Haber Merkezi/TIMETURK
Albay Dursun Çiçek'in ismi kamuoyunda büyük yankı uyandıran 'İrticayla Mücadele Eylem Planı'yla gündeme geldi. Avukat Serdar Öztürk'ün ofisinde yapılan aramalarda ele geçirilen 'kaos planı' kamuoyunda tepkiye neden olmuştu. Genelkurmay Harekât Başkanlığı'nda hazırlandığı iddia edilen ve altında Dursun Çiçek'in imzası bulunan 4 sayfalık planda, hükümet 'dinî esasları temel alan bir rejim getirmeyi istemekle' suçlanıyordu.
Genelkurmay Başkanlığı, Taraf gazetesinin 12 Haziran'da 'AKP ve Gülen'i bitirme planı' manşetiyle kamuoyuna bomba gibi düşen belge için askerî savcılığa 'soruşturma emri' verdi. Dursun Çiçek ve bazı rütbeliler askerî savcı tarafından sorgulandı.
Genelkurmay Askerî Savcılığı ?Kovuşturma gereksiz? hükmünü vermiş öte yandan Org. Başbuğ basın toplantısı düzenleyerek Çiçek'i savunmuş ve belge için kağit parçası demişti. Ama Ergenekon savcıları Albay Dursun Çiçek, ?şüpheli? olarak sorgulamaya çağırdı.
Albay Çiçek, Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz tarafından sorgulandıktan sonra tutuklanması istemiyle Nöbetçi 14. Ağır Ceza Mahkemesi?ne sevk edildi. Çiçek'in tutuklanıp cevaevine gönderilmesi gündeme en sıcak olay olarak damgasını vurdu.
Köşe yazarları Org. Başbuğ'un açıklamasını ve Albay Dursun Çiçek'in tutuklamasını nasıl gördü?
İşte köşeyazılardan satır başları....
Şamil Tayyar- Star
Şu ana kadar Genelkurmay yalanlamadığına göre doğru kabul ediyorum. O halde, şu soruya cevap bulmak durumundayız. Adli ve askeri mahkemenin dışında üçüncü olarak ?Başbuğ Mahkemesi? mi var?
Bildiğim kadarıyla Genelkurmay Başkanı, sadece disiplin cezası verir. Belki 21 gün hapse atar. Aşağı yukarı o kadar.
Bu durumda bir soru daha: Darbeye teşebbüs, disiplin suçu mu?
?Cezasını veririm? derken askeri mahkemeyi kastetmiş olamaz mı? Mümkündür. O halde şu soruya cevap verin: Darbeye teşebbüs, askeri suç mu?
Daha önemlisi, hukuk devletinde ?şahsi güvence? yasaların önüne geçer mi? Yarın Başbuğ giderse ne yapacağız? Kimin sözüne inanacağız?
İbrahim Karagül/Yeni Şafak
Savaş ve olağanüstü haller dışında askeri kişilerin sivil mahkemelerde yargılanabilmesine ilişkin kanun değişikliğinin etkileri, Ergenekon davasından mahkum olabilecek askeri nitelikli kişilerin temyiz aşamasında Askeri Yargıtay'dan medet ummasını önlemekle sınırlı değil. Değişikliğin yol açacağı hukuki, usule ilişkin sonuçlar bir tarafa, sonuçları Türkiye'nin 'siyasi geleneği'nin kimyasını değiştirecek nitelikte.
Anayasal suç işleyenlerin yargılanabilmesi, darbe girişimlerinin yargılanabilmesi, kendilerine göre devlet-toplum dizayn edenlerin yargılanabilmesi, bu tür girişimlerin sivil yargının caydırıcılığı ile önlenebilmesi Türkiye için bir zamanlar hayali bile mümkün olmayan bir gelişmedir.
Selahaddin Eş Çakırgil:
Bütün bunlardan sonra, Başbuğ?un 26 Haziran açıklamalarına dönebiliriz, yeniden..
Askerî Savcılık?ın, ?böyle bir belgenin Genelkurmay bünyesinde hazırlandığına dair bir bulguya rastlanamamıştır..? demesi, hukuken yeterli midir? (Bu ifade, aynı zamanda, bu belgenin, Genelkurmay dışındaki bir yerde, ve hattâ başka resmî ve hattâ askerî birimlerde hazırlanmış olabileceği ihtimalini de reddetmemektedir; geçelim..)
Yaa, Başbuğ?un, ?resmî olarak varlığının isbatlanamadığı? belirtilen o belge için, tıpkı Baykal gibi ve Baykal?dan bir kaç saat sonra, ısrarla ?kağıt parçası? demesi, gerçekte bir suçluluk psikolojini de yansıtmaz mı?
Kaldı ki, ?Gen. Kur. Askerî Savcılığı?, ?görevsizlik? kararı vermişti.. Hukuk terminolojisini bütünüyle bilmeyenler, (ki, bu Başbuğ?un da bu sınıfa girdiği görülüyor, başkasını câhillikle suçlayacak olana sadece o değil ya..) bunun ne mânaya geldiği bilemiye biliyorlarlar veya bazıları da, bilinemiyeceğini düşünerek konuyu yanlış şekilde yorumlamaktan fayda umuyorlardı..
Halbuki, ?görevsizlik kararı?, kendi vazife alanı dışında olduğunun, başkasının vazife alanına girdiğinin belirtilmesidir, bu.. Yani, ?benim vazife alanım dışında.. Başka yerlerde varsa, orada araştırılabilir..?
Sahteliği de savcılıklar kesinleştiremez.. Hele de askerî savcılık daha bir böyledir ya, bütün savcılıklar, bir takım belge, bilgi, delil, isnad ve iddiaların eldeki mevcud deliller itibariyle değerlendirmeye alınıp alınamıyacağına karar verir ve gerisini mahkemeye bırakır.. Hepsi o kadar..
Kaldı ki, o bir kağıt parçası değil, sahte olması halinde de, başka bir suç için delil teşkil edebilecek bir belgedir..
Ali Bayramoğlu: Yeni Şafak
Asker bir hafta önce ?savunma hattında kalan ama saldırgan? bir çıkış yaptı. Hükümete, savcıya istikamet çizen, gündemi belirlemeye, daha doğrusu gündemi işgal eden tartışmanın yönünü çizmeye yönelen bir çıkıştı bu. İrtica belgesini sahte ilan eden, tartışmaların merkezine bu fikri yerleştirmek isteyen bir tavırla konuyu MGK'ya taşıyıp devlet meselesine dönüştüreceği sinyali vererek?
Hükümet belki de Türkiye'nin yakın tarihinde ilk kez tutarlı ve hızlı adımlar attı, bu girişim karşısında.
Başbakan'ın Genelkurmay Başkanı'ndan farklı düşündüğünü ifade eden sözlerinde kalmadı iş. Başbuğ'un malum çıkışı yaptığı gece, ödev askeri yargınındır dediği gece, yaptığı anayasal değişiklikle gerek politik, gerek hukuki, gerek psikolojik olarak askerin elinden önemli bir kozu aldı.
Fehmi Koru /Zaman
Eğer MGK'da sivillerin sesi daha yüksek çıkmışsa bundandır ve eğer askerler alışageldikleri bazı yetkilerinin sınırlandığını hissettikleri halde fazla talepkâr davranmamışlarsa sebebi yine budur. Bir demokrasi olarak, Türkiye, siyaset adamlarından daha fazla sorumluluk, asker-sivil bürokrasiden de farklı tavırlar bekliyor artık. Yerine getirildiğinde, sorumluluğu taşıyan da farklı tavır sergileyen de bundan yarar sağlayacaktır; ülkenin bütünüyle birlikte...
Siyaset alanının sınırı, muhalif siyasetçilerin inanmamızı istediğinden farklı olarak, 'siyaset' kavramının akla düşürdüğü en geniş alandır. Bir yerlere bakarak, ya da bir yerlerden onay bekleyerek ülkeyi yönetemez siyaset adamı. Aldığı kararların da uygulamaların da sorumluluk sahibi kendisidir ve hesabını da kendisini seçenlere yine kendisi verecektir.
Cengiz Çandar /Referans
Ergenekon soruşturması başlayalı beri ve şu ?kâğıt parçası? tartışmasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, kendisini ?darbeye izin vermemek? yükümlülüğü altına soktuktan sonra, Türkiye?de ?askeri darbe? ihtimali bazılarının özlemlerinin ötesine geçemedi ve kalmadı.
Ancak, ?askeri darbe? olamıyor ise, bazı ?özlemler?in ?yargı darbesi?yle yerine getirilmesinin yolu henüz kapanmadı.
12 Mart askeri müdahalesi, 12 Eylül askeri darbesi ve 28 Şubat?ın ?postmodern darbesi? öylesine bir hukuk çerçevesi ve en önemlisi bir anayasa üretti ki, ?askeri vesayet rejimi? güvence altına alındı.
Atılan sivilleşme ve demokratikleşme adımlarıyla bu ?askeri vesayet rejimi?nin temelleri sarsılıyor.
Bu rejimin sürdürülebilmesinin tek dayanağı olarak ?yüksek yargı darbesi? kalıyor.
O da, bugünden göründüğü kadarıyla, siyasal ve toplumsal dinamiklerin altında kalacak...
Ali Bulaç/Zaman
Toplumun büyük bir bölümünün darbesavar pozisyon alması sadece dış faktörle açıklanamaz. Bunu böyle değerlendirmek gerçekten haksızlık olur. Toplumun ana gövdesi, artık darbe istemiyor. Bunun belirgin göstergesi, dindar, mazbut, muhafazakâr kesimlerin Ergenekon davasına karşı hassasiyet göstermeleri, darbeseverlere karşı darbesavar pozisyon almalarıdır. Dış dünyanın değerlendirmesi ne olursa olsun, bu Türkiye'nin modern tarihinde bir ilktir. Belki tarihimizde ilk defa kuvvet alttan gelmeye başlamış bulunmaktadır. Türkiye darbeseverler ile darbesavarlar arasında mücadeleye sahne olmaktadır.
Rüşen Cakır/Vatan
Dün itibariyle hayli çetin bir döneme girdiğimiz tartışılmaz. Hatta bu sürecin daha Ergenekon soruşturmaasının ilk adımlarıyla başlamış olduğunu, dünse çok kritik bir eşiğin geçildiğini de söyleyebiliriz. Şimdilik ?30 Haziran süreci? olarak adlandırabileceğimiz bu yeni dönemin simgesinin ?İrtica ile mücadele eylem planı? olduğu muhakkak. TSK ile hükümet bu konuda tamamen zıt yaklaşımlara sahip. Örneğin Org. Başbuğ ?kağıt parçası?, Başbakan ?belge? olarak tanımlıyor; askeri savcılık ?sahte? olduğunu söylerken Ergenekon savcıları Albay Dursun Çiçek?i saatlerce sorgulayıp tutuklanmasını isteyebiliyorlar.
Murat Yetkin/Radikal
Dün Milli Güvenlik Kurulu toplantısı başlamadan önce Ankara?da öyle bir hava vardı ki, adeta toplantının asıl amacı belge tartışması ve o bitmeden başlayan askerlerin yargılanma usülünün değiştirilmesi konusuydu.
Bu hava boşuna doğmamıştı tabii. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ?un 26 Haziran?daki toplantısında belge tartışmasıyla başlayan asker-sivil gerginliğini 30 Haziran?daki MGK?ya taşıyacağını söylemesi, gözlerin Çankaya?ya, bu toplantıya çevrilmesine neden olmuştu. 19 Şubat 2001?de tarihimizin en ağır mali krizini tetikleyen MGK?da öyle bir kavga yaşanacağını kimse tahmin etmiyordu. O nedenle onu sıraya katmıyorum. Dolayısıyla 30 Haziran toplantısı, 28 Şubat 1998?daki gibi askerlerle sivillerin tartışmasının ne gibi sonuçlar doğuracağı üzerine endişeye neden olan bir MGK toplantısı oldu.