Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Batı emperyalizmini ilk farkeden düşünür

UNESCO, 2009'u "Kâtip Çelebi Yılı" ilan etti. Ancak pek duyulmadı. Prof. Dr. Bekir Karlığa'ya göre Katip Çelebi, Batı emperyalizminin hedeflerini ilk farkeden Müslüman düşünür...

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-08-11 18:08:00

Batı emperyalizmini ilk farkeden düşünür
2009 yılı, Kâtip Çelebi'nin doğumunun 400. yılı dolayısıyla UNESCO tarafından "Kâtip Çelebi Yılı" ilan edildi. Ancak kamuoyu bu konuda yeterince bilgilendirmedi. Son günlerde, Bahçeşehir Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen "Piri Reis'ten Kâtip Çelebi'ye Osmanlı'nın Dünyaya Bakışı" konulu harita sergisi vesilesiyle gazetelerde bazı haberler çıkınca Türk Edebiyat dergisi konuyla ilgili Bahçeşehir Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Bekir Karlığa'nın görüşlerine başvurdu.

Röportaj: M. Selim Gökçe

Hocam bu ilgisizliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu yıldönümü vesilesiyle bugüne kadar neler yapıldı?

Evet, 2009 yılı, Kültür ve Turizm Bakanlığının çabalarıyla UNESCO tarafından bütün dünyada "Kâtip Çelebi Yılı”olarak ilan edildi. Bu vesileyle medeniyetimizin yüz akı olan bu büyük bilim adamını hem ülkemizde, hem de dünyada tanıtmak amacıyla MEDAM'da, yani Bahçeşehir Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları Merkezi'nde uzmanlardan oluşan bir kurul kurduk. Bu kurul yaklaşık altı aydır çalışıyor. Başbakanlık Medeniyetler İttifakı Türkiye Koordinatörlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Atatürk Kültür Kurumu Atatürk Araştırmaları Merkezi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. ve California San Bernardino State Üni-versitesi'nin işbirliğiyle ulusal ve uluslararası bir dizi etkinlik planladık. Belki hatırlarsınız, daha önce Kâtip Çelebi'nin vefatının 350. yıldönümü münasebetiyle, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin katkılarıyla, dünyanın değişik ülkelerinden otuz kadar bilim adamının katıldığı uluslararası bir sempozyum düzenlemiştik.

Evet, yanlış hatırlamıyorsam, bu sempozyumun tebliğleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü tarafından neşredilmişti.

2007 yılında neşredildi. Ayrıca bizde matbaanın kuruluşuyla birlikte İbrahim Müteferrika tarafından 1732 yılında basılan ve bir daha tekrarlanmayan Cihannüma'nın tıpkıbasımı da geçen yıl Kültür A.Ş. tarafından gerçekleştirildi. Kâtip Çelebi'nin bu önemli coğrafya eserinin yeni nesiller tarafından okunup anlaşılmasını sağlamak amacıyla tam metin olarak günümüz Türkçesine aktardık. Değişik üniversitelerden bilim adamlarının gayreti ve MEDAM'ın katkılarıyla tamamlanan bu çalışma da ya¬kında Kültür A.Ş. tarafından neşredilecek. Gördünüz mü, bilmiyorum, MEDAM olarak, 2009 Kâtip Çelebi yılı anısına Kâtip Çelebi haritalarından oluşan İngilizce ve Türkçe orijinal bir takvim hazırladık, bütün dünya üniversitelerine gönderdik. Medeniyet İttifakı Büyük Forumu'na katılan üyelere de hediye etmiştik.

Bu yıl başka neler yapılacak hocam?

Kâtip Çelebi'nin Türk ve İslâm düşüncesinin temel kaynakları arasında yer alan ve bugüne kadar hiç yayımlanmamış, dolayısıyla ilim âlemine tanıtılmamış olan eserlerinin toplu yayını ve anlaşılır bir dille günümüz Türkçesine aktarılması için çalışmalar başlatıldı. Bildiğiniz gibi, Dolmabahçe Sarayı'nda "Piri Reis'ten Kâtip Çelebi'ye Osmanlı'nın Dünyaya Bakışı" konulu bir sergi açtık. Bu sergiyi Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın öncülüğünde kırk ilimizde tekrarlamak istiyoruz. Sergiyi ayrıca ABD, Avrupa, Ortadoğu ve Orta Asya başkentlerine götürmek için gerekli bağlantıları yaptık. California San Bernardino State Üniversitesi'yle işbirliği yaparak Kâtip Çelebi'nin eserlerinden çok önemli gördüklerimizi İngilizceye tercüme etmeye kararlaştırdık. Her iki üniversitenin, yani Bahçeşehir Üniversitesi'yle San Bernardino State Üniversitesi'nin ortak yayını olarak neşredilmesi planlanan bu tercümeyi gerçekleştirmek üzere Amerika'da Chicago Üniversitesi başta olmak üzere değişik üniversitelerde görevli Türkologlardan oluşan bir heyet kuruldu ve bu heyet çalışmalara başladı. Ayrıca 19 Haziran'da Atatürk Kültür Merkezi'nin işbirliğiyle Ankara'da "Uluslararası Kâtip Çelebi Sempozyumu" yapacağız.

Bu röportaj yayımlandığında sözünü ettiğiniz sempozyum yapılmış olacak.

Evet... Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler Genel Müdürlüğü'nün işbirliğiyle bir Kâtip Çelebi prestij kitabı hazırladığımızı da müjdelemek isterim.

Kısacık bir ömre sığan abidevî eserler

Hocam, Kâtip Çelebi'nin bütün bunları hak eden büyük bir âlim olduğu şüphesiz. Onun bir âlim olarak klasik Osmanlı dünyasındaki yeri ve farklılığı nedir? Yazdıkları, kendi devrine kadar yazılanlardan ne ölçüde farklıdır ve hangi yenilikleri getirmiştir?

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Kâtip Çelebi, İslâm dünyasında on üçüncü yüzyıldan itibaren sayıları gittikçe azalmaya başlayan araştırmacı bilim adamı tipinin parlak örneklerinden biridir. Hakikaten büyük bir bilgin ve düşünür; bir aydınlanma emekçisi ve on dokuzuncu yüzyıl Osmanlı modernleşmesinin fikir babası ve itici gücüdür. Bu sebeple kendinden sonra gelen bütün aydınları az çok etkilemiştir. Ele aldığı her konun hakkını vermiş ve o günün şartlarında yapılabilecek olanın en mükemmelini yapmaya çalışmıştır. Bu bitmez tükenmez azmin neticesinde, hayret verici bir şekilde kırk sekiz yıl gibi kısa bir ömre, eskilerin "muhalled" dedikleri, binlerce sayfa tutan yirmiyi aşkın abidevî eser sığdırmayı başarmıştır. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu'nun geniş coğrafyasına yayılmış bulunan İslâm bilim ve düşüncesinin tartışılmaz şahitleri niteliğindeki ilmî eserleri görüp gözden geçirerek meydana getirdiği Keşfü'z-Zunûn isimli eşsiz bibliyografya çalışması, İslâm kültür ve medeniyetinin ihtişamını ve Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde muhafaza edilmekte olan zengin mirası gözler önüne sermektedir.

Günümüz Türkçesine aktarmakta olduğunuz Cihannüma da muhteşem bir eser.

Elbette, bu eseriyle o, ismini İslâm coğrafya literatürünün son büyük yazarı olarak tarihe kaydetmiş ve hem Doğu'da hem Batı'da haklı bir şöhret kazanmıştır. İki defa Latinceye çevrilmiş olan bu eser, kısmen Fransızcaya, kısmen de Hammer. tarafından Almancaya tercüme edildi. Merhum Adnan Adıvar, Kâtip Çelebi'yi Türkiye'de bilimsel Rönesans'ın temsilcisi olarak görür. İslâm ilimlerinin de yeniden canlandırılması için büyük bir çaba sarf eden Çelebi, on üçüncü yüz yıldan sonra, İslâm dünyasının dışında ortaya çıkan ilmî ve fikrî gelişmeler hakkında genişçe bilgi veren ilk ve tek bilgindir. Nihayet onun ve öğrencilerinin büyük gayreti neticesinde on sekizinci yüzyıl açılımı gerçekleşmiş, bu da on dokuzuncu yüzyılda Osmanlı modernleşmesi olan Islahat ve Tanzimat hareketlerinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur.

Kâtip Çelebi ve Avrupa

Şark dilleri dışında bildiği dil var mıydı? Avrupa'da olup bitenlerden ne kadar haberdardı?


Kâtip Çelebi'nin, Arapça ve Farsça dışında diller bilip bilmediği ile ilgili yeterli bilgiye sahip değiliz. Kendisi medrese mezunu olmadığı hâlde dönemindeki medreselerden yetişme ulemadan çok iyi Arapça bilirdi. Başta Keşfuz-Zunûn olmak üzere Arapça kaleme aldığı eserler onun bu alandaki üstün başarısını göstermektedir. Ancak Cihannüma'yı yazarken Latince öğrenmeye çalıştığını kendisi söylüyor. Bu kitabında sayfa kenarlarına düştüğü notlara bakılırsa, onun bu dile oldukça vâkıf olduğu söylenebilir. Bildiğimiz kadarıyla, Osmanlı'nın kuruluşundan on sekizinci yüz yılın başlarına kadar Batı ile bu kadar yakından ilgilenen başka bir Türk ve Müslüman bilgin yok. Ancak Batı'yı çok yakından tanıdığını da söyleyemeyiz. Fakat Batı emperyalizminin hedeflerini çok önceden fark eden ilk Müslüman düşünür olduğu bir gerçektir. Bilimsel keşiflerin Batı'ya sağladığı imkânları ve bunun Osmanlı Devleti için doğuracağı tehlikeleri görüp değerlendiren Kâtip Çelebi, bu konuda yapılması gereken şeyleri bir bir sayıp dökmekle kalmış, aynı zamanda bunun doğuracağı sonuçlara dikkat çekmiştir.

Nasıl çekmiştir?

Mesela şöyle diyor, aynen okuyorum: "Bütün yeryüzü ahvâlini bilmek kolay olmasa bari Osmanlı ülkesinin şekli -yani haritası- ve çevresinde ortak sınırları bulunan ülkelerin bilinmesi icap eder ki bir yere sefer etmek ve asker göndermek gerektiğinde ona göre tedarik görülür. Düşman vilayetine girmek ve sınır boylarını koruyacak tedbirleri almak ancak bununla mümkün olur. Yerli bile olsa bu konuda, bu fenden habersiz kimselerle istişare etmek doğru olmaz. Çünkü nice yerli vardır ki kendi memleketini iyice bilip anlatmaktan acizdir. Ve bu ilmin lüzumuna şu delil yeterlidir: Yere batası kâfirler, bu ilimlere önem ve değer vererek Yeni Dünya'yı -Amerika'yı- bulup Sind ve Hind limanlarına yayıldılar. Venedikli taifesi gibi hor ve hakir bir kavim -ki küffar hükümdarları arasında rütbesi Duka payesinden ibarettir ve aralarında 'balıkçı' unvanıyla meşhurdur- Devlet-i Âliyye'nin boğazına (Çanak¬kale Boğazı) gelip Doğu'ya ve Batı'ya hükmeden şanlı devlete karşı koymuştur”

İbn Halduncu sayılabilir mi?

Peki hocam, Kâtip Çelebi'nin felsefî derinliği var mıdır? Orhan Saik Gökyay, onun İbn Haldun'un önemli bir takipçisi olduğunu söylüyor. İbn Haldun'u ne kadar ve nasıl anladığı, İbn Haldun tesirinin eserlerine nasıl yansıdığı konusunda neler söylersiniz? Varsa, Kâtip Çelebi'yi bir Osmanlı filozofu olarak felsefe tarihinin neresine koyabiliriz?

Yazdıklarında felsefi derinliğin bulunduğu muhakkak. Özellikle Keşfü'z-Zunûn’daki ilimler tasnifi ve bu ilimlere dair verdiği bilgiler onun entelektüel derinliğini göstermektedir. Ayrıca Mizanul-Hak isimli eserindeki tespitleri de bence onun bu konudaki yeterliliğinin şahidi. Ancak onun bir felsefeci olduğu ve doğrudan felsefeye ilgi duyduğu söylenemez. Çağdaşı pek çok Osmanlı aydını gibi, Kâtip Çelebi de İşraki geleneğe mensup bir düşünürdür. Bu sebeple felsefe, kelam ve tasavvufun içinde yer aldığı İlahî Hikmet anlayışını benimser ve buna bağlı olarak batini ilimlere yakınlık duyar. Hatta ömrünün sonlarına doğru sağlık sorunları yüzünden simya ve gizli ilimlerle şifa bulma merakının arttığını kendisi söylüyor. Dolayısıyla ona, filozof demekten çok teosof demek daha doğrudur. Kâtip Çelebi, İbn Haldun'un genel tespitlerini çok dikkate almakla berber onun bütün teorisini yakından tanıyıp değerlendirmiş değildir. Ancak tarih tezinde İbn Haldun'un ümran telakkisinden çok yararlandığı görülmektedir. Ona bir İbn Halduncu demek gerekir mi, bilmiyorum.

Osmanlı zihniyet dünyası ve Kâtip Çelebi

Kâtip Çelebi'nin eserleri bütünüyle gözden geçirildiğinde, Osmanlı zihniyet dünyası hakkında neler öğrenebiliriz? Kâtip Çelebi'nin bu zihniyet dünyasına yönelttiği eleştiriler var mı? Kurulu düzenle ilişkileri nasıl?

Bu sorunuzu şöyle cevaplandırabilirim: Kâtip Çelebi, on dört yaşında Divan-ı Hümayun kalemine girdi. Bir müddet Anadolu Muhasebeciliği Kalemi'nde çalışarak hesap kaidelerini, erkâm ve siyâkat yazısını öğrendi. Orduyla birlikte Abaza Paşa isyanının bastırılması için Erzurum'a gitti. 1626 yılında gerçekleşen Bağdat seferine katıldı. 1630 yılında, Hemedan ve Bağdat seferlerinde Hüsrev Paşa'yla birlikte bulundu. Bu yolculuk esnasında uğradığı kentleri, özellikle Bağdat kuşatmasının değişik safhalarını daha sonra kaleme alacağı Cihannüma ve Fezleketut-Tevârih isimli eserlerinde geniş olarak anlattı. 1633-1634 yılında Hac farizasını ifa etmek üzere Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere'ye gitti. Dönüşünde Diyarbekir'de kışlamakta olan orduya katılarak bir süre burada yörenin önde gelen ilim adamlarıyla tartışmalı ilmî sohbetler yaptı. Diyarbekir'de tartıştığı konulardan bir kısmını daha sonra kaleme alacağı Mîzânü'1-Hakk isimli eserinde nakletti. Ertesi yıl katıldığı IV. Murad'm Revan seferi ile ilgili gözlemlerini Fezleke isimli eserinde geniş biçimde anlattı. Revan seferinden sonra kendisini tamamen ilmî çalışmalara veren Kâtip Çelebi, kendi tabiriyle cihâd-ı asgardan cihâd-ı ekbere, küçük cihaddan büyük cihada dönmüştür. Tarih, tabakât ve vefeyât türü eserlere özel bir merakı vardı; Halep'te iken sahhaf dükkânlarında gördüğü kitapların isimlerini yazmaya başlamış ve bir kısmını da bizzat satın alarak özel bir kütüphane kurmuştu, İstanbul'da bulunduğu sırada vefat eden oldukça zengin bir akrabasından kalan yüklü bir mirasın üçte biriyle (ki 300.000 akçe kadar olduğu söyleniyor) kitap satın almış, kalan paranın bir kısmıyla da Fatih Camii'nin kuzey tarafında babasından kalan evi tamir ettirerek evlenmiştir.

Bütün bunların ona Osmanlı toplumunu yakından tanımak için büyük fırsatlar verdiğini ve büyük bir hayat tecrübesi kazandırdığını mı söylemek istiyorsunuz?

Evet, Kâtip Çelebi, bir bürokrat olarak Osmanlı Devletinin işleyişindeki eksiklikleri yakından görmüş ve bir entelektüel olarak bunları "lisan-ı münasiple eleştirmekten geri durmamıştır. Özellikle Düsturul-Amel ve Mizanul-Hakk isimli eserleri bu açıdan bakıldığında çok önemlidir.

Bir kültür adamı olarak Kâtip Çelebi hakkında ne söylersiniz? Şiirle, musikiyle ilişkisi ne ölçüdeydi? Çiçek yetiştirme gibi hobilerinin de bulunduğu biliniyor.

Düzenli bir eğitim görmediği ve medreseden yetişmediği hâlde Kâtip Çelebi, serbest düşünceli bir entelektüel olarak tarihten edebiyata felsefeden astronomiye kadar devrinin bütün bilgi alanlarıyla yakından ilgilenmiştir. Tarih alanında, kâinatın yaratılışından 1641 yılma kadar geçen olayları naklettiği Fezleketut-Tevârih; 1592-1655 yılları arasındaki olayları anlattığı Fezleke; Hz. Âdem'den başlayıp 1648 yılma kadar geçen vakaları kronolojik olarak sıraladığı Takvîmü't-Tevârîh; Johann Carion'un 1548'de Paris'te yayımlanan Chronicle adlı eserinin tercümesinden ibaret olan Târih-i Frengi Tercümesi; Yunan, Roma ve Hıristiyan Avrupa konusunda temel bilgilerin yer aldığı İrşâdul-Hıvârâ ilâ Târihi'l-Yunâni ve'r-Rümi ve'n-Nasârâ; Revnakus-Saltana adıyla da bilinen ve bazı Grek tarihçilerinin eserinin İstanbul ile ilgili kısımlarının çevirisinden ibaret olan Tarih-i Konstantiniyye vel-Kayâsire gibi gerçekten zamanına göre çok değerli olan eserler bunlar arasındadır. Ayrıca yaşadığı çağda ortaya çıkan bazı astronomi problemlerine cevap bulmak amacıyla kaleme aldığı İlhâmul-Mukaddes min'el-Feyzi'l-Akdes; özlü sözlerin, anlamlı mısraların ve ibretli darb-ı mesellerin alfabetik sıra ile aktarıldığı bir tür ansiklopedik sözlük niteliğindeki Tuhfetul-Ahyâr fi'1-Hikemi ve'1-Emsâli ve'l-Eş'âr, bazı dinî konulara aydınlık getirmek üzere derlemiş olduğu Dürer-i Münteşire ve Gurer-i Münteşire; Ali Kuşçu'nun astronomiye dair er-Ri-sâletü'l-Muhammediyye isimli eserine yazdığı şerh olan Hüsnü'l-Hidâye; bazı teşrifat kaidelerinden söz eden Kanunnâme-, garip ve alışılmışın ötesinde¬ki fıkıh konularına dair fetvaların toplandığı Rec-mur-Râcim bi's-Sîni ve'l-Cîm; çeşitli konulara dair okuduğu ve okuttuğu yirmi yedi eserin özet ve açıklamalarından meydana gelen Câmi'ul-Mütûn min Celîli'l-Fünûn; devletin malî düzenindeki bozuklukları düzeltmek amacıyla kaleme aldığı Düstûruı'l-Amel li-Islâhi'1-Halel ve dönemin tartışmalı bazı konularına açıklık getirmek amacıyla yazdığı son eseri olan Mizânul-Hakk fi İhtiyâri'l-Ehakk isimli eserleri, müellifimizin entelektüel ilgisinin ne denli geniş olduğunu göstermektedir.

Medeniyet Araştırmaları Merkezi

Son olarak şunu sormak istiyorum: Bahçeşehir Üniversitesi bünyesinde bir Medeniyet Araştırmaları Merkezi kurdunuz ve yönetiyorsunuz. Bu merkezin yapısı, amaçları ve bugüne kadar yaptığı faaliyetler hakkında bilgi verir misiniz? Ne gibi faaliyetler ve yayınlar yapmayı düşünüyorsunuz?


Bahçeşehir Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları Merkezi, bilimsel yöntemleri ve bunu çağdaş teknolojileri kullanarak medeniyetlerin kuruluş, gelişme, duraklama ve çöküş süreçlerini inceleyip araştırmayı amaçlamaktadır. Ayrıca ülkemizin dünden bugüne bilim, düşünce, sanat ve medeniyet alanındaki birikim ve katkılarını otantik verilere dayanarak tanıtmayı amaçlayan bir akademik kuruluştur. Bu bağlamda konuyla ilgili ulusal ve uluslararası düzeyde toplantılar, paneller, konferanslar, sempozyumlar, seminerler, ulusal ve uluslararası kuruluşlarla ortak çalışmalar yapıp araştırma projeleri ve belgeseller hazırlamaktadır. Sergiler hazırlayarak konulu filmler çekip gösterimlerini sağlayacak, anma günleri tertip ederek söyleşiler düzenleyecektir.

BEKİR KARLIĞA KİMDİR?

Prof. Dr. Bekir Karlığa, 1947 yılında, Adıyaman'ın Besni ilçesinde doğdu. İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümû'nde doktorasını tamamladı. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Felsefesi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Bölüm Başkanı olarak otuz yıla yakın görev yaptı. 2008 yılında Bahçeşehir Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları Merkezi'ni kurdu.

Aynı yıl Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı Türkiye Koordinasyon Kurulu Başkanı oldu. Otuz yıl İslâm felsefesi, karşılaştırmalı Ortaçağ İslâm ve Batı düşünceleri, medeniyetler tarihi, kültürler ve dinler arası diyalog konularında dersler verdi ve tez yönetti. Hâlen Bahçeşehir Üniversitesi'ndeki görevinin yanı sıra Başbakanlık Müşaviri olarak görev yapan Bekir Karlığa'nın 50 civarında yayımlanmış kitap ve makalesi bulunuyor.

Kaynak: Türk Edebiyatı Dergisi
SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara