan riskler yüzünden de toparlanmanın tam anlamıyla ne zaman başlayacağı kestirilemiyor.
Merkez cesur davrandı faiz tek haneye indi
Lehman Brothers'ın iflası ile dünya merkez bankaları koordineli olarak faiz indirimlerine başladı. Türkiye Merkez Bankası Para Kurulu ise 18 Eylül ve 22 Ekim'deki toplantılarında faiz indirimi kararı almadı. İlk faiz indirimi, 19 Kasım'da 50 baz puanlık (yüzde 0,5) indirimle geldi. Bu döneme kadar soğukkanlı olmayı başaran Merkez Bankası, bundan sonra radikal indirim kararlarıyla tarihe geçti. Sonuncusu 18 Ağustos 2009'da olmak üzere 10 indirim kararıyla faiz oranı yüzde 16,75'ten Cumhuriyet tarihinin en düşük seviyesi olan yüzde 7,75'e kadar düşürüldü. Zaten dünyanın en yüksek faiz oranına sahip ülkelerden olan Türkiye için "İndirim için çok yerimiz var." diyen Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Erdem Başçı, baharda faizleri neredeyse sıfıra kadar düşürmüş olan ülkelerin artık para politikasının yanında mali politikalar icat etmek zorunda kalacaklarından söz etmişti. Bu dönemde tüketici kredisi oranları sınırlı düşmüşken, ticari kredi oranlarında daha ciddi indirimler gözlendi. ÖTV indirimlerinin de yardımıyla tüketici kredilerinde ciddi miktarda artış oldu. Diğer tarafta kullandırılan ticari krediler ise yatırım amaçlı olmaktan çok borcun yeniden yapılandırılması üzerine oldu. Finans piyasalarındaki düzelmelerin reel sektöre yansımasının ardından taleplerde de ciddi artışlar bekleniyor.
ZAMAN
SON VİDEO HABER
Haber Ara