Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Kürt sorunu 5 yılda çözülür

İlk Kürt raporunu hazırlayan Prof. Doğu Ergil Demokratik açılımı değerlendirdi. Ergil'e göre Yıllarca "nankör Kürtler durduk yerde isyan ediyor" dedik, şimdi bu algı değişti.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-08-31 18:47:00

Kürt sorunu 5 yılda çözülür

Fadime Özkan / Star

Kürt sorunun çözümünü hedefleyen ‘Demokratik Açılım’ın neleri kapsadığını bugün İçişleri Bakanı Beşir Atalay açıklayacak. Meselenin uzmanı Prof. Doğu Ergil, bu alanda yapılan ilk çalışmanın sahibi. TOBB için hazırladığı ‘Doğu Raporu’ 1995’te yayınlanınca Türkiye bu büyük sorunla yüzleşmenin şokunu yaşadı. Ergil DGM’de yargılandı. 2005 ve 2008’de iki çalışmaya daha imza attı Doğu Hoca, meselenin takibini yaparak. Son saha çalışmasında Kürtlerin ‘radikal Kürtler’ ve ‘kültürel Kürtler’ olarak iki ayrı bakış ve tutuma sahip olduğunu bulguladı. Bu çözüm için büyük bir imkan diyor ve kültürel Kürtlerle ilgili çalışma için de TOBB’a ikinci kez hamilik öneriyor. Hazırladığı raporların açılıma çalışan yetkililerin başucu kitabı olduğunu tahmin ediyorduk ama artık röportaj esnasında Bakan’dan gelen telefondan biliyoruz ki 14 yıllık kesintisiz birikim artık açılımda.

Prof. Ergil: Bugün Türkiye’de beraberlik var ama birlik yok. Beraber yaşama şart ve hukukunu birlikte oluşturabilirsek siyaseten tanımlı modern bir ulus yaratabiliriz.

1995’te ilk raporu siz hazırladınız, 2005 ve 2008 raporlarıyla meseleyi takip ettiniz. Kürt sorunu 15 yıl içinde nasıl bir değişim gösterdi?

Daha iyi anlaşıldı. Nelerin mümkün olup nelerin olmayacağı ortaya çıktı. ‘Dil ve adetleri bize benzemeyen nankör bir halk bu, durduk yerde isyan ediyorlar. Arkasında mutlaka yabancı parmağı vardır’ diye kolaycı bir yaklaşım vardı. Bunun ve uygulanan yöntemlerin yanlış olduğu, deneme yanılmalarla anlaşılmaya başlandı.

Bu yerleşik kanıyı değiştiren ne oldu?

‘Yahu sınırlarımız içinde halkımızın bir bölümüne karşı savaşıyoruz’ denmeye, anneler ‘Oğlumun niçin öldüğünü anlamak istiyorum’ demeye başladı. Bunun bize söylendiği gibi bir sorun olmadığını anladık.

Devlet başından beri farklı etnisideki halkını Türkleştirmeye çalıştı. Ceberrutlaştığı da oldu. Gelinen nokta Türkleştirme politikasının iflası mıdır?

Türkiye’de sorun, yurttaş ve ulusun dar kapsamlı, Türklük üzerinden ve Türkiye realitesini kapsamadan tanımlanmış olması, bunun giderek kan bağına indirgenmesidir. Şuna benzer: Türkiye Cumhuriyeti herkesi kapsıyor. Bunu bir huninin rezervuarı olarak görün. Anayasa’da ise milletin adı Türk milleti. Yani Türkiye herkesi içeren bir şeyken o huninin altından ancak Türkler çıkabilir. Bu da baskı uygularsanız olur. Bu zor, bazen zorbalık boyutuna varmış.

ÜLKEDE İÇ SAVAŞ VAR!

Atatürk’ün en başta yaklaşımı neydi?


Atatürk ‘Türkiye halkı’ diyor ama sonra Türklük üzerinden tanım yapıldı, birileri bunu ifrata götürdü. Malum, Türk; Türk anadan doğma, Türk babadan olma dışında devletine itaat eden insandır. Bunun dışındakiler ya dışlanmış ya tehcir edilmiş ya da makbul vatandaş olarak görülmemiştir. Biz, bir ulus yaratamadık aslında. Çeşitli cemaatlerden oluşan, birbirinden kuşku duyan, çatışan parçalı bir toplum olarak geldik bugüne.

Ulusal birlik ve beraberlik vurgumuz hiç eksik olmadı ama!

Olmadığı için o kadar vurgu yapılıyor zaten! Bugün Türkiye’de beraberlik vardır ama birlik yoktur. Belki bu açılımdan sonra, birlikte yaşama şartlarını, bunun hukukunu birlikte oluşturarak, siyaseten tanımlanmış yeni bir modern ulus yaratabiliriz. Türkiye bölünecek diyorlar. Yahu bu ülkede Müslim ile gayri müslim, Alevi ile Sünni küs, Kürdüyle Türk’ü savaşıyor, laiklerle dindarlar birbirine güvenmiyorlar. Toprakta olmadı ama gönülde böyle bir bölünme olmuş durumda. Toprağa, sınırlara yansımadan bunun hemen engellenmesi lazım.

Bu durumda ‘vatana ihanet ediliyor’ diyenler mi vatana ihanet halinde? 

Aynen öyle. Mevcut sürsün demek ülkenin evlatlarını birbirine öldürtmek, kaynaklarını tüketmek, dünyanın Türkiye’den beklentilerini karşılayamamak demek.

‘Dünyanın beklentileri’nden kasıt ne?

Bütün dünya Türkiye’nin bölgesinde bir istikrar adası olmasını istiyor. İran bir nükleer tehdit olarak algılanıyor. Irak ve Suriye’nin ne olacağı belli değil. Kafkaslar karışık, Rusya enerji araçlarıyla Avrupayı isterse soğukta bırakabilecek güçte, Ortaasya ve Kafkaslar nüfuz alanında. Onun için Türkiye’nin 1) güvenli bir enerji koridoru 2) Ortadoğu ve Kafkaslardaki siyasi karadelikler nedeniyle güvenli bir ülke olması lazım. Bu güvensizlik Türkiye’ye kadar gelirse bütün Avrupa ve Kuzey Atlantik sistemi sarsılır hatta çöker. Onun için Türkiye’nin çok istikrarlı ve kendi içinde barışık olmasını istiyorlar. Türkiye’nin çıkarı da bu. Zaten bu güvenlik, Türkiye’nin bütünlüğü içinde sağlanamazsa parçalara ayrılarak sağlanabilir. Türkiye’nin önünde kendi bütünlüğüyle bunu sağlama şansı var.

Dünyanın beklentisi, açılımın ABD-AB planı olduğu anlamına gelmez elbette ama söylediklerinizden şu çıkar mı: Türkiye istikrarını kendi bütünlüğünü koruyarak sağlayamazsa, olası kopmaya rağmen bu güvenlik ana gövdede sağlanacak ama sonuçta bir kopma olacak.

Yanlış anlaşılma olmasın. Kendi bütünlüğünü koruması yükümlülüğü Türkiye’nindir, ABD, AB ya da başka iyi niyetli bir ülkenin değil. Türkiye bunu sağlayamazsa, sağlayamıyorsa, yöneticiler bu beceriden yoksunsa, Türkiye’nin istikrarlı bir ülke olmasını isteyen ülkeler bunu sağlamak için çalışırlar. Türkiye buna rağmen iç barışını istikrarını sağlayamıyorsa, o zaman çatışan unsurların ayrılması gerekir. Zaten ayrılır da. Ha, o ayrıma başka güçler tabi müdahale ederler ama bütün mesele, Türkiye’nin bunu becerememesinde olur.

HİÇ BİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAZ

Sürekli edilgenlik ve korku hali var...


Amerikan planı diyenlere soruyorum o yüzden: Kendi iç barışını sağlamak, demokratik ve müreffeh bir ülke olmak için Türkiye’nin bir planı var mı? Yoksa, her türlü belaya müstehaksın demektir. Kendi planım varsa başkasının 20 tane planının olması beni endişelendirmez, çünkü yapamaz bunu. Bünyeniz güçlüyse, mikroplar etkileyemez ama bağışıklık sisteminiz zayıflarsa mikroplar da aktif olur.

Durum bugün için nasıldır?

İdari maslahatçılıkla değişim liderliği farkını görüyoruz bugün çünkü önümüzde bir fırsat var. Türkiye, çağdaş bir demokrasi kurmak geliştirmek ve bunu sağlamak için de bütün yurttaşları eşit yurttaşlar ya da kümeler olarak buna katma şansını yakalamıştır. Bu önemli bir değişimdir. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır. Siyasete müdahil olmaması gereken kurumların profesyonel işlevlerini yerine getirmesi; siyasetin de halk ve halkın temsili örgütleriyle yapılması talebi var bugün.

Çözüm için ‘Kültürel Kürtler’ mutlaka dinlenmeli

Kürtlerin ‘Kültürel Kürtler’ ve ‘Siyasi Kürtler’ olarak ayrıştığını söylüyorsunuz. Benzerlik ve farklılıkları nerede?


Siyasal Kürtler -DTP, PKK çizgisi- kimlik üzerinden siyaset yapıyor. Kültürel ya da Tampon Kürtler kendilerini Kürt olarak görüyor fakat Türkiye Cumhuriyeti’ne entegre olmak da istiyor ve şiddeti asla siyaset aracı olarak görmüyorlar. Türkiye’de Türk-Kürt çatışması onlar sayesinde olmuyor.

PKK nedeniyle, şiddeti reddeden Kürtler de zan altında kalabiliyor. Kültürel Kürtlerin çözüme katkısı ne olur?

Açılım sürecinde Kürt tarafı adına, örgütlü oldukları için hep radikal Kürtler ile görüşüldü. Kültürel Kürtler ise örgütlü olmadıkları için fikirleri talepleri yansıyamıyor. Onlara mutlaka ulaşılması lazım.

Çözüm takvimi öngörünüz ne?

Siyasi Kürtlerin talep ve önerileri ile Kültürel Kürtlerinkini yan yana koyar örtüşen alanlardan işe başlarsınız. Kürt iklimindeki o fırtınalı hal derhal ılımanlaşır. Bu 1, 2 yıl alır. Sonra bugün bize radikal gelen şeylerin yapılması daha kolay olur. Bunların şartı ise, silahların susmasıdır. Süreç iyi yöneltirse 5 yıl sonra sorun biter.

Bugüne dek asıl hata nerede yapıldı, bundan sonra neye dikkat etmek gerek?

Kürtler de Türkler de sorunun çözümünü kendi silahlı kuvvetlerine bıraktı. Açılım sürecinde de bir taraf sürekli Genelkurmay ne diyecek diye bekliyor, öbür taraf Kandil ve İmralı ne diyecek diye. Taraflar silahlı kuvvetler olunca da uzlaşmacı bir dil üretilemiyor. Artık siyasetin konuşması, müzakere etmesi gerekiyor.

Hükümet neye dikkat etmeli?

Demokratik açılımı halka iyi anlatmalı. Bugüne kadar nerede neden yanlış yapıldığını, iç savaşa neyin yol açtığını, açılımla akan kanın duracağını, Türkiye’nin kazanacağı çok iyi anlatmalı, güvenlerini kazanmalı ve bu toplumsal barış projesine katılmaya davet etmeli. Bugün ağır muhalefet eden partiler de, böylece halk kazanılarak halk üzerinden projeye dahil olabilir.

Devlet iki eşli erkek gibi

“Son 25 yılda 3 milyon genç düşmanla savaşmak için askere alınıp kendi ülkesine, kendi ülkesinde türetilmiş bir düşmanla savaşmaya gönderildi. Bunun adı hiç kuşkusuz iç savaştır. Cemil Çiçek’in söylediğine göre bu sürede terörle mücadeleye 300 milyar dolar gitti. 200 milyar da rutin askeri harcamaları ekleyin, yarım milyar dolar! IMF ile yapmak istediğimiz kredi anlaşması ise 20 milyar dolar için! Üstelik Türkiye kaynaklarını zamanını ve evlatlarını yitirdi”.

“Her şehit cenazesinde usulen birileri konuşma yapıyor, vatan sağolsun diyor. Yurttaşların sağ olmadığı bir vatanın sağlığı çok maddesel. Kısacık hayatlarını ölümcül düşmanlıkla geçirip ölüp öldürüp sonra yanyana mezarlarda ebediyete kadar barış içinde yatıyor bu ülkenin insanları. Neden?! Düşünmek lazım”.

“Ortada yurttaşları birbirine düşüren bir sorun var. Bunu anlayıp çözeceğiyiz yerine vatan sağolsun diyorlar. Biz de onları öldüreceğiz demek bu. Kan tutmuş zihniyettir bu. Bugün bir parti diyor ki, çözmek istiyorum. ‘Vay nasıl çözersin!’ Bu, kan, çatışma devam etsin demektir. Ama böyle sürerse bu ülke bölünür. Türkiye’nin her yerinde kan gövdeyi götürür”.

“Son Kürt isyanı Türk milliyetçiliğinin zalimce uygulanmasına verilen bir tepkiydi. Devlet iki eşli bir erkeğe benzemişti Türkiye’de. Türk eşten olan çocuklar nüfusa kayıtlı, Kürt eşten olanlar gayri meşru sayıldı. Şimdi onların da nüfuza kayıt zamanı geldi”.

“Demokratik açılım, halkı birbirine karşı kışkırtan, kanlı düzen devam etsin diye hukukun dışına çıkan kadroların yani Ergenekon tasfiyesinden sonra ancak başladı. Ergnekonun ordudaki emir komuta zincirini, düzenini bozacağı da anlaşıldıktan sonra yapıldı”.

PKK’nın gücü network’ünde

“PKK’nın bugünkü gücü silahlı kuvvetlerinde değil uluslararası örgütlenmesinde. Ekonomik bir network yarattı. İşyerleri şirketleri var. Diasporadaki Kürtler birgün Türkiye’ye dönmek istiyor, ev alıyor ama PKK’ya da para veriyorlar. PKK onlar için ezilmiş Kürt ruhunun onurunu temsil eden bir simge”. • “Kürt gençler istikbalsiz, eğitimsiz, işsiz, tahrike açıklar. Sadece dağdan ineceklerin değil, bunların da topluma kazandırılması lazım. Siyasi olmayan bir şiddet patlamasının tehdidi altındayız”.

“Avrupa uyuşturucu pazarına ulaşan eroinin yüzde 80’i halen, asker polis jandarmayla maksimum güvenlik bölgesi olan doğu üzerinden geçiyor. MHP eski milletvekili Bülent Yahnici “polis eskorduyla geçiyorlar” demişti. Yani 1) Burada dönen büyük paraları yönetenler 2) Kavganın sürmesinden siyasi rant ve oy devşirenler 3) Kavga sürdükçe Türkiye’nin milli güvenlik devleti olmasından yararlanan ve hesap vermek istemeyenler sorunun çözülmesini istemeyecektir.”

‘Sakıncalı bilim adamı’ bile oldum

“Kürt sorunu çalışmaktaki amacım, Türkiye’yi eksilten, gerileten, insanları birbirine kırdırtan meselenin anlaşılması içindi. 15 yıl üzerinde çalıştım. İlk kez resmi çevreler, “Biz sorunu anlamak ve çözmek için bu bulgulardan faydalanıyoruz” dedi Bundan büyük mutluluk olamaz.”

“15 yıl önce Kürt bile diyemiyorduk. Bu çalışma nedeniyle DGM’lerde yargılandım. Vatan hainliğiyle suçlandım. Üniversitede dışlandım, hep sakıncalı adam oldum. Yüksek düzey memur bir arkadaşım dedi ki “devlet sana küstü”. Ağır bedeller bunlar ama bu ülkenin yararına olduğu için direndim yoksa çeker giderdim”.

“Beni çok üzdüler. O kadar çok üzerime gelindi, Çölaşan gibi medya tetikçilerince hakaretler edildi ki annem bile “Sokağa çıkmaya utanıyorum” dedi. Hiç bir şey diyemedim. Yıllarca arabanın altında baktım, bomba var mı diye.”
SON VİDEO HABER

İstanbul2da 4 katlı otelde yangın

Haber Ara