Ayhan Demir / Milli Gazete
Soykırımın üzerinden tam 14 yıl geçti. Ancak Sırp Çetnikler tarafından şehit edilen Boşnaklar, her gün bir yenisi bulunan toplu mezarlardan çıkartılmaya devam ediyor. Bu durumu 'devam eden soykırım' olarak adlandıran Bosna-Hersek Kayıplarını Araştırma Komisyonu Başkanı Amor Masovic ile Srebrenitsa (Srebrenica) soykırımını, kayıpları ve toplu mezar arama çalışmalarını konuştuk. Hüzün ve zaman zaman göşyaşları arasında gerçekleştirdiğimiz bu söyleşinin her satırını ilgiyle okuyacağınızı düşünüyoruz.
Sayın Masovic, çok yoğun bir mesainiz olduğunu biliyorum. Bu sebeple, söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. İsterseniz öncelikle Amor Masovic kimdir sorusunun cevabı ile başlayalım...
1955 yılında, Osmanlı zamanında kurulan ve Saraybosna'nın (Sarajevo) en eski mahallelerinden biri olan, Bistrik'te dünyaya geldim. Baba tarafım Sancak'taki (Sandzak) Priyepolye (Prijepolje) şehrinden, annem ise Zenitsa (Zenica) yakınlarındaki Yepçe'den (Jepce). İlkokulu, liseyi ve hukuk fakültesini Saraybosna'da bitirdim. Asıl mesleğim avukatlık.
Ailemden dokuz kişi avukatlık mesleğini tercih etti. Ben ailemde avukatlığı tercih eden üçüncü kuşak temsilcisiyim. Bir süre rahmetli babamın ve rahmetli amcamın hukuk bürosunda avukat olarak çalıştım. Onlar emekliye ayrıldıktan sonra kardeşimle birlikte hukuk bürosunu devraldık. Sırplar ve Hırvatlar Bosna-Hersek'e saldırmaya başlayınca avukatlık bürosunu kapatmak zorunda kaldım. Şuan iki çocuğum var. Her ikisi de Hukuk Fakültesinde öğretim görüyorlar. İnşallah onlar da avukat olacak ve aile mesleğimiz haline gelen avukatlığı dördüncü nesilde devam ettirecekler.
Sırplar, 1992 yılında Saraybosna'ya saldırdığında, uluslararası hukuk, medeni hukuk ve savaş hukuku ile birlikte Cenevre Sözleşmeleri'ni bildiğim için Rahmetli Aliya İzzetbegovic'in kurduğu hükümet tarafından Devlet Savaş Esirlerini Değiştirme Komisyonu'na davet edildim. Bu komisyonun ana görevi bütün esir olan Boşnakları, en küçük bebeklerden yüz yaşındaki ihtiyarlara kadar, bize saldıran işgalcilerin elinden kurtarmaktı.
Benim o yıllarda isteğim savaş süresince bu komisyonda çalışmak ve savaş bitiminde tekrar avukatlık mesleğime geri dönmekti. Fakat öyle olmadı. Bir süre esir değiştirme komisyonu üyeliğinin ardından, başkan vekilliği ve başkanlık yaptım. Savaşı durduran Dayton Antlaşması imzalandıktan sonra da komisyondaki görevimi sürdürdüm.
Dayton Anlaşması imzalanıp ateşkes ilan edildikten sonra, kamplarda ve hapishanelerde bulunan birçok esirin kaybolduğunu öğrendik. Dolayısıyla bu kişiler esir statüsünden, hukuki olarak, kaybolmuş insanlar statüsüne geçtiler. Savaşta yakınları kaybolanların aileleri; anneleri, çocukları savaş esnasında olduğu gibi savaş sonrasında da ailelerini bulmamız için bize gelip ricada bulunuyorlardı. Böylece aramaya devam ettik. O kişileri bulmak gerekiyordu. Açıkçası ben de bu görevi bırakmak istemiyordum. Çünkü bu görevi bırakmam için yeterli bir gerekçeye sahip değildim. Savaş sırasında hayatta olanları; esir kamplarında ya da hapishanede olanları ararken, savaştan sonra ölüleri ölüm sebepleriyle birlikte aramaya başladık. 1996 yılında Bosna-Hersek'te kaybolan kişi sayısının tam 27 bin 734 olduğunu öğrendik. Kaybolanların çoğunluğu, asker olmayan, sivil erkek, kadın ve çocuklardı. Halen akıbetinden haberdar olmadığımız yine birçok insan var.
Kayıp ve toplu mezar arama çalışmalarına ne kadar süredir katılıyorsunuz? Başkanlığını yürüttüğünüz komisyonun görevlerinden bahseder misiniz?
1996 yılından itibaren kayıpları ve toplu mezarları arama çalışmalarına katıldım. 1996 yılından itibaren, entitenin diğer sınırları içine girme imkânı ortaya çıkınca, her yere dağılmış olan toplu mezarları araştırmaya başladık. İlk toplu mezarları, ikinci toplu mezarları, tek kişilik veya birkaç kişiye ait mezarları araştırıyoruz.
İkinci toplu mezarlar derken?..
Evet, Sırplar, insanları öldürdükten sonra bir yere gömüyorlardı. Sonra yerleri tespit edilemesin diye başka bir yere naklediyorlardı. Biz bu insanların öldürülüp gömüldükleri yere ilk toplu mezar, nakledildikleri yerlere ikinci toplu mezar diyoruz. Savaş devam ederken de, kayıp insanları bulmak için çalışıyordum. O dönemde diğer tarafa gidip arama yapamıyorduk ama bize ara sıra öldürülen insanların, özellikle askerlerin, naaşlarını teslim alıyorduk. Bununla birlikte Saraybosna'nın Grbavitsa (Grbavica) bölgesinde katledilen, Zvornik'te, Vişegrad'ta (Visegrad) ve Bosna'nın işgal altındaki diğer bölgelerinde öldürülen insanların naaşlarını teslim alıyorduk. O yılları da sayarsak 1994'den beri bu görevi yapıyorum.
Yaptığınızı iş değil, görev olarak adlandırıyorsunuz. Bu gerçekten çok ilginç...
Evet, yaptığım şeye iş değil, görev diyorum. Çünkü ben bunu bir görev olarak görüyorum. Kendime ve beni takip eden, benimle birlikte çalışan insanların önüne koyduğum bir görev. Bence savaş sırasında kaybolan tüm bu insanlar, ölü veya diri, bulunmayı hak ediyorlar. Gerçek mezarlarını, isimlerini, mezar taşlarını, onurlarını ve geçmişlerini hak ediyorlar.
Yakın akrabasını veya çok sevdiği birini kaybeden bir insan, hiçbir zaman yaşadığı acıları unutamaz. Ancak en azından kayıplar bulunur ve sevdiklerinin birer mezarı olursa, sevdiklerini kaybettikleri gün hayat ile aralarındaki bağı koparan bu insanların, biraz olsun acıları hafifler, biraz olsun hayatları normalleşir.
Şehitler ve kayıplar en çok hangi bölgelerde yoğunlaşıyor?
Kaybolan insanların büyük çoğunluğu Drina Nehri kıyısında bulundu. Aslına bakarsanız Drina büyük bir Boşnak mezarlığıdır. Ve bu Boşnaklar için hiçte yeni bir durum değil. Drina bölgesi, asırlardır Boşnakların katliama uğratıldığı yerlerdir. Boşnaklara karşı yapılan son on iki soykırımda Drina, hep şehitlerimizin atıldığı bir yer oldu.
Drina, Boşnaklar ile Sırplar arasında doğal bir sınır teşkil ediyor. Sırplar asırlardır bu sınırı aşıp, Drina'nın doğusundan batısına geçmeyi arzu ediyorlar. Yüzyıl önce Müslümanlar bölgede çoğunluğu teşkil ediyorlardı. Ancak İkinci dünya savaşından sonra azınlık durumuna düştüler. Şimdilerde ise hemen hemen yok oldular. Son iki yüz yıldır katliam görmeyen Boşnak nesli yoktur. Sadece Drina kıyıları değil; Krayna (Krajna), Sanski Most, Foca, Çayniça (Cajnica), Rogatitsa (Rogatica), Han Piyesak (Han Pijesak), Brautunats (Bratunac), Srebrenitsa (Srebrenica), Biyelyina'da (Bijeljina) büyük katliamlar gerçekleştirildi. Doğrusunu isterseniz bu sefer başka bir şey oldu: Boşnakların bir devleti oldu. Onlar da katliamı kimin yaptığını, ne olduğunu hemen araştırmaya koyuldular. Ben de bu araştırmaların bir parçasıyım.
'Savaştan sonra toplu mezarın bulunmadığı bir toprak parçası yok'
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bugüne kadar tespit edilen toplu ya da tek tek Müslüman mezarlarını haritadan işaretlerseniz, karşınıza çıkan haritanın, Sırp Cumhuriyeti'nin (Republika Sırpska) sınırlarıyla örtüştüğünü görebilirsiniz. Sırp Cumhuriyeti'nde, savaştan önce Boşnakların ve Bosnalı Hırvatların, Sırplarla birlikte yaşadığı ve savaştan sonra toplu mezarın bulunmadığı bir toprak parçası yok. Eğer, şuan tespit edilen kadarıyla, Sırp Cumhuriyeti haritasına 3700 nokta koyarsanız, karşınıza çıkacak tek hakikat bu toprakların büyük bir toplu mezar olduğudur.
Zaman zaman bulunan mezarlar için İnsan Hakları Mahkemesi'nde açılan davalarda şahitlik yapmak durumunda kalıyorum. Mezarın bulunduğu yeri haritada işaretliyorum.
Srebrenitsa bölgesinde mezarlar o kadar sık ki, artık haritada nokta koymadığım alan kalmadı.
Mesela, Zvornik yakınlarındaki Çançari (Cancari) köyü yolu üzerindeki Kamenitsa'da (Kamenica) yolun sağında ve solunda olmak üzere her yedi kilometrede bir karşınıza çıkacak on üç tane toplu mezar bulunuyor.
Buradan da görüyorsunuz ki, Karadzic'in ve Mladic'in askerleri, hangi Müslüman yerleşim bölgesinden geçtilerse, arkalarında kanlı iz olarak bu büyük toplu mezarları bırakmışlardır. Elbette geride nerede ve kaç kişilik mezarlarda olduğunu bilmediğimiz 12 bin civarında kayıp var. Onları da bulabilirsek o zaman ortaya çıkacak manzara daha da vahim olacaktır.
Srebrenitsa'da, şehitler için yaptırılan bir anıt mezar bulunuyor. Bir anıt mezar yaptırma ihtiyacının sebebi nedir?
Eskiden Belgrat'ta yüzden fazla cami vardı. Bugün hiçbirisinden eser kalmadı. Yüz yıl önce doğduğum şehir Nova Varoş'ta yüzde 90 oranında Müslüman Boşnak yaşıyordu. Bugün sayıları bir elin parmaklarını geçmez. Benim dedem, Nova Varoş'ta, belediye başkanlığı yaptı. Ancak bugün Nova Varoş'ta bildiğim kadarıyla hiçbir Masovic yaşamıyor.
Dedemin ve babamın kuşağı İkinci Dünya Savaşı'nda Draza Mihayiloviç (Draza Mihajilovic) ve diğer çetniklerin katliamlarından kaçarak Sancak'tan (Sandzak) Saraybosna'ya geldi. Katliam ve zulümler her zaman yaşanıyor. Boşnaklar her zaman kaçıyorlar. Bu katliam ve zulümlerin ne zaman ve nerede sona ereceğini sadece Allah biliyor.
Boşnak tarihinin kanla yazıldığını tüm dünya çok iyi biliyor. Drina'yı takip ederek, Foça'dan (Foca), Brçko'ya (Brcko) doğru uzanan hat üzerinde, iki asır boyunca, binlerce Boşnak şehit oldu. Ancak hiçbir yerde bu şehitlerin anısına bir anıt yok. Siyasiler her katliamdan sonra: 'Savaş bitti. Unutalım bunları. Geçmişe değil, geleceğe bakalım' diyerek ne yaşanan olayları nesilden nesile aktaracak bir anıt bıraktılar, ne de okunacak bir kitap. Bu sebeple, Srebrenitsa soykırımının yapıldığı yer olan, Potoçari'deki (Potocari) şehit mezarlarının yanı başına bir anıt mezar yapmaya karar verdik.
Toplu mezar nedir? Bir toplu mezar tespit edildiğinde nasıl bir yol izleniyor?
İçinde beş ve daha fazla ceset bulunan mezarlara toplu mezar diyoruz. İncelemelere başlamamız için öncelikle toplu mezarın varlığına dair bir işaret ya da duyum sahibi olmamız gerekiyor. Bu kimi zaman katliamdan kurtulan, kimi zaman toplu mezarın kazıldığını gören biri olabiliyor. Ayrıca askeri raporlar veya istihbarat raporları, savaş dönemine ait belgeler, Lahey Savaş Suçluları Mahkemesi'nin temin ettiği belgeler de araştırmalarımıza yardımcı oluyor.
Bir toplu mezar tespit edildiğinde tüm yetkililere haber veriyoruz. Çıkardığımız cesetleri incelemeler için gerekli yerlere transfer ediyoruz. Sonra ailelerden DNA örnekleri alarak, kimliklerini saptamaya çalışıyoruz. Ardından detaylı analizler yapılıyor. Kurbanın cinsiyeti, kemik yapısı, ölüm sebebi, varsa geçmiş yıllarda çekilmiş röntgen filmlerini kullanarak kimlik tespiti yapıyoruz. Kimliği tespit edilen cenazeyi ailesine teslim ediyoruz. Ailesi nerede gömüleceğine karar veriyor. Tüm masrafları da devlet karşılıyor.
Sırpların gerçekleştirdiği katliamlardan bir şekilde canlı kurtulan şahitlerin yardımlarıyla toplu mezarlara ulaşabiliyoruz demiştim. Bunun birçok misali var. 1992 yılında bir yaz günü, Foça'da, daha önceleri barut deposu olarak kullanılan yerde kapatılan 25 erkek, buradan bir ahıra götürülmüş. Kurşuna dizildikten sonra yakılmışlar. Kurtulmayı başaran bir şahit, bizi savaştan sonra o ahıra götürdü ve soykırımın yapıldığı yeri gösterdi. Yaptığımız incelemeler soykırımı doğruladı. Soykırımdan kurtulmayı başaran başka bir şahit, bizi Sokos yakınlarındaki bir mağaraya, götürdü. Vişegrad (Visegrad) şehrindeki evlerden ve sokaklardan toplanarak, serbest bırakılmak üzere, değişimin yapılacağı yere götürüldüğü söylenen 53 erkeğin elleri bağlı ikişer ikişer kurşuna dizildiği, sonra da bombalanan 38 metre derinliği bir mağara. Buradaki DNA analizleri de soykırımı doğrulamıştı.
Sırp saldırganların kurşuna dizdiği ve canlı kurtulanlardan biri de, savaştan iki üç yıl sonra bize gelen Muhammed isimli Boşnak'tı. Muhammed ile birlikte kurşuna dizildikleri ve cesetlerin gömüldüğü yere gittiğimizde kendinden geçti. 4-5 yıl öncesine giden Muhammed, hiçbir şey yapmadan, şoka girmiş şekilde etrafına bakıyordu. Birkaç sefer 'Muhammed, Muhammed...' diye seslendim. Kendine geldiğinde nerde olduğunu ve ne yaptığını bilmez vaziyetteydi. Bu şekilde birçok Boşnak var. Ama bu insanlar yaşadıklarından dolayı ağır travmalar yaşıyorlar. Birçoğu bırakın geçmiş hakkında konuşmayı, hatırlamaktan bile çekiniyorlar.
Biz Sırp Cumhuriyeti'nde toplu mezar ararken, buradaki polisler de bize refakat ediyorlar. Çünkü her an bir Sırp'ın saldırısına uğrama ihtimalimiz var. Muhammed ile olay yerine gittiğimizde de polisler bize eşlik etti. Muhammed bize kurşuna dizildikleri yeri gösterirken, birden titremeye başladı. Kendisini bir ağacın yanına götürdüm ve birlikte çömeldik. Sonra kendisine ne olduğunu sordum. Bana oradaki polislerden birini gösterdi ve 'Kendisini kurşuna dizenler arasında bu polisin de olduğunu' söyledi. Buna benzer birçok olayla karşılaşıyoruz. Birçok katliam şahidi ile birlikte olay yerine gittiğimizde, insanlar, kendilerini kurşuna dizenleri polis üniforması içerisinde görünce şoka giriyorlar. Mesela, 11 Temmuz 2008 tarihinde, kızıyla birlikte Potoçari'deki şehitliğe gelen bir kadın, kocasının katilini polis üniforması içerisinde görünce kızına 'Bu adam senin babanın katili' demiş. Bu sözleri duyan o polis, çantasını aldığı gibi kaçmış.
Sayın Masovic, ismini sahip olduğu gümüş madenlerinden (Srebren) alan Srebrenitsa, 1995 yılında itibaren, kan ve kızıl ile hatırlanır oldu. Bu ufak ve yorgun şehirde neler yaşandı?
Srebrenitsa, Birleşmiş Milletler korumasında bulunan ve güvenli bölge statüsü verilen küçük bir şehirdi.
Şehrin nüfusun yüzde 80 gibi büyük çoğunluğu Boşnaklardan oluşuyordu. 10 Temmuz 1995 tarihinde Sırp Çentikler, şehri kuşattılar.
Bazı BM askerlerini rehin alarak, Koruma Gücü'nün Srebrenitsa'yı terk etmesini istediler. UNPROFOR'un Fransız Generali Bernar Zanvije, Sırp tehdidine boyun eğerek, Boşnakların hiçbir zaman unutamayacakları bir ihanete imza attı. BM Koruma Gücü'ne mensup askerlerin geri çekilmesinin ardından Sırp katliamı başladı. Katliamdan kurtulabilen görgü tanıklarının ve bazı Hollandalı askerlerin anlattıkları bu ihaneti doğrulamaktadır.
Bu öyle bir ihanetti ki, BM Koruma Gücü askerleri, Sırplara araç, üniforma ve silah bile dağıttılar.
Birleşmiş Milletler üniforması giyen Sırp askerleri, kendilerini BM askeri gibi tanıtıp Boşnakları toplu olarak katlettiler. Birleşmiş Milletler Koruma Gücü'ndeki Hollandalı askerinin kaldığı odanın duvarında yazan 'BM, birleşmiş hiçbir şey' (UN-United Nothing) cümlesi aslında her şeyi açıklıyor.