Sözün Erimi: Müftüoğlu'nun Uyan(dı)rışı
60’lı yıllardan bu yana yazın dünyasının içinde yer alan Atasoy Müftüoğlu’nun eseri İslamcı aydınların düşünsel gelişimini gösteren önemli bir çalışma.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-07-30 08:18:00
Sözün Erimi, söyleşilerden oluşan bir kitap olarak, 1960’lı yıllardan bu yana yazın dünyasının içinde yer alan Atasoy Müftüoğlu’nun ve aynı zamanda Türkiyeli müslümanların süreç içerisindeki düşünsel gelişimini, tevhidî uyanışını izlemeye olanak vermesi bakımından oldukça önemli bir çalışma.
Bir düşünürle yapılmış söyleşilerden oluşan bir kitabı okumak, benzer konular etrafında şekillenen cevapları, yinelemeleri baştan kabullenmeyi gerektirmekle beraber, düşüncelerin, zamanın seyri içerisinde hem ifade ediliş biçimi hem de nitelik bakımından gelişmesini izlemeyi sağlayan heyecanlı bir uğraş. Atasoy Müftüoğlu’yla 1980-2008 yılları arasında gerçekleştirilmiş söyleşilerden oluşan Sözün Erimi geçtiğimiz sene genişletilerek yayınlandı. Kitapta yer alan söyleşiler, İslamî kimliğin gereği olan çağa tanıklık etme bilincini yansıtan tarihî birer belge olma niteliği de taşıyor. Pozitivist kökenli bir yazınsal tür olan özyaşamöyküsü; yazarın, hayatını, yazarken bulunduğu konumunu meşrulaştırmasına yönelik ilerlemeci ve öznel bir perspektifi içinde barındırırken, Sözün Erimi gibi söyleşiler toplamı kitapların tarihî belgelerden oluşan yapısı sebebiyle daha nesnel olduğunu söyleyebiliriz.
Sözün Erimi, söyleşilerden oluşan bir kitap olarak, 1960’lı yıllardan bu yana yazın dünyasının içinde yer alan Atasoy Müftüoğlu’nun ve aynı zamanda Türkiyeli müslümanların süreç içerisindeki düşünsel gelişimini, tevhidî uyanışını izlemeye olanak vermesi bakımından oldukça önemli bir çalışma.
Atasoy Müftüoğlu’na seneler boyu benzer sorular yöneltilmiş. Dünyadaki evrensel İslamî hareketlerin durumları, karşılaştıkları sorunlar, birbirleriyle münasebetleri, İran devrimi ve dünyadaki yansımaları, Türkiye’de İslamî mücadelenin durumu, İslamî eğilimleri olan kitlelerin statükocu duruşları ve muhtelif meseleler üzerine görüşleri alınmış. Atasoy Müftüoğlu’nun kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevapların da süreç içerisinde dil ve söylem olarak geliştiğini görüyoruz.
Bir Sürecin İzleri
İslam dünyasından çevirilerin yapılmasıyla Türkiye’de filizlenen tevhidî uyanış süreci içerisinde önlerinde herhangi bir örneklik bulunmayan, genellikle sağcı/devletçi bir duruşa sahip olan müslümanlar, Hamza Türkmen’in tabiriyle “elleriyle kaza kaza” tevhidî bir kimlik kazandılar. Atasoy Müftüoğlu’nun söyleşilerinde bu sürecin izlerini açıkça takip etmek, müslümanların geleneksel söylemden kitabî söyleme geçişlerini izlemek mümkün. Bu gelişimi ve uyanışı, Rasim Özdenören’in Atasoy Müftüoğlu ile 1980 yılında Mavera dergisi için yaptığı söyleşide yer alan tasavvufu bütüncül olarak olumlayan ifadelerin, sonraki söyleşilerde yerini tevhidî ve devrimci bir söyleme, sağcı ve gelenekçi bir din anlayışını kabullenen söylemin yerini Kuranî terimlerle inşa edilmiş bir dile bıraktığını görüyoruz. Bu söyleşide İngiltere’de ziyaret ettiği bir şeyhin “derin seziş ve engin bakış”ını anlatan Atasoy Müftüoğlu, bundan sadece üç yıl sonra Yaşar Kaplan’la yaptığı söyleşide, “cahilî ve tağutî iradeler”den, “din haline getirdiğimiz tarihî malumat kırıntıları”ndan, “Allah’ın hükmünü kaldırıp yerine kendi hükümlerini koyan tağutların, şahların, kralların, saltanatlarını din adına aklayan şeyhler”den, “atalar dini”nden söz etmektedir.
Atasoy Müftüoğlu, uyanış devirlerinde tercümenin dönüştürücü rolünü verdiği cevaplarla açıkça ortaya koyuyor, tercüme edilen öncü şahsiyetlerin Türkiye’li müslümanları nasıl etkilediğini ve Türkiye’de tevhidî bilincin oluşmasına katkılarını ortaya koyuyor: “...bütün bu müslümanlar, bizim, öteden beri kafalarımızda iftiharla taşıyageldiğimiz ulusalcı İslâm’ı ve ulusalcı yaklaşımlarımızı bir daha onlara dönemeyeceğimiz bir şekilde cahilî bir enkaz olarak cahiliye çöplüğüne fırlatıp atmışlardır. Bütün bu müslümanlar da bize kitabî bir İslâm’ı öğütlemektedir. Onlar da bizi Kur’an’ın ve sünnetin yoluna çağırmaktadır. Bu isimlerin ve eserlerinin gürültü koparmaları, şu veya bu yönde tedirginliklere sebebiyet vermesi, bizim ulusalcı din gururumuzu kırması yüzündendir. Kimi dönemlerde ulusalcılığı, kimi dönemlerde mukaddesatçılığı, kimi dönemlerde Anadoluculuğu ve tarihçiliği, kimi dönemlerde saltanatçılığı ve kavim asabiyetini, kimi dönemlerde de cahilî bir sağcılığı din haline getirmiş ve bütün bunlara din olarak inanmış gelenekçi ve görenekçi müslüman toplum, elbette bu isimlerden, bu eserlerden rahatsız olacaktır.”
Atasoy Müftüoğlu, ulusçu, anadolucu, sağcı din anlayışının terk edilip yerine tevhidî bir kimliğin inşa edildiği uyanış süreci boyunca, dünyadaki İslamî hareketleri, öncü şahsiyetlerin fikir ve çabalarını, İran İslam Devrimini gerçekçi ve müslüman bir bakış açısıyla ele alarak; Türkiyeli müslümanların zihinlerinde evrensel bir İslamî bilinci ayaklandırmaya, müstekbir enformasyon kanallarınca kirletilen bellekleri ışıtmaya, dünyadaki İslamî mücadeleye ve İran’a yönelik önyargıları kırmaya çalışmıştır. Arap rejimlerindeki zalim saltanatlardan İslamî bir ailenin niteliklerine, ulusal cahilliklerin ve sapmaların vehametinden günümüzde aslî amacından sapmış bulunan haccın ıslahına, Çeçenistan, Afganistan, Bosna ve Filistin direnişlerinden müslümanca bir sanatın nasıl olması gerektiğine kadar birçok konuda görüşlerine başvurulan Atasoy Müftüoğlu, hayatın bütününü kuşatan, hayatın bütününü İslamî bir perspektifle değerlendiren örnek bir düşünür ve eylem adamı profili çiziyor.
Konformistlik/Statükoculuk Sorunu
Söyleşilerde, Atasoy Müftüoğlu’nun, Türkiyeli müslümanların içinde bulundukları sorunlar içinde, tevhidî uyanış sürecini en çok baltalayan konformistlik/statükoculuk sorununa karşı oldukça net bir tavır alarak; kitlelerin benimsediği bu aşağılık pozisyonu sarsmak için çaba sarf ettiğini görüyoruz. İslamî eğilimlerin tamamının konformist olduğu dönemlerde verilen bu çabanın oldukça duyarlı bir davranış ve salih bir amel olduğunu belirtmek gerek. Ali Şeriati’nin “dine karşı din” olarak formüle ettiği bu başkalaşım/tahrif sürecini başarılı bir şekilde okuyan Atasoy Müftüoğlu, kendini müslüman olarak tanımlayan kitlelerin sağcı/devletçi duruşlarıyla ilgili tespit ve söylemlerini dönemin konjonktürel ve siyasal ortamına göre tazelemiştir. 1987 yılında gerçekleştirilmiş bir söyleşide gördüğümüz gerçek İslam/Amerikan İslamı ayrımı ile 2008 yılında gerçekleşen bir söyleşide müstekbirlerin onayladığı bir din anlayışı olarak yer alan “neonurculuk” tanımlaması bu savı doğrulamaktadır. Atasoy Müftüoğlu, İslamî kimliğin özgür ve toplumlaşmış bir şekilde yaşayabilmesi yolunda engelleri aşıp, müslüman olarak var olmayı hedeflemiştir. Ona göre “İslamî var oluş biçimi, İslamî dünya ve hayat görüşünü yeniden insanlığın bilincine kazandırmaktır.”
Profesyonel olarak yazmadığını her fırsatta dile getiren Atasoy Müftüoğlu, ilk denemelerini 1960’lı yıllarda muhafazakâr dergi ve gazetelerde yayınladı. Bu dönemde edebiyat çevreleriyle de ilişkiler içerisine girdi. Diriliş, Mavera gibi dergiler için aktif bir şekilde çalıştı. Bu dergilerde denemeler yayınlayan Müftüoğlu, bu edebiyat çevrelerinden muhafazakârlıkları, demokratik sistemi benimseyerek partili olmaları, tasavvufî eğilimleri, İran yerine Afganistan’ı önceleyen ve devrimi yok sayan tutumları sebebiyle koptu. Sanatın başı dik ve direngen olması gerektiğini düşünüyordu. Söyleşilerinde yer alan bu türden anektotlara bakıldığında Atasoy Müftüoğlu’nun yaşamında tevhidî kimliğin bir belirleyen olarak yer aldığı açık bir biçimde görülüyor.
Modern dönemlerde İslamî kavramsallaştırmalar yapamadığımızı, her türlü tanımlamanın Batılı entelektüeller tarafından dayatıldığını söyleyen Atasoy Müftüoğlu, müslümanların sanatı da bu yüzden sahih bir şekilde değerlendiremediklerini belirtiyor. Ona göre sanatın/edebiyatın hayatın tüm alanlarını kuşatması, dünyayı ıskalayan, günümüzün siyasal ve sosyal problemlerine cevap üretemeyen ve tasavvufî öğelerin ardına sığınarak direnişi öteleyen bir edebiyat anlayışının kabul edilmesi mümkün değildir. Müslümanlar sanatı/edebiyatı putlaştırmaktan kaçınmalıdırlar. “Bizim sanat, edebiyat, hikmet uğraşımız hayatın, toplumun tam kalbinde cereyan etmelidir. Bu uğraşlar hayatı, toplumu, dünyayı ve tarihi daha insanî kılmak, daha ahlakî kılmak, daha âdil kılmak için sürdürülmelidir.”
Atasoy Müftüoğlu, Sözün Erimi, Hece Yayınları, Ankara
SON VİDEO HABER
Haber Ara