PKK'da silahları gömme hazırlığı
Kürt Çalıştayı'nın mimarlarından terör uzmanı İhsan Bal, PKK'nın silahları gömme noktasında olduğunu söyledi. MHP içinde "Barışta ter dökmeyen, savaşta kan döker" dedi.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-08-10 12:53:00
Seda Şimşek / BUGÜN
İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın duyurduğu "demokratik açılım"ın ardından Polis Akademisi gazetecileri davet ederek fikirlerini aldı. Ardından Başbakan Tayip Erdoğan uzun süredir ambargo koyduğu DTP'lilerle görüşmeyi kabul etti.
Ardından Ankara merkezli bir Şehit Ailesi Derneği, Diyarbakır'da dağda öldürülen teröristlerin yakınlarıyla buluşarak "Akan kan dursun" mesajı verdi. AK Parti Hükümeti'nin gündeme getirdiği açılımın, geçmişte başlayan ve her defasında yarım kalan süreçlerden farkı, askeriyle, siyasetiyle sorunun çözümü için bir bütün olunması.
"Terörle mücadele" denildiğinde akla hep asker geliyordu, şimdi artık en çok şehit veren kurumlardan birisi olan Emniyet Teşkilatı da sorunun çözümü için başta rol oynamaya başladı. Polis Akademisi'nde gerçekleştirilen çalıştay çok tartışıldı. Çalıştayın mimarlarından Doç. Dr. İhsan Bal'la terörle mücadeledeki yeni konsepti görüştük...
BARIŞTA TER DÖKMEYEN SAVAŞTA KAN DÖKER
MHP lideri Bahçeli'nin Kürt Çalıştayı'na katılanları "12 kötü adam" şeklinde değerlendirmesine İhsan Bal yanıt verdi: Barışta ter dökmeyen, savaşta kan döker. Huzurlu uyuyorum. Notumuzu gelecekte çocuklarımız verecek...
Açılım çerçevesinde Polis Akademisi'nde çalıştay düzenlenmesinin özel bir anlamı var mı?
Polis Akademisi bilimsel çalışmalar yapan, eğitim öğretimin yanında, akademik araştırmalar yapması gereken bir bilim yuvası, bir güvenlik üniversitesi.
Yıllardır Polis Akademisi enstitüsüyle, araştırma merkezleriyle, yüzlerce akademisyeniyle bu tür çalışmalar yapıyor. Bu konuda yayınladığı yüzlerce kitabı, makaleleri, raporları var. Bu toplantının neden Polis Akademisi'nde yapıldığını sormak, "Lokantada neden yemek veriyorsunuz" diye sormak gibi.
Yanlış yorumlandı
Ama, böyle bir toplantının orada olması hayli eleştirildi.
Polis Akademisi amir ve memur yetiştiren, bilimsel çalışmalar yapan bir kurumdur. Çalıştaydan sonra burayı uygulama polis karakolları ile karıştıran kişiler çıktı. Orası Polis Akademisi, polis karakolu değil. Karakol yasaları uygular, uymayanları yakalar ve adalete teslim eder.
Akademi bunların nasıl yapılması gerektiğini anlattığı gibi, eksikliklerle ilgili de bilimsel çalışmalar yapar, görevi budur. Bazı kişiler bu vizyonu bilemezlerse kestirme cümlelerle, yanlış yorumlar yapabilirler. Yoksa, akademiye kimse bir şey ihale etmemiştir. Akademi yıllardır yürüttüğü çalışmalardan bir tanesini daha yapmıştır. Akademinin neyi, ne kadar yapacağı ile ilgili bir bilim aklı vardır.
22 beyin 5 saat çalıştı
Çalıştay hedefine ulaştı mı?
Diğerleri gibi son derece verimli geçti. Polis Akademisi'nin merkezlerinden birisi olan, "Uluslararası Terörizm ve Sınır Aşan Suçlar Araştırma Merkezi" bu çalıştayı düzenlemişti. Gelen konukların fikirleri, ustaca, iyi bir odaklanma ile 5 saat içinde maksimum ölçütte elde edilmeye çalışıldı. Süreçle, etnik sorunla, terör sorunuyla, bunun uluslararası boyutuyla ilgili, birbirinden çok farklı fikirler üretildi. Türkiye'nin bir insanının daha ölmemesi için neler yapılacağı konusunda 15, ilavesi ile birlikte 22 beyin 5 saat fikirlerini aktardılar.
Bir insanımız daha ölmesin
İlave kimler vardı?
Toplam 22 kişi katıldı, 15'i gazeteci, 7'si o merkezde çalışan görevli akademisyenler. Bir insanımız, bir erimiz daha ölmeden, bir yaşatma projesini nasıl hayata geçirebileceğimizi konuştuk. En fazla şehit veren teşkilatlardan birisi de Emniyet'tir. O bakımdan daha büyük titizlikle, özenle bu kurum çalıştayı düzenledi. Son derece başarılı, önemli sonuçlara ulaştı. Bunlar sürekli raporlaştırılıyor ve çalıştay sonuçları olarak ilgili yerlere ulaştırılıyor.
Türkiye’ye yararı yok
Çalıştaya katılanların "12 kötü adam" olarak nitelendirilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çalıştayla ilgili hiçbir bilgiye sahip olmadan söylenmiş, talihsiz bir beyan. Böyle bir toptancı nitelemenin söyleyen kişiye de Türkiye'ye de yararı yok. Yazın sıcağında 5 saat beyin patlatan, bu ülkenin bir insanının dahi burnu kanamadan, büyük bir Türkiye atılımını, Türkiye'nin nasıl küresel bir güç olacağını konuşan, bunun için kafa yoran insanları ve bunu organize edenleri bu şekilde bir tanımlama ile ifade etmek her şeyden öte talihsizliktir.
Halk karar verecek
Siz kötü adam mısınız?
Buna Türkiye halkı, bu ülkede yaşayan insanlar karar verecek. Ben akşam eve gittiğimde yastığa başımı çok huzurlu olarak koyuyorum.
Atatürk'ün "Barışta ter dökmeyenler, savaşta kan dökerler" sözünü hatırlatacak olursak, ben 20 yıldır ter döküyorum, gece gündüz çalışıyorum ve yastığa başımı koyduğumda son derece huzurlu bir Türk vatandaşıyım. Bundan mutluyum. Huzurlu bir insan, bence iyi bir insandır. İnsanlar süreci okuyarak değerlendirecekler, kimin iyi kimin kötü olduğunu. En iyi notu halk ve geleceğin Türkiyesi çocuklarımız verecek.
İş olgunlaştı ve çözüme doğru gidiliyor
Açılım çerçevesinde Başbakan, AK Parti Genel Başkanı olarak DTP ile görüştü, bu da önemli bir görüşmeydi.
MHP de sürece katılmalı
Olumlu bir gelişme, görüşülmemesi süreç bakımından olumsuz olabilirdi. Eğer mesele can kurtarmaksa, eğer mesele ülkeye sınıf atlatmaksa DTP ile görüşmemesi zaten düşünülemez. Son derece olumlu ve anlamlı. Ancak Sayın Başbakan muhakkak CHP ile de görüşmeli. Geç kalınmış değildir, bu süreç içinde mutlaka CHP ile görüşülmelidir. MHP de sürece katılabilir.
Geçmişte başlayıp yarım kalan süreçler olmuştu, bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Halkın sorunun çözümünde hem entelektüellerle hem de liderlerle buluştuğu ve kesiştiği noktadayız. İş olgunlaşmış ve çözüme doğru gidiyor. Tabii ki zor, dikenli, çetrefilli bir yol, ama son günlerde yaşananlara, konuşulanlara bakıldığında daha fazla ümitlenilecek bir alt yapı olduğunu fark edenlerdenim. Önümüzdeki dönemde 1-2 yıl daha zor olacak, ama ondan sonraki süreçler bu ülkenin kucaklaştığı bir dönem olacak.
ÖRGÜT SİLAHLARI GÖMME KONUMUNA GELDİ
Sizce terör örgütü silah bırakmaya hazır mı?
Bir terör örgütü, uluslararası desteğini önemli ölçüde kaybettiğinde, yaşam alanı bulamadığında, terör yaparak bir yere gidemeyeceğini anladığında velhasıl 2 dönem önceki Genelkurmay Başkanı Sayın Özkök'ün ifadesiyle "Ümidini kaybettiğinde" silah bırakır.
3 Ocak 2008'de Diyarbakır'da dershaneden çıkan çocuklara yapılan PKK eylemi sonrasında Aysel Tuğluk'un "Çocukların öldürüldüğü yerde, biz kime ne anlatabiliriz?" cümlesi güçlü bir şekilde çıktığı andan itibaren artık silahlar bırakılma ve gömülme noktasına gelmiş demektir.
Ben örgütün o noktaya çok yaklaştığını düşünüyorum. Bu kadar ümitsizliğe doğru gitmiş, belinde silahı olsa bile çıkıp havaya ateş edemeyecek hale gelen örgüt artık silahlarını gömmek durumundadır. Ondan sonrası teferruattır.
ÖCALAN'IN EN BÜYÜK KATKISI SESSİZ KALMASIDIR
Dağda binlerce terörist var, bunlar indiklerinde ne olacaklar, ne yapacaklar, geçimlerini nasıl sağlayacaklar, nasıl topluma entegre edilecekler?
Birinci kural bu yapıdaki insanların normal kimliğe kavuşturulması. Bunlar uzun süre dağda, kalmış, korkularla yaşamış ve korkularla yaşatılmış, çeşitli vaatlerde bulunulmuş, doktrine edilmiş, nefret aşılanmış kişiler. Hemen "Hadi bakalım, annenizin kucağına gidin" denilemez.
Bu sürecin insan beyninin, ruhunun yeniden inşasıyla ilgili bir süreç olduğunu düşünüyorum. Dağdakine bir iş, aş bulma meselesinin ötesinde, hayat tanımının yeniden yapılması lazım. Onları bu topluma kazandıracak, entegre edecek özel bir reçeteyi uygulamaya sokacaksınız. Onlara bir geçiş kapısı göstermeniz lazım.
Süreci DTP’ye terk etmeli
Öcalan'ın rolünü nasıl görüyorsunuz?
Öcalan'ın en önemli katkısının hiçbir şey söylemeyip, sessiz kalması olacağını düşünüyorum. Süreci DTP'ye tamamen terk etmelidir, siyasetin dili hakim kılınmalı. Türkiye'de bırakınız yol haritasını, Öcalan'ın kucağında getirilen nur topu gibi bir çocuk bile tepkiyle karşılanacaktır. Son dönemeçte en önemli risklerden ve hatalardan birisi Öcalan'ı ve gölgesini bu sürecin içine doğru taşıma çalışmalarıdır. Bu yanlış ve vahim bir tutum, bundan bir an önce vazgeçilmeli. Bundan vazgeçmesi gerekenlerin başında da DTP gelmektedir.
Aceleci davranmamalıyız
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, alınacak önlemlerin ivedilikle alınmasını isteyip, provokasyon olabileceği uyarısında bulundu.
Önlemler alınmalı doğru, bir süreç var ve devam ediyor. Bizim olağanüstü koşturmamızı, aceleci davranmamızı gerektirecek bir hal yok. Eğer, Türkiye'de provokasyon da dahil eylemler olacaksa bu eylemlere toplum olarak hep birlikte, ortak ağızla tavır göstermemiz gerekir. Eğer bu tavrı gösterirsek, provokatif eylemin arkasının gelmeyeceğini düşünüyorum.
Devlet kendisiyle yüzleşiyor
İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın açıklaması ile "Kürt sorununa çözüm sürecinin” başladığı ifade ediliyor.
Açıklama birkaç tane ana tespiti içeriyor. Birincisi kapsayıcı olması. İkinci olarak "hukuk ve demokrasi ekseninde çözeceğiz" dedi, bu yol haritasını çiziyor bize. Üçüncüsü "Türkiye modeli de yaratacağız" diyor. Genel anlamıyla halkını anlayan, sorunun çözümüne onu ortak eden, devletçi değil ama devletin politikası olarak bunu yapan ve diğer söz sahipleriyle de diyaloga geçen ve kapsayan bir model yol haritası olacak.
Yeni hayat verilmeli
Dağa çıkışın önü nasıl kesilecek?
Bu ülke vatandaşının birinci sınıf olmasıyla, aidiyet duygusunu artırılmasıyla. Yani, "Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bu ülkede birinci sınıfım, burada önemsendiğimi hissediyorum" dedirteceksiniz. Tahrik ve tahrip edilen, bir arada yaşama arzusu söndürülen o sosyal dokunun yeniden inşa edilmesi, ona bir hayat, ruh ve nefes verilmesi gerekiyor.
Devlet bu alanda yaptığı hataları da kabul etti mi?
Halk, devletin, bu ülkenin korunmasının, toprağın bütünlüğünün en önemli garantisi olmuştur. Devlet de bu hakkı teslim etme noktasına gelmiştir. Türkiye'nin hatalarını çok önemli ölçüde telafi edici çözümler ürettiğini görüyorum.
Eğer Başbakan seviyesinde "Kürt sorunu benim sorunum" deniyorsa, bu önemlidi. Eğer, terörle mücadele adı altında bir kısım cinayetler işlenmişse, devlet bunları yargılıyor, mezarları kazdırıyor ve "soruşturulmalıdır" diyorsa, bu hukuksal anlamda müthiş bir yüzleşmedir.
Sürecin siyasi kilidi CHP
Aysel Tuğluk "Üzerimize düşeni yapmadık" diyerek bir özeleştiride bulundu.
Türkiye'deki Kürt siyasetinin en önemli sorunu, siyasetin dilini egemen kılamamış olması. Her defasında Kandil'e sığınan, İmralı'ya kaçan, bir kısım DTP'lileri gördükçe büyük hayal kırıklığı yaşıyorum. Bu trajik bir durum. Aysel Tuğluk ile örneğin Leyla Zana'yı birbirinden ayıran en kalın çizgi burasıdır. Birisinin gerçekten olumluluk içinde sorunun çözümüne katkıda bulunmaya çalışması, diğerinin ise olumsuzluk üzerinde zıplayarak reyting savaşı içinde olmasıdır.
Çözüme katkısı olur
CHP'yi nerede görüyorsunuz?
Bu sürecin anahtar ve kilit oluşumu, siyasi hareketi CHP'dir. CHP, Kürt sorunuyla baştan beri ilgilenen bir partidir, iktidar tarafından açık bir şekilde ortak edilirse bu sorunun çözümüne katkısı artarak devam edebilir. Bu sorunun çözümünde altın değerindedir. Ülke kazanır, CHP kazanır, Fırat'ın doğusunda da CHP'nin varlığını tescil edecek yeni bir dönüşümü sağlayabilir. CHP'nin rasyonel aklının olduğunu düşünüyorum.
İHSAN BAL KİMDİR?
Doç. Dr. İhsan Bal, Türkiye'nin önemli terörizm ve güvenlik uzmanlarından. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK), Uluslararası Güvenlik, Terörizm ve Etnik Çatışmalar Merkezi Başkanı. Lisans eğitimini Polis Akademisi'nde1988 yılında tamamladıktan sonra, yüksek lisans ve doktorasını İngiltere'de Leicester Üniversitesi'nde yaptı.
Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi'nde 2001 ile 2003 yılları arasında yardımcı doçent olarak akademik kariyerine devam eden Bal, 2003 yılında doçent oldu. “Türkiyeli Avrupa, Türkiye'nin üyeliğinin AB'ye olası tkileri” adlı kitabın üç yazarından birisi.
Kitapta, "Küresel terörle mücadelede Türkiye-AB eksenli güvenlik politikaları: Yeni bir alternatif olabilir mi?" başlıklı bölümü yazdı. Ayrıca, "Polis Etiği" ve "Alacakaranlıkta Terörle Mücadele" adlı kitapları var. “Terörizm" adlı kitabın ise editörlüğünü yaptı.
SON VİDEO HABER
Haber Ara