Kanser hakkında bilmeniz gereken herşey...
Sigarayı bırakmanın faydası kaç yıl sonra görülecek? Ailevi kanser kriterimiz ne? Gelecekte yeni kanser türleri ortaya çıkacak mı? Nadir hastalıklar için neler yapılıyor?
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-08-09 19:14:00
İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü Genetik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Özbek, yanıtladı:
Kanser vakalarının ne kadarı sigara tüketimiyle ilgili?
Erkeklerde en sık görülen kanser türü akciğer kanseri. Kadınlarda da ikinci sıklıkta. Ve kadınlarda da giderek de artıyor. Sigaranın direkt akciğer kanseri yaptığı da kanıtlanmış bir gerçek, o yüzden bu kadar sıkı kanunlar çıkabiliyor. Ve insanlar sigara firmalarından tazminat alabiliyor. Kişinin kanser olması için kansorejen maddelere belirli bir dozda ve sürede maruz kalması gerekiyor. Sigaranın kanser yapıcı etkisinin görülebilmesi için yaklaşık 10 yıl gerekli. Bizde de sigarayı bırakmanın etkileri ancak 10 yıl sonra ortaya çıkacak. Amerika’daki istatistiklerde bu çok bariz bir şekilde görülüyor. Özellikle 1950-60’lı yıllarda çok yoğun sigara içimi 80’li yıllarda giderek azalmış. Ve bunun etkisini görüyorlar. Diğer yaşama koşulları ve endüstriyel toplum koşullarıyla oluşan diğer kanserlerde de bu arada artış sözkonusu.
ETKİLERİ 10 YIL SONRA ORTAYA ÇIKACAK
Sonuç olarak sigarayı bıraktıktan sonra diğer şartlar aynı kalsa bile akciğer kanserinde azalma görülecek diyebiliyoruz.
Sigarayla ilgili aşırı kısıtlamalar, orada burada içememenin yaratacağı stres de ters teper mi acaba?
Bununla ilgili bir araştırma yapılmadığı için bilemiyoruz. Onlar da 10 yıl boyunca bu stresi yaşarlarsa, yaşayanlarla yaşamayanları karşılaştırıp bir sonuca ulaşılabilmek mümkün olur.
Siz kansere yakalanmamak için neler yapıyorsunuz?
Hiç özel birşey yapmıyorum.
DAHA AZ KORKUYORUM
Bize göre kanserden daha çok mu, daha az mı korkuyorsunuz?
Daha az korkuyorum sanırım.
Bunu nasıl ölçüyorsunuz?
Çünkü biraz korkunun ecele faydası yok diye bakıyorum doktor olarak. Yoksa yüzde 30’umuz kanserden, yüzde 30’umuz kalp hastalıklarından öleceğiz. Ama kanser olmamaya çalışmak, mümkün olduğu kadar bilinen kansorejenlerden uzak durmak ve yaşam çeşidimizi de buna göre yönlendirmekle olur. Çünkü kansere neden olabilecek bir kendi hücrelerimiz var; bunları kanser yapıcı binlerce ve düzeltici yapılarımız da var. Dolayısıyla ancak bireysel özelliklerimiz, çevre koşullarımız ve yaşam özelliklerimiz, üçü birden hastalığı ortaya çıkmasına etki edecek.
Bireysel özelliklerimizi değiştirmemize imkan yok; anne-babamızdan ne aldıysak genlerimiz
onlardır. Risk faktörleriyle ilgili genetik testler var. Belirli genetik özelliklerinize göre neyi yemeniz, neyi yememeniz gerektiğini bilebilirsiniz. Ama bunu değiştirmenize imkan yok, sadece bilebilirsiniz. Kendi ailenize, aile ağacınıza bakın, ne tür hastalıklar çıkmış. Ailenizde olan hastalıkların sizde çıkma olasılığı daha yüksek. Kendi yaşam şeklinizi değiştirebilirsiniz; sigara, diğer kimyasal katkılı gıdalar ve uzun süre güneşte kalmak gibi kanseroen faktörleri bir şekilde azaltabilirsiniz.
Spor yapmak, yapmamak?
Evet. Kendi bağışıklığınızı güçlendirecek şeyler. Sonuçta Arnold Swarzenegger olmanız gerekmiyor. Daha az kanser olacaksınız diye bir şey yok ama kendi sağlığınızı optimal düzeyde tutucu şekilde hareket etmeniz yararlı olur.
Siz sigara kullandınız mı?
Evet. Bağımlı olarak değil. Sosyal içici diyelim…
Kadınlar için tüm yaşamları boyunca meme kanseri olma riski yüzde 6. (75 yaşına kadar) Hepsi de ölümcül değil, tedavisi de var, biliyorsunuz. Bu herkesin bilmek istediği birşey de değil. Kanserlerin yüzde 5 ile 10’u ailevi, kalıtsal. Özellikle meme ve kolon kanserinde bunu görüyoruz. Ailevi kanser kriteri, ailede en az iki birinci derecede akrabada ve üç de ikinci derece akrabada aynı kanser türünden görülmesi demek. Erkeklerde prostat, kadınlarda meme kanseri örneğin... Kanser genetikçisi olarak, risk hesabı yapmamız mümkün.
Her hastanın aile ağacını çıkartıyor musunuz?
Her hastanın değil. Kriterlere uygun hastaların aile ağacını çıkartıyoruz. Genellikle cerrahi ya da kadın doğum uzmanları üzerinden bize geliyorlar. Ve ailevi meme ve kolon kanseri risklerini bilmek istiyorlar. Belli bir orandan yüksek olduğunda bu riskler, yaklaşık yüzde 15 civarında olduğunda -BRCA adı verilen meme ve kolon kanseri yapan genler var- bunlardaki mutasyona bakılıyor. Ailevi meme kanseri mutasyonunuzdan mı kaynaklanıyor, bu saptanmaya çalışılıyor. Mutasyondan ise sizin riskiniz yüzde 80’e çıkıyor, yüzde 100 değil. Genetiğiniz mutasyonlu olduğunda, diğer faktörleriniz (çevre ve yaşam koşulları) yaşla yüzde 6 oluyorsa, 80 yaşına kadar riskiniz yüzde 80’e çıkıyor. Yüz yaşına kadar yaşamış olsanız, yüzde yüze çıkar. Yüzde 20 oranında da kanser olmama şansınız var. Mutasyonlu bireyler için daha farklı takip program öneriliyor. Daha sık meme takibi ve daha erken yaşta (18 yaşandan itibaren) ya da koruyucu hormonal ilaç öneriliyor. Ya da bireyin tercihine göre riskli dokunun alınması gibi seçenekler de var. Bu kalıtsal kanserler, kanserlerin yüzde 5 ile 10’unu oluşturuyor.
TAŞ DEVRİNDE DE KANSER VARDI
İlk kez kimde kanser teşhis edilmiştir, böyle bir bilgi var mı acaba?
İlk defa kimde çıktığını bilmemize imkan yok.
Sanayi toplumuyla birlikte mi?
Muhakkak taş devrinde de kanser vardı. Buna hiç şüphe yok ama tabii ki çevresel faktörlerin değişmesiyle artış sözkonusu. Bunu sigarada görüyoruz, sigara içtikçe yıllar içinde risk artıyor.
KANSERLERİN TRENDİ DEĞİŞEBİLİR
Yaşama biçimleri değişiyor.. Yeni kanser türlerine ilişkin bir öngörü var mı?
Yeni kanser türleri değil de, her organın kanseri var. Bir tek kalp kasında dünyada sadece bir-iki vak’a bildirilmiş. Kalp kasında kanser olmuyor. Onun dışında her dokunun kanseri var ama en sık görülen kanserler en sık bölünen hücrelerden kaynaklanan organlarda; bağırsak, cilt epideli gibi. Çünkü epidel, daha çok bölünen hücreler. Yeni kanser türü değil de olan kanserlerin trendi değişebilir belki.
Nasıl?
Amerikan Kanser Derneği'nin istatistikleri var. Kanserden ölümler, kalp hastalıklarından sonra ikinci sırada. Mesela, 1950-2000 arasını kıyaslamışlar; yarı yarıya ölümlerde azalma var. Beyin-damar hastalıklarında da aynı. Kanser ölümlerinden azalma yaşam süresi uzasa bile çok bariz değil; 1950-2000 arasındaki istatistiki verilerden anlaşıldığı gibi.
TÜRKİYE’Yİ KAPSAYAN İSTATİSTİK YOK
Bu veriler tüm dünya için geçerli veriler mi?
Çünkü onlar her şeyi takip ediyorlar. Bizde ne yazık ki kanser istatistikleri Türkiye geneli için yok. Bölgesel veriler var. Tüm Türkiye’yi kapsayan istatistik yok.
Bizde istatistik tutulmadığına göre, sigaranın yasaklanmasının kanser oranlarını nasıl etkilediğini 10 yıl sonra da öğrenemeyeceğiz herhalde…
Evet. Çünkü Türkiye’de şu anda akciğer kanserinden ölenlerin sayısını bilmiyoruz. Onu bilsek, o zaman 10 yıl sonra, nüfusun yüzde şu kadarıydı, şimdi bu kadar, diyebiliriz ama şu anda bunun net sayısını bilmiyoruz.
Sayısal veri olmayınca…
Sorunu da göremiyorsunuz. Aslında Kanser Savaş Dairesi bununla ilgili olarak çalışıyor. Kanser bildirilmesi zorunlu hastalık ama birçok hastanede düzgün bildirim yapılmıyor. Çünkü bunu bildirecek ayrı bir istatistikçinin olması gerekiyor. Bildirim sistemi organizasyonu gibi sıkıntılar var. Ve dediğiniz gibi sayısal veri olmayınca sorunun nerede olduğunu da göremiyorsunuz. Yoksa bizdeki bu oranlar Amerika ile eşdeğer değil belki de.
Akciğer kanseri 50’den 90’a kadar artmış ama 2000’li yıllarda düşmeye başlamış. Mide kanserinde düşüş var, çünkü mide kanserine neden olan tütsülü ve mangal türü pişirmenin azalmasının bunda etkisi var.
TÜRKLER'İN HOLLANDA'DAKİ KANSERE ENTEGRASYONU
Bizde mangal kültürü pek yaygın.
Sonuçta senede kaç defa mangal yapıyorsunuz?
Türkiye’de sık görülen diğer kanser türleri de karaciğer kanseri, bir de hepatit B’den dolayı ve mangalda et ile çiğ yenen diğer yiyeceklerden ötürü mide kanseri.
Hollanda’da, Türkler'in ve Faslıların çoğunlukta olduğu 1. kuşak, 2. kuşak ve 3. kuşak göçmenler üzerinde bir halk sağlığı araştırması yapmışlar. Hollandalılarla kanser sıklıklarını karşılaştırmışlar. 1. kuşak Türkler başlangıçta kanser konusunda Hollandalılara göre daha avantajlıymışlar. Bir tek karaciğer ve mide kanseri yüksek görünmüş. İkinci kuşakta Hollandalılara biraz daha yaklaşıyorlar ve 3. kuşakta da Hollandalılar seviyesine yükseliyorlar. Entegre olunsun istiyorlar ya, Türkler entegre olmuş! Çevreye uyum sağlamış durumdalar!
BİREYSEL KORDON KANI SAKLAMANIN YARARI YOK
Kök hücreyle ilgili gelişmelerde son durum ne?
Bu konuda bireysel kordon kanı saklamanın yararı olmadığını söyleyebilirim. Yurtdışında öyle özel kordon kanı bankaları var tabii ama hiç yaygın değil. Gerçi bizde de ilk baştaki hızıyla gitmedi. İnsanlarımız daha bilinçlendi diye düşünüyorum.
Çocuk doğurduk, kordon kanını sakladık... Hükmü 10 yıl mı?
Sadece lösemi olursa ya da sizde Akdeniz anemisi gibi kalıtsal ya da çok nadir kemik iliği nakli gerektiren kalıtsal hastalıklar çıkarsa çocuğa faydası var.
10 yaşından sonra hastalık çıkarsa kordon kanı işe yaramayacak mı?
Evet , 10 yıldan sonra da teorik olarak saklanabiliyor ama onun da ne kadar faydalı olduğu bilinmiyor. Şöyle de birşey var. Erişkin bir hücre, bir kişinin kemik iliği naklini yapacak kadar yeterli değil. Ancak iki üç tane kordon kanını bir araya getirmeniz lâzım.
Çocuğumuzu kurtarmak için saklıyor olmamız tek başına yeterli değil o zaman...
Aynen öyle. Bunun için bir kamusal kök hücre bankası ya da kordon kanı bankası olması lazım. Anonim olarak kordon kanlarının doku tiplendirmesi yapılarak saklanması ve milyonda bir ihtiyacı olan kişilerin bu bankanın ihtiyaçlarını gidermeleri şeklinde.
Niye bireysel bir yönelim oldu?
Sonuçta bu özel sektör girişimi. İnsanlara da böyle bir hizmet veriliyor, onlar da paraları varsa bunu saklamak isteyebilirler.
Özel sektör dışında bu konuda bir girişim var mı?
Yok. Bu da sonuçta arz-talep meselesi. Çok param olsa, milyonda bir de olabilir, çocuğum için önlem diye düşünülebilinir.
NADİR HASTALIKLAR İÇİN GİRİŞİM
Kamuoyunu bilgilendirmek istediğiniz, eksik bıraktığımız bir konu var mı?
Nadir hastalıklarla ilgili bir projemiz var.
Nadir hastalıklardan neyi kasdediyorsunuz?
Nadir hastalıklar 200’de 1’den daha az sıklıkta görülen hastalıkları kapsıyor. 5-8 bin çeşit nadir hastalık var. Hemofili, çocuklarda metobolizma bozuklukları sonucu görülen fenilketonüri, genetik hastalıklar, cam kırığı hastalığı gibi hastalıklar... Nadir hastaların tedavide, ilaca ulaşmada ve hastalıkla ilgili farkındalık konusunda sıkıntıları var.
Yurtdışında hasta organizasyonları düzenlenip bir araya gelinmeye başlandı. Hemofili derneği gibi. Avrupa Birliği’nin "Orphanet" (www.orpha.net/consor/cgi-bin/index.php) diye bir projesi var. Klinisyen, laboratuvar, araştırmacı ve hasta organizasyonlarını biraraya getiren bir network bu. Bütün ülkelerdeki kişilerin ve kurumların bilgilerini topluyor. Araştırmacılar, tanı koyan laboratuvarlar arasında güç birliği oluşturuluyor. Biz de DETAM Genetik olarak bunun Türkiye koordinatörü olduk. Nadir hastalıklarla ilgili verilerin toplanması konusunda. Bakanlıkla bu konuda işbirliği yapıyoruz.
Böyle bir network ağı var. Bakanlıkta bir koordinasyon merkezi kurulması ve hastaların; diyelim ki Ağrı’da hastalıktan mustarip birisinin referans merkezini ve doktorunu bulup teşhisini yaptırması hep bir sorun. Bunu koordine etmek için de AB’de her ülkenin ulusal plan oluşturma zorunluluğu bu yıl başladı. Her ülke nadir hastalıklarla ilgili yasal düzenlemelerini yapacak. Kişi hemofili olduğunda sağlık ocağına değil, referans merkezindeki doktorunu görecek. Özel ilaç, fizik tedavi gerekiyorsa bir tıp ekibinin ulaşılabilirliği sağlanmış olacak. Türkiye’de henüz başlandı. Bakanlık da bunun bilincinde, koordine etmeyi öngörüyorlar.
Kaynak: NTVMSNBC
SON VİDEO HABER
Haber Ara