Dolar

34,9484

Euro

36,7790

Altın

2.996,57

Bist

10.043,50

Silahlanma yarışı Soğuk Savaş dönemini geçti

Her gün milyonlarca insan direk silah tehdidi altında yaşıyor. Dünyada askeri harcamalar son 10 yıl içinde yüzde 45 arttı. Önüne geçilmek için şimdi bir kampanya başlatıldı.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-09-03 15:43:00

Silahlanma yarışı Soğuk Savaş dönemini geçti

Konvansiyonel silahlar her yıl 500 bin kişi, yani dakikada bir kişinin ölümüne yol açıyor, her yıl 16 milyar mermi üretiliyor, kişi başına 2 mermi. Her yıl 8 milyon hafif silah üretiliyor, çoğu sivillerin eline geçiyor. Dünya çapında her 10 kişiye bir silah düşüyor. Savaşlar yoksulluğa yol açıyor. Bu silahlanma yarışına ve konvansiyonel silah ticaretine karşı Uluslararası Af Örgütü “Silahlar Denetlensin” kampanyası başlattı. Kampanyayla ilgili olarak Af Örgütü Silahlar Denetlensin kampanya komitesinden Sahra Thomas, Alejandra Fernandez Lozaya, Benoît Muracciole ANF'ye konuştu.

Dünya genelinde silahlanmaya ilişkin her gün yeni raporlar yayınlanıyor. Bu raporlardaki istatistikler dehşet verici. Dünya genelinde gerçekleştirilen silahlanma yarışının soğuk savaş döneminden daha tehlikeli boyutlara ulaştığı belirtilmekte. Her gün büyük çaplı silah sözleşmelerini ve piyasaya sürülen teknolojik silahların tanıtımıyla karşılaşıyoruz. Ne acıdır ki “hangi silahlar daha iyi öldürür”ün tartışmalarını, reklamlarını görüyoruz...

Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün yıllık raporuna göre dünyada askeri harcamalar son 10 yıl içinde yüzde 45 artmış durumda. Bu silahlanmada başı Doğu Avrupa ile Ortadoğu ülkeleri çekiyor. Devletlerdeki bu silahlanma artışına aynı oranda sivil insanların da silahlanması takip ediyor. Yani insanlar bir başka insana karşı savunmak veya saldırmak için güvenlik kaygısıyla hızla silahlanıyor.

DAKİKADA BİR KİŞİ SİLAHLA ÖLÜYOR

İstatistikler bu konuda oldukça kaygı verici. Her yıl konvansiyonel silahlarla(nükleer olmayan, geleneksel silahlara verilen isimdir) 500,000 üzerinde insan ölüyor; yani dakikada 1 kişi. Her yıl 16 milyar mermi üretiliyor -bu, kadın, erkek, çocuk her birimize 2 mermi demek.

Her yıl yaklaşık 8 milyon hafif silah üretiliyor ve bunların çoğu sivillerin eline geçiyor. Hafif silahlar o kadar yaygın ki, dünya çapında her 10 kişiye bir silah düşüyor.

Dünya ülkelerinin üçte biri, sağlık hizmetleri için harcadığı paradan daha fazlasını ordu için harcıyor.

Sivillerin sahip olduğu silah sayısı, devletlerin elindekinden daha fazla. Hafif silahların yüzde altmışı sivillerin elinde.

Afrika, Asya, Orta Doğu ve Latin Amerika ülkelerinin silahlara harcadığı 22 milyar doların yarısıyla bu ülkelerdeki bütün çocuklar ilkokul eğitimi alabilir. ABD, Britanya ve Fransa’nın gelişmekte olan ülkelere yaptıkları silah satışından kazandıkları para, yaptıkları yardımdan daha fazla. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi olan ABD, Britanya, Fransa, Rusya ve Çin dünya konvansiyonel silah ihracatının yüzde 88''ini elinde tutuyor.

SİLAHLAR DENETLENSİN KAMPANYASI

Büyük devletler zaten silah ticaretini “uluslararası anlaşmalarla kullanımı yasak olmayan, kabul edilmiş silahlar” biçiminde meşrulaştırmakta. Bu silahlanma yarışına ve konvansiyonel silah ticaretine karşı Uluslararası Af Örgütü “Silahlar Denetlensin” kampanyası başlattı. Silahlar Denetlensin Kampanyası, silah ticaretini kontrol altına alacak uluslararası bir Silah Ticareti Sözleşmesi’nin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmesini amaçlıyor. Bu sözleşme, silahların insan hakları ihlallerinde kullanılabileceği ülkelere ihracını yasaklamayı amaçlıyor. Kampanyayla ilgili olarak Af Örgütü Silahlar Denetlensin kampanya komitesinden Sahra Thomas, Alejandra Fernandez Lozaya, Benoît Muracciole’nin görüşlerini aldık.

*‘Silahlar denetlensin’ kampanyasını Uluslararası Af Örgütü hangi ihtiyaçlardan yola çıkarak başlattı?

-Uluslararası Af Örgütü yaklaşık 30 yıl önce İdi Amin döneminde Uganda'da insan haklarına aykırı durumları incelemeye başladığında İdi Amin tarafından kullanılan silahların İngiliz silahları olduğunun farkına vardı. O zaman şu temel soruyla karşılaştık: İnsan haklarına aykırı suçların durdurulması için mücadele etmek demek, bu hakların ihlal edilmesinde kullanılan araçlara karşı da mücadele etmek demek değil midir? Uluslararası Af Örgütü geniş çaplı bir örgüttür. Bu mücadeleyi en iyi ne şekilde yapabiliriz diye düşündük ve Nobel Barış ödülü almış isimlerle birlikte silah sorunu üzerinde bir "etik kılavuzu" (temel ilkeler) oluşturmak için çalışmalara başladık. Hükümetlerle bu konuda çalışmak için, uluslararası hukuk konusunda çalışmamız gerektiği ortaya çıktı. Yani bir istek ile başladık ve bu istek doğrultusunda ilerlemek için bu konuda hangi yasaları kullanabileceğimizi araştırdık.

*Günümüzde silahlanma konusunda uluslararası bir anlaşma henüz yok değil mi?

-Yok. İnsanlık tarihinde bu daha gerçekleşmedi. Fakat hukuki anlamda bağlayıcı bölgesel anlaşmalar var. Mesela CDAU (Batı Afrika ülkeleri Sözleşmesi), Nairobi Protokolü var.

Amerika ülkeleri antlaşmaları da var. Henüz Asya ülkelerinde böyle anlaşmalar yok. Bu yüzden uluslararası bir sözleşme yapılmalı ve bu bölgesel anlaşmaların hükümlülüklerini de içermelidir. Eğer böyle anlaşmalar dünyanın belli bölgelerinde yapılabiliniyorsa dünya çapında da yapılabilinir diye düşünüyoruz.

AMAÇ SORUMLULUKLARI İLE KARŞI KARŞIYA GETİRMEK

*Uluslararası Af Örgütü konvansiyonel silahlar hakkında dünya genelinde gereken bilgiye sahip mi? Yani ne şekilde kullanılıyor, hangi aşamalardan geçiyor ve nasıl dolaşıma sokuluyor?


-Tabii. Biz rapor ve araştırmalar doğrultusunda çalıştık. Af Örgütünün çalışma sistemi raporlarına dayanıyor. Belirli bölge ve somut durumlar üzerinde çalışıyoruz. Mesela aklıma Kürtlerle Türk devletinin yürüttüğü savaş geliyor. Türk devleti Kürt köylerini bastırmak için hangi silahları kullandı? Burada ilk olarak işimiz silahları tespit etmek. Hangi tip silahlardır bunlar? Bütün bu silahlar nerede üretiliyor? Bunları araştırıyoruz. Mesela bu silahlar Türkiye'de fakat Alman, İngiliz, Fransız ya da Amerika lisansıyla üretiliyor. Amaç, devletleri bu silahların kullanılması hakkındaki sorumluluklarıyla karşı karşıya getirmek. Af Örgütü, silah konusu üzerinde temelde(ilkesel anlamda) genel bir bakış açısını savunmuyor. Fakat insan haklarının ihmal edildiği ya da uluslararası insan hakları hukukuna aykırı suçlara karşı mücadele ediyor. İnsan hakları konusunda temel ilkelerimiz var. Bunlara göre yaklaşım belirliyoruz. Birincisi devletlerin sorumluluklarıdır. Her ilkeye uluslararası hukukla temelden bağlıdır.

SİLAH ÜRETİMİNİN YÜZDE 80’İ NATO DEVLETLERİNİN ELİNDE

*Dünya genelinde silah ticaretinin hacmi her geçen gün genişliyor. Mesela silah ticaretini en fazla yapan ülkeler Amerika, Fransa, Britanya, Rusya ve Çin.


-Evet NATO devletleri.

*Yüzde 88’i onların elinde.

-Evet, üretimin yüzde 88'i onların elinde.

*Böylesi bir tabloda, bu büyük devletler işin içinde olduğu için kontrol edilmesi mümkün mü sizce?

-Aynen bu yüzden, ilk prensip doğrultusunda, silahların nakledilmesine izin verilip verilmemesi üretimi yapan devletlerin sorumluluğudur. Bu BM anlaşmasının 51. maddesi gereğince şöyledir; “her devlet kendi sınırlarını koruma hakkına sahiptir”. Fakat ondan önce 26. maddenin içerdiği nokta “devletler silahların kontrol edilmesi için sorumluluklarını almalıdır” biçimindedir. Yani bu konuda çözümler bulmak için girişmelidirler.

BİRİNCİ SIRADA ABD OLDUĞUNDAN EMİNİZ

*Ayrıca bu bahsettiğiniz üretimi yapan NATO konseyindeki devletler hakkında yeterli bilgiye sahip olunabiliyor mu?


-Aslında Çin hakkında sadece tahmini bilgilerimiz var. Verilen rakamlar yeterince belirli değil. Üretimde Çinlilerin 6. ya da 7. sırada olduklarını düşünüyoruz. Ama bu sadece genel bir değerlendirme. Ama birinci sırada ABD olduğundan eminiz. Çünkü yüzde 50 üretimi onlar yapıyorlar. Sonra sırayla Rusya, Britanya, Fransa, Almanya, İsrail gibi ülkeler gelmektedir. Bu ülkeler arasında iki tavır var bu konuda. Bir grup silah üretimine hiç karışılmasını istemezken bir diğer kesim silahların kendilerine karşı da kullanabileceğini düşünerek bu tür bilgilerin olmasından ve dolayısıyla kontrolden yanalar.

FRANSIZ ŞİRKET TÜRKİYE’YE SİLAH SATIYOR

Örneğin, İsrail-Lübnan savaşına baktığımızda, Af Örgütü orada yapılan büyük insan hakları suçlarına ve savaş suçlarına karşı tavrını gösterdi. Orada Hizbullah Rus silahlarını İsrail’e karşı kullanırken, Amerikan silahlarını da kullandı. Oysa Amerika İsrail’in birinci ortağı. Amerika kendi silahlarının, hem kendi hem de İsrail’in mutlak düşmanı olan Hizbullah tarafından kullanılmasına tanık oldu. Büyük bir ihtimalle bu Amerikan silahları İran'a, İran Gate olayları sırasında İran-Irak savaşında verilmiş ya da satılmıştı. Güney Amerika'da uyuşturucu parasıyla alınan silahlar ve bu silahlar Nikaragua kontratsları içindi yanılmıyorsak.

İşte kampanyanın gücü burada. Yani bir noktada devletler kendi çıkarları için de silah konusunda üretimde belli kuralların konulması gerektiğinin farkına vardılar. Kendi çıkarları için. Türkiye tarihi için de aynı şey geçerli. Mesela “Manu Rein” şirketi, Fransızların şirketidir. Türkiye'ye silahlanma için bazı cihazların/ürünlerin satışını yapan şirkettir. Halbuki bu silahların Kürt halkına karşı kullanılmasına Fransızlar karşılar. Bu sebeple eğer Türkiye ile bir anlaşma yapacaklarsa bu anlaşmanın gerçekten çok açık ve net olması gerektiğini biliyorlar. Bu sözleşme şunu öneriyor; bir satış anlaşması yapılacağı zaman ve satılan silahların kullanımından üreten ve satan ve o silahların kullanılması hakkında tespit ve riskini değerlendirmekte sorumludur. Yani silahı satan kullanım sürecinin hepsinden sorumludur. Burada sadece Türkiye değil satan ülke veya şirkette sorumlu olacak.

*Yani silah satan ülkeler sattıkları ülkenin bu silahın nerede kullanıldığını bilecek ve bu şekilde kullanılmasından sorumlu olacak. O ülkeye yaptırımlar nasıl gerçekleşecek?

-Soru örneğin şu: Savaş suçu işleyen İsrail'e silah satabilir miyim? Bunu bilmemize rağmen bu bir sorun teşkil etmiyor mu? Çünkü bugün hala Gazze'de insan haklarına aykırı büyük suçlar işleniliyor. Rusya’ya satış yapabilir miyim, ya Çin'e? Zimbabwe'ye? Çin’in silahların bazı parçalarını Sudan'a Darfur’da sattığını bildiğimiz halde Çin'e silahları gene de satabilir miyim? Satanın sorumluluğu var artık. Artık diyemeyiz: “silahın kullanımından sadece Türkiye, Angola ya da Sudan ya da herhangi bir ülke hükümeti sorumludur” diyebilir miyiz? Uluslararası hukuk çerçevesinde artık herkes sorumluluklarını alacak.

AMBARGOLAR DA YOK SAYILIYOR

*Peki küresel şirketlerin yaptığı gayri resmi, kayıt dışı olarak nitelendirilen satışlar nasıl denetlenecek?


-Demin bahsettiğimiz birinci ilkeye geliyoruz; devletlerin silahların üretimi ve satışındaki sorumluluğudur bu. Silah üretimi bir devletin izni olmadan yapılamaz. Ufak bir sanayi olsa bile bu mümkün değil. Mesela kalaşnikofların üretimi izin olmadan yapılamaz. Sorun, henüz bu konuda uluslararası bir anlaşmanın olmamasıdır. Bu yüzden resmi ya da kayıt dışı denilmesi henüz hukuki anlamda mümkün değil. Net bir tanımlama yok. Sadece, uluslararası illegal diyebileceğimiz tek alan ambargo yapılan ülkelere yapılan satış ya da üretimi. Ama bildiğimiz gibi ambargolar da yok sayılıyor birçok kez. Bu tür illegal silah ticareti yaklaşık yüzde 20 olarak hesaplanıyor. Şu noktayı vurgulamak isterim: Bu illegal silah satışından satılan ürünlerin hepsi legal olarak üretilmiş silahlar.

Mesela Fransa Libya’ya silah satıyor, Libya da Sudan’a satıyor. Fransa silah ticareti yaptığında sattığı silahların son kullanılma koşulları ve son kullanılacağı yer hakkında bir garanti belgesi imzalatıyor. Fakat belgeyi imzalattığı kişinin kim olduğunu bazen hiç kimse bilmiyor. Böylece silahların nereye götürüldüğünü kontrol etmemiş oluyor. Silahları belli bir ülkeye satmışken, o silahlar en son çok farklı bir ülkeye nakledilmiş oluyor. Başta satışı yapan ülke o silahların nereye gönderildiğini kontrol etmek zorunda.

Bir başka örnek; Berlin duvarının yıkılmasıyla, Doğu Avrupa’da ve eski Sovyetlere bağlı olan ülkelerde büyük miktarda silahlar yığılı kaldı ve bu silahların ticareti yapıldı. Batı ülkeleri bu silahların imha edilmesi için prosedürler başlatmış olmasına rağmen, bu silahlar mesela Afrika’da herhangi bir ülkeye nakledilmiş ve satılmış oluyordu. Bizim yaptığımız araştırmalarda, bu silahların seri numaralarını tespit ediyoruz. Mermilerin seri numarasını kaydedip, o merminin nereden geldiğini ve nerede kullanıldığına dair araştırmalar yaptıktan sonra, hükümetlerden bu konuya ilişkin açıklamalarda bulunmalarını ve nedenini tespit etmeleri için girişimlerde bulunuyoruz. Mesela bu elimdeki mermi, kalaşnikof mermisidir (kalaşnikof tüfeğini icat eden kişi de bugün bu kampanyayı destekliyor.)Bana Demokratik Kongo Cumhuriyetinde 2001’de savaş esnasında verdiler. Biz bu merminin nerede üretildiğini ve nereden geldiğini tespit ettik. Bu şekilde Kongo’da bir genç kızın tecavüz edildikten sonra ölmesine sebep olan bu merminin nereden geldiğini açıklıyoruz. Hükümetlere bu silahları kontrol ettiklerini söylemelerine rağmen aslında hiçbir şekilde kontrol etmediklerini kanıtlıyoruz. Bu mermi Rusya’da 1994’te üretilmiş.

SAVAŞLAR YOKSULLUĞA SEBEP OLUYOR

*Dünya genelinde büyük devletler “terörle mücadele” adına silah satışlarını veya silahlanmayı meşrulaştırıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?


-Uluslararası Af Örgütünün bu konuda belli bir bakış açısı yok aslında. Fakat Oxfam veya Açlığa Karşı Mücadele Komitesi ile ortak yaptığımız çalışmalarda şunu görüyoruz. Savaşlar fakirliğe sebep oluyor. Devletler bütçelerinin yüzde 20-30’unu silahlanmaya ayırınca, bu o ülkenin halkı için aynı oranda açlık, sağlık merkezlerinin yetersizliği, eğitimin düşük bir seviyede kalması anlamına geliyor. Uluslararası Af Örgütü bir kampanya başlatacak: Onur kampanyası. Onurlu yaşamak, su ve gıda ihtiyaçlarının karşılanması, eğitim, sağlık ihtiyaçlarının sağlanması için bir kampanya. Silahlanma için harcamaların yükselmesi bunu ne şekilde etkiliyor? Tam tersine engellemiyor mu?

HÜMANİTER HUKUK

*Bütün ülkelerde, “ulusal savunma” adı altında silah bütçelerine ayrılan miktar artıyor. Silahlanma için yapılan rekabeti gördüğümüzde bu ülkeler dünya genelinde birbirlerini silahlanmaya koşullandırmıyor mu? “Savunma sanayi” adı altında büyük bir rant alanı açılmıştır diyebilir miyiz?


-Demin söz konusu olan BM’nin 51. Maddesinden önce 1. ve 7. Maddelerinde devletlerin halkları insan haklarına aykırı suçlardan korumaları ve savunmaya zorunlu olduğu belirtiliyor. Bu konuda uluslararası yükümlülükler ilk olarak halkların korunması şeklinde ortaya çıkıyor. Bu ulusal savunmadan önce geliyor. BM’de bir konuşma yapmıştım 2001’de. Ve şunu belirtmiştim. “Eğer devletler ulusal savunma mantığıyla bu soruna bakmaya devam ederlerse, o zaman belki sınırları çok iyi korunan ülkeler olacak. Fakat o ülkelerin içi boş, orada yaşayan kimse kalmayacak” demiştim.

Bu sözleşmede başlıca önemli ve zorunlu olan ilkeler şunlar bizim açımızdan: insan haklarına saygı, uluslararası insan hakları hukukunun gelişmesi. Ama şunları da göz önünde bulundurmalıyız. Bir bölgenin politik dengesi (bölgesel dengeler). Bugün terörizmin ne anlama geldiği konusunda uluslararası ortak bir tanımlama ve anlaşma henüz yok. Bu sebeple terörist faaliyetleri (edimden bahsetmeyi tercih ediyoruz) neye göre belirleyeceğiz? Bunların hepsini göz önünde bulundurmalıyız. Ve mesela ABD’nin Irak’ı işgalinde “terörizme karşı savaş” kavramı kullanıldı ve bu şekilde meşrulaştırılmaya çalışıldı. Halbuki uluslararası hukuka aykırı bir savaş ve ABD’nin aynı kavramı kullanarak İran’ı da aynı şekilde işgal etmeye kalkışacağı düşünülmekte. Biz her zaman şu ilkeleri savunuyoruz: insan hakları, uluslararası insani (hümaniter) hukuk diyoruz önce.

Kendi adıma konuşuyorum. Af Örgütünün görüşü olarak değil ama güzel bir örnek; Biliyor musunuz Amerikalı Nobel barış ödülü alan Josef Stiglitz şöyle bir hesap yaptı: Irak savaşının fiyatı toplam 1000 (bin) milyar dolar. Bu parayla eğitim ve sağlık için neler yapılabilirdi?

-Uluslararası Af Örgütünün Başkanı İrene Kahn’in bir açıklamasını okumuştum. “Silahlar kötüye kullanılıyor” şeklinde bir cümle sarf etmişti. Bu bir çelişki yaratmaz mı? Silahlar iyiye kullanılabilinir diye bir mantığı koşullamaz mı?

-Silahların iyi ya da kötü kullanılması söz konusu olabilir mi? Ben bu kelimeyi kullanmam. Yani “iyiye kullanım”. Uluslararası Af Örgütü konuya şu şekilde bakıyor. Mesela bir silahlı Kürt direniş hareketi ya da özgürlükçü Kürt Hareketini ele alalım. Silahlı bir hareket ve sadece köylerde halkı korumak için silah kullanan, kendilerini meşru müdafaa için ve Türk askerlerine saldırmayan fakat Türk ordusunun boşaltmak istediği bir köyü savunan bir hareket diyelim. Burada bir meşru müdafaadan bahsedebiliriz mesela.

MEŞRU MÜDAFAA HUKUKU

*Yani “iyi kullanımdan” kastedilen insanların zorunlu olarak silah kullanması gibi mi?


-Uluslararası hukukun sorusu da bu zaten. Uluslararası hukuk şöyle diyor: Silahlı saldırı olduğunda uluslararası hukuk ne diyor? Burada meşru müdafaa kavramı ortada. 2. Maddede uluslararası örf-adetler hukukuna referans var. Ayrıca BM’nin hukukuna da bunu sorabiliriz. Orda diyor ki “diyalog ve diplomatik yöntemlerinin hepsine başvurmadan bir ülkeye saldırmak BM’nin hukukuna aykırıdır”. Amerika mesela. Irak’ta bu hukuka aykırı hareket ediyor. Şimdi biz kendini müdafaa etmek için silah kullanan bir Iraklıyı yargılayabilir miyiz?

HİÇ DİRENMEMEKTENSE ŞİDDETLE DİRENMEK DAHA İYİ

*Saldırı olduğu müddetçe meşru müdafaa da olacak bir şekilde. Bu düğüm nasıl çözülecek?


-Evet. Gordion düğümü. Bundan dolayı ben uluslararası hukuktan bahsediyorum. Bir silahlı grup, uluslararası hukuka aykırı davranmadığı sürece, biz Af Örgütü olarak o grup üzerinde yorum yapamayız. Herkes kendi bireysel görüşünü ifade edebilir o ayrı. Ben şiddete şiddetle karşı vermeden sorunu çözme yöntemlerinin geliştirilmesinden yanayım. Fakat Gandi söyle diyordu: “Hiç direnmemektense, şiddetle direnmek daha iyidir.”

Silah ticareti dünya genelinde devletlerin ve çok uluslu şirketlerin ekonomisini nasıl besliyor? Siyaset ve silah ticareti arasında nasıl bir bağ kurabiliriz? Örneğin Georges W. Bush’un kabinesinde yer alan kişiler çok uluslu şirketlerde ya hisse senetleri olan ya da yönetiminde yer alan kişilerden oluşmakta.

Güzel bir soru. Fakat Af Örgütü bu konu hakkında bir pozisyon almıyor. Nixon Vietnam’daki savaşı durdurması gerekip gerekmediği sorusuna cevap ararken, O’na ekonomik olarak bir felaket olacağı söylenmişti. Fakat bu felaketin tanımlaması için 5 sene sonraya göre mi değerlendirmeli, yoksa 50 yıl sonraya mı bakmalı? İki arasında yapılan bir sözleşmeye baktığımızda, örneğin Fransa’yla Suudi Arabistan arasında yapılan bir sözleşme var. Gazetelerde şöyle yazıyordu: “Fransa Suudi Arabistan’a 3 milyar Euro’ya Charles Leclerc tankları sattı.” Herkes “harika bir satış” diyor. Silah ticaretinde aracılar çok, finans ya da taşıt aracıları çok. Büyük bir sektör. Örneğin geçen ay Tayland’da Viktor Baut diye birisi yakalandı. En büyük silah kaçakçılarından birisiydi. Bu satışların mali anlamdaki miktarı değil de devletler arasında kurulan dengeler açısında önemi var. Mesela Fransa Çad’da İdris Dabi’ye silah sattı. Bu nedenle Çad Fransa’ya karşı genel olarak daha iyi bir tutum sergiliyor.

*İç savaşın olduğu ülkelerde...

Evet. Örneğin Fransa Elf Aquitaine şirketi aracılığıyla Kongo Brazzaville savaşında 1999’da bazı tanıklıklara göre iki tarafa da silah sattı. Satılan silahlar Fransız silahları değildi. Ruslardan alınan silahlardı. Silah alıp satmışlar. Bu silah naklinde trafiğinde çeşitli aracılar var: sigortalayanlar, taşıyıcılar, finansman sağlayanlar, komisyon alanlar gibi. Arkada da devletler bu nakliyatı kendi amaç ve çıkarları ve iktidar dengeleri doğrultusunda etkilemeye çalışıyorlar. Fransa Ruanda’ya ekonomik nedenlerden değil (çünkü Ruanda çok fakir bir ülke) ama bildiğimiz Fashoda sendromundan dolayı satı. Fashoda 19. Yüzyıl sonlarında Afrika’nın hayali göbeği olarak tanımlanmış bir yer. Burada İngilizler ve Fransızlar Afrika yi eşit bir şekilde paylaşacaklarına karar alıyorlar. O dönemden bu yana Fransızlar İngilizlerin hile yaptıklarını söylüyorlar. Fransa o gerginlik ile bazı rejimlere soykırım yapan Ruanda rejimi gibi rejimlere dolaylı yoldan silah satışı yapıyor ve biz burada soykırıma yardım eden Fransa’nın silah satışı yapıldığını söyleyebilmemiz mümkün olmuyor. El altından başka şekillerde yapılıyor çünkü. Resmi olarak böyle bilindiği halde satışı durdurmadılar. Politik dengeler burada devreye giriyor.

Uluslararası Af Örgütü daha çok konvansiyonel silahlar üzerine çalışıyor. Kimyasal ve nükleer silahlar da var…

-Bu sözleşme konvansiyonel silahlar için. 4 yıl önce Uluslararası Af Örgütü nükleer silahların üretimi, stoklaması ve nakline karşı pozisyon aldı. Fakat bildiğim kadarıyla şimdiye kadar bu konuda hiçbir aksiyon yürütmedi.

*Nükleer alan çok gizli tutulan bir alan değil mi?

-Hayır aslında, gizli değil. Mesela İsrail’in nükleer bombası olduğunu biliyoruz. Pakistan, Hindistan ve Güney Afrika’nın da. Yani bu konuda bilgimiz var. Şu an yürürlükte olan sözleşme tarihin en adaletsiz sözleşmesi. Nükleer bombası olan ve bunu söyleyen devletler varken kimde nükleer bombanın yasak olduğunu ya da olmadığına karar veriliyor.

Dünyanın en büyük nükleer üreticisi olan ABD, Kore’ye ve İran’a “bana kontrolü açacaksınız” diyor. Güçlü olanın hukukunun geçerli olduğu bir alan...Bu nedenle, bu proje farklı. Çünkü bu projeyi ilk olarak destekleyen devletler Mali, Kamboçya ve Kosta Rika’ydı. Yani böyle bir sorunu olmayan ülkelerdi.

*Savaşların olduğu ülkelerde silahlar bir halkın soykırımı için kullanılıyor. O silahları satan ülkelerin de yargılanması gerekmiyor mu?

Uluslararası hukukta önemli bir nokta da “suçta işbirliğidir. Yani suça ortak olmaktır. Ortak işlenen bir suç olarak nitelendirmek ve suçlamak için bir niyet/kasıt olduğunu kanıtlamak gerek. Fransa’nın konumu Ruanda’daki durumla ilgili bir soru teşkil ediyor. 2001 Uluslararası yasalar Komisyonu’nun 16. Maddesine göre, illegal bir faaliyete(edime) katılma olarak devletlerin bir sorumluluğu var.

Neticede bir ilerleme var çünkü bu hazırlanan yasa tasarısı kabul edildi ve mesela enternasyonal yasaların uygulanmasında eski Yugoslavya’nın Uluslararası mahkemede yargılanması gibi uygulanıyor. Amaç neyin legal neyin illegal olduğunu tespit etmek ve sorumlulukları belirlemek.

Türkiye Kürdistan’da sadece köyleri boşaltmadı aynı zamanda Kürtlere karşı sık sık kimyasal silah da kullandı. Türkiye’de her gün mayınlardan dolayı çocuklar yaşamlarını yitiriyorlar. Kürt halkına karşı bir soykırım uygulanıyor adı geçen devletlerin sattığı silahlarla...

Türk devleti bu silahların denetimi için yapılan yasa tasarısını kendi çıkarları için destekliyor. Çünkü kedisi yasal olarak bu silahları elde etme imkanlarına sahip. Bu yasa tasarısının 2. Maddesinde belirtildiği gibi 1980 sözleşmesine aykırı her tür silahların naklinin yasaklıyor.

MİLYONLARCA İNSAN TEHDİT ALTINDA

*Silah ticaretinin en ağır bedelini kimler ödüyor? Barış mümkün mü böyle bir dünyada?


-Elbette ki en ağır bedeli siz ödüyorsunuz. Hepimiz ödüyoruz. Her gün milyonlarca insan direk silah tehdidi altında yaşıyor dünyada. Barışı mümkün kılmak, insan haklarına saygı gösterilmesini ve uluslararası insan hakları yasalarına uygun davranılmasını sağlamaktan geçiyor.
SON VİDEO HABER

Suriyeliler gitti, atölyeler boş kaldı!

Haber Ara