Dolar

34,8763

Euro

36,7786

Altın

3.047,35

Bist

10.140,43

İslamcılar seçimleri neden kaybediyor?

2002 yılından sonra yükselen İslamcı partiler, son yıllarda Kuveyt, Fas, Cezayir, Ürdün, Endonezya, Pakistan ve Yemen'de oy kaybediyor.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-07-06 15:21:00

İslamcılar seçimleri neden kaybediyor?


Yasir ez-Zeatire*

İslamcıların Kuveyt?te seçimlerde oy kaybetmesi Fas, Cezayir, Ürdün, Mısır ve Yemen?de İslamcıların oy kaybetme silsilesinin yalnızca son halkasıdır. Bu durumun bazıları açısından genelde İslamcılık olgusunun özelde siyasal İslam?ın gerileme trendine girdiği gerekçesiyle kutlanması gereken bir olay olarak görüldüğü bir dönemde bu konunun üzerinde durmakta fayda var.

Bu seçim kampanyalarının çoğundan elde edilen sonuçların tamamen doğru olmadığını söylemek gerekir. Zira İslamcıların uğradığı oy kaybını itiraf etmek açıklanan rakamların doğru olduğu anlamına gelmez. Kuveyt örneğinde olduğu gibi seçim sonuçlarıyla doğrudan oynandığından bahsetmek zor olsa da başka ülkelerde seçim sonuçlarıyla oynandığı bir gerçektir. Burada şunu belirtmekte fayda var: Seçim sonuçlarıyla oynamak doğrudan seçimlere hile karıştırmak anlamına gelmiyor. Bunun çok farklı şekilleri vardır. Örneğin seçim kanunu yapısı, seçim bölgeleri, işadamlarının oyları satın alıp bu oyları her hangi bir gözlemci ya da hesap soran olmadan bir yerden başka bir yere taşımasına izin verilmesi gibi ülkeden ülkeye önemi değişen farklı metotlar.
Tabii Filistin örneğinde olduğu gibi bazı istisnai durumlar da yok değil. Bildiğimiz gibi Filistin?de Hamas cihadi eylem ve direniş seçeneği nedeniyle halkın teveccühünü kazandı. İşgalin gölgesinde demokrasinin saçmalığı ispatlandıktan sonra bu deneyim tekrarlanırsa ne olur bilinmez (belki de insanlar sürece katılım yönünde teşvik edilir.) Önümüzde Lübnan ve Irak?ta olduğu gibi etnik-mezhep farklılıkların çok olduğu bir örnek te var.Irak?ta İslamcı güçler son belediye seçimlerinde net bir oy kaybı yaşadılar.

İbrani devletinde net ifadesini bulduğu şekliyle Arap ülkelerinde oy kullanma işlemi oransal liste sistemine uygun ve şahıslar lehine değil de partilerin lehine olacak şekilde gerçekleşiyor olsaydı (çünkü bu durumda partiler dâhili seçimlere binaen seçim listelerini oluşturuyorlar) evet bu olsaydı islamcılar rahat bir çoğunluk elde edeceklerdi, en azından başka bir siyasi akımın aldığı oyun ya da kendi aldıkları oylarının çok üstünde oy alırlardı. Çok daha adil bir seçim sistemi olmasına, gerçek bir özgürlük imkânı veren demokratik sürecin pekiştirilmesini ve iktidarın seçim yoluyla el değiştirmesini sağlamasına rağmen Arap ülkelerinde bu sistemin şiddetle reddedilmesinin nedeni bu olsa gerek (Burada bazıları yüksek bir oranda kabul edilmesine rağmen Hamas?ın tam oransal liste sistemini reddetmesini hatırlatabilirler, oysa onlar mevcut sistemin el-Fetih tarafından oluşturulduğunu unutuyorlar- yarısı orantılı liste için yarısı seçim bölgeleri için- bu sistemin kendisine hizmet etmediği belli olduktan sonra yasama meclisine başvurmadan değiştirmek istiyor. Bunlar aynı zamanda ülke dışında ve 48 topraklarında yaşayan Filistinlilerinin üçte ikisinin oy kullanma hakkından mahrum bırakıldığını da unutuyorlar. Oysa oransal liste sistemine göre bu filistinlilerin çoğu Hamas lehinde oy kullanacaklar.)

Burada şunu her insaflı kişi gibi itiraf etmemiz gerekir: İslam toplumlarında dindarlaşma olgusu hiç olmadığı kadar yaygınlaşmaktadır. Bu da düz bir mantıkla islamcıların herhangi bir yerde girdikleri seçimlerde belli bir oranda halk desteğini elde etmeleri kaçınılmaz kılmaktadır. Ancak bu durumunun tersinin olması üzerinde durulması gereken bir konudur:

Bunun elbette gelenekçi selefi akımların yaydığı yeni dindarlaşma kültürüyle ilişkili bir boyutu vardır. Bu kültür toplu ya da toplumsal eylemle ilgisi olmayan ferdi kurtuluş ilkelerini yaymaktadır. Bu kültür aynı zamanda ?siyasetten uzak dur? sözünü yaymaya çalışıyor. Halbuki muarız siyasetten uzak durulurken destekleyici siyaset olduğu gibi kalıyor.Bunun da kanıtı sürekli ulul emre itaati teşvik ediliyor.Oysa bunlar savundukları görüşlerinin aksine seçimlere katılmayı yasaklıyorlar.Bu durum siyasal islami akımı marjinalize etmeye katkıda bulunduğu için rejimlerin de tercihidir.İşin ilginç tarafı bu selefi akımın fıkhi ve akidevi konularda çok şiddetli görüş ayrılıkları yaşadığı sufi akımla aynı siyasi çizgide buluşuyor olmasıdır.

Bu tür dindarlaşmanın insanlar arasında ikna gücüyla yayılmadığını, fiil ve tesir için minberlerin ve fırsatların değerlendirildiğini, yasaklanması halinde diğerleri gibi etkisinin büyük oranda azalacağını, hatta siyasal islama karşı yapıldığı gibi bu olguya da bir savaş açıldığı takdirde bu güdümlü misyonun bitme noktasına geleceğini söylüyorlar. Rejimlerin fikri ve sosyal sistemlerini kolaylıkla değitirecek akımlara izin vereceklerini sananlar tam bir hayal dünyasında yaşıyorlar.

Ancak islamcıların seçimlerde oy kaybetmesinin en önemli nedeni insanların yaklaşık otuz yıldır Arap ülkelerinde uygulanan güdümlü demokrasinin işe yarayıp yaramayacağına olan inançlarında meydana gelen gerilemedir. Bu inanç geriliği iki boyutta kendisini göstermektedir: Seçim sürecine hiç katılmamak. Bu da bir taraftan Cezayir ve Fas örneğinde olduğu gibi oy kullanma oranında çok ciddi bir gerilemeye sebep olurken diğer taraftan kabileci boyuta kayma ya da seçmenlere daha fazla çıkar sağlayacak milletvekillerine yönelme durumunu ortaya çıkarmaktadır. Bu da milletvekili olmak isteyen kimi işadamlarının seçmenin oyunu para karşılığı satın alma gibi bir yönteme başvurmaları durumunu beraberinde getirmektedir.

Bu durumun nedeni birçok Arap ülkesinde mevcut demokrasi oyununun halkın geniş bir bölümü tarafından artık ikna edici olmaktan uzak bir görüntü sergilemesidir. Zira mevcut sistem, yarattığı tüm umutsuzluklara ve hayal kırıklıklarına rağmen mevcut durumun değiştirilmesine katkı sağlamak yerine mevcut sisteme daha fazla meşruiyet kazandıran bir yapıya bürünmektedir.

İnsanların seçim sürecine katılma yönünde heveslerinin kırılmasını sağlayan nedenlerden biri de ?ki bunu bizzat islamcıların performansında görebiliyoruz- bazı cemaat ve partilerin aday seçimlerinde iç dengelerini yansıtacak şekilde aday seçme yoluna gitmesidir. Bu da liyakat, halka ve halkın taleplerine yakın olma prensibini yansıtmaktadır. Buna seçimden sonra vekilin gösterdiği performansı da katabiliriz. Burada şunu söylemek mümkün: Bu oyun bazı islamcıların iktidarla ve susmaları için muhalif milletvekillerine verilen kimi imkânlarla ilişkileri deşifre etmiştir. Özellikle bazı şahsi çıkarlar (bunu da hükümetler kendilerine muhalif seçim bölgelerini kimi imkânlardan yararlandırmazlar, şeklinde gerekçelendiriyorlar ki bu esasında çok saçma bir gerekçedir, çünkü esasında bu insanlar seçim bölgelerinin değil ülkenin milletvekilleridirler, dolayısıyla değişim vaadiyle yola çıktıkları davalarını savunmaları için kimi seçmene menfaat temin etmek için ceplerinden ödeme yapmıyorlar) Herhalde seçmenin bu oyunu reddetmesinin en önemli delili seçmenin daha güçlü ve daha ilkeli milletvekillerine teveccüh etmesidir ki bu tür milletvekilleri mevcut oyuna olan inancın gittikçe gerilemesine rağmen seçilmeye devam ediyorlar. Bu durumu son olara Kuveyt?te ?kriz çıkaran? milletvekilleri olan bilinen milletvekillerinde görüyoruz.

Genel olarak kitlelerin parlamantoda bulunan islamcı grupların kendilerini yeterince ifade edemediklerini daha önemlisi vicdanını ve çıkarlarını yeterli bir güçle ifade edemediklerini hissettiklerini söylemek mümkün (Kuveyt örneğinin kendine özgü hususiyetleri var, ancak bunun üzerinde durmayacağız, zira bu durum iktidar sistemi ile islamcı güçlerin hataları, çatışmaları ve ihtilaflarıyla ilgilidir. Ayrıca kabilecilik boyutunun öne çıkması ve insanların siyasetçi milletvekilleri yerine kendilerine daha fazla hizmet üretecek milletvekillerine teveccüh ettiği bir yerde iktidarın mevcut durumu değiştirmek gibi bir perspektiften söz etmek mümkün değildir.)

Burada başka bir husus daha vardır ki ona değinmeden geçmek mümkün değildir. O da islamcı güçlerin islami kimliğin tek temsilcileri olmadıklarıdır. Zira seçimlerin icra edildiği ülkelerde kimi bağımsız adaylar islami bir kılıfla seçimlere katılmaktadır. Dolayısıyla oy kullanmak kimliğinin ifadesi anlamına gelmek zorunda değildir, çoğu zaman inancın bir ifadesidir. Burada da şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Çoğunluk artık yukarıda da değindiğimiz gibi mevcut oyuna olan inancını yitirerek oyuna mudahil olmamaya meyillidir.

islamcılık olgusunun ya da en azından siyasal islamın gerilemesinin bir işareti olarak görülen İslamcıların parlamentoda gerilemesi hususuna başka bir pencereden bakacak olursak şunu söylemek mümkün: Farklı dindarlaşma görüntüleri şeklinde cereyan eden islamlaşma olgusu çerçevesinin genişlediği şüphe götürmez bir gerçektir. Siyasal İslam üzerinde duracak olursak parlamentoda gerileyen aynı hareketlerin üniversitelerde ve sendikalarda halen önde olduklarını görüyoruz. Aynı şekilde bazı siyasal islami hareketler mevcut şekliyle parlamento oyunu içerisinde olmayı reddetmekte ve halk desteğine sahip gerçek bir demokrasi için ısrar etmektedirler. Buna Fas Adalet ve İhsan Hareketi?ni örnek verebiliriz.

Bu bağlamda ve parlamento seçimlerinde gerileme sebeplerini açıkladığımız nedenlere ilaveten başka bir neden daha vardır. O da siyasal islamcı hareketlerin mali krizler, yaygınlaşan yolsuzluk olayları ile iktidar ve zenginliklerin adil bir şekilde bölüşülmemesi, iktidarın ve servetin sınırlı bazı grupların egemenliği altına girmesi gibi nedenlerden dolayı gittikçe eriyen orta tabaka dışında marjinalize olmasıdır.

Bu, islamcı güçlerin özellikle Arap ülkelerinde artık halkın büyük çoğunluğunu oluşturan yoksul ve işçi kesimlerin taleplerine kulak vererek bu kesimlerin dertleri ve sorunları için sosyal bir mücadele içerisine girerek üzerinde durmaları gereken bir ikilemdir.

Gerçekte islamcılar sembolik te olsa parlamentoda bulunarak doğal olarak davet ve etkin sosyal bir çalışmaya matuf bir şekilde sınırlı sayıdaki elitlerin iktidar ve kaynak hegemonyasına dur demezlerse, bu ikilemle başa çıkamayıp iktidar sistemini tümüyle içine alacak şekilde gerçek bir değişime muktedir barışçıl ve köklü bir mücadele ile siyasi bir çalışma için yeni yöntemler icat etmezlerse, islamcılık olgusunun gerilediği ya da laik ve solcu akımlarda olduğu gibi kendisine karşıt başka akımların yükseldiği anlamına gelip gelmediğine bakılmadan arkalarındaki halk desteğini kaybetmeye devam edeceklerdir.

*Ürdünlü gazeteci-yazar.

Bu makale Mehmet S. DİREK tarafından www.timeturk.com için tercüme edilmiştir.


Haber Ara