Dolar

34,8742

Euro

36,6669

Altın

3.034,49

Bist

10.125,33

Ahmet Ümit: 'Şişkin ego, aç ruh aşkı öldürdü'

Ahmet Ümit, sosyal gerçekliğine yabancılaşan yazarı, bir at misali sürekli koşturulan ve sonunda mutsuzlukla içine kapanan insanı, estetik manipülasyonlarla yitirilen aşkı anlattı.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-08-04 21:59:00

Ahmet Ümit: 'Şişkin ego, aç ruh aşkı öldürdü'
Tuba Olgaç / TIMETURK

Savaşlar, seller, açlık ve işkence. Dünyanın karanlık tarafında nemalanan bir yığın. Diğer yanda süslü sözcükler, fildişi kulede uzun bir yolculuk… Satmak için yazanlar, kalemini satanlar, rant için onur kıranlar. Yazar sıyrılabilmiş midir küstah gururundan, okur gerçekten okumuş mudur, kalbine benzettiği sözcükleri? Yazmak, fildişi bir paradigma. Bu bir dosya, yazarı okura yakınlaştıran, amacını ve gayesini anlatan. Arada bir TİMETURK’te bir yazar ve kulesi. Fildişi mi bilemem.

Polisiye roman yazarı Ahmet Ümit ile edebi literatürde sık yankılanan bir doktrini konuştuk: “Fildişi kule”.

Yazarın, okurdan, dünyadan ve toplumsal olaylardan uzaklaşıp kendini fildişi bir kule olarak gördüğü sanatına kapanması doğru mudur? Yakınlık ve uzaklık arasındaki bu ince mercek nasıl ayarlanılmalıdır?

Başkaları ne yapar bilmiyorum ama ben bir yazar olarak fildişi kuleye sığınmayı doğru bulmuyorum. Yaşadığımız dünyada açlık, savaş ve felaketler var. Bir yazarın da ahlaki olarak bunlara duyarlı olması gerekir. Kendi içine dönüp sadece kendini anlatmak, his dünyasında boğulup, topluma karşı kayıtsız kalmak ahlaki değildir. Bizler insanı anlatırız, eğer siz insanların arasında yaşamazsanız bunu anlamazsınız.

Edebiyat, toplumsal yozlaşının önünde bir emniyet sübabı vazifesi görebilir mi?

-Elbette görebilir. Yazarlar hayatın daha güzel olması için çalışırlar. İnsan psikolojine karşı eleştirel bir bakış takınırlar ve bu bakış kişinin düzelmesini sağlar. İyi yazarlar bunları görür ve bir ayna objektifliğinde yansıtır. Sadece daha çok satmak ve şöhret sahibi olmak için yazanlar ise aşk, sek ve şiddeti öven metinler yazar.

Aşk en çok dejenere olmuş kavramlardan biri. Buna rağmen insanlar aşk ile ilgili metinlere olağanüstü bir ilgi gösteriyor. Neden aşk?

Aşk insanların en kolay mutlu olacağı yoldur. İnsana verdiği mutluluğun yanı sıra derin bir ümitsizlik ve yıkım da getirir. Aşk endüstriyel bir forma sokulduğundan beri sürekli manipüle ediliyor. Edebiyattan sinemaya sürekli insanlara pazarlanan bir duygudur. Sevgililer günü diye bir gün bile var. Bu durumun ne kadar vahim olduğu açıkça görülüyor. Romanlarda, şiirlerde geçen ve insanlara pazarlanan aşk geçici bir duygudur. Tasavvufi aşk, doğa veya yaşam aşkı bunlardan farklı, nispeten daha kalıcıdır. İnsanlar aşkı tercih ediyor çünkü hayatlarının hiçbir amacı yok. Eskiden insanlar dünyayı değiştirebileceklerine inanırlardı. Şimdi ise bu inancı tamamen yitirdiler.

Sözcüklerimizi yitirdik zamanla. Yitirdikçe sığ ve basmakalıp olduk. Ruhumuzdaki incelikleri de kaybettik. Sanattan nasıl uzaklaştık, neden okunmuyor şiir?

Artık sadece egolarını şişirmek, midelerini ve bedenlerini doyurmak, daha iyi yemek, daha iyi içmek için yaşıyor insanlar. Edebiyat ve sanat ise insanın ruhunu doyuran bir uğraşıdır. Günümüzde insanlara maddi rahatlık vaat edilerek mutlu olacakları telkin ediliyor. Oysa bunlar insanları çok daha mutsuz ediyor. Çünkü sürekli yarışmak zorunda bırakılıyorlar. Hep daha iyi giyinmek, daha iyi yemek, daha güçlü, daha başarılı, daha ünlü olma ihtiyacı hissediyorlar. Egolarını şişirdikçe şişiriyorlar. Edebiyat dünyası da yarışan yazarları barındırıyor içinde. Onlar her zaman daha çok satmak, daha şöhretli olmak istiyorlar.

Yazarların yayınevleriyle tabiri caizse papaz olması sık karşılaşılan bir durum. Bu durumun nedeni nedir?

Çok iyi şiirleri, kitapları olduğu halde eserini bastıramayan bir sürü insan var, yayınevlerinin ise maddi sıkıntıları. Örneğin Almanya’da ilk basılan bir kitabın iki bin ile üç binini devlet alıyor. Bu durum yayınevinin rahatlamasına kitabın piyasaya akışının hızlanmasına sebep oluyor.

Haber Ara