''Güneydoğuda Erkek Olmak!'' nasıldır?
Arkadaşımız Cüneyd Altıparmak, biraz erkeklerin ihmal edildiğini düşünüp ve Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mazhar Bağlı ile “Güneydoğuda Erkek Olmak” üzerine konuştu..
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-09-07 00:44:00
Toplumun; sinemadan sohbete kadını konuştuğunu, yaşadığı sıkıntıları, gördüğü eziyetleri tartıştığı ve düşündüğü bir ortamda, biraz erkeklerin ihmal edildiğini düşündük ve Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mazhar Bağlı ile “Güneydoğuda Erkek Olmak” üzerine konuştuk.
Bağlı’nın olaya bakışı bizler için çok önemli çünkü, son dönemde töre cinayetlerinde mağdurların yanında failleri de ele alan çalışmalarda bulundu, bunun yanında bölgeyi yakından tanıyan, bilen birisi… Belki de sohbetin keyifli yanı sorduğumuz sorulara doyurucu yanıt almaktan ziyade, beynimizde sorulması, konuşulması gereken yeni yeni sorular uyandırması…
Güneydoğu'da yaşamanın başlı başına "sorun" olduğu hepimizce malum, bu sorunu en fazla hisseden çocuklar ve kadınlar, ancak değinilmeyen bir kesimi sormak istiyorum size "güneydoğu'da erkek olmak" kolay mı?
Evet, aslında bölge insanca yaşama alanlarını gittikçe daraltan bir değişim sürecine doğru sürüklemektedir. Bir başka ifade ile dayatılan bir değişim dinamiği söz konusu ve bu da doğal olarak insanın iradesi üzerinde bir otorite tarafından belli bir alana sürüklenmesi anlamına gelmektedir. Bu tür süreçler tüm kesimleri etkilerler ama göz önünde olmak galiba daha çok etkilenmek demektir. Bölge bahsettiğiniz gibi erkek görünümlü bir toplumsal yapı ve bundan dolayı da erkek olmak kolay değil bence de.
Niçin mesela?
Belki de bunun asıl nedeni rol ve statü çatışmaların sadece kuşaklar arasında değil aynı zamanda bireylerin de kendi içinde yaşamalarıdır. Tabi insana önceden giydirilmiş bir rol eğer insanın doğası ile ortak paydalara sahipse büyük bir sorun yok ama öyle değilse bu gerçekten de ciddi bir zorluk ve açmaz demektir. Bölgede erkek olmanın bir dizi avantajı olduğunu kabul etmek lazım ancak bunların belki de bir zorunluluğa dönüştüren bir toplumsal bilinç varsa gerçekten de orada sorun derindir. Bir başka ifade ile bize önceden belirlenmiş rollerin giydirilmiş olması sorun olur her zaman. Aslında bu konu biraz da antropoloji ile ilgili bir sorundur çünkü antropoloji doğuştan gelen bir takım tutum ve davranışların olmadığı tezine dayalı olarak hep toplumsal dayatmaları merkeze koymaktadır. Bu da insanın hep kendi kendisine yabancılaşmasına neden olmaktadır.
“Töre cinayetlerinin asıl mağdurları elbette kadınlardır” tümcesine hemen herkes katılır. Ancak sizin bu konuda farklı bir araştırmanız oldu. Bu konuda failler ile konuştunuz. Erkekler bu durumdan memnun mu? Madalyonun öbür yüzünde yani mahkum açısından olayı nasıl anlamak lazım, nasıl empati kurmak gerekiyor?
Biliyorsunuz biz bir ekip olarak TUBİTAK desteği ile bu konuda 44 cezaevinde toplam 190 kişi ile görüşerek bir araştırma yaptık. Bizim gördüğümüz şuydu, aslında bu cinayetler erkeklere de zarar vermekte ama tabi ki hayatını kaybeden birisi gibi bir zarar yok. Lakin bir yakınının (ablasının, kız kardeşinin, annesinin veya eşinin vb.) katili olmak ve ömrünün önemli bir kısmını cezaevinde geçirmek kolay değil. Ağlanacak bir halde ağlayamamak sanırım en ilginç ruh hallerinden birisidir. Kardeşini bir kâbus gibi her gece rüyasında gören birisinin iç dünyasında iyi bir şey yaptığı duygusu olabilir mi? Yani cinayet işleyen erkekler evet pişman değiller, toplumdan itibar görmektedirler ama bu kişilerin çok rahat ve istekli bir iş yaptıklarını düşünmüyorum.
Kadınların hali ise zaten malüm…
Bölgede kadınlar kendi kendileri olamıyorlar ama bu çoğunlukla toplum içine çıktıklarında hissettikleri ve yaşadıkları bir durumdur, ama eğer var olan geleneksel yapıyı benimsemiş birisi değilseniz sizin için, yani erkekler için ev içi de ev dışı da aynı derecede bir baskıya sahiptir. Aslında erkek de hem toplumu hem de ailesini memnun etmek durumundadır ve de aileyi geçindirme rolünün tek başına onda olması kolay iş değildir. Evet bu rolü kadınlarla paylaşmak istemeyebilir ama bunun için de ortamın çok elverişli olması gerekir en azından, yani iş potansiyeli açısından.
Tek yük erkekte ve bu yükü paylaşamayan bir kadın profili… bunlara bölgenin kendine özgü halleri ve ekonomik durgunluğu ekleyelim… Erkek olmak zor biraz sanki… Erkek bundan kurtulmak istemez mi?
Açıkçası bundan kurtulma isteklerini somutlaştırdıklarını söylemek çok zor ama bu da aslında dolaylı olarak modern zamanlardaki aile kurumunun geçirmiş olduğu değişim seyri ile ilgilidir. Bilindiği gibi modernleşme ailenin temel işlevlerinde çok radikal değişimler meydana getirdi, mesela daha önce birçok ihtiyacı karşılayan bir kurum olan aile sadece belli konularda bireylerin ihtiyacına cevap verebilecek bir değişim geçirdi. Bu da doğal olarak bireylerin rollerinde bir farklılaşmanın yaşanmasına neden olmaktadır. Belki de asıl çatışma buradan kaynaklanıyor. Sözgelimi herhangi bir konuda okulda alınan eğitimin verdiği bilgi ve beklediği tutumlar ile ailenin o konuda verdiği bilgi ve beklediği tutumlar tamamen farklı olabilmektedir. Bu da haliyle bireylerin toplumda maskelerle gezmesi anlamına gelmektedir. Kaba bir ifade olacak ama sahtekarlık yapmak durumunda kalacak ve yapacaktır. Bu zorluğu ancak beraber aşabilirler yani kadın ve erkek birlikte aşmalıdırlar.
Ailenin değişiminden toplumun değişimine evrimle sürecinde aile ve onun sahibi olmaya zorlanan erkek neler kaybediyor?
Aslında ailedeki işlev değişikliği temelde tüm ailenin yapısını etkilemekte ama bunun aktörleri aile bireyleridir. Toplumu bir organizma veya birleşik kaplar teorisi çerçevesinde düşündüğümüzde herhangi bir alanda meydana gelen değişim ve dönüşümün bir başka alana da yansıması kaçınılmaz olacaktır. Bizim toplumumuzun en önemli sorunu var olan yapıları sahip olduğu değerden daha çok öncelemesidir. Yani ailenin yapısı onun anlamından daha önemli olunca sorun derinleşmektedir aslında. Bu durum doğal olarak toplumun en temel çekirdeği olan ailede çok daha bariz bir biçimde hissedilmektedir. Çünkü toplumun bir prototipidir aile. Ama bizim ülkede ve özellikle de bizim bölgede ailenin kimi zaman gereğinden fazla katı bir formda düşünülmesi ve yaşatılmaya çalışılması aslında sorunu daha da derinleştirmektedir. Bu durum doğal olarak erkekleri de etkilemektedir Aslında aile “…mış gibi” yapma durumunu dayatan bir organizasyona dönüşme potansiyelini içinde barındıran bir kurum olmakla beraber şeffaf ve mahrem alanların birlikte paylaşıldığı da bir yer. Ve toplum için bu yapının direği de erkek olunca işinin kolay olmadığını söylemek zor değil sanırım.
Eril iktidar anlayışının her yere nüfuz ettiği bir ortamda erkek ne kadar "erkek" kalabiliyor acaba?
Açıkçası sorunun cevabına geçmeden önce şunu vurgulamak istiyorum, ben günümüzde yaşanan bu iktidar mücadelesinin özünde tek başına erillik olduğunu düşünenlerden değilim. Yani bazı sosyal bilimcilerin iddia ettiği gibi gücün erkeklikle birlik olup dışsallaşıp bir zorbalığa dönüştüğü tezini doğru bulmuyorum.
Sizin düşünceniz temel noktaları neler?
Bence gücün zorbalığı onun hukuk dışı uygulamalarıdır. Siz de bir hukukçusunuz ve bilirsiniz ki hukukun uygulanması için de tanrıçanın bir elinde terazi ama diğerinde de kılıç olmak durumundadır. Yani gücün varlığı sorun değil bence, sorun gücün kullanım parametreleridir.
Erkekler açısından sorun şu ki hem bu iktidar biçimini ayakta tutmaları veya devam ettirmeleri isteniyor hem de bundan doğan olumsuzlukların da tek sorumlusu olarak görülüyorlar kimi zaman. İktidarın aslında cinsiyeti yoktur bence. Belki cinslerin doğuştan sahip oldukları temel güdüleri ve rolleri benimseme ile ilgili bir sorun yaşanmaktadır günümüz açısından.
“Cinsiyetsiz iktidar” tanımlamanız çok dikkat çekici. Bir başka röportajın konusu yapılacak kadar önemli gözükmekte… Son olarak şunu sormak istiyorum: Çözüm ne?
Buna bir seferde cevap vermek mümkün değil ama özetlemek gerekirse, cinsiyetlerin varlığı kişinin bir tercihi değil, verili bir durumdur. Ama cinsiyete dayalı ayrımcılığa hukukun egemen olduğu her yerde karşı çıkılmakta ve itiraz edilmekte hatta yaptırımlar da uygulanmaktadır. Bence günümüzün sorunu biraz da bu verili duruma karşı bir başkalıdırı içeriyor, bunu kabullenmeme, kendi durumuna veya statüsünü benimseme zorluğu yaşamaktadır. Elbette değiştirebileceğim konuları kast etmiyorum. Ama değişmeyen konumlara ilişkin var olan itirazlar sadece gerginlik sebebi olurlar.
Görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz.
Ben size ve tüm “timetürk” ailesine teşekkür ederim, benim için bir zevkti sizinle sohbet etmek.
(Not: Şu an Afyon’da vatani görevini yapmakta olan Cüneyd Altıparmak arkadaşımıza hayırlı teskereler diliyoruz. Timeturk.com)
SON VİDEO HABER
Haber Ara