Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Açılıma destek de var, eleştiri de

Kürt açılımı aydın ve siyasetçilerce tartışılmaya devam ediyor. Konuyla ilgili yazı dizisi yayınlayan Milliyet'in yeni konuklarından açılıma destek de var eleştiri de...

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-08-05 11:36:00

Açılıma destek de var, eleştiri de
Prof. Kemal Karpat, “Kışkırtılmadığı zaman, toplumun yüzde 90’ı zaten mutabık” ve Prof. Mithat Sancar, “Yeni bir dil olmadan yeni bir dünya yaratılamaz” diyerek, MHP Milletvekili Deniz Bölükbaşı da AKP’yi eleştirerek tartışmaya katıldı.

Devrim Sevimay / Milliyet

İŞTE MİLLİYET’İN SORULARI

ÇATIŞMANIN ÇÖZÜM MODELİ
1- PKK’nın silah bırakması ve dönüş sürecinde nasıl bir yöntem izlenmelidir?
2- PKK kadrolarını dağdan indirmek amacıyla af ilan edildiği takdirde kapsamı ne olmalıdır?
3- Çözüm sürecine Abdullah Öcalan’ın da dahil edilmesi yolundaki taleplere nasıl bakıyorsunuz?
4- Çözüm süreci boyunca operasyonlar durmalı mı durmamalı mı?
5- Terörün bitme menziline girdiği konusunda yayılan iyimser havaya katılıyor musunuz?

KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜM MODELİ
6- Türkiye’de yaşayan Kürtlere mevcut Anayasa ve yasalarla tanınmış olan hak ve özgürlükler alanının genişletilmesi gerektiğini düşünüyor musunuz; düşünüyorsanız bu düzenlemeler neleri içermelidir?
7- Soruna çözüm çerçevesinde demokratikleşme paketi ve ekonomik önlemler yeterli midir? Bölgeye özel düzenlemeler de yapılmalı mıdır?
8- Toplumsal mutabakatın sağlanması için sizce en çok dikkat edilmesi gereken husus nedir?
9- Sizin açınızdan bulunacak çözüm modelinin “olmazsa olmaz” çizgileri nelerdir?
10- Bu konuda sorulmadığı halde yanıtlamak istediğiniz soru varsa nedir?

KÜRT SORUNU GİDEREK DOĞAL BOYUTUNA DÖNECEK
PROF. DR. KEMAL KARPAT (Tarihçi, Wisconsin Üniversitesi-Madison)


1- DEVLET “TARAF” OLDUĞU ANDA PKK DA “KARŞI TARAF” OLUR:
Önce meselenin sınırını belirleyelim: Sorun Türkiye’nin bir iç meselesidir. Eğer, bu görüş hâkim duruma geçerse, o takdirde karar verecekler de ona göre tayin edilir. Devlet, kendini taraf olarak gösterirse, o zaman karşı tarafı da hukuken tanımış olur.

PKK hiçbir zaman Kürt halkının temsilcisi olmamıştır. PKK, devletçe taraf olarak kabul edilirse, o zaman peşinen büyük siyasi bir başarı elde etmiş olur. Öcalan’la gayri resmi görüşülebilir fakat, taraf kabul edilirse şimdi fiiliyatta mevcut durum hukuki ve siyasi bir yön kazanmış olur.
Teşebbüs ve karar serbestisini devlet kesin olarak elinde bulundurmalıdır. Kiminle ne zaman ve neler konuşulacağına kendisi karar vermelidir.

2- AF EN SONA BIRAKILMALI: PKK afla dağdan indirilemez, çünkü elinden silahı bıraktığı an çöker. Bunu PKK çok iyi takdir ediyor. ABD’nin Irak’tan çekilmesi, Irak’ın bütünlüğünü korumakta hemfikir olan Şiileri ve Sünnileri birleştirerek, yavaş yavaş Kuzey Irak’ın otonomisini kısıtlayacak ve PKK’yı çok büyük baskıya maruz bırakacaktır.

Bir iki sene sonra Türkiye, siyasi ve askeri bakımdan Kuzey Irak’ta çok daha etkili duruma geçecektir. Bu yüzden PKK ve onu destekleyenler Türkiye’ye baskı yaparak, Kürt sorununu en kârlı bir şekilde “geçici” bir karara bağlamak istiyorlar.

5-10 sene sonra bıraktıkları yerden devam edeceklerdir. Dolayısıyla af ancak temel bir anlaşma sağlandıktan sonra ele alınabilir. Fakat, gayriresmi müzakerelerde koz ve samimi vaat olarak kullanılabilir.

3- ÖCALAN’LA GAYRİRESMİ MÜZAKERE FAYDALIDIR: Benim kanımca Öcalan tüm konuları iyi bilen ve bir dereceye kadar ileriyi görebilen bir kimsedir. Kürt milliyetçiliğinin mimarı odur ve model olarak Türkiye’nin 1930-50 yıllarındaki milliyetçi felsefesini ve politikasını seçmiştir.

Onun başarı sağlaması için Türkiye’nin ırkçı, Turanist, antidemokratik, militarist, elitist bir siyasette ısrar etmesi gerektir. Kürt halkının kültürel baskı altında kalması onun başarısının bir başka koşuludur.

Öcalan etkili bir kimsedir ve bu etki çok faydalı sonuçlar getirebilir. Onu hapisten çıkarmak çok büyük duygusal tepki yaratacaktır ancak, onun tutukluluğunu hafifleterek, onunla gayriresmi müzakere herhalde iyi netice verebilir; yeter ki Öcalan ileriyi görmede hata yapmasın.

Bence, dünyanın çok büyük yeni sorunları varken, Kürt sorununun gittikçe doğal boyutlara döneceğini o iyi biliyor. Çünkü, kısa süreli konjonktürler Kürt sorununu bugünkü duruma getirmiştir ama, tarih doğru anlaşılmalıdır. Yerli aşiret reislerinin idari yetkilerini koruma veya genişletme çabalarını “milli” çaba saymak yanlıştır.

4- OPERASYONLAR HAFİFLEYEBİLİR: Barışçı, liberal, eşitçi tüm çözümlere taraftarım fakat, temel siyasi sorunlar duygusal baskılarla, acele çözülemez. Operasyonlar hafifletilebilir, savunmaya dönüştürülebilir ancak, PKK’nın güçlenmesine imkân verilmeden.

5- GELİŞMELER HEP IRAK’LA BAĞLANTILI: Terörün bitme sürecine girdiği düşüncesine ben de katılıyorum fakat, bu bitme yukarıdaki kısaca söz konusu ettiğim Irak’taki gelişmelerin kısmi sonucudur. Bu konuda daha çok kazanımlar olabilir, yeter ki taraflar anlayışlı hareket etsin.

6- KÜRTLERE ANAYASAL HAKLAR TANINMALI: Anayasal hakların kendini Kürt sayan herkese aynen tanınmasını candan destekliyorum. Ancak Kürtlere otonom haklar tanınması da toplumun ve devletin bütünlüğünü tehlikeye sokar, çoğunluğu tedirgin eder. Hiç kimse, hiçbir yerde, kendini azınlık olarak görmek isteyenlere imtiyaz haklar tanıyarak, yurdun ezici çoğunluğunu oluşturan kimselerin kimliğini, varlığını hiçe sayan kararlara uymasını isteyemez. Gerçek demokrasi bunu gerektirir.

7- EKONOMİK TEDBİRİ YURDA YAYMALI: Bölgenin gelişmesi için ekonomik ve sosyal tedbirler alınmalı fakat, bunlar yurdun genel kalkınması çerçevesi içinde olmalıdır. Ekonomik gelişme bazen ayrılmacılığı da körükleyebilir. Ancak, bazı alanlarda mesela belediye hizmetlerinden özel destek sağlanabilir.

8- KIŞKIRTMA OLMAZSA MUTABAKAT ZATEN VAR: Benim gördüğüm kadarıyla kışkırtılmadığı zaman toplumun zaten yüzde 90’ı mutabakat halinde yaşıyor. Anlaşmazlıklar bir avuç elitlerin arasında ve bu da belirli yerlerde odaklanmıştır. Ama, türban meselesini bile büyük bir sorun haline getirenler gerçek sorunları nasıl çözebilecekler, bilemiyorum.

9- OTONOMİ OLAMAZ: Çözüm modeli Anayasa’nın, kanunların verdiği hakları tam olarak gerçekleştirmektir. Bunun dışında, bölgesel otonomi ancak yerel idarelere tanınacak genişletilmiş idari yetkiler çerçevesi içinde ele alınabilir. Otonominin, ayrılmacılığa (separatism) giden yolun ilk adımı olduğunu unutmayalım.

10- YENİ BİR MİLLET VE DEVLET: Irak Kürt toplumu Türkiye Kürtlerinden çok farklı bir toplumdur. Halen aşiret reislerinin idaresindedir. Türkiye’de ise yerel feodalite ve aşiretçilik geniş çapta azalmıştır. Türkiye’deki ayrı dil konuşanlar arasındaki kaynaşma Irak’ta yoktur. Türkiye’deki Kürtler diğer kesimler gibi demokrasi içinde kişiliğinin bilincine varmakta ve geleceğinin Türkiye’nin sınırları içinde çok daha parlak olacağını sezmektedir. Türkiye, kökenleri tarihte yeni bir millet ve devlet olarak gelişmektedir.

Prof. Mithat Sancar, “Geçmişle Hesaplaşma” kitabında Avrupa’dan Güney Amerika ve Afrika’ya kadar değişik dünya deneyimlerini inceliyor.

TOPLUMUN TÜMÜNÜ UZLAŞTIRMA ARAYIŞI NE GEREKLİ NE DE GERÇEKÇİ
PROF. DR. MİTHAT SANCAR (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi):


1- SİLAHSIZLANIP-SİYASALLAŞMAK: PKK’nın siyasallaşmasını mümkün kılacak bir “silahsızlandırma” programı, en uygun yöntem gibi görünüyor. Burada PKK’nın silah bırakmaya ikna edilmesini hedefleyen ve PKK’yı da işin içine bir biçimde katan iki veya çok taraflı bir mekanizmaya ihtiyaç var. Silahsızlandırma, sorunun şiddet boyutu ile özü arasında köprü kurmaya en elverişli yöntemdir.

2- LİDER KADRO AF DIŞINDA KALABİLİR: İlke olarak, ayrımsız bir genel affın yerinde olacağını düşünüyorum. Ama, pratik ve pragmatik nedenlerle, Öcalan ve isimleri kamuoyunda çok bilinen lider kadronun şimdilik af kapsamı dışında bırakılması da anlaşılabilir bir seçenektir.
Böyle bir istisna, geçiş sürecindeki aşırı duygusal ve kaba milliyetçi tepkileri göğüslemek açısından gerekli olabilir.

3- ÖCALAN “ÇOKBAŞLILIK” TEHLİKESİNİ ÖNLER: Öcalan’ın PKK üzerinde etkili olduğu biliniyor; ama bundan da önemlisi Öcalan’ın PKK’nın geniş “sosyolojik” tabanı üzerindeki büyük etkisidir. PKK’nın silah bırakmaya yanaşabilmesi için, silahlı kadroları kadar, bu tabanın da ikna edilmesi gerekir.

Ayrıca, silahsızlanma durumu söz konusu olduğunda “çokbaşlılık” kontrol dışı hareketleri kolaylaştırır. Öcalan, bu konularda olumlu rol oynayabilecek gibi görünüyor. Bu nedenle, doğrudan veya dolaylı bir yoldan sürece dahil olmasında fayda var.

4- TABANDA “AMAÇ ÇÖZÜM DEĞİL, İMHA” ENDİŞESİ: Saldırıları önleme ve olağan kontrol faaliyetleri dışında operasyonların devam etmesi, çatışma ve can kaybı ihtimalinin devam etmesi anlamına gelir. Her ölüm haberi, toplumun her iki kesiminde de öfke ve güvensizlik duygularını kabartacaktır.

Ayrıca, silah bırakma aşamasına gelmiş bir örgüte karşı operasyon yapılması, örgütün kadrolarında ve tabanında amacın çözüm değil, imha ve tasfiye olduğu algısını uyandıracak, bu ise silah bırakma çabalarına büyük darbe vuracaktır.

5- ÖZLEMİNİ ÇEKTİĞİM ŞEY BİR GÜN GELECEK: Çok sevdiğim Avusturyalı yazar Ingeborg Bachmann’ın şu sözleri, belki ruh halimi daha iyi anlatır: “Gerçekte inandığım bir şey var ve buna ‘bir gün gelecek’ diyorum. Ve özlemini çektiğim şey bir gün gelecek. Evet, belki de gelmeyecek, çünkü, onu hep yıktılar, binlerce yıldır yıktılar; ama ben yine de inanıyorum geleceğine.”

6- YEREL YÖNETİMLERE “ÖZERKLİK MODELİ”: Kültürel haklar alanında bugüne kadar yapılanlar, yapılabileceklerin küçük bir kısmını oluşturuyor. Üstelik bunlar sadece kanunlara dayanıyor; Anayasa’da bu hakların güvencesi sayılabilecek bir düzenleme yok. Yani, başka bir hükümet, pekala kanunlarda yapacağı değişikliklerle bu hakları geri alabilir. Dolayısıyla, şu alanlarda Anayasal ve yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum:
Anadilin eğitimde kullanılması; özel radyo ve televizyonlarda sınırsız yayın yapılması; kendi kimliğiyle temsil imkânının anlamlı bir içeriğe kavuşturulması, bunun için en başta yerel yönetimlerin bir tür “özerklik modeli” doğrultusunda güçlendirilmesi ve ülke düzeyinde kimlik temelli genel siyaset yapma yolunun açılması; bu arada vatandaşlığın da herhangi bir etnik vurgu içermeden çok-kültürlülüğü tanıyacak şekilde yeniden tanımlanması.

7- SİYASİ REFORM+EKONOMİK AÇILIM: Kürt sorunu, ülkenin bütün sorunlarıyla doğrudan ilişkilidir. Bu sorunu çözme yolunda atılacak her adım, tüm sistemin yeniden yapılanmasını gerektirir veya bu sonucu doğurur. Kuşkusuz yoksulluk ve “ekonomik geri kalmışlık” da bu sorunun bir parçasıdır. Siyasi reform, mutlaka ekonomik bir açılımla eşzamanlı olarak yürümelidir.

8- MUTABAKAT, SÜRECE DAHİL OLMA HİSSİDİR: Çözüm yolunda toplumun tüm kesimlerini sürece dahil etme yönünde azami çabayı katıksız bir iyi niyetle harcamak gerekir. Ancak, buradan toplumun tümünün uzlaşacağı bir duruma ulaşmayı beklemek ne gereklidir, ne de gerçekçi.

“Mutabakat”ı, herkesin sürece dahil olduğu ya da hiç kimsenin süreçten dışlanmadığı hissi ve kanaati olarak anlamak daha doğrudur. Bunun için de kapsamlı bir tartışma; dışlayıcı, dayatıcı ve bastırıcı olmayan bir üslup; yapıcı, özenli ve bilhassa acılara saygılı bir dil şarttır. Bu yöntem ve üslupla adımlar atıldıkça, aynı zamanda bir kolektif öğrenme süreci de harekete geçebilir.

9- TOPLUM SÖZLEŞMESİ ŞART: Demokratik bir toplumda eşit haklara sahip özgür insanlar olarak yaşayacağımıza dair karşılıklı taahhüt ve inancımızı içeren yeni bir toplum sözleşmesi.

10- SON SÖZ: Yine Bachmann’dan yardım alayım: “Yeni bir dil olmadan yeni bir dünya yaratılamaz.”

Deniz Bölükbaşı, “İmralı canisinin çözüm projesinin ismi ‘Demokratik cumhuriyet’;
AKP açılımının ismi ‘Demokratik açılım’, etnik bölücülüğün siyasi temsilciliğini yapan
partinin ismi de ‘Demokratik Toplum Partisi’dir” dedi.

REFERANDUMA CESARETLERİ VARSA ANAYASA’YI DEĞİŞTİRSİNLER
DENİZ BÖLÜKBAŞI (Eski Büyükelçi, MHP Ankara Milletvekili):


Deniz Bölükbaşı, hemen her kesimden önemli isimlere yönelttiğimiz 10 soruyu yanıtlamayı “ilkesel” olarak kabul etmedi. “Biz model arayışına da, meselenin bir ‘Kürt sorunu’ olarak ele alınmasına da karşıyız. Ancak, eğer isterseniz görüşlerimizi paylaşırım” dedi.

Biz, bu yaklaşımın da bir Türkiye gerçeği olduğunu kabul ederek, dizimizde MHP’nin kendi çizgisini kendi belirlediği sınırlar içinde olsa dahi yansıtmasını gerekli gördük. İşte Bölükbaşı’nın ortaya koyduğu MHP çizgisi:

KİM, KİMLE MUTABIK, AÇIKLASINLAR: Bu açılım meselesinde iki şeyin açıklığa kavuşturulması lazımdır. Birincisi, İçişleri Bakanı 29 Temmuz açıklamasında, devletin kurumları arasında bu konuda büyük bir mutabakat var, dedi. Şimdi bu mutabakatın tarafları kimlerdir ve bunlar hangi zeminde, hangi konuda mutabık kalmışlardır, bunun açıklanması lazım.

KILAVUZ ÖCALAN, TAŞERON ERDOĞAN, GÖZLEMCİ BARZANİ: İkincisi, bu açılım bizim nezdimizde Türkiye’nin etnik temelde ayrıştırılması ve bir bölünmeyle sonuçlanacak bir sürecin harekete geçirilmesi projesidir.

Kılavuzu Öcalan, taşeronu Erdoğan, senaryo yazarı AB ve ABD, gözlemcisi de Barzani olan, PKK patentli bir projenin Türkiye’nin hayrına olduğunu aklı başında hiç kimse söylemeyecektir. Bizim Türkiye’nin geleceği bakımından endişe duymamızın temel nedeni de budur.

BU TOPLANTILARA GEREK YOK, ZATEN ÜÇ BELGE VAR: Şimdi ne lüzum var böyle gazetecileri, akademisyenleri, sivil toplum örgütlerini kolektif bir yerli malı bölünme modeli arayışı için seferber etmeye; bunun için üç belgeye bakılması zaten yeterlidir.

Bu belgelerden birincisi, 1991’de Sayın Erdoğan’ın RP il başkanıyken o zamanki genel başkanı Necmettin Erbakan’a kendi imzasıyla sunduğu Kürt sorunu raporudur.
İkincisi, 22 Temmuz seçimlerinden sonra bir grup akademisyene hazırlattıkları bir anayasa taslağıdır. Üçüncüsü de AB’nin son beş yıllık ilerleme raporlarıdır.
Bütün bu üçü de PKK’nın siyasi talepleriyle örtüşmektedir. Yani, çözümü topluma mal etme tabanını genişleterek, sütre gerisinde kalarak, ucuz kahramanlık yapmaya gerek yoktur.

AKP’NİN YANILGISI: Doğrudur, AKP 2002 seçimlerinden bu yana önemli bir seçmen desteğiyle ikinci dönem iktidara gelmiştir, ama ben şöyle bir hesap hatası içinde olduklarını zannediyorum. Türk milleti AKP’ye Türkiye’yi etnik temelde ayrıştırmak ve bölmek için istediğini yap diye açık çek ve lisans vermemiştir. Bu seçmen desteğini böyle yorumlamasınlar.

ALDIKLARI CEVABA KATLANIRLAR: Son tahlilde idari kararlar ve tasarruflarla yapabilecekleriniz çok sınırlı olduğu için bu bölünme, çözülme ve ayrıştırma projesi TBMM’nin önüne gelecektir. Şimdi, AKP’nin 339 milletvekili var. DTP’nin de bu konuda, kendisini desteklemesi beklenir.
Bu ikisinin toplamı 330-367 aralığında, anayasa değişikliği yapmaya yetiyor, ama, ancak referandumla yapmaya yetiyor. Cesaretleri varsa götürüp Türk milletine sorarlar, aldıkları cevaba ve sonucuna da katlanırlar.

İMRALI’DAKİ F TİPİNDE TECRİT EDİLSİN: MHP’nin görüşü çok açıktır: Dağdaki teröristler silahlarıyla birlikte gelip teslim olacaklar ve Türk adaletine sığınacaklardır. Türk adaletinin verdiği hükmü de herkes kabullenecektir. İmralı canisinin af kapsamına alınması tartışmaları ibretliktir. Bu caninin F tipi bir cezaevine özel tecrit koşulları içinde kalacağı bir statüde naklini öneriyoruz.

AKP BU KEZ DE BÖLÜCÜLÜĞÜN ODAĞI OLUYOR: Bölgenin ekonomik, sosyal ve diğer altyapı sorunları olduğu doğrudur. Bölge için özel kalkınma ve teşvik modellerinin geliştirilmesi gereklidir. Ama, bu sorunu AKP’nin yaptığı gibi etnik temelde bir sorun olarak tanımlar, Türk milli kimliğine yeni bir tanım kazandırmaya çalışır, yeni bir gönüllü birliktelik esasına göre çok parçalı, iki dilli, iki milletli bir devlet yapısı kurulsun derseniz bu tabii Anayasa’ya aykırıdır.

Anayasa’nın üçüncü maddesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve devletiyle bölünmez bir bütün olduğunu söylemektedir. Korkarım ki Anayasa Mahkemesi kararıyla laikliğe aykırı eylemlerin odağı olduğu tescillenen AKP, Türkiye’nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğü aleyhindeki eylemlerin de odağı olma noktasında hızla yol almaktadır.

YARIN:
MUSTAFA KUMLU (TÜRK-İŞ Genel Başkanı)
FARUK LOĞOĞLU (Emekli Büyükelçi)
SEZGİN TANRIKULU (Eski Diyarbakır Baro Başkanı)

Haber Ara