Lekesiz'den Yalsızuçanlar'a salvolar!
Yeni Şafak yazarı Ömer Lekesiz, sitemizde yer alan bir söyleşinden hareketle edebiyatçı Sadık Yalsızuçanlar'ı eleştiri yağmuruna tuttu. İşte zehir zemberek eleştiriler...
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-09-14 17:16:00
Söyle bakalım Sadık!
Asım Öz, www.timeturk.com için Sadık Yalsızuçanlar'la yeni yayınlanan Dem adlı "hikaye" kitabı üstüne konuşmuş. Asım'ın Dem'i otobiyografik roman olarak nitelemesine itiraz etmiş önce Sadık, onun otobiyografik roman olmadığını anlatmaya çalışmış.
Asım bu kez, "yeni romanınız Dem" diye başlatmış sorusunu. Fakat Sadık romanın semtine uğramamak için, "anlatı"ya yönelmiş.
Asım'ın inadı inat, "hem de roman biçiminde yazarken" demekle kalmamış, Sadık'ın "kurgu ile belgesel gerçeklik arasındaki dengeyi nasıl kurdunuz?" sorusuna verdiği "Bendeniz içimden geldiği gibi yazıyorum. Önünü sonunu pek düşünmüyorum. Kalbimden nasıl geliyorsa öyle. O yüzden belirli bir denge kurayım filan diye de düşünmem" cevabına, açıkçası onun zihin karışıklığına abanıp "Romanın yazarı nereden nereye geldi?" diye soruvermiş.
Sadık bu kez "hikaye" durağına sığınınca, Asım da otobiyografik romana dönerek kendi başladığı noktaya getirmeye çalışmış Sadık'ı; onun yine romandan yana pas vermediğini görünce yeni sorularında "roman" vurgusunu artırırken, birden "siyasal roman" nitelemesiyle, ona çaktırmadan bir kasa muz kabuğunu atıvermiş Sadık'ın ayaklarının altına.
Ben tam da "Sadık kaçın kurrası, basmaz bu muz kabuklarına" diyecekken bir de ne göreyim, Sadık iki seksen, üç doksan sırtüstü düştüğü yerden şunları söyleyivermiş: "Bendeniz türlerin keskin sınırları olduğunu hiç düşünmedim. (..) Bu öyküdür, bu hikayedir, bu romandır, bu değildir türünden lafların pek anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Bu, gönüldendir, samimidir, içtendir, bu dil olarak zengindir veya değildir türünden ayrım ve eleştirilerin daha anlamlı olduğu kanaatindeyim."
Asım, merhametini gömlek cebine koymuş ya bir kez, Sadık'taki kavram karmaşasının zirveye tırmandığını farkderek patlatmış yeni soruyu: "Dem için, sorunlu ve sorumlu bir roman diyebilir miyiz?"
Sadık yattığı yerden cevaplamış: "Bilmiyorum. Esasen Dem'i sadece yazdım ve bıraktım. Ne denir, nasıl oldu, nasıl olabilirdi, inanın hiç düşünmedim. Eğer samimi ise, zamana dayanıklı malzemeleri varsa, dili güzelse eh bir anlam ifade edebilecektir."
Asım, belli ki yüzünü Sadık'ın yüzüne yaklaştırıp, onun acısını artıran "siyasal-ideolojik katmanda okuma" sorusunu sormaktan da vaz geçmemiş; mecali tükenen Sadık ise, iniltileri arasına şu cevabı zar zor sıkıştırmış: "Böylesi bir şeyi inanın yazarken hiç düşünmedim. Ama kurgusal olarak içiçe olduğu açık."
Şimdi söyle bakalım Sadık: Tür nedir?
Sen ancak torparlanırsın, ben söyliyeyim: En basit söylenişiyle tür, tahkiyenin mimarisidir. Bu mimari, mekanların mimarisine çok benzer. Nasıl ki mekanların mimarisi insanların genel beğenesine tâbi ise sözün mimarisi de bir genel beğeniye tâbidir. Örneğin salonlar geniş ve havadar olarak; yatak odaları mahremiyete, mutfak ve tuvaletler kokuların kolayca dışarıya çıkmasına uygun şekilde yapılır.
"Tuvaleti salonun ortasına yaptım, mutfağı banyoya bitiştirdim bence iyi oldu" dersen milletin maskarası olursun Sadık.
Türle ilgili "lafların pek anlamlı olduğunu" düşünmüyorsun öyle mi? O halde kitaplarına neden tür yazıyorsun? Hem madem bu kadar devrimcisin, öykü kitabına şiir, romanına anlatı diye yazdır da o lafazanların çanına ot tıkasana Sadık. Yapamazsın değil mi? Çünkü böyle yaparsan sadece kendi çanına ot tıkamış olursun.
"Sendeniz"e göre, tür yerine samimiyet, içten oluş, dil zenginliği ayrımları daha geçerli öyle mi? Söyle bakalım Sadık, neye göre? Bunları ölçütleri nedir? Neden manzum, nesir, kıssa, novel, mesnevi, hikaye, öykü masal demişler şu lafazanlar hiç merak ettin mi Sadık? Sen şiiri anlatı, hikayeyi masal, mesneviyi roman yerine yutturmayasın diye olabilir mi? Tür yerine daha anlamlı bulduğun öznel, yanlışlanamaz ve doğrulanamaz kavramların içinde gereksiz yere bocalamayasın; Attar, Mevlana, Geothe, Kafka edasıyla şahlanan kibrinde boğulmayasın diye olabilir mi?
Ah Sadık, n'ola bunları söylerken yerli edebiyatta mü'min olarak yer alabilmek için senden önce nice uğraşlar verildiğini de bir düşünebilseydin. Bu sana sorumluluğunu hatırlatırdı. Sen Elif Şafak değilsin, yazdım, bastım, sattım, kayboldu diyemezsin. Söylediğin her kelimeden sorumlusun çünkü sen şahsiyetli, çalışkan bir edebiyatçı olarak önemli bir örneksin. Türleri ve türler üstünden konuşanları küçümsemekle, ne yaptıklarını bilmedikleri için "ben post-modern şeyler yazıyorum" diyerek bir damla alın teri akıtmadan edebiyat meydanında yer tutmaya çalışan cahillere cesaret verdin; at izinin it iziyle karıştırılmasını teşvik ettin.
Sadık, sen ne yaptın?
Sen sırtının ağrısını dindire dur, ben söyleyeyim: Üstadımızla ilgili çok güzel bir "hikaye" kitabı yazdın; bilvesiyle biraz daha hayır ekeyim diye Asım Öz'le konuştun ama hayır yerine hıyar ektin Sadık.
SON VİDEO HABER
Haber Ara