Arap basınından manşetler
Arap basınında bugün genellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin Ortadoğu’ya yönelik yoğun diplomatik girişimi öne çıktı. İşte bugünkü Arap Gazetelerinden bazıları:
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-07-30 12:16:00
Defne Bayrak / TIMETURK
Bugünkü Arap basınında öne çıkan konularda farklılık göze çarptı. Buna karşın Amerika’nın Orta Doğu’ya yönelik diplomatik atağı öne çıktı. İsrail’le müzakereler ve Lahey’deki Tahkim Mahkemesi’nin kararının Sudan’da kabul görmesi de gündeme oturan konular arasında yer aldı.
El-Kuds El-Arabi Gazetesi’nde bugün “Amerika’nın Şüpheli Askeri ve Diplomatik Atağı” başlığı yer alıyor. Yazının özetinde şöyle geçiyor: Arap bölgesi şu anda çok yönlü bir Amerikan atağına şahit olmaktadır. Barış Elçisi Senatör George Mitchell, Ramallah ve işgal altındaki Kudüs’te Filistin ve İsrailli yetkililerle görüştükten sonra birden çok Arap ülkesinin başkentlerine tura çıktı. Suriye’nin başkenti Şam’a saptı ve orada cumhurbaşkanı Beşşar Esad ile görüştü. Ebu Dabi ve Bahreyn’e de yönelmesi kararlaştırılmış bulunmaktadır.
Mitchell’in bu ziyaretinin başlığı; “Bölgede Barış Sürecini Yaşatma”. Ancak bölgeye önümüzdeki hafta gerçekleşmesi planlanan ABD Dışişleri Bakanı Robert Gates ve ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı James Jones’in gezileri daha kapsamlı boyutlara sahip. Zira bu ziyaretler stratejik meselelerle ilgili olup güvenlik ve stratejik dosyalara odaklanacak.
Savunma bakanının bölgede George Mitchell’le aynı anda ya da Mithcell ayrıldıktan sonra varolması iki yörüngenin beraber yürüdüğü izlenimi uyandırmaktadır. Yani İran ve uzlaşma yörüngeleri. Bakan Gates General Jones’la beraber İsrailli mevkidaşlarıyla İran’ı vurmak için saldırı seçeneğine sığınma durumunda askeri yönlerde anlaşmaya geldi. Senatör Mitchell ise başkanı Hillary Clinton’un, İsrail’in yerleşimi durdurma kararına bağlı kalmaya teşvik edilmesi için Arapların İsrail’le normalleşme adımlarını atmasının zorunlu olduğundan bahseden sözlerini fiile dökmek istiyor. Bu, Ebu Dabi ve Bahreyn’e ziyaretini de açıklamaktadır.
Dar El-Haliç Gazetesi’nin ilk sayfasında “Kuşatma Altında Obama’nın Parıltısı” başlığı göze çarpıyor. Yazıda şöyle deniyor: Bu yönetimin 6 aylık ömründe Obama’nın, Biden’in ve Hillary’nin tutum ve hareketlerinde çeşitli farklılıklar ortaya çıktı. Beyaz Saray özellikle Amerika’nın diğer büyük devletlerle ilişkilerine dair tutumlarında ya da İran dosyasında, aynı şekilde bölgeyle ilgili, Arap-Siyonist çatışmasıyla, Irak ve Afganistan’la ilgili açıklama üstüne açıklama yapmak zorunda kaldı. Gerçek şu ki orada Barack Obama’yı kuşatan iki şahin bulunmaktadır. Bunlardan biri Bedin, diğeri de Hillary’dir. Zamanla birinin Dick Cheney’e diğerinin de Condoleezza Rice’a dönüşmesinden ve onların oğul Bush edasıyla yönettikleri gibi bu ikisinin de Obama gibi otorite sahibi olmasından korkulmaktadır. Özellikle bombalar ve mayınlar yeni başkanın yüzünde şimdiden patlamaya başladı. Bunların en tehlikelisi de ırkçılık ve Amerika doğumlu olmamakla suçlanması, başkanlığının yasallığından şüphe edilmesidir. Baskı kulisleri ve etkilenen şirketlerin, kalkıştığı tüm reform girişimlerine karşı yaptıkları da bunların dışındadır.
Obama’nın ışığı görüldüğü gibi eritilene kadar kuşatma altında. Ancak ayaklanır ve en azından ilan ettiği değişim yolundaki engelleri aşarsa bu kuşatma kalkar.
Şark El-Ewsat Gazetesi’nde “Hillary Clinton’a Peçe Yok” başlıklı makale dikkat çekiyor. Makalenin yazarı Ann Abulbayom şöyle diyor; “Orada Clinton’u sessizliğe zorlayan bir şey yoktu. Ya da bir başka ifadeyle kendisi gündem oluşturmak için çok sayıda araca sahip. Nitekim bunu birçok kez yaptı. Şubat ayında; “Çin’le insan haklarını tartışmak önemli değil. Onların ne söyleyeceğini biliyoruz” dediğinde sınırlı tartışmalara sebep oldu. O vakitten sonra etkin bir şekilde insan haklarından ve Amerikalılar için merkezi öneminden bahsetmeye başladı. Geçtiğimiz hafta Asya’da savunma şemsiyesini tartışıp; “Amerika, İran nükleer silah sahibi olduğu taktirde Orta Doğu’yu savunmaya güç yetirebilir” diyerek yeni bir hata daha işledi. O andan itibaren kendisi ve diğerleri İran’ın nükleer politikasının sonuçlarını bilmezden gelerek bu açıklamalardan dönmeye başladı. Hillary’nin açıklamaları yönetimin diğer üyeleri için de sürpriz etkisi yarattı. Zira onlar başka şahıslara güdümlü füze programlarının tamamen hazır olduğunu haber vermişti.
Dış politikanın oluşturulmasını elinde bulunduran sadece Clinton değil. Orada Bedin’de bulunuyor ve o da bunu yapmaya alıştı. Örneğin son olarak çıktığı Ukrayna ve Gürcistan gezisinin ardından Rusya ekonomisi için “yavaş yavaş eriyip gidiyor”, Rus halkı için de “azalıyor” ibarelerini kullandı.
Büyük ölçüde iki açıklama da doğru olmasa bile Clinton kendisi Rusya’ya Amerika’nın devletlerine hala büyük bir güç olarak baktığını vurgulamak zorunda kaldı. Bu da Ruslar bundan ne çıkaracak, sorusunu sormaya itmektedir.
Bununla Amerika’nın dış politikasının sadece diktatörlüklerde görülen şekilde tamamen temiz ve bir olmasını hedeflemiyorum. Ancak diyorum ki iş Obama’ya değil Hillary’ye dönmektedir. Dışişleri bakanının ne üzere olması gerektiğini belirleyen bir rapor bulunmaktadır.
Birleşik Arap Emirlikleri’nden El-Beyan Gazetesi “Araplara Şantaj…Ret” başlığı altında şöyle diyor: Tel Aviv’de de Filistinlilerle müzakerelerin İsrail ve Amerika’nın yerleşimlerde inşaatı dondurması hususunda anlaşmaya varmalarından sonra başlayacağı söylendi. Bu dondurma da Washington Araplardan normalleştirme için sözler almadan ilan edilmeyecek. İbrani devletinde normalleştirme üzerine tekrar edilen sözler, Amerika’nın Mitchell ve diğer yetkilileri tarafından, İsrail’in yerleşimi dondurması için Arapların teşvik edici adımlar atmasının zorunluluğu üzerine yapılan açıklamalarıyla tamamen uyuşuyor.
İbrani devleti şu ana kadar Arap Girişimi konusunda konumunu ortaya koyan resmi bir cevap sunmadı. Ancak bunun yerine başlarında yönetimi tarafından barış sürecini canlandırmakla görevlendirilen Mitchell olmak üzere Amerikalılar İsrail’den girişim hakkında bir cevap vermesini istiyor. Yoksa faydasızca gelip gidecek ve kısır döngüden çıkamayacak.
Dar El-Haliç Gazetesi’nin görüşler ve incelemeler sayfasında ise “Abyei Anlaşmasından Sonra Washington ve Hartum” başlıklı yazıda şöyle deniyor: Sudan’da yönetimin iki ortağı Ulusal Kongre ve Halk Hareketi’nin Lahey’deki Daimi Tahkim Mahkemesi’nin Abyei Bölgesi’nin sınırlarının çizilmesi hususunda yayınlanan kararını kabul etmesi Sudan’ın geleceği ile ilgili iki önemli gelişmeyi ortaya koymaktadır. Birincisi Sudan’ın istikrarı ve Güney Sudan’da ‘ayrılma ya da Sudan’ın kalan bölgeleriyle birliğe devam’ üzerine yapılacak referandumdan sonraki ihtimallerle, ikincisi ise Sudan’ın Amerika ile ilişkisiyle ilgili. Acaba bu ilişki çarpışma ve çatışma ilişkisi mi yoksa çıkarlar çerçevesinde karşılıklı anlayış üzerine kurulu bir yardımlaşma ilişkisi mi? Özellikle Amerika’nın Sudan’daki çıkarları: nüfuz, petrol ve Washington’un uygun gördüğü üzere Sudan’ın rolünün sınırlandırılması.
Halk Hareketi’nin ve Hartum Hükümeti’nin bu kararı kabul etmesi Naivasha Anlaşması’nın uygulanması önünde, yolun açılması için önemli fırsatlar bulunduğu anlamına gelmektedir. Zira iki taraf da edindikleri acı tecrübeden sonra Sudan’da istikrarlı bir hayat için yükümlülükler getirmeyen gönüllü barışın alternatifi olmadığını anladı.
Mahkemenin bu kararının kabulü ayrıca Amerika ve Hartum hükümeti arasında karşılıklı anlayış için fırsatların olumlu yönde sürdüğü anlamı taşımaktadır.
SON VİDEO HABER
Haber Ara