Özdenören'in asıl amacı
Gül Yetiştiren Adam’ın yayımlanışının 30.yılında Özdenören hakkında Gül Yetiştiren Adam adlı bir kitap yayımlayan M.Nezir Eryarsoy kitabını ve Rasim Özdenören’i anlattı.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-08-24 03:43:00
Asım Öz/TİMETÜRK
-Gül Yetiştiren Adam Rasim Özdenören adını taşıyan çalışmanızın yazma/yayımlatma çabasının önünüzdeki yolunu anlatır mısınız?
-Gül Yetiştiren Adam Rasim Özdenören adlı çalışma aslında yüksek lisans tezimin bir bölümünü oluşturmaktadır. Tez, Rasim Özdenören- Hayatı- Sanatı- Eserleri- adıyla hazırlanmıştır. Çalışmanın yayımlanmayan bölümlerinde Rasim Özdenören’in öykülerinin tematik incelemesi, deneme kitaplarının yayımlanma serüvenleri, bu eserlerin tanıtımları ve 100 sayfayı aşkın çok geniş bir “Rasim Özdenören Bibliyografyası” yer almaktadır.
Rasim Özdenören’i yazma sebebiniz nedir? Niye Rasim Özdenören? Sizdeki yeri nedir?
Rasim Özdenören, sanat, edebiyat ve düşünce dünyamızın önemli isimlerindendir. Deneme türünde yazdığı yetkin ürünlerin yanı sıra daha çok öyküleriyle tanınan, bir öykücü olarak anılmayı isteyen, edebiyatımızın özgün öykücülerindendir. Özdenören, şu ana kadar kitaplaşan 10 öykü, 21 deneme kitabı, 1 romanı ve mütefekkirliğiyle Türk edebiyatında kendisine seçkin bir yer edinmiş, kendisinden sonra gelen pek çok sanatçıyı etkilemiş, elli yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen hâlâ okunan, hâlâ yeni kalmayı başarmış bir yazardır. Gül Yetiştiren Adam/ Rasim Özdenören adlı eseri burada ifade etmeye çalıştığım nedenlerle kaleme aldım.
Sorunuzun son bölümüne gelecek olursak; Rasim Özdenören, lise yıllarından itibaren tüm eserlerini okuduğum/okumaya devam ettiğim, düşünce dünyamı etkilemiş en önemli yazarlardan birisidir.
Peki, Özdenören’in yazar olarak dehasının görünüm kazandığı noktalar nelerdir?
Özdenören; öncelikle büyük bir gözlem yeteneğine ve güçlü bir hafızaya sahiptir. Sonra Türkçeyi adeta şiirselleştirmiş bir yazardır. Osman Sarı onun bazı cümlelerini mısra düzenine getirerek şiirsel bir değer taşıdıklarını ortaya koymuştur.
Özellikle Gül Yetiştiren Adam’ı Özdenören’i tanımlamak için seçmenizin nedeni nedir?
“Yedi Güzel Adam” bilindiği gibi Cahit Zarifoğlu’nun aynı adlı bir şiiri olmasına rağmen daha sonra Mavera’yı çıkaran arkadaş grubu için kullanılan bir isim olmuştur. Gül Yetiştiren Adam’da zaman içinde Rasim Bey için kullanılan isimlerden birisi olmuştur. Bu ismi seçmemin birinci nedeni budur. Diğer nedeni ise romandaki kahraman, düşüncelerinden taviz vermeden yaşamını devam ettiren, bilge bir kişilik bir kişilik özelliği sergilemektedir. Özdenören de düşünce çizgisini ülkemizde gelişen sosyal, politik ve ekonomik özelliklere göre değiştirmemiş olan ender sanatçılardan birisidir. Bu yönüyle bana Roman kahramanını hatırlatmaktadır.
Özdenören niçin ve nasıl yazıyor?
Özdenören, eserlerini okuyanların yakından bileceği gibi “bir meselesi” olduğu için yazan bir yazardır. Asıl amacı ise insanı ruhen yüceltmektir.
Nasıl yazdığına gelince, Özdenören, bir öykünün kendisine gelişinin biraz tuhaf olduğunu, öncelikle kafasının uzaklıklarında nebülöz (bulutsu) halinde bir şeyler belirdiğini daha sonra bunları yazıya aktardığını söylemektedir. Özdenören, “bulutsu” diye anlatmaya çalıştığı beyinsel olgunun kendisi tarafından da tam olarak bilinemediğini; ancak bildiği şeyin o olgunun anlatılması gerekliliği, dahası zorunluluğu olduğunu da söyler. Özdenören, yazmaya başladığı anda öykünün yüzde doksanının kafasında zaten yazılmış bulunduğunu, yazmaya başladıktan sonra ise başta belirlediği plana uyduğunu, eğer yeni çağrışımlar olursa onlara itibar etmediğini ilave etmektedir.
Onun düşüncesinin temel belirleyenleri içinde tasavvufun yeri nedir?
Tasavvuf, Türk edebiyatını besleyen aslî kaynaklardan birisidir. Bu sebeple edebiyatın çeşitli türlerinde işlenen temalardan biri olarak dikkat çeker. Edebiyat açısından çok zengin bir materyal oluşturmuş olan tasavvuf dün olduğu gibi bugün de bu özelliğini devam ettirmektedir. Bu alana kayıtsız kalmamış olan edebiyatçılardan biri de Rasim Özdenören’dir. Ancak kendisi, çağdaşları arasında bu konuyu işleyen yazarlardan ayrı bir özellik gösterir: Tasavvuf konusunu ilk işleyen yazar, elbette kendisi değildir. Fakat bu konu kendisine gelinceye kadar neredeyse oryantalistlerin bakış açısıyla işlenmiştir. Tasavvufu bilerek ve bunu toplumumuzun önemli değerlerinden birisi kabul ederek anlatan yazar sayısı edebiyatımızda çok fazla değildir. Özdenören, işte bu yönüyle ayrı bir ehemmiyet arz etmektedir. Özdenören, öykülerinde tasavvuf motiflerine yer verirken bunları öyküye yamayarak değil hayatın içinden bir değer olarak anlatmaktadır. Dikkat çekmek istediğim bir husus da yazarın gündelik hayatında tasavvufla kurduğu ilişkiyle de ilgilidir. Nitekim bu hususa yazarın öykülerini tematik yönden incelediğimiz kısımda ayrıntısı ve örnekleriyle değinmiş durumdayız. O kısım yayımlanmadığı için şimdilik bu kadarıyla yetinmiş olalım.
Trajedi konusunda Mustafa Kutlu’dan farklı düşünmesini nasıl açıklarsınız?
Özdenören trajedi konusundaki düşüncelerini Anlayış dergisinin kendisiyle yaptığı bir mülakatta sorulan bir soru üzerine cevaplandırmış ve Mustafa Kutlu ile aralarındaki görüş farklılıklarına da değinmiştir. Arzu edenler, Anlayış dergisinin Mart 2006’daki nüshasından sorunuzun cevabını ayrıntısıyla okuyabilirler.
Roman konusunda Cemil Meriç’le yaşadığı tartışmanın ana hatları nedir?
Cemil Meriç, 1979 yılında Türk Edebiyatı Vakfı’nda yaptığı bir konuşmada romanın henüz psikolojinin, psikanalizin olmadığı bir dönemde onların işlevini yerine getirmek üzere yazıldığını söyler. Cemil Meriç, konuşmasına devam ederken artık psikoloji, psikanalitik, sosyoloji ve tarihin ortaya çıktığını dolayısıyla romana ihtiyaç kalmadığı için, romanın öleceğini söyler. Bu sözleri Gerçek dergisinin Eylül 1979 sayısında okuyan Özdenören, romanın işlevinin insan tabiatını incelemek olmadığını, olsa olsa insan tabiatını sergilediğini yazarak bu işlevini devam ettirdiği sürece de romanın ölmeyeceğini söyleyerek Cemil Meriç’e cevap verir. Özdenören’in bu eleştirisinden haberdar olan Cemil Meriç, bahsedilen konuşmanın kendisine ait olmadığı gerekçesiyle Özdenören’e kırılır. Ancak Üstat Cemil Meriç’in bu kırgınlığından Özdenören, yıllar sonra Jurnal 2 adlı eser yayımlanınca haberdar olur ve daha sonra “Üzüldüm, Cemil Meriç’i Kırmışım” başlıklı bir yazı yazarak üzüntüsünü ifade eder.
Birkaç soruyu birlikte sormak istiyorum. Yaşamında önemli bir yeri olan Mavera dergisini anlatır mısınız? Bu derginin ilginç ve dersler çıkarılacak bir öyküsü olmalı...
Her derginin bir şarkısı vardır ve onu devam ettirmeye çalışır. Bazen uzun soluklu,
bazen kısa ömürlü de olsa. Rasim Özdenören "Yeni İslâmcı akım"ın oluşturduğu bir dergi olarak öne çıkan Edebiyat dergisinin kurucuları arasında yer almasına karşın Mavera dergisini çıkarma düşüncesi nasıl oluşmuş?
Mavera’nın öyküsü aslında uzundur ve bunu ayrıntısıyla eserde anlatmaya çalıştık, kısaca sorunuzu şöyle cevaplamaya çalışayım. Özdenören ve arkadaşlarının 1975 yılında Edebiyat dergisiyle çeşitli nedenlerle bağlarının kopmasından sonra Diriliş dergisi de düzenli olarak çıkmadığı için artık yazdıklarını değerlendirecekleri bir dergi kalmamıştır. Yıllarını yazıp çizerek geçirmiş, liseden beri birbirlerinden ayrılmamış bu arkadaşların yazı ve şiir yazmadan duramamaları ne kadar doğalsa, bunları yayımlamadan duramamaları da o kadar doğaldır. Yaşanan doğal süreç, bu arkadaş grubunu ister istemez yeni arayış ve projelere iter. Yapılan istişareler neticesinde 1976 yılından itibaren yeni bir dergi çıkarılması gerektiği fikri ağırlık kazanmaya başlar. Bu derginin çıkmasındaki etkenlerden ilki, bahsedildiği gibi yazılan ürünlerin değerlendirilmek istenmesidir. Diğer etken ise şahıs merkezli olmayan bir dergi çıkarma isteğidir. Öyle bir dergi çıkarılmalı ki bu dergi, bir şahsa göre değil, bir ekibe göre şekil almalıdır. Bu dergi, Büyük Doğu, Diriliş ve Edebiyat dergilerinden farklı olarak bir ekip ruhuyla çıkarılmalıdır. Bu düşüncelerle yola çıkan arkadaş grubu 1976 yılının Aralık ayında Mavera’nın ilk sayısını yayımlar. Mavera’nın Ocak ayında değil de Aralık ayında çıkması Hıristiyanlara benzememek gibi bir nedene dayanmaktadır. Mavera dergisinin çıkmaya başladığı yıllar, Türkiye’de sağcı, solcu ayrışmasının yoğun olarak yaşanmaya başladığı yıllardır. Bu ayırımlar, sadece siyasette değil, sanat edebiyat çevrelerinde de yapılmaktadır. İslami hassasiyetle yazan sanatçılar “öteki” olarak görülmekte yazdıkları ürünler görmezden gelinerek yok farz edilmektedir. Mavera, böyle bir dönemde Türkiye’de İslamî hassasiyeti olan sanatçıların da var olduğunu göstermesi bakımından önemli bir vazife ifa edecektir. Mavera gerek dergicilik, gerekse basım dağıtım ve müessesleşme anlayışıyla kısa sürede kendinden önceki dergilerden ayrılarak farklı bir gelişme çizgisi gösterir. Aralık 1976 tarihinde Ankara’da yayımlanan ilk nüshayla başlayan bu yolculuk, derginin 1984 yılında İstanbul’a taşınmasına ve 1990 Ağustos’unda yayımlanan 164. sayıya kadar devam eder. Mavera ileriki yıllarda 7000 tirajlık bir rakama kadar çıkarak bir edebiyat dergisi için hiç de küçümsenmeyecek bir satış rakamına da ulaşır.
Mavera 'dan açılmışken, sanırım orada edebiyat eleştirmenliği de yapıyordu...
Evet, Özdenören aynı zamanda usta bir edebiyat eleştirmenidir. Eleştiri yazılarını ağırlıklı olarak Ruhun Malzemeleri adlı eserinde toplamıştır.
Özdenören, Ruhun Malzemeleri isimli kitabında öyküsünün kaynaklarını ve serencamını anlatmıştı. Bunun dışında Özdenören’in edebiyat düşüncesini ortaya koyduğu eserleri var mı?
Özdenören’in edebiyat düşüncesini, kendi ifadesiyle poetikasını anlattığı iki eseri daha vardır: Köpekçe Düşünceler ve Yazı, İmge ve Gerçeklik
İslami Edebiyat tartışmaları hakkındaki kanaatleri nedir Özdenören’in?
İslami edebiyat konusunun tartışıldığı dönemlerde bu konuyla ilgili görüşlerini yazan Özdenören özetle, Yunus Emre ve Fuzuli’nin şiirlerinin İslamî olduğu konusunda kimsenin şüphesinin olmadığını; ancak Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu, Alâeddin Özdenören gibi şairler söz konusu olduğunda bazılarının bunların şiirleri hakkında karar verirken duraksadıklarını söyler. Günümüz şairlerinin Yunus Emre ve Fuzuli gibi yazmadıklarının bilindiğini fakat bunun İslamî şiirden, İslam içerikli şiirden sapma olarak değerlendirilmesinin yanlış olacağını da söyleyen Özdenören, günümüz şairinin artık yeni bir şiir dili ve yeni şiir teknikleri oluşturduğunu günümüzde Yunus ve Fuzuli’nin diliyle yaklaşmanın imkânsız olduğunun altını çizer.
Çok okuyan, okuduklarıyla bütünleşen biri Rasim Özdenören. Bu, özellikle Dostoyevski ile olan ilişkisinde çok belirgin. Sanki Özdenören’in kendi yaşamındaki varoluşsal sürecin de bir parçası olmuş Dostoyevski. Ne dersiniz?
Dostoyevski’yi Özdenören’in yaşamındaki varoluşsal sürecin bir parçası konumuna oturtmak mümkün değil kanaatimce. Ancak şunu da söylemeliyim. Türkiye’de Dostoyevski’yi en iyi bilen, tanıyan kişi belki de Özdenören’dir. Dostoyevski Özdenören’in en favori yazarıdır. Keşke mümkün olsa, vakit bulabilsem de Dostoyevski’nin eserlerini tekrar baştan sona okuyabilsem demektedir.
Birçok ödül aldığını da biliyoruz Özdenören’in. Bunlar üzerine bilgi verir misiniz?
Evet, Özdenören çok sayıda ödül almıştır, bunlardan bazısı şunlardır: “Çok Sesli Bir Ölüm’le Uluslar arası Altın Prag TV Filmleri Festivali Jüri Özel Ödülü” , “İki Dünya ile Türkiye Milli Kültür Vakfı tarafından Fikir Dalında Jüri Özel Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliğince “Denize Açılan Kapı’yla Yılın Hikâyecisi Ödülü”, Karaman Belediyesince, “Türkçeyi Güzel ve Doğru Kullanan Edebiyatçı Ödülü”
Şu tespiti kabul eder misiniz? ' Rasim Özdenören hak ettiği değeri görebildi.'
Evet, Rasim Özdenören en azından belli kesimler tarafından hak ettiği değeri görebilmiş bir yazardır. İnanıyorum ki, okudukça ve tanıdıkça diğer kesimler de kendisine hak ettiği değeri vereceklerdir.
Rasim Özdenören’in farklı türlerde çok sayıda kitabı var. Onun kitaplarından en çok beğendikleriniz hangileridir?
En beğendiğim, beni en çok etkileyen eserleri sorunuza lise yıllarına dönerek cevap vermek istiyorum. Hastalar ve Işıklar, Denize Açılan Kapı, Ruhun Malzemeleri ve Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler
SON VİDEO HABER
Haber Ara