Dolar

34,8719

Euro

36,7287

Altın

3.040,58

Bist

10.123,70

İran’da yaşanan, devrim içinde bir devrim arayışı

Kendine özgü devlet geleneği ve kurumlarıyla müstesna İran’ı dışarıdan analiz etmek güç. Ülkede son yaşananları ve geleceğe yansımalarını İran üzerine 4 kitabı bulunan edebiyatçı-yazar Cihan Aktaş ile konuştuk.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-07-10 12:35:00

İran’da yaşanan, devrim içinde bir devrim arayışı



İran’da 12 Haziran’daki cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra şiddetlenen gerginlik, hükûmetin sert önlemleriyle azalsa da içeride ve dışarıda birçok uzman ülkedeki taşların yerinden oynadığını, bundan sonra İran’ın eski İran olamayacağını ifade ediyor. Eylemler ilk başta, seçimlerdeki usulsüzlükleri (resmî olarak doğrulandı) kabullenmeyenlerin hükûmet karşıtı protestoları olarak görüldü. Ancak günler ilerledikçe meselenin son seçimlerden öte hükûmet ve yanlış işletilen sisteme karşı birikmiş bir muhalefetin patlaması olduğu anlaşıldı. İtirazlar karşısında oyların yüzde 10’luk kısmı yeniden sayılsa da seçim sonuçlarında bir değişiklik olmadığı, mevcut cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın ikinci dönemini kazandığı duyuruldu.

Kesin sonuçların ardından hükûmet ve Devrim Muhafızları sokaktaki reformcu protestoları bastırmakta zorlanmadı. Şimdilik eylemler dinme yoluna girse de uzmanlar bundan sonra iktidarın eski rahatlığının olmayacağını ifade ediyor. Mevcut gelişmelerin perde arkasını, son dönemde daha da ön plana çıkan İran kadınının isteğini, reformistlerin arzularını ve bundan sonraki İran’ı, seçimler sırasında bu ülkede bulunan araştırmacı, edebiyatçı-yazar Cihan Aktaş’la konuştuk.

-İran’da seçim krizinin “rejim krizine” dönüştüğünü öne süren yorumlar yer aldı uluslararası kamuoyunda. Siz İran’ı iyi tanıyan bir yazar olarak yaşananları nasıl okuyorsunuz?

Yaşananlar, içeriden bir muhalefetin belirginleştiğini anlatıyor aslında. Bu muhalefetin sembol ismi olarak öne çıkan Mir Hüseyin Musavi, başından itibaren düzenin temellerine bağlılık anlamında gelenekselci, sistemin işleyişini farklı seslere açma, özgürlük alanlarını genişletme ve sistemin işleyişine daha geniş bir katılım sağlama gibi konularda da reformist olduğunu duyurdu. Kalabalıkları sokağa döken, seçim sürecinde apaçık yaşanan usulsüzlükler oldu. İran’da seçime katılan nüfus oranı bellidir. Bu oran yıllardır yüzde 50-55 civarında seyreder. Yürüyüşlere katılanlar, yüzde 85’e yakın bir katılımın olduğu seçimde muhafazakârların alelacele galip ilan edilmesi karşısında öfkelerini dile getiriyorlardı. Sesini başka türlü duyuramayan insanlar sokaklara döküldü. Kişisel kanaatim, göstericilerin vurup döken insanlar olmadığı yönünde. Bu tür gösteriler hep belli amaçlar için karıştırılır, malum. Türk medyasında göstericilerin cami yaktığı bile söylendi. Hiç alâkası yok. Seçim sonuçlarına itiraz edenler ilk günden itibaren geceleri Allah-u Ekber diye haykırıyorlar.

-Reform yanlısı veya rejim karşıtı binlerce kişinin dinî liderin uyarılarına rağmen sokakları doldurması Velayet-i Fakih’in zayıfladığını mı hissettiriyor? Velayet-i Fakih zayıflarsa rejim sarsılır mı?

Şii inancına göre, usul-i din dışında kalan konularda mezhebin bağlıları yüksek seviyede bir fakihin mukallidi olmalıdır. Velayet-i Fakih, Ayetullah Humeyni’nin geliştirdiği, devletin dinî ve siyasi liderliğini fakih bir kişi veya grubun üstlenmesine dayalı bir doktrin. Velayet-i Fakih’i, İran’ın çeşitli eyaletlerinden seçilmiş âlimlerden oluşan uzmanlar meclisi atıyor. Uzmanlar meclisinin esas görevlerinden biri, liderin çalışmalarını takiptir. Bu meclisin, lideri görevden alma yetkisi var. Son olaylarda bazı reformist liderler, İslam Devrimi Mücahitleri Örgütü ve Mücadeleci Din Adamları Topluluğu gibi gruplar Ayetullah Hamaney’in açıkça Ahmedinejad’a taraf olmasını eleştirdiler. Eleştiriler de izleyebildiğim kadarıyla kuruma değil, kişiye yönelikti.

-Gerilimi Musavi-Ahmedinejad arasında görenlerin yanı sıra Hamaney-Rafsancani çekişmesi olarak yorumlayanlar da var. Hatta bu çatışmayı, zenginliğin paylaşımı, zengin kitleye hükmetme olarak değerlendiren var. Aradaki çatışmanın kaynağı ne?

Seçim sonrası ortaya çıkan çekişme, devrimin başlangıcından itibaren halk egemenliği konusunda var olan derin bir ihtilafın, seçimlerde hile yapıldığı iddiasıyla yeniden canlanması olarak değerlendirilebilir. Bugün Hamaney’le ihtilaf içinde olan Rafsancani ise Ayetullah Humeyni’nin vefatının ardından Velayet-i Fakih’e büyük yetkiler sağlayan yapısal düzenlemelerde ağırlıklı bir rol oynamıştı. İran’da pek çok siyasetçi ve yazar, hatta din adamı, bu seçimle elemeci muhafazakâr siyasetin büyük bir zaafa uğradığını düşünüyor. İlk kez bir seçim hile iddiasıyla bu denli tepki gördü. Hani, reformist liderlerin seçimlerin yenilenmesi talebi kabul edilmiş olsaydı, belki sonuçta Musavi kazanmazdı. İlk seçimin asıl galibinin yapılan hilelere, usulsüzlüklere karşılık yine de Ahmedinejad olması pekâlâ mümkün. Sonuçta Ahmedinejad iktidarda olmanın bütün avantajlarını kullandı seçimde. Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin kimi üyelerinin Ahmedinejad’ın seçim gezilerine katılmış olması, basında yer alan usulsüzlüklerden sadece biri. Reformistler seçim sürecinde Ahmedinejad’ın açıkça kollanması ve sandık başında da türlü usulsüzlükler yapılması karşısında, kendilerini kandırılmış ve aptal yerine konulmuş hissettiler.

Bir tarafta Ahmedinejad ve onu destekleyen, zamanında Humeyni’nin Türkçede “örümcek kafalılar” olarak anlaşılabilecek şekilde tanımladığı gruplar var, diğer tarafta ise devrime katılmış, önderlik etmiş kişiler ve taraftarları. Şah’a karşı mücadele etmek istememiş, fakat devrimin kurumsallaşma süreci içinde de savaş yıllarının atmosferinde sistem içinde sağlam bir yer edinen egemen mollalar grubu, Humeyni’nin “İslam Cumhuriyeti” fikrine esas olarak karşıydılar. Devletin biçimine ve işleyişine halkın karar vermesi fikrini benimsemiyorlardı. Humeyni ise tersine İslam Cumhuriyeti’nin ancak halkoyuyla ayakta olacağını, bu oya başvurulmadan İslam Cumhuriyeti’nin kurulamayacağını savunuyordu. Nitekim Mehdi Kerrubi seçim münazaraları sırasında Ahmedinejad’a, “Sizi destekleyen grup, hepimizin bildiği gruptur ve Şah zamanında mücadeleye katılmadıkları gibi, İmam’a da karşıydılar.” dedi. Musavi ise münazaraları sırasında Ahmedinejad’ın, “Sizin başbakan olduğunuz dönemde kravatları kesiyorlardı.” şeklindeki suçlamasına, “Bunu, şimdi sizi destekleyen çevreler yapıyordu.” diye cevap vermişti. Musavi seçim konuşmalarında bu hususu defalarca vurguladı: “Devrimin yönü çarpıtılmakta ve ben bunun için yirmi yıl sonra siyasete dönme sorumluluğu duydum.”

-Sizin kitabınızda da yer alıyor “eski devrimcilerin yeni reformcular” olduğu. Acaba 4 aday da rejimin devamından yana mı? Yani çatışma sadece iktidar için miydi? Veya rejim, devamını sağlamak için bir deşarja mı gitti?

4 adayın da rejimin içinden seslendikleri söylenebilir, ses tonları epeyce farklı olsa bile. Sistem dışı olsalardı, zaten elemeci seçim yapısında bu noktaya kadar ulaşmaları mümkün olmazdı. Pek çok şey bir araya geldiği için böyle bir patlama yaşandı kanımca. Halkın bir kısmı bu seçimde, Hatemi’nin cumhurbaşkanlığı seçimini kazandığı 1997’de olduğu gibi, rejimle uzlaşmak istedi. Bu insanlar kendilerine seslenme imkânı tanıyacağını düşündükleri Musavi’ye oy verdiler. Muhalefetin kendini ifade imkânı kısıtlı olduğu için, insanlar “yeşil” renge tutundu.

-İran İslam Devrimi’nin, aradan geçen 30 yılın ardından bugün çok farklı bir sisteme dönüşmekte olduğu doğru mu? Bu dönüşüm hangi değerler üzerinden gelişiyor? Ulusalcılık bunlardan biri mi?

Bir devrimin zamanla kendi içinde dönüşmesi doğal aslında, bunun aksini yadırgamak gerekir. İran devriminde yapısal olarak mevcut tartışmanın ana eksenine yukarıda işaret ettim. Halk egemenliğinin nasıl tanımlanacağıdır, temel mesele. Devrimin başlarında İslami değerlerin ihyası adına millî değerlere ve âdetlere yönelik dışlayıcı bir tutum elbet vardı. Mesela Nevruz kutlamaları silikleştirilmişti ki İranlılar için bu kutlamalar çok önemlidir. Bu tür bastırma ve silikleştirme politikalarının bir sonucu kimi kesimlerde ulusalcılık demeyelim de millî kimliğe ilişkin unsurların canlanması olabilir. Hangi ulusalcılık? Lor da, Azeri de, Kürt de Fars kökenli kadar kendini İranlı sayıyor. Hepsi de aynı Nevruz sofrasının başında bir araya geliyor.

-Son yaşananlar bir değişimin işaret fişeği ise bu değişime haricî güçler müdahil oluyor mu? İçeriden gelen bir değişim mi?

Hatemi, yetkililerin gösterilere katılanları “dış güçlerin direktifleriyle hareket eden birkaç muhallebi çocuğu” olarak tanımlamasının ardından yayınladığı bildiride, “İran halkının şuurunu bu kadar hafife almamalı kimse.” demişti. Dışarıdan birilerinin, mesela Rıza Pehlevi’nin ya da Netanyahu’nun Musavi’yi destekleyenlerin gösterilerini övmesi, bu gösterilere katılanların “dış güçlerin komplolarına açık, parayla satın alınmış, kullanılmaya yatkın” kişiler olduğunu anlatmaz. Böyle bir yorum doğruya yanlış üzerinden ulaşma gibi bir alışkanlıkla yapılır genellikle, ama bu kestirme yöntem her zaman kullanışlı olmaz.

İran, dış müdahaleler konusunda duyarlı bir topluma ve rejime sahip. Daha yenilerde ABD, Musaddık darbesi konusundaki sorumluluğunu itiraf etti. Böylesine tuzaklarla dolu bir maziye sahip insanlar, mesela nükleer enerji üretimi gibi bir konuda Batı ülkelerinin takip ettiği çifte standartlı politikaları zaten yekvücut hâlinde eleştiriyorlar. Fakat şu bir gerçek: Batı’dan yönelen mantıksız talepler ve baskılar İran içinde muhafazakârların elini güçlendirmiştir hep.

-Batı, İran’da yaşananları, özellikle de kadınları ön plana çıkararak bir özgürlük çatışması olarak yansıtıyor. Ancak İran’a bir kez bile gidenler İranlı kadınların toplumun her alanında var olduğunu, bir bakıma da özgür olduklarını ifade diyor. İran kadınları özgür değil mi? Sokağa çıkan kadınlar ne istiyor?

Devrimden sonra özellikle muhafazakâr kesime mensup kadınlar kapalı mekânlardan çıkarak toplumsal hayat içinde aktif roller üstlenmeye başladılar. Çarşaflı veya başörtülü olsun, isteksizce başını örtüyor olsun, toplumsal ve kültürel alanda faal kadınlarla konuştuğunuzda, İran devriminin derinlerinden gelen, kadını erkekle birlikte kültüre ve topluma katmaya çalışan bir dalganın varlığını duyuyorsunuz. İranlı kadınlar hukuk sisteminin onlara tanıdığı yerin çok ilerisindedir.

Devrim, kadınlara haklarını aramayı öğretti ve bu devrime katılmayı ciddiye alan kadınlardan da bir şeyler öğrendi. Seçimlerden sonra meydanlara dökülen erkekler ne istiyorsa, kadınlar da onu istiyordu.

-Halkta bir demokrasi arzusu olsa da konjonktürel, siyasi yapı ve müesseseler bakımından değerlendirildiğinde kısa vadede ve sancısız bir dönüşüm mümkün olur mu İran’da? Olası demokrasi girişimi uzun dönemde hayatta kalabilir mi?

İran’da yaşanan, devrim içinde bir devrim arayışı. Sistem içinde gerçekleşecek köklü reformları talep ediyor insanlar. Mevcut siyasal yapılanma, savaş döneminin korunmacı özelliğiyle tahkim edilmiş durumda. 8 yıl boyunca Irak’ın İran’a saldırmasını teşvik eden ve destekleyen ülkeler, bu ülkede devrimin izleyeceği doğal seyri de engellemiş oldular. Fakat reformist siyasetçiler de -Mehdi Kerrubi dışında- bugüne kadar siyasal anlamda güçlü bir örgütlenmeyi gerçekleştiremediler. Reformist siyasetçiler Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin seçim sonuçlarıyla ilgili kararını kabul etmediler; bu konseyi taraflı buldukları için, seçimle ilgili itirazlarını da bu kuruma iletmeyeceklerini, haklarını hukuki yoldan aramaya devam edeceklerini bildirdiler.

-İran aydınının ağırlığı rejime nasıl yaklaşıyor son yıllarda?

Bu son seçimlerde dinî aydınların yanı sıra liberal aydınlar da Musavi’yi destekledi. Daha önce oy kullanmayan yazar ve sinemacılar bildiriler yayınlayarak Musavi’ye oy vereceklerini söylediler.

-İran’da bundan sonra neler olacak? Öngörüleriniz nelerdir?

Reformistlerin parti örgütlenmelerini güçlendirmeleri zorunlu bir adım olarak kendini dayattı, bu son olaylarla. Muhafazakârlar siyasi bağlamda geleneksel örgütlenmeleri ve devlet kurumlarını kullanmak suretiyle güç kazandılar. Kişilere dayalı siyaset yapısı, İran seçimlerinde hile olduğu iddiasına güç kazandırıyor. Ancak karşı taraf da rahatlıkla bu hilenin mevcut bulunmadığını öne sürebiliyor; çünkü bu iddiaları kontrol edebilecek ve sorgulayacak konumda güçlü partisel örgütlenmeler mevcut değil.

-İran’da yaşanan bu son olayları değerlendirirken genellikle reformistleri gözeten yorumlar yaptınız. Bunu nasıl açıklıyorsunuz kendinize?

Mazlumun siması hiçbir zaman sabit değil. Kurumsal engellerle ifade imkânları kısıtlanan, çıkarttıkları gazeteler üst üste kapatılan, devlet televizyonunun mikrofon uzatmadığı, hiç de adil olmayan şartlarda yarışa zorlanan reformistleri anlamaya çalışıyorum. Reformist hareket bünyesine topladığı ilmî, felsefi ve sanatsal üretim çabalarıyla belki de İslam’ın medeniyet vizyonuna yönelik bir derinleşme arayışını temsil ediyor. Batı ve modern dünya karşısında hep tepkilerimizle mi var olacağız, diye soruyor, reformist düşünürler. Bu soruya verilecek cevap da elbette bana çok önemli görünüyor.
(aksiyon)

Haber Ara