Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Anayasa Mahkemesi'ni nasıl bilirsiniz?

Anayasa Mahkemesinin, Türkiye’deki konumu ve yapısı YARGI REFOMU ve İPTAL DAVALARI bağlamında tekrar konuşulurken; bizde bu konuda yani Anayasa Mahkemesinin Konumu üzerine sade vatandaşın bilgisi olsun istedik.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-07-12 15:12:00

Anayasa Mahkemesi'ni nasıl bilirsiniz?
Cüneyt Altıparmak / TİMETURK

Anayasa Mahkemesinin, Türkiye’deki konumu ve yapısı YARGI REFOMU ve İPTAL DAVALARI bağlamında tekrar konuşulurken; bizde bu konuda yani Anayasa Mahkemesinin Konumu üzerine sade vatandaşın bilgisi olsun istedik.

Bu konuda çalışmaları olan Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi Dilhun Ayaydın’la konuştuk.

Sayın Ayaydın, şu sıralar Ankara Üniversitesinde İdare Hukuku alanında doktorasını yapmakta, gelecek vadeden hukukçu arkadaşımız bize yoğun çalışma ortamında zaman ayırdı ve sorularımızı cevapladı.

Sayın Ayaydın, sohbet teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Aslında sormak istediğimiz Anayasa Mahkemesi ve yapısı üzerine olması gerekenlerin neler olduğunu tespit etmek… Ancak tüm bunlardan önce Anayasa Mahkemesi nedir?, görevleri nelerdir?, diye sormak gerekiyor sanırım.

Anayasa Mahkemesi esas olarak Anayasa’ya uygunluk denetimi yapmakla görevlidir. Anayasa’nın üstünlüğü uyarınca Anayasa Değişikliklerinin, Kanunların, Kanun Hükmünde Kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğü’nün Anayasa’ya uygunluk denetimini yapmaktadır. Anayasa Değişikliklerini sadece şekil bakımından denetlerken, diğer kuralları ise hem şekil hem de esas bakımından denetlemektedir. Bunların dışında Anayasa’da kendisine verilmiş olan diğer görevleri yerine getirmektedir. Siyasi partiler hakkındaki kapatma davalarına ve Yüce Divan sıfatıyla başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Başbakanları, Bakanları ve Yüksek Yargı mensuplarını yargılamaktadır.

Anayasaya uygunluk derken kastınız?

Anayasa’ya uygunluk derken, şunu demek istiyorum: Mesela yeni bir kanun çıkarıldı. Çıkarılan bu kanun hakkında da Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası ile Anayasa Mahkemesi’nde dava açma hakkına sahip olanlardan biri (Cumhurbaşkanı, İktidar Partisi, Ana muhalefet Partisi, 110 Milletvekili) dava açtı. Anayasa Mahkemesi’de çıkarılan bu kanun Anayasa’ya aykırı mı yoksa değil mi diye incelemede bulunacak ve karar verecektir. Eğer Anayasa’ya aykırı ise bu kanun uygulama alanı bulamayacaktır.

Anayasa Mahkemesi sizce Anayasa Değişikliklerini Denetleyebilmeli mi? Yada denetlemezse neler olur?

Anayasa Mahkemesi Anayasa Değişikliklerinin denetimini yapmazsa toplumsal çatışma noktalarından ya da kırılmalardan bahsedilebilir, ancak bu her konjonktürde farklı görünüm arz edebilir. Bunun bir net “hayır” veya “evet” diyebileceğimiz bir cevabı yok maalesef. Anayasa Mahkemesi kuvvetler ayrılığı içinde yargı kuvvetine bağlı olarak çok önemli bir fonksiyon üstlenmektedir. Bugün devletin kuruluşuna kadar indiğimizde cumhuriyet, laiklik, sosyal devlet gibi en hassas konular Anayasa’da düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi’de Anayasa değişikliği yapılırken dahi böylesine önemli hassas konulara dokunmayacak, bunları sarsmayacak bir denetim yapmaktadır. Bu gereklidir. Ama sorun bu denetimi yaparken toplumun tüm kesimlerinin bu konu ve kavramlarda bir mutabakatı olmamasıdır.

Anayasa Yargısı niçin var, toplumsal mutabakat vardır veya yoktur, bunu yargı ile temin etmek ne kadar gerçekçi? Mesela Avrupa ne yapmış bu durumda?

Anayasa Yargısı ilk kez Amerika’da ortaya çıkmıştır. Daha sonra Avrupa’ya ve bütün dünyaya yayılmıştır. 21. yy’ın başında bulunduğumuz bu dönemde nerdeyse Anayasa Yargısının kabul edilmediği çok az sayıda ülke kalmıştır. Üstün hukuk ve üstün norm(kural) fikri bu düşünceyi zorunlu kılmıştır. İngiltere gibi istisnai ülkelerde Anayasa Mahkemesi bulunmamaktadır. Bununda sebebi İngiltere’de yazılı bir Anayasanın bulunmamasıdır. Biz model olarak Avusturya ve Almanya modeline daha yakınız. Anayasa Mahkemesi kimi ülkelerde daire biçiminde örgütlenmişken kiminde kurul şeklinde örgütlenmiştir. Kiminde vatandaşlara bireysel başvuru yolu tanınmışken kiminde bu yol bulunmamaktadır. Üyelerin atamasına baktığımızda tümünü ya da önemli bir kısmını parlamento atamaktadır. Görüldüğü üzere Anayasa Mahkemesi’nin yapılanması, görev ve yetkileri daha çok ülkede ki hakim siyasal anlayışa ve güçler dengesine bağlı olarak değişmektedir. Ancak, asıl olan şu ki, Anayasa yargısı bütün bir dünyada hızla etkinlik kazanmaktadır. Dünya’da beliren anlayış mahkemeyi kaldırmak değil tam tersi korumaktır.

Ama yargının siyasallaşması denince akla Anayasa Mahkemesi ve verdiği kararlar gündeme geliyor, yargı ve siyasetin içi içe olduğu bir mekanizma sanki…

Şimdi bakınız, yargının siyasallaşması başka bir şey, Anayasa Mahkemesinin hangi işlevi yerine getirdiği bambaşka bir şey. Maalesef ülkemizde Anayasa Mahkemesini eleştirme bir moda haline gelmiştir. Anayasa Mahkemesi, siyasi iradenin bizzat kendisine yüklemiş olduğu bir görevi yerine getirmektedir. Anayasanın üstünlüğü bağlamında kanun vd… kuralların Anayasa’ya uygunluğunu denetlemektedir. Üstüne basarak söylüyorum Anayasa Mahkemesi’nin, yaptığı denetim hukuki bir denetim olsa da kararlarının siyasi niteliği ve sonucu olan bir mahkemedir, nitekim; kıyaslayacak olursak idari yargı alanında faaliyet gösteren yüksek mahkememiz Danıştay’ın verdiği kararlar siyasi niteliği olan kararlar değil midir? Bir özelleştirme işini denetlemesi ve hükümetin özelleştirilmesin de ısrar ettiği bir ekonomik konuda hükümet aleyhine karar vermesinin siyasi sonuçları yok mudur? Ya da üst düzey bir bürokratın (Vali, Emniyet Müdürü, Müsteşar..) memuriyet durumuna ilişkin hükümetin yaptığı bir tasarrufa yargı organı olarak müdahale etmesi siyasi sonuçları olan bir konu değil midir?

Bu soruna bakışınız nasıl ?

Sorun burada iki aşamalıdır. Birincisi Anayasa Mahkemesinin verdiği kararların hukuki niteliğidir. İkincisi ise bu kararların toplumun bütün kesimleri tarafından kabullenilme sorunudur. Anayasa Mahkemesinin ya da bırakın Anayasa Mahkemesi’ni hangi mahkemenin kararı olursa olsun özgürce tartışılabilmesi demokrasinin bir gereğidir. Anayasa Mahkemesi özellikle basın yayın organlarında 367 kararı, Başörtüsü kararı ve İktidar Partisi hakkındaki kapatma kararında siyasallaştığı ve tarafsızlık fonksiyonunu yerine getiremediği düşünceleriyle suçlanmıştır. Bu olaya hangi yönden baktığınızla ilgili bir problemdir. Bir kesim bu kararları cumhuriyeti koruma misyonunun sonucu olarak doğru bir biçimde verilmiş kararlar olarak algılarken, diğer kesim ise bu kararları demokrasiye, hak ve özgürlüklere yapılmış bir müdahale olarak algılamaktadır. Burada şu tespitte bulunmakta fayda var ki Anayasa Mahkemesi 367 kararı ve iktidar partisini kapatmaya ilişkin kararında hukuki gerekçeler bakımından sınıfta kalmıştır. Türban kararı ise hukuki bakımdan önemli ve yerinde bir karardır. Mahkeme, konuyu, Anayasanın değişmezlik kuralını ihtiva eden maddeleri (1. 2. 3. maddeler) çerçevesinde ele almış ve değiştirilemezlik kuralını ihlal eden bir Anayasa Değişiklik teklifi olarak görmüş bu bağlamda Anayasa Değişikliğini iptal etmiştir. Karar hukuki niteliği bakımından sağlıklı bir karardır. Anayasa Mahkemesi 1961 yılından beri bir çok karar vermektedir. Bu kararların da bir çoğu toplumsal hayat bakımından can alıcı kararlardır. Mesela sosyal güvenlik ya da eğitim hayatı ya da zina gibi konularda çok önemli kararlar vermiştir. Ancak bir türban kararı ya da bir 367 kararı kadar tartışılmamıştır bu kararların yerindeliği. Yani Anayasa Mahkemesi her gün ve her an siyasal tercihleri memnun edecek ya da zedeleyecek kararlar vermiştir ve vermeye de devam edecektir. Hal böyleyken aslında her kararın toplumun bütün kesimlerini de memnun etme gibi bir zorunluluğu bulunmadığını da dikkate almamız gerekmektedir. Adalet duygusu adını verdiğimiz toplumsal tatminde yaşam tarzı, hayata bakış, ekonomik durum ve inanç gibi birçok parametreden etkilenmektedir. Toplumda bu temel noktalarda uyuşma olması mümkün olmayacağına göre çatışma ve memnuniyetsizlikte hep var olacaktır. O zaman sorun belki de bir başka yerde yani toplumda ki uzlaşma kültürü eksikliğinden kaynaklanmaktadır.

Uzlaşma Kültürü ve toplumun çoğunluğunun istekleri devamlı bir çelişki zaten…

Burada şunu unutmamak gerekir ki toplumlar her alanda siyasi, ekonomik ve kültürel dönüşümlere girmektedir. Bu dönüşümlere girerken kırılmalar yaşanmaktadır. Anayasa Mahkemesi işlev olarak bu kırılmaların derecesini hafifletmektedir. Bu noktada yargının siyasallaşması derken aslında Anayasa Mahkemesi’ni doğru bir şekilde değerlendirmek gerekmektedir. Sorun Anayasa Mahkemesi kaynaklı bir sorun değil tam tersi yargının dışında yer alan kesimlerin yargıyı siyasal ortamın dışında bırakma “tercihleri” ile ilgili bir sorundur.

O zaman yargı reformu gerekmiyor mu…

Yargı reformu denilen şey bir günlük bir olay değil sürekli olması gereken bir şey. Toplumsal yaşamdaki değişen hız, artan nüfus ve toplumsal sorunların çeşitliliği karşısında yargının da buna uygun olarak değişim ve dönüşüm geçirmesi zorunludur. Aksi takdirde toplumsal dönüşüme katkıda bulunamayan bir yargı örgütü yaşamın gerisinde kalır ve hatta meşruluğu sorgulanır bir hale gelir. Öncelikle bu noktada yargıç kimliği çok önemlidir. Bu sıfata sahip olacak kişilerin donanım bakımından en üst seviyede olmaları gereklidir. Yine yargıçlarımızda baskıdan uzak olmalıdır kararlarını verirken esas sorun budur. Ama maalesef ülkemizde bu konu zedelenmektedir.

Somut bir öneriniz var mı, Anayasa Mahkemesinin nasıl olması gerektiği hususunda?

Anayasa Mahkememiz yakın zamanda yepyeni bir binaya ve çalışma ortamına sahip oldu. Umarım bu durum mahkeme için çok daha güzel ve olumlu bir çalışma ortamı oluşturur. Ancak, yapısı derken mahkemenin üye yapısı, üye sayısı ve bu üyelerin seçimine gelecek olursak durumlar değişecektir. Yine üyelerin görev süresi de tartışmalı bir konudur. Anayasa Mahkemesi on bir asıl ve dört yedek üyeden kurulur. Cumhurbaşkanı, iki asıl ve iki yedek üyeyi Yargıtay, iki asıl ve bir yedek üyeyi Danıştay, birer asıl üyeyi Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurullarınca kendi Başkan ve üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; bir asıl üyeyi ise Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri içinden göstereceği üç aday arasından; üç asıl ve bir yedek üyeyi üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından seçer. Yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri ile üst kademe yöneticileri ve avukatların Anayasa Mahkemesine asıl ve yedek üye seçilebilmeleri için, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim görmüş veya öğrenim kurumlarında en az on beş yıl öğretim üyeliği veya kamu hizmetinde en az on beş yıl fiilen çalışmış veya en az on beş yıl avukatlık yapmış olmak şarttır. Görüldüğü üzere tüm üyeler Cumhurbaşkanı tarafından seçilmektedir. Bugün Anayasa Mahkemesine üye seçimi çok önemli bir iştir. Seçilen üyelerin değer yargıları doğrudan verilecek kararları etkilemektedir.

Cumhurbaşkanını seçim şekli değişti…

Evet, 2007 Anayasa değişikliği ile artık Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecektir. Bu değişiklik üye yapısını da doğrudan etkilemektedir. Düşünsenize, Sayın Cumhurbaşkanı’nın eğilimleri üye yapısına yansıyacak ve tek bir eğilime dönük olarak üye ataması yönünde hiçbir engel ortaya çıkmayacaktır. Bence burada parlamentonun üye seçim sürecine dahil edilmesi bu sıkıntıyı ortadan kaldıracak bir yol olarak düşünülebilir. Ancak bugün parlamentoda %10’luk genel seçim barajı nedeniyle yaşanan temsiliyet sıkıntısı bu sürecide etkileyebilecektir. Sanırım öncelikli adım bu konuda atılmalıdır. Parlamentonun üye seçimine dahil edilmesiyle toplumsal uzlaşma anlamında önemli bir aşama kaydedileceği düşüncesindeyim.

Üyelerin niteliği ne olmalı, görev süreleri mesela…

Seçilecek üyelerin niteliğine gelirse bence seçilecek üyelerin tamamının hukukçu kimliğine sahip olmaları gerekir. Hukuk dışı alandan gelecek kimselerin bu fonksiyonu yerine getirirken zorlanacakları düşüncesindeyim. Nitekim bugüne kadar ki ülkemiz uygulaması örnek olarak karşımızda durmaktadır. Üyelerin görev süreleri için belirleme yapmak zor. Ama 65 yaş bence ülkemiz uygulaması bakımından yeterli bir yaş sınırı olarak karşımıza çıkmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı bugün için yeterli bir sayıdadır. Ancak, Mahkemenin görevlerinin artması durumunda bu sayının yetersiz geleceği açıktır. Ülkemizde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolu kapalıdır. Almanya’da mesela bu yol etkin bir biçimde işletilmektedir. Ülkemiz açısından da bu yolun gerekli olduğunu düşünmekteyim eğer bu yol açılırsa Mahkeme’nin de üye yapısı elbette değişmelidir.

Bu keyifli ve aydınlatıcı sohbet için teşekkür ederim.

Umarım okuyucular için faydalı olmuştur, bende bu imkanı sağlayan t i m e t u r k’e teşekkür ederim.

Haber Ara