Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Nerede o reklamlardaki Ramazanlar!

Vakit akşamüzeri, güneşin batmasına yakın. Mütebessim bir anne sofraya salatayı koyuyor. Salatanın yanında dolmalar, zeytinyağlılar ve iftariyelikler var.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-09-06 03:47:00

Nerede o reklamlardaki Ramazanlar!
Sürahiyi eline alan dede, nur yüzlü ninenin bardağına suyunu dolduruyor. Baba, anne, abla, teyze... Sofradaki herkes mutlu. İşte nihayet, anne dumanı tüten çorbayı getiriyor. Elinde pidesiyle kapıdan içeri giren çocuğu gören bütün aile heyecanlanıyor. Çünkü top patlıyor. Sıcacık pide eşliğinde iftar vakti de geldi. Anlattığımız nihayetinde bir çorba reklâmı ama çok etkileyici mutlu bir aile tablosu çiziyor.

Başka bir reklam, yine akşamüzeri. Bu sefer kamyonunu ıssız bir göl kenarına çekmiş iki şoför, küçük sofralarında sıcak çorbalarının üzerine pul biber ekiyor ve ezanı bekliyor. Evlerinden uzakta, bir yol kenarında çorba ve üzümle iftar yapacak olsalar da çok mutlular. Onları izleyip de özenmemek mümkün değil. Aynı ortamda, aynı şartlarda böyle mutlu mesut iftar yapmak istiyor insan.

Küçük bir bebeğin gözünden Ramazan'ı anlatan bir içecek reklâmı ise unuttuğumuz görgü kurallarını hatırlatıyor. Normal zamanlarda trafik sıkışınca sinirli sinirli kornaya basan babası bu sefer gayet sakin. Artık geceleri ağlayarak uyandığında bütün aileyi uyanık ve sofra başında görüyor. Bebeğimiz ailesindeki bu değişikliğin sebebini sorgularken izleyiciye de Ramazan'ın kazanımlarını hatırlatıyor; hoşgörü, paylaşım, yardımlaşma, mutluluk, sevgi ve şükür...

Şu sıralar ekranlarda mutlu mesut sofraların kurulduğu, insanların hoşgörü abidesi haline geldiği iftar vakti tasvirleri yapan bu reklâmlardan bol miktarda görmek mümkün. Mutluluğun filmini izlemek için televizyonu açıp reklâmların başlamasını beklemeniz yeterli. Ramazan'a has çekilen bu reklâmlar, tanıtımdan ziyade unutulmaya yüz tutan gelenekleri hatırlatıyor. Dolayısıyla da birçok kişiye göre Ramazan'ın ruhunu reklâmlar çok güzel yansıtıyor. Mesela Türk kültürü araştırmacısı Sabri Koz, "Reklâmlar bizi gönlümüzden yakalıyor." diyor. Gayesi mal satmak olan reklâmlar başlayınca artık kanal değiştirmediğimizi hatırlatan Koz, "Çünkü dehşet rahatlık, huzur getiriyor. İnsanları böyle iftar sofraları kurmak için özendiriyor. Fakat reklâmların temelinde büyük sermaye ve mal satma kaygısı var. Bu isteklerini yumuşak bir üslupla ve büyük bir ustalıkla sunuyorlar. Reklâmlar için aile yapımızı, sofra geleneklerimizi, alışkanlıklarımızı, kültürümüzü çok iyi çözümlemişler. Dolayısıyla da bizi çok ince yerimizden yakalıyorlar." diyor.

'Sahici bir yere dokunuyorlar'

İskender Pala, reklâm sektörünün eskisi gibi Türk insanının değerlerini görmezden gelemediğini düşünüyor. Reklâm da olsa Ramazan'ın olumlu bakış açısıyla yansıtılmasından memnunluk duyduğunu vurguluyor. Pala, "Muhtemeldir ki bu reklâmları yapanların oruçla Ramazan'la alakası veya bu konuda derin hassasiyeti yoktur. Fakat temel değerlerin altını çizmeleri sevindirici. Demek ki bu değerler insanımızın uzak hafızasında sıcak bir kor gibi bekliyor." diye konuşuyor. Pala, bu tür reklamların sıradan hayatlarımıza girmesinde yarar görüyor ve şu tespitte bulunuyor: "Sadece Ramazanlarda değil, her daim Türk aile yapısının, Müslüman değerlerin öne çıkarıldığı birtakım reklamların her zaman iş yapacağını artık iletişimciler de bilmeli."

Yazar Mevlana İdris, ürün tanıtımını amaçlayan reklamların bu görevini yerine getirirken izleyiciye, kaybettiği ve özlediği duyguları hatırlattığını, duygulandırdığını söylüyor.

İdris, bunun reklâm mantığına ters gibi gözüktüğünü, fakat insanların derin hafızalarına seslenerek daha büyük etkide bulunduklarını düşünüyor. Çünkü "Sahici bir yere dokunuyorlar." diyor. Söz konusu reklâmlar, modern hayat diye nitelendirdiğimiz bireyselliği ve egoizmi ön plana çıkaran hayatımızın tersine derinlerimizdeki aile, birlikte var olma, bir sofrayı paylaşma kültürümüze, aslında gerçeğimize hitap ediyor.


Kaynak: Zaman

Haber Ara