Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Neden kriz bazılarının işine yarar?

Endonezya, fırtınaya hazırlanan büyük, fakir ülkelerdeki iktidar partilerinin son zaferi. Zengin ve sorumsuz emsalleri bu kadar şanslı değil.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-07-20 15:53:00

Neden kriz bazılarının  işine yarar?
Büyük Bunalım'dan bu yana yaşanmış olan en büyük küresel ekonomik krizin görev başındaki siyasi liderleri tehlikeye atacağı düşünülebilir. Aslında, gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda durum tam da tersini gösteriyor. Asya, Latin Amerika ve Doğu Avrupa'nın çeşitli yerlerindeki iktidar partileri için işler iyi gidiyor. Küresel büyümedeki ani düşüşe rağmen bu partilerin çok azı isyanla karşılaştı. Yakınlarda Hindistan'daki Kongre Partisi büyük bir başarı elde etti. Son olarak da Endonezya'da Başkan Susilo Bambang Yudhoyono, ülke ekonomisi Asya'nın geri kalanıyla birlikte yavaşlamış olsa da, oyların yüzde 60'ını alabileceğini gösterdi.

Peki neden başımızdakilerden kurtulmuyoruz? 1990'ların büyük bir bölümünü ve içinde bulunduğumuz on yılın başlangıcını düşünürsek, gelişmekte olan piyasaların büyük bir kısmı kur dengesizliği, bankacılık sistemlerinin çöküşü, dengesiz enflasyon oranları ve nispeten düşük ekonomik büyüme oranlarıyla başa çıkmak zorunda kaldı. 1990'lı yıllarda gelişmekte olan piyasalarda gayrı safi yurt içi hasılanın büyümesi ortalama yüzde 4 civarındayken, enflasyon oranları iki basamaklı değerlerde seyrediyordu. Bu durum ülkedeki yönetici sınıfa yönelik bir kızgınlık yarattı ve Brezilya'nın Luiz Inacio Lula da Silva'sından Türkiye'nin Recep Tayyip Erdoğan'ına kadar geniş bir coğrafyada yeni nesil popülist liderleri gündeme getirdi.

Bu adamlar işe küresel piyasaları korkutarak başladı. Seçim söylemleri onların büyük iş adamlarına yüklenirmiş, serbest ticareti engellermiş ve zenginliği yaymak için devletin ağır elini kullanırmış gibi görünmelerini sağladı. Bunun yerine ılımlı reform yollarından geçtiler, ticareti güçlendirip yabancı yatırımcıları ülkelerine davet ettiler ve her şeyin ötesinde mali istikrar üzerine odaklandılar. Sonuç olarak küresel ekonominin atağa kalktığı 2003 yılında bu ülkelerde ciddi zenginleşme işaretleri görüldü. Sonraki beş yıl içinde gelişmekte olan piyasalardaki büyüme hızı yüzde 7'ye çıktı ve enflasyon ortalama yüzde 5'lere geriledi.

Tarihlerinde uzun dönemli ekonomik istikrarsızlıktan muzdarip Rusya, Brezilya ve Şili gibi bir kısım büyük gelişen piyasalar bu patlama yıllarını döviz biriktirmek ve mali pozisyonlarını sağlamlaştırmak için kullandı. Bugün, ekonomilerini canlandırmak için çok harcayarak ve kendi para birimlerini koruyarak küresel krizle başa çıkmak için ihtiyaç duydukları paraya sahipler.

Dolayısıyla bu adamlar serseriden çok bilgeye benziyor. Bu noktada suçlama faktörü kritik bir önem kazanıyor. 90'ların başındaki peso krizi ya da 90'ların sonunda Asya ekonomilerinin başına dert olan bulaşıcı virüs örneklerinde olduğu gibi, geçmişteki afetlerde gelişmekte olan ekonomilerde borç sorunu baş gösterir ve seçmen bu sebepten ötürü liderleri sandıkta cezalandırırdı. Asya krizinin Cakarta'yı aleve verdiği ve diktatör Suharto'nun görevden alınmasına sebep olduğu Endonezya bu durumun en tipik örneği. Günümüzde büyük fakir ülkelerin çoğu sorumluluk sahibi borç veren konumundayken zenginler sorunlu borç alanlar oldular. Kredi krizi ABD'de başlayıp zengin ülkeleri vurdu. Bu zenginler gerilemeyle başa çıkabilmek için eskisinden de fazla borçlanmak zorundalar. Bu karışıklığın kamuoyunda yarattığı öfke Amerika'da görevdeki partiyi yerinden etmekle kalmadı; şimdi de Gordon Brown'ın koltuğuna mal olacak gibi görünüyor. Anketler ekonomik krizin en büyük yaralıları olan Japonya, İrlanda, Portekiz ve Yunanistan'da da koltuktakilerin başlarının belada olduğunu gösteriyor.

Suçun izlerini takip ettiğiniz zaman Doğu Avrupa'daki birkaç dibe vurmuş gelişmekte olan piyasaya rast geliyorsunuz. Ekonomisi şimdiden IMF'nin can simidiyle yaşayan ve 2009 yılında yüzde 6 küçülmesi beklenen Macaristan klasik bir büyüme-küçülme döngüsünü takip ediyor. Son anketler Macaristan'ın Sosyalist Parti'sinin halkın sadece yüzde 18'inin onayını alabildiğini gösterdi. Siyasi sınıfları hakkında belli ki gözleri açılmış olan Romanyalılar ve Letonyalılar da fena halde dibe vurmuş durumda. Ama bölgenin en büyük ekonomisi olan Polonya'da baştaki Medeni Platform Partisi halkın desteğini halen arkasında hissediyor. Parti bu yılın haziran ayında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinin en büyük galibi oldu. Polonya ekonomisi komşularından çok daha başarılı oldu. Ülke halkı kriz bölgesinde oldukları için suçluymuş gibi muamele edildiklerini hissediyor.

Kriz dönemlerinde, özellikle de yöneticiler kötücül yabancı kuvvetlerle savaşıyor gibi göründükleri zamanlarda, ülkedeki hükümetin ardından koşma eğilimi Lula ve Rusya'nın Vladimir Putin'i gibi gelişmekte olan ülke liderlerinin işine yaramaya devam ediyor. Son birkaç yıl içinde elde edilen nispeten yüksek ekonomik kalkınma oranlarının yarattığı iyi niyetten faydalanıp günümüzdeki düşüşün sorumluluğunun tamamını ABD'nin üzerine yıkıyorlar. Eğer çok kısa bir zaman içinde durum düzelmezse, seçmenler bu tür açıklamalara karşı daha az müsamaha göstereceklerdir. Ve henüz her şey için çok erken: ABD'yi 2007 sonunda vuran durgunluk, gelişmekte olan ülkelere ancak geçtiğimiz yılın sonunda ulaştı. Yani seçmenlerin sabrının tükenmesi için birkaç ay yeterli olacaktır. Uygulanmakta olan kapsamlı canlandırma programlarının ateşlemesi muhtemel enflasyon tehlikesi kamuoyunda kızgınlık ve korkuya da sebep olabilir. Ama an itibarıyla, kalkınmakta olan ülkelerde oy kullanan milyonlarca insan içinden geçmekte oldukları bu fırtınada gemilerinin kaptanından çok memnunlar.


(Sharma, Morgan Stanley Gelir Yönetimi gelişmekte olan piyasalar masası şefi.)
(newsweek türkiye)

Haber Ara