Çin kendi vatandaşlarına fiilen savaş ilan etti
Han Çinlileri, işgal ettikleri Tibet'i ve Uygur topraklarını feodal rejimlerden özgürleştirdiklerini düşünüyor. Dolayısıyla Çin'in kültürel egemeliğine karşı tüm muhalefet ihanet sayılıyor. Bu mantıkla Japon işgalini de kabul edebilirdik... Çin kendi topraklarındaki bir azınlığa savaş açtı
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-07-10 19:11:00
Wu’er Kaiksi
Bir Uygur olarak, ebeveynlerimin yaşadığı Urumçi’deki isyanlar, ölümler, yaralanmalar ve tutuklamalar (modern zamanların en vahim sivil-asker çatışmaları) karşısında dehşete kapılıyorum. Ailemle iletişimim koptu ve bu yüzden herkes gibi ben de Sincan’dan gelen haberlere kulak kesiliyorum. Devletin verdiği rakamları kabul etmek zorundayım; 156 ölü, 1000’den fazla yaralı ve 1400’den fazla tutuklama olduğunu söylüyorlar. Bu sayılara
elbette kuşkuyla bakıyorum. Tiananmen protestolarında öğrenci liderlerinden biriydim; 4 Temmuz 1989’da kaç insanın öldüğüne dair güvenilir resmi rakamları hâlâ bekliyorum. Bu yüzden de (anavatanımda siyasi olarak pek az şey değişmişken ve birçokları gibi sürgünde yaşamayı sürdürürken) bugün verilen sayıların niye bu kadar yüksek ve bu kadar kesin olduğunu merak etmekten kendimi alamıyorum.
Çıkarabildiğim tek sonuç şu: Hükümet Sincan’daki Uygur halkına, genel anlamda Çin halkına ve dış dünyaya, Uygur karşı koyuşunun güç kullanılarak bastırılacağına dair acımasız bir sıfır tolerans mesajı göndermek istiyor. Pekin’in şu beklentide olduğuna da kuşku yok: Vurduğu sivillerin istatistiklerini yayımladığında, Çin’in çoğunluktaki Han nüfusunun desteğini alacak. Yaygın konsensüs, Han Çinlilerinin eski Uygur ve Tibet topraklarını işgalinin, ‘kurtuluşa’ maruz kalanları feodal rejimlerden kurtararak refaha ve özgürlüğe kavuşturduğu yönünde. Bu bakımdan, Çin’in kültürel egemenliğine ve idaresine karşı tüm muhalefet bir tür ihanet gibi görülüyor. Milliyetçi bir internet kurdu, Urumçi’deki son olaylara dair blog’uma postaladığı mesajda tam da bu noktayı ifade etmiş. Ona göre Han halkı hâkim güç ve Uygurlara daha iyi bir hayatı onlar getirebilir. Ben de bu tür argümanlara kuşkuyla baktığımı söyleyerek cevap verdim. Bu mantıklı bir tutum olsaydı, 1930’larda Japonların Çin’i işgalini desteklemenin daha iyi olduğunu da savunabilirdik. Japonlar da bize daha iyi bir hayat vaat ediyordu - ve kim bilir, belki de o hayatı verebilirlerdi.
Çin’deki hâkim Han kültürü, ulusal gurura saldırı olarak gördüğü her şeye hemen tepki veriyor (bu tepki sık sık ‘Çinli’nin ne anlama geldiğine dair etnik fikirlerle birleşiyor) ve Japon istilası ulusal aşağılanma söz konusu olduğunda şu an Afyon savaşlarından (ki Çin milliyetçileri için bir başka oturmamış kin kaynağıdır bu) bile daha simgesel bir nitelik taşıyor. Buna rağmen ortalama Çinli ‘azınlıklara’ karşı kibirli bir yaklaşım sergiliyor, kendisinin onlara aydınlık ve refah getirdiğini düşünüyor. Kendisini siyasi olarak baskı altında ve Urumçi veya Lhasa gibi kentlerde giderek artan sayıları artık yerli nüfusa baskın çıkan Han ‘göçmenler’ce sıkıştırılmış hisseden etnik azınlıklara karşı pek az hassasiyet gösteriliyor.
Sürgünde yaşıyorum, çünkü 1989’da siyasi reform için ayağa kalktım. Acı içindeyim, zira böyle zorlu bir zamanda ebeveynlerimin yanında olamıyorum. Fakat siyasi baskıdan kurtulmanın nihai aracının demokrasi olduğuna hâlâ inanıyorum. Demokrasinin milliyetçili-ğin çıkarlarına hizmet etmemesi gerektiğine de inanı- yorum. Sorunlarımıza çözümün Sincan veya Tibet için bağımsızlık olduğunu savunmuyorum. Fakat etnik kendi kaderini tayin hakkından yanayım. Bununla temel bir hakkı kast ediyorum: Etnik açıdan farklı olan Uygular, tıpkı Tibetliler gibi, Çin’in parçası olmak isteyip istemediklerine karar verme hakkına sahiptir.
Urumçi’nin yüzde 70’i artık Han Çinlisi
Sincan’daki halka hiçbir zaman bu seçenek sunulmadı. Urumçi’dekiler artık yüzde 70’i Han Çinlisi olan bir kentte yaşıyor. Salı günü binlerce silahlı Çinli sokaklarda dolaşıp milli marşı söylerken ve ‘Uygurları yok edin’ diye bağırırken, onlar saklanıyordu. Krizin patlak vermesine yol açan şey Uygurların siyasi baskılara ve kendi vatanlarında azınlık muamelesi görmeye karşı sabrının taşmasıydı ve hükümetin buna yanıtı onları ‘ayrılıkçı’ ve
‘terörist’ diye damgalayıp vurmak oldu.
Ben Çin’denim. Modern Çin’de doğdum. Vaktiyle Çin’i daha iyi bir yer haline getirmek için açıkça mücadele ettim. Fakat milliyetçiliğin demokrasiyi gölgede bıraktığı bir ülkede - milliyetçiliğin protestoları ve muhalefeti acımasızca ezmenin bahanesi olduğu bir yerde- milliyetçi olamam. Uygur halkı siyasi baskı altında bir azınlık ve bu siyasi baskıdan kültürel ve ekonomik baskı da çıkıyor. Tek umut edebileceğim, dünyanın şunu anlaması: Çin kendi sınırları dahilindeki baskı gören bir azınlığa fiilen savaş ilan etti.
(radikal)
SON VİDEO HABER
Haber Ara