Ergenekon ve ABD’nin nükleer teknoloji izni...
Taraf yazarı Lale Sarıibrahimoğlu Ergenekon soruşturmasını başlatan pek çok faktör arasında dış faktörlerin etkinliğini kaleme aldı. Sarıibrahimoğlu'na göre soruşturmanın başlaması GNEP'e üyeliğiyle doğru orantılı...
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-07-22 14:36:00
Lale Sarıibrahimoğlu'nun yazısı...
Komplo teorilerine inanmasanız da resmî söylemin ötesinde devletlerin derinlerinde izlenen politikaları anlamaya çalışmakta yarar var. Bırakın sade vatandaşı bürokrasi koridorlarının üst katlarında görev yapanlar bile, devletlerinin izlediği kimi gizli konulardan haberdar olamazlar. Dolayısıyla bazen gerçek ile komplo teorilerini birbirinden ayırmak zorlaşır.
Ne var ki, aylar önce okuduğum Ergenekon konusunu ele alan yabancı kaynaklı bir makale, Türkiye’deki yasadışı oluşumlarla mücadele ve dış etkenleri konusunda, komplo teorilerinin ötesine geçen ve gerçekler ile bağdaşan bazı ipuçları veriyordu.
Christopher Deliso adlı yazar, geçen yıl şubat ayında kaleme aldığı, “Türkiye’de Derin Devlet Darbesi Önlendi,” başlıklı yazısında, Ergenekon’un, Komünist yayılmacılığa karşı ABD önderliğinde NATO bünyesinde kurulan ve daha sonra pek çok ülkede dağıtılan Gladio örgütlenmesi ile arasındaki bağı ve bugünkü durumunu irdeliyor (Deep State Coup Averted in Turkey, balkananalysis.com, 9 February 2008).
Deliso’ya göre, “Türkiye’de derin devlet yapılanmasının nerede başladığı ve niçin başladığını biliyoruz. Gerçekte, ironik de olmanın ötesinde son 60 yılda Türk toplumu ve siyasi istikrarına tehdit oluşturan, ‘Derin devlet,’ bu ülkenin Batılı müttefikleri ve en başta ABD tarafından oluşturuldu. 2. Dünya Savaşı’nın ardından NATO’nun kurulmasıyla birlikte bu askerî ittifak, bir Sovyet işgaline karşı direniş ve sabotaj kampanyaları düzenleyecek ‘gizli ordular” oluşturdu. Ancak bu gizli ordular, yolsuzluklara karışırken, iç politika ve topluma müdahale etmeye, ve hatta bazı durumlarda solcular ile genelde vatandaşlara zulüm etmeye başladılar. NATO gizli ordularının en ünlüsü İtalya’daki Gladio operasyonu olurken, bu tehlikeli politikanın, Kontrgerillaların kurulmasıyla birlikte en ciddi uzun vadeli sonuçlarının Türkiye’de yaşandığı söylenebilir.”
Ancak Deliso’nun da vurguladığı gibi dünya değişirken Türkiye’de de değişim gerekiyordu. Devlet içinde oluşan illegal yapılanmaların tasfiyesi Türkiye’nin dış dünyadaki itibarı açısından da önem taşıyordu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Ocak 2008 başında ABD’yi ziyareti ile birlikte Ergenekon tutuklamalarının başlamasının da tesadüf olmadığı çokça söyleniyor. Türkiye içinde ise birbirlerinden hoşlanmasalar da iktidardaki AK Parti ile TSK üst kademesi arasında, anayasal düzeni silah zoruyla değiştirme arayışı içinde olanlarla mücadele konusunda bir mutabakat olduğu söyleniyor. Gerçi, son olarak Taraf’ın ortaya çıkarttığı ve AK Parti’yi bitirmeyi öngören eylem planının varlığı konusundaki ciddi kanaat, taraflar arasında ne denli uzlaşma olduğu konusunda soru işaretleri doğurmuş bulunuyor.
Ancak son tahlilde, yurt savunmasında kritik öneme sahip silah kuvvetlerin bünyesindeki yasadışı işlere karışmış kimi unsurların ayıklanması ve derin ayrışmanın sonlandırılması, Türkiye açısından hayati öneme sahip olması nedeniyle siyasi otoritenin bu soruna bizzat el atması elzem.
Zira, Türkiye’nin, vahim boyutlara ulaşmış çeteleşmeler ile hesabını görmemiş olması, içeride derin ayrışmalara yol açarken dışarıda da itibarını artan biçimde sıfırlıyor.
Dolayısıyla, dış etkenler de, istikrarsızlık unsuru derin devlet ile hesaplaşmasını Türkiye’ye dayatıyor.
Türkiye’nin dış politika alanlarında manivela gücüne erişmesinin yanı sıra nükleer enerji santralleri kurması için geçen yıl ABD’den onay gelmiş olması da ülkeyi sarmalayan illegal yapılarla etkin mücadeleyi zorunlu kılıyor.
Türkiye’nin nükleer enerji santralleri kurma planlarının neredeyse 20 yıllık bir geçmişi var, ancak bu planın yakın tarihe kadar gerçekleşmesi mümkün olmadı. 1990’yı yılların ortalarında görüştüğüm üst düzey bir Türk Atom Enerjisi Kurumu yetkilisi, ABD’nin izni olmadan Türkiye’nin nükleer enerji santrali kurmasının mümkün olmadığını belirtiyordu. Zaten yakın tarihe kadar da Türkiye’de bazı şirketlerin yabancı ortaklarıyla giriştiği, nükleer silahların yayılmasının önünü açabilecek teknoloji ticareti, ABD’nin yakın takibindeydi. Bu ticarete getirilen sıkı denetim sonrası, Washington yönetimi geçen yılın başlarında, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki müttefiklerinin yanı sıra Türkiye’nin de, Küresel Nükleer Enerji Ortaklığı’na (GNEP) katılmasını Kongre’den geçirtmişti. 2006 yılında ABD tarafından kurulan GNEP, nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanımı, taraf ülkelerin böylece petrole bağımlılığını azaltmayı ve nükleer silahların yayılması riskini uluslararası ortaklıklar kurarak önlemeyi amaçlıyor.
Amerikan Kongresi, Ergenekon tutuklamaları sürerken ve Gül’ün dönemin ABD Başkanı George Bush ile görüşmesinin hemen akabinde 22 Ocak 2008 tarihinde Türkiye’nin GNEP’e üyeliğini onayladı.
Christopher Deliso, belki tesadüf belki de değil, Ankara’nın GNEP’e dahil edilmesinin, Türkiye’de derin devlete karşı mücadele edenlerin ellerini güçlendiği bir döneme rastladığına işaret ediyor.
Ergenekon bağlamındaki derin devlet soruşturmasını başlatan pek çok faktör arasında dış faktörlerin etkinliğini yabana atmamak gerekiyor.
Kaynak: Taraf
SON VİDEO HABER
Haber Ara