Haber Merkezi / TİMETURK
Geçtiğimiz hafta hayata gözlerini yuman Lübnanlı dünyaca tanınmış İslam alimi Fethi Yeken, El Cezire televizyonuna verdiği son röportajından çok önemli açıklamalarda bulundu. Yeken, Hizbullah'tan El Kaide'ye kadar birçok hareketi değerlendirdi. Türk asıllı olduğunu da belirten Fethi Yeken, 'Temennim şudur, Türkiye eskiden olduğu gibi İslam Alemi için merkezi bir güç haline gelsin. Türkiye?nin Avrupa Birliği?ne üye olması Türkiye?nin İslamiliğine halel getirecek, kimliğini değiştirecektir. Bizim bu Avrupa Birliği üyeliğine ihtiyacımız yok. Başbakan Erdoğan?a dedim ki eğer bu üyelik İslami kimliğimizden taviz karşılığındaysa biz bu Avrupa Birliği Üyeliği?ni istemiyoruz' dedi. Son röportajın tümünü timeturk.com ziyaretçileri için tercüme ettik.
Program Sunucusu: Sami Kuleyb
Program Konuğu: Lübnanlı İslam Âlimi Üstad Fethi Yeken
Sami Kuleyb: Merhaba sayın seyirciler, Ziyare Hasse (Özel Ziyaret) isimli programımızın yeni bölümüne hoşgeldiniz. Konuğumuz ilk radyoyu icat ettiğinde Lübnan?ın ilk mucitlerinden biri olmayı umuyordu. Ancak belki de Lübnan toprakları üzerinde kurulan el-Cemaa el-İslamiye kurucusu ve davetçisi olacağını tahmin etmiyordu. Bugünkü konuğumuzun hikayesi eskidir ama aynı zamanda günümüzle de alakalıdır.Bu hikayede sünni mezhebi aşarak Hizbullah?la, direnişle ve Suriye ile nasıl dayanışma içerisine girdiğini anlatıyor bize.
Merciiyet ve Fikrin Temel
Fethi Yeken: Günümüzün firavunu, azgın güç düşmana karşı direnişçi cihatçı milli tutumum dolayısıyla İran?la ya da Suriye ile nasıl ki bir araya geliyorsam aynı tutumumdan dolayı Venezuella Devlet Başkanı Hugo Chavez gibi kişilerle de aynı tarafta yer alabiliyorum. Kendimi bu insanlara daha yakın hissediyorum, çünkü bu gibi insanlar benimle aynı dini paylaşmasalar bile onlarla aynı dili konuşuyorum. Bu durum bana Resulullah (sav)?in cahiliye döneminde Hilful Fudul olayını hatırlatıyor. Biliyorsunuz daha islam gelmeden önce Arap Yarımadasında karar verici konumunda olan birçok insan bu toplantılara katılıyordu.Peygamberimiz bu anlaşmaya Hilful Fudul (Erdemlilerin Anlaşması) adını vermişti.Abdullah Bin Ced?an?ın evinde düzenlenen bu toplantılara katılıyordu. Hilful Fudul adı verildi çünkü evin sahibi Fadıl bin filancanın ismine nispet edildi.İslam döneminde bu gibi toplantılara davet edilseydim giderdim, diyor. Bu toplantının hedefi mazlumların uğradığı zulmü gidermekti. Biz de Amerika ve Amerika dışındakilerin neden olduğu zulmü dünyadan kaldırmak için erdemli faziletli bir ittifak oluşturmak istiyoruz. Bunu Lübnan?dan önce Japonya?da Nagazaki ve Hiroşima?da olduğu gibi tüm insanlık için istiyoruz.
Sami Kuleyb: Lübnan, Hiroşima, Venezuella, Suriye ve İran Lübnanlı âlim Fethi Yeken?le aynı konumda. Tabii bölgede Amerika ve İsrail projesine direnen ülkeleri de katabiliriz. Tabi bu noktadan hareketle Lübnanlı Sünni Lider, İsrail?in Lübnan?a karşı giriştiği son savaştan sonra Seyyid Hasan Nasrallah?a yöneltilen bunca sert eleştireye rağmen Lübnanlı şii Hizbullah?ın yanında yer aldı.
Fethi Yeken: Biz baştan beri İslami Direnişin yanındayız. Topraklarımızı Siyonist pisliklerden kurtarmak için canlarımızı ve çocuklarımızı feda ederiz. Düşmana en ağır darbeyi vurmak ve ona yenilgilerin en acısını tattırmak için islami direniş her zaman cephenin en önünde olacaktır.
Sami Kuleyb: Lübnanlı davetçi Fethi Yeken?in Hizbullah ve direnişe karşı tutumu onu tekrar gündeme getirdi. Tabi biraz sonra Fethi Yeken?in neden Hizbullah?ın, direnişin ve muhalefetin yanında yer aldığını göreceğiz. Ancak Fethi Yeken?in hikâyesi bugün başlamadı. Yakın zamanda da bitmez. Bu hikayenin başı Lübnan?da İslami Hareketi kurduğu günlere uzanıyor. Yeken ailesinin kökleri ise Türkiye?ye kadar uzanıyor.
Fethi Yeken: Tabi ben Türk kökenimle gurur duyarım.Çünkü Türkiye eskiden İslam hilafetini temsil ediyordu, inşallah eskiden olduğu gibi hilafetin geri dönmesiyle tekrar o günler geri dönecektir.Türkiye bugün coğrafi konumuyuyla..
Sami Kuleb: Bu konuyu nasıl anladınız?
Fethi Yeken: Tabi Türkiye ile ilgili olarak ben bu bağlılıktan izzet duyuyorum, zira bu bağlılığın Osmanlı İslam hilafeti konusuyla ilgilidir.
Sami Kuleyb: Hayır fakat siz Osmanlı İslam Hilafeti?nin geri gelme imkânından bahsediyorsunuz..
Fethi Yeken: Tabi ben bunu Türkiye?de, İstanbul?un fethi ve Fatih Sultan Mehmet?i anmak için orada bir stadta düzenlenen festivalde de söyledim. Orada dedim ki temennim şudur, Türkiye eskiden olduğu gibi İslam Alemi için merkezi bir güç haline gelsin. Türkiye?nin Avrupa Birliği?ne üye olması Türkiye?nin İslamiliğine halel getirecek, kimliğini değiştirecektir. Bizim bu Avrupa Birliği üyeliğine ihtiyacımız yok. Başbakan Erdoğan?a dedim ki eğer bu üyelik İslami kimliğimizden taviz karşılığındaysa biz bu Avrupa Birliği Üyeliği?ni istemiyoruz.
Sami Kuleyb: Yalnız Değerli Hocam, Lübnanlıların şehitler abidesi olarak üzerinde ittifak ettikleri tek abide Osmanlılara yani Türk devletine karşı şehit düşen şehitlerin anısına dikilen anıttır. Dolayısıyla Türk-Osmanlı İslam hilafetinin geri gelmesini istemekle tarihte kalmış kin ve nefret tohumlarını tahrik etmiyor musun?
Fethi Yeken: Hayır tahrik etmiyorum, aksine tarihi olması gereken yere koyuyorum. Tarihi yeniden yazmaya inanılmaz ihtiyacımız var. Osmanlı Hilafetine karşı inanılmaz bir komplo vardı, bu komplo haçlı-siyonist komplosudur. Biliyorsunuz Basel Konferansı?ndan sonra bir heyet gelip Sultan Abdulhamid?e Filistin?den bir parça toprak istiyor. Karşılığında da dünyanın altınını teklif ediyorlar. Ancak Abdulhamid bunu reddediyor ve koltuğumu veririm ama bir karış Filistin toprağını veremem diyor.
Sami Kuleyb: Ancak sayın hocam sizin gibi hayatını Lübnan İslam hareketine adamış hatta bu hareketin ilk korucusu olarak Lübnan Cumhurbaşkanı?nın Marunilerden seçilmesi geleneğini sürmesi taraftarı mısınız, cumhurbaşkanı bir gün müslümanlardan seçilemez mi?
Fethi Yeken: Eğer bu formül Lübnan?ın güvenliğini, Lübnan?ın istikrarını temin ediyorsa biz bu formülü destekleriz. Bunu eleştirmeyiz. Ancak değişim çoğunluğun görüşünden kaynaklanmalıdır.18 farklı mezhep ve dini cemaata sahip Lübnan?da çoğunluk değişim isterse tabii demokratik özgür medeni bir değişim isterse biz bu değişimi selamlarız. Dolayısıyla bunu kararlaştıracak olan çoğunluktur.Ancak bu ülkenin kimliğini ve istikrarını temin ettiği sürece mevcut formülün bir sakıncası yoktur.
Sami Kuleyb: Ancak bir müslüman olarak genel şekliyle hıristiyan bir cumhurbaşkanı tarafından yönetiliyor olmak sizi rahatsız etmez mi?
Fethi Yeken: Hristiyan Cumhurbaşkanı belirli bir denklem ve formül içerisinde Lübnan?ı yönetiyor. Bu durumu şimdiki şartlarda değiştiremeyiz. Ancak bir gün gelse ve Ortadoğu birliği dâhilinde Lübnan, Şam Toprakları, Irak, Ürdün ve Filistin birliğine dahil edilerek yönetilirse o başka. Her ortamın şartları farklıdır.İslami bir yapıya sahip bir hareketin sünni İslam ya da şii İslam veya maruni ya da dürzi vs gibi mezhebe dayalı bir yönetim kurmak istediğine ya da ajandasında böyle bir plan olduğuna inanmıyorum.Bu ülke bu hacmiyle bu mezhep ve dini cemaat çokluğuyla bu şekilde yönetilmeye mahkumdur.
Sami Kuleyb: Siyasi mezhepçiliğin kaldırılmasına çağıran tutumlarınız biliniyor.Mezhepçiliğin kaldırılmasına ilişkin çağrınızla neyi amaçlıyorsunuz?
Fethi Yeken: Yani yönetim piramidinin en tepeden en aşağıya liyakat ehline verilmesi gerektiğini kastediyorum.
Sami Kuleyb: Yani hangi mezhebe bağlı olduğuna bakılmaksızın?
Fethi Yeken: Tabii biz gerçekten gelişiminin yanındayız. Yani şuan dünyada karar mevkine gelecek olan kişi liyakata ve ehliyete sahip olmalıdır. Kim olursa olsun. Kimliğine, mezhebine ve rengine bakılmaksızın.Tabii biz bunu söylüyoruz.Siyasi mezhepçiliği kaldırmakla bunu amaçlıyoruz.
Sami Kuleyb: Lübnan?da siyasi mezhepçiliğin kaldırılması fikri bir düşten öteye geçemedi. Tüm taraflar belli aralıklarla bunu talep etmektedir. Ancak emel mezheplerin ve gurupların çıkarlarıyla çatıştığında herkes itiraz eder. Uzun yıllardır davetçi Fethi Yeken Lübnan?ın bütünlüğünde ciddi yaralar açan bu mezhepçilik belasının dramatik sonuçlarını anlatmaya çalışıyor.
Fethi Yeken: Siyasi Mezhepçiliğin Lübnan gerçeği için bir veba hastalığı gibi olduğuna inanıyorum. Bu vebalı hastalığın tedavisi için tüm Lübnanlıların konumları ve sorumlulukları ne olursa olsun harekete geçmesini gerektirmektedir.
Sami Kuleyb: Davetçi Fethi Yeken Lübnan İslami hareketinin kurucularından biridir. Çok disiplinli bir eğitim aldı. Babası her gün evin kapısına o gün ne yapması gerektiğini yazan bir liste asardı.Fethi Yeken gözünü Kur?anı Kerim?le açtı ve İslam onun ilk olduğu şeydir.O yüzden İhvani Müslimin?in en büyük davetçileri olan İmam Hasan el-Benna?ya, Seyyid Kutub?a, Mevdudi?ye ve İhvanı Müslimin Suriye genel murakıbı Dr. Mustafa Sibai?ye gitti.
Fethi Yeken: Tabii kuşkusuz biraz geriye gittiğimizde islam fikriyle tanışmamız İhvanı Müslimin?in Mısır?da çıkardığı davet dergisi sayesindedir. Dergi bize gelirdi, çok derin çalışmalar içermekteydi.Yani hafif makaleler ya da haberler gibi nispeten hafif şeyler yoktu.Tabi başka bir kitap okumadan önce bu dergi sayesinde İhvanı Müslimin hareketinin metoduna vakıf olmam bende bu metod konusunda bir ikna oluşturdu.Bu ortayol metodta ne bir aşırılık ne bir tefrit ne bir ifrat vardı.
Sami Kuleyb: Peki bundan önce örneğin komünist veya sosyalist ya da Amerikan Üniversitesi?nde okurken bulunduğun ortam gereği özellikle liberalist düşüncelerden etkilenmediniz mi?
Fethi Yeken: Gerçekten asla etkilenmedim. İslami Eylem?i kurmadan önce de islami dini düşünceye sahiptim. Hatta farklı akımlara mensup öğrencilerle ilişkilerimde de böyleydim. Örneğin Suriyeli, milliyetçi, sosyalist ve komünist öğrencileri kastediyorum. Nitekim bu dönemde şer?i ilmi bir bilgim olmamasına rağmen bu öğrencilerle bu fikirlerimi tartışırdım.
Sami Kuleyb: Peki ya Davet dergisinden sonra?
Fethi Yeken: Tabii Davet dergisinden sonra birçok kitap vardır.Bunlarn başında İmam Hasan el-Benna?nın (Allah rahmet etsin) Risaleler isimli onlarca mektuplar silsilesi gelmektdir.Bu risalelerde islamı her yönüyle ve çok özet ve net bir şekilde açıklamıştır.Tabii başlangıçta gerçekten bu risalelerden etkilendim.Bu risaleler insanı kalın kalın kitaplar okumaktan kurtarıyor.Tabii ondan sonra bizim kütüphanede bulunan sarı kitapları ele almaya başladım.Esasında bizim evde bir kütüphane vardı?
Sami Kuleyb (araya girerek) doğru?
Fethi Yeken (devamla): Benim dedem Allah rahmet etsin, Hikmet Şerif Yeken yazardı, o zaman on ya da on bir yaşında falandım kütüphaneyi bana vasiyet etti, neden etti acaba..
Sami Kuleyb: Sana iyilikte bulunmak istemiştir?
Fethi Yeken: Yani kütüphaneyi bana vasiyet etti, tabi alt yapısı olmayan birisine kütüphaneyi vasiyet etmesiyle ne demek istedi, tabi vefat edince bunun ne anlama geldiğini idrak edemedim, bilemedim. Neyse kütüphane halen ayakta ve ben başladım kitaplar arasına dalmaya.
Sami Kuleyb: Tabi her şeye karşın on yaşında olmak sizin hayatınızda önemliydi. Çünkü o dönemde meşhur öğrenci yürüyüşü gerçekleşmiş işgal kuvvetleri bu yürüyüşü kanla bastırmıştı. Sizin anlattığınız gibi henüz on yaşınızdayken işgale karşı bu karşı koyuş sizin gözünüzü açtı?
Fethi Yeken: Tabi o manzaranın gölgesi bugünkü tutumumuzun üstüne düşmektedir. Durum aynı durumdur. Henüz küçük bir çocukken kendimi bildim bileli ülkemi işgal edip sömürmek isteyen güçlere karşı vatansever cihatçı bir çizgideydim
Sami Kuleyb: Ancak sayın hocam anladığım kadarıyla Mustafa Sibai?nin, Dr. Mustafa Sibai?nin Suriye?den Lübnan?a gelmesi ve beraberinde ihvanı müslimine ait düşünceyle gelmesi ayrıca sizin okuduğunuz Mısır?da İhvanı Müslimin?in büyük davetçilerinin, ancak Mustafa Sibai?nin Lübnan?a gelmesi sizin islami düşünce hayatınızda bir dönüm noktasıdır. Çünkü Lübnan?da İslami bir şeyin kurulması düşüncesi noktasında sizi etkileyen odur?
Fethi Yeken: Tabi odur. Ancak biz üstad Mustafa Sibai (Allah rahmet eylesin) gelmeden islami çalışmaya başlamıştık. Tutumu yüzünden Suriye?den sürgün edildikten sonra gelmesiyle tabi aktivist fikri hareket üzerinde yoğunlaşmaya başladık. İslami düşüncemiz tabiî ki vardı. Ancak bir cemaati ve hareketi oluşturacak ve hayatta ona bir metod koyacak aktivist bir düşünce Üstad Sibai?nin Lübnan?a gelişinden ve burada uzun bir süre kalmasından sonradır.
Sami Kuleyb: ve onlarla koordinasyon sağlayarak?
Fethi Yeken: İbadurrahman?la koordinasyon sağlayarak, çünkü İbadurrahman cemaatini içine alan odur. Bu cemaatin programını koyan ve ona eylemci bir düşünce aşılayan odur. Tabi biz İbadür Rahman cemaati adı altına girdiğimizde onların başına gelen bizim de başımıza geldi. Bu evden başladık, onu birçok konferansa ve görüşmeye davet ettik.
Sami Kuleyb: Mekarimu'l Ahlak Cemiyeti?nde, o zaman yani?
Fethi Yeken: Tabi Mekarimu'l Ahlak Cemiyeti, Cemaati İbadürrahman cemaatine bağlılığımız ve onun çatısı altına girmeden önce Mekarimu'l-Ahlak cemiyeti Trablus?ta konferans vermesi için çağıran tek cemiyetti.
Sami Kuleyb: Tabii İbadür Rahman Cemiyeti?nin tarihinde 1948 Filistin Nakba?sın karşı bir tepki olarak kurulması var. Lübnan İslam Hareketi?nin kurulmasının ilk tohumu olarak ta sayılabilir.1953 Yılında Cebel Lübnan?da el-Hamdun bölgesinde gerçekleşen görüşmeye Mısır?dan Hasan el-Hudeybi ve İhvanı Müslimin?in ileri gelenleri katıldı. Bu Lübnan?da kurulması düşünülen İslami Hareketin ilk fikri alt yapısını oluşturdu.
Fethi Yeken: Tabi bu konferansın Lübnan?da düzenlenmesinin nedeni Lübnan?ın stratejik konumudur. Lübnan?daki demokratik özgür iklimi kastediyorum. Tabii diğer Arap ülkeleriyle kıyaslama açısından söylüyorum. Çünkü bu ülkelerin çoğu bir özgürlük iklimine, buna benzer bir iklime ihtiyaç duymaktadırlar. Lübnan?ın seçilmesi bu bağlamda değerlendirilebilir. İbadür Rahman Cemaati?nden itibaren bu böyledir. Cemaat o dönemde İhvanı Müslimin?in bir devamı olarak nitelendirilebilir. Bu nedenle genel sekreteri merhum Muhammed Ömer ed-Davuk şahsında İhvanı Müslimin toplantısında temsil ediliyordu.
Sami Kuleyb: Tabi değerli hocam tüm bu soruları size basit bir nedenden dolayı soruyorum. Sizin tüm eski röportajlarını neredeyse okudum. Anladığım kadarıyla sizin kurduğunuz ve liderlik ettiğiniz İslami Cemaat ile İhvanı Müslimin arasında bir ayrımda bulunuyorsunuz. Ancak öte taraftan cemaatin İhvanı Müslimin?in bir uzantısı olduğunu ancak İhvanı Müslimin olmadığını söylüyorsunuz. Burada bir fark var mı? Yoksa siz Lübnan ihvanı müslimini misiniz?
Fethi Yeken: Evet fikir aynı metod aynı, ancak sadece Lübnan değil her ülkenin kendine ait özellikleri ve koşulları vardır. Mısır?da olan bir şey Ürdün?de olmayabilir. Aynı şey Kuzey Afrika için de geçerlidir, zira bu bir harekettir?
Sami Kuleyb: Ancak İhvanı Müslimin olarak adlandırılmamasının özel bir nedeni var mı?
Fethi Yeken: Biz aslında İslami Cemaat ismini kullanmak daha hoşumuza gitti. Tabii birçok ülkede bizzat İhvan?ın kurduğu cemaatler var ama ismi İhvanı Müslimin değil. Örneğin aslında Kuveyt İhvanı olan Toplumsal Islah Cemiyeti (Cemiyet el-Islah el-İctimai) buna bir örnektir.
Sami Kuleyb: Tunus?ta Nahda örneğin..
Fethi Yeken: Nahda da böyle, başka bir şey değil yani?
Sami Kuleyb: Cezayir Muctema es-Silm (Barış Toplumu) Hareketi de?
Fethi Yeken: Tabi fark, dediğim gibi metod aynı, strateji aynı, eğitici pratik düşünce aynı, ancak günlük çalışma özellikleri ya da günümüzdeki adıyla taktiksel aşama farklı olabilir.
Sami Kuleyb: Şunu mu demek istiyorsunuz Lübnan?da İslami Cemaat fikri Ürdün?de, Mısır?da ve Cezayir?de takdim edilen özellikle Lübnan?da kuvvetler ayrılığının niteliği hususunda yöneticilerle ilişkiler konusunda aynı fikrin ortaya konamayacağını mı söylüyorsunuz..
Fethi Yeken: Tabi fıkıhta bile, fıkıh ve müçtehit bile değişir. Müçtehit Lübnan?da yaptığı ictihadı Mısır?da yapmayabilir.
Sami Kuleyb: Fıkıh ihtilafıyla izleyecinin kafasını karıştırmamak için daha basit bir örnek verebilir misin bana?
Fethi Yeken: Tabii, mesela bir fakih Darü'l İslam'daki fıkhında hiçbir ruhsat olmaksızın tam bir bağlılık isterken islami olmayan bir ülkede örneğin Avrupa?da, Lübnan gibi çok çeşitliliğin olduğu bir ülkedeki müctehidin fıkhı farklı olabilir. Lübnan esasında bir islam ülkesi değildir, bu ülkeye Arap ülkesi diyebiliriz. Buranın fıkhı farklı olur. Zira bu ülkede bir müslüman bireyin yaşadığı gerçekle Suudi Arabistan?da bir müslüman bireyin içinde yaşadığı gerçek farklıdır. Bu sebeple burada islamın müslümanlara hayatta verdiği bazı ruhsatlar olabilir. Yani dine bağlı bir bölgede müslümandan istenen şey burada istenmeyebilir.
Sami Kuleyb: Tabi bu sizin gerçekte Lübnan?da dini, siyasi ve fıkhi söyleminizi açıklıyor. Sizin katıldığınız bazı panelleri izlediğimde daima başkalarıyla diyaloğa teşvik ettiğinizi, başkalarına açılmayı ve başkalarını anlamayı, başkalarıyla yaşamayı teşvik ettiğinizi görüyorum. Peki, Müslüman olmak ne demek, ya da islama bağlı olmak ne demek? Örneğin bazı müslüman âlimleri ve davetçileri kızdıracak konular üzerinde duruyorsun. Örneğin kabh (çirkinlik) ve cemal (güzellik) gibi meseleler. Diyorsunuz ki din adamı tebessüm etmeli, güler yüzlü olmalı yani güzelliğe ve hüsne dikkat etmeliyiz. Çirkinlikten uzak durmalıyız. Bu gibi durumlar sizinle diğer âlimler arasında bazı ihtilafların oluşmasına neden oluyor. Bunun için sizi tenkit ediyorlar mı?
Fethi Yeken: Buradaki ihtilaf benle ilgili değildir esasında. Eğer burada bir ihtilaf varsa ve onlar bu ihtilaflarında ısrarlıysalar o zaman Allahın resuluyle (sav) ihtilafa düşüyorlar. Zira her gün saçını düzelttiği rivayet edilmiştir.
Sami Kuleyb: tarıyordu
Fethi Yeken: Tabi Resulullah saçını öyle bırakmıyordu. Her namazda ziynetinizi alın, her camiye giderken ziynetiniz alınız, diyor.
Sami Kuleyb: Güzel koku..
Fethi Yeken: aynı şekilde güzelliklerden bana? ve kadınlar sevimli kılındı (hadis kastediliyor), namazın gözbebeğiydi. Yani İslam?da güzellik konusu daha önce kimsede yoktu. ?Kadınlarınızın hayırlısı kocası baktığı zaman kalbine sürür veren, emrettiği zaman itaat eden, nefsine arzu ettiği zaman muhalefet etmeyen, malına ve evine sahip çıkan ve kocasının namusunu ve malını koruyandır.? Öyleyse güzel şekil islamda nahoş görülmez, islama ters de değildir. Resul zevk sahibiydi, zevki vardı o zevk İslamdı. Bize bir zevk getirdi, çok yüksek bir zevk. Örneğin ?rızkınızı yüzü aydın onların yanında arayın?, ??.yüzü aydın olan? mesela ben sokağa indiğimde bir şey almak istesem kaşları çatık ve hiç gülümsemeyen bir tipten alış veriş yapmak istemem.Yüzü gülen bir erkek ya da kadını ararım.Yani ister kadın olsun ister erkek yüzü gülecek.
Sami Kuleyb: Sizi eşiniz Dr. Mona?ya çeken gülümse ya da güzel görünmedir? Anladığım kadarıyla aranızdaki ilişki sadece fikri bir ilişkiydi. Dr. Mona da bir dergiye müstear bir isimle yazıyordu. Sonra tanışmanız böyle mi oldu?
Fethi Yeken: Güzelliği yüz ve beden güzelliğiyle sınırlı değildir. Bunun yanında sahip olduğu başka güzellikleri de vardır. Yani onu bugün üniversitenin başında her şeyde üstün kılan yaratıcı fikri ve yaratıcı iradesidir. İnanıyorum bugün Arap ve İslam ülkeleri ve dış ülkelerinden birçok öğrenci ona gelecektir.
Sami Kuleyb: Üniversitenin hedefi tam olarak nedir?
Fethi Yeken: Bu el-Cenan Üniversitesi,
Röportajın devamı için tıklayın:
İslam?ın Aydınlanmacı Rolü Ve ABD Emperyalizmine Muhalefet