Nurşen ALDI / TİMETÜRK
Erol Üyepazarcı, yoğun çalışmalarının sonunda iki ciltlik bir yapıt koydu ortaya: Korkmayınız Mister Sherlock Holmes! Polisiyenin Türkiye'deki 125 yıllık serüvenini inceleyen tuğla gibi çalışma, sadece polisiye meraklılarına değil, tüm edebiyat okurlarına sesleniyor. Erol Üyepazarcı, polisiye romanlarla ilgili keşiflerini sürdürüyor. Son olarak Necip Fazıl Kısakürek?in Meş?um Yakut kitabını merkeze alan güzel bir yazı kaleme aldı.
Yazın dünyamızda son yıllarda bir önyargının polisiye romana karşı takınılan olumsuz tavrın sessizce kırılmaya başladığına tanık oluyoruz. Belki de yeryüzünde en yaygın olarak Türkiye'de kullanılan 'Ben polisiye roman okumam' cümlesi artık daha az kullanılmaya başlanıyor. Bu kireçli önyargının kırılmasında, polisiye kaleme alan yazarlarla ve iflah olmaz polisiye tutkunlarının çabalarını da göz ardı etmemek gerekir. Erol Üyepazarcı işte bu iflah olmaz polisiye tutkunlarından biridir. Üyepazarcı, polisiye romanın dünyadaki ve Türkiye?deki tarihini ve gelişimini derinden bilen titiz bir edebiyat tarihçisi ve araştırmacısıdır. Bu satırları yazmamın nedeni Onun bu konudaki birikimini neredeyse çeyrek yüzyıl yıldır üzerinde çalıştığı Korkmayınız Mister Sherlock Holmes! adlı dev yapıtı ortaya koyar.İki ciltlik bu yapıt, hem 1150 sayfalık niceliksel boyutuyla, hem de polisiye romanın Türkiye?deki 125 yıllık tarihini en ince ayrıntısına kadar sunuşuyla bu nitelemeyi sonuna kadar hak ediyor.Özellikle ikinci ciltte, Türkiye'de yayımlanmış çeviri metinlerden de yola çıkarak bu türün dünyadaki tarihini ve gelişimini de büyük bir titizlikle anlatıyor.
Necip Fazıl?ı nasıl atladı?
Polisiye romanın Türkçedeki seyrini bu kadar bilmesine karşın onunda atladığı nadir de olsa eserler olabileceğini Virgül dergisinde yayımladığı bir yazıyla ortaya koydu Erol Üyepazarcı: ?Polisiye romana ve bu türün ülkemizdeki öyküsüne meraklı olanlar, bu satırların yazarının yıllardır bu konu ile uğraştığını ve geçtiğimiz yıl Korkmayımz Mister Sherlock Holmes! isimli, -sahaf tabiriyle- tuğla gibi iki ciltlik bir kitap yayınladığını bilirler. Bu kitap için neredeyse yirmi yıldır belge ve bilgi topladığını kitabının önsözünde anlatmıştır. Ancak konu o kadar bakirdir ki, her gün yeni bir gelişmeye tanık olmak mümkündür. Polisiye roman sevdalısı genç dostu Oğuz Eren, bir internet sitesinde Necip Fazıl Kısakürek'in kaleme aldığı iddia edilen bir polisiye roman satıldığını söyleyince heyecanlanmış, ama şaşırmamıştır. Peya-mi Safa'dan Nâzım Hikmet'e, Aziz Ne-sin'den Kemal Tahir'e, Peride Celal'den Hüseyin Rahmi Gürpınar'a, Halide Edip Adıvar'dan Cevat Fehmi Başkut'a, Esat Mahmut Karakurt'tan Refik Halit Karay'a, pek çok ünlü yazarın polisiye roman yazdığını bildiğinden, bu ünlüler kervanına Necip Fazıl'ın da katılması onun için şaşırtıcı değil ama yine de ilginç bir olaydır. Ancak bu olayı ortaya çıkaranın kendi olmamasına da bir hayli kızmıştır. Çünkü Necip Fazıl'ın böyle bir kitap yazdığını, kaynaklarını iyi incelemediğinden atladığını fark etmiştir.
Yazarınız Osmanlıca, yani Arap harfli polisiye romanları saptarken asıl kaynak olarak rahmetli Seyfettin Özege'nin, 25.554 kitabı kapsayan beş ciltlik Eski Harflerle Basılmış Türkçe Eserler Katalogu adlı emsalsiz çalışmasını esas almış ve bu katalogu en az beş kere baştan aşağı gözden geçirmiş ve polis romanı olması muhtemel kitapların listesini yapmıştır. İşte bu eserin üçüncü cildinin 1124. sayfasında Necip Fazıl'ın Meş'um Yakut isimli eseri kayıtlıdır, ama iddialı yazarınız bu kaydı atlamıştır. Ya Necip Fazıl'ın polisiye roman yazmayacağı gibi bir önyargının etkisiyle ya da başka nedenlerle bu yapıtı listesine alma¬mış ve kitabında bu ilginç yapıttan söz etme ve 'Bakın Necip Fazıl da polisiye roman yazmış, bu kitaptan kimsenin haberi yoktu, bunu da ben ortaya çıkardım,' deyip allamelik etme şansını da kaçırmıştır.?
Necip Fazıl'ın Meş'um Yakut?u
Meş?um Yakut 1928 yılında, yani Latin harflerine geçildiği yıl, bu değişim olmadan çıkmıştır. Kitabı çıkaran, dönemin ünlü yayınevlerinden Kanaat Kitabevidir; İstanbul'da Amidî Matbaasında basılmış 136 sayfalık bir polisiye romandır.
Necip Fazıl, ikinci kitabı olan Kaldırımlar?ı çıkardığı ve ??Kaldırımlar Şairi?? olarak ünlendiği 1928?de neden bir polisiye roman yazmış ve yayınlamış,sorusunu Üyepazarcı şöyle yanıtlıyor yazısında: ?Bunun izahı, kanımca, o günlerde Peyami Safa ile olan yakınlığına bağlanabilir. İki yazar da o günlerde İstanbul'un iki ünlü bohemidir. İkisi de yirmili yaşlarının son-larındadır. O günlerdeki yaşamlarının öyküsünü arkadaşları Fikret Adil'in kaleme aldığı Asmalımescit 74 adlı anı kitabında ayrıntılarıyla görebiliriz.
Peyami Safa da edebi yaşamının başlangıcında yavaş yavaş ünlenen bir yazardır, ancak bu ün para getirmediğinden, Server Bedi takma adıyla Türk polisiye roman tarihinin en bilinen kahramanı Cingöz Recai'nin maceralarını yazmakta ve okuyucu katında çok tutulan bu öyküleriyle iyi para kazanmaktadır.
Necip Fazıl'm o günlerde bir evi yoktur. Kendisi gibi bekâr olan arkadaşı Peyami Safa'nın evinde kalmaktadır. Yani ikisi de bir anlamda Cingöz Recai sayesinde yaşamlarını sürdürmektedirler. Bunu Necip Fazıl şu sözleriyle alaya alır:
Bana soruyorlar:
- Nerede yatıp kalkıyorsun?
- Peyami Safa'nın evinde.
- O nerede kalıyor?
- Cingöz Recai'nin evinde!
Kanımızca Necip Fazıl, dostu Peyami Safa'ya özenmiş ve onun gibi iyi para ka¬zanmanın bir yolu olarak polisiye roman yazmayı denemiştir.?
Kapalı oda muamması türü bir polisiye
Meş?um Yakut?un polisiye roman bakımından ifade ettiği değeri de irdeler Üyepazarcı yazısında. Romanın başlangıcı ve gelişiminin epey nitelikli olduğunu ifade ettikten sonra söz konusu romanın Anglosaksonların closed room mystery dedikleri 'kapalı oda muamması' türü bir polisiye roman olduğu hükmüne varır. Bu tip öykülerin gerçekten de kurgusu zor hikâyeler olduğunu ve kolaylıkla mantık dışı gelişmelere de konu olabileceğini belirten Üyepazarcı Necip Fazıl?ın polisiye romanı ile ilgili nihai yargılarını şöyle açıklar: ? İçeri girilmesi ve çıkılması olanaksız bir odada işlenen cinayetin açıklamasını iyi yapamazsanız, inandırıcılığınızdan kaybedersiniz.
İşte Necip Fazıl bu noktada başarısız kalıyor. Okuyucu merakla cinayetin açıklanmasını bekliyor. Remzi Çetinkaya'nın ilk keşiflerini, Münevver'in katil olamayacağını kanıtlamasını heyecanla takip ediyor, ama ondan sonrası tam bir fiyasko. Yazarımızın iddialı olduğu belli. Yazdığı ilk polisiye romanda bu öykülemenin en zor türünde yazmaya soyunmuş, ama maalesef akla uygun çözümler üretemiyor. Hele en sonunda bayatlamış ve irrasyonel bir trük olan, bir insanı manyetize edip ona cinayet işletmeye kadar işi uzatınca, eser iyice çaptan düşüyor. Bir de yangında öldüğü söylenen Saadet Hanım'ın yaşadığı ve eziyetle elinden sahte bir vasiyetname alınmaya çalışıldığı ortaya çıkınca, romanın bütün mantık yapısı çöküyor ve inandırıcılığı tamamen yok oluyor.
Sonuç olarak, Necip Fazıl'ın yazdığı bu tek polisiye romanda başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Özendiği arkadaşı Peyami Safa'nın Cingöz Recai öykülerinde böyle tutarsızlıklara hiç rastlanmaz. Cingöz Recai öykülerinin mantıki kurgusu çok sağlamdır ve okuyucuyu irrasyonel çözümlerle aldatmaz.
Necip Fazıl öykündüğü Server Bedi hikâyelerinin seviyesini tutturamamıştır; kanımızca hatası, kurgusu çok zor olan 'kapalı oda muamması' türüyle işe başlamasından gelmektedir. Daha basit bir kurguyu gerektiren başka tür bir öykü kaleme alsaydı daha başarılı olması mümkündü. Yine de romandaki diyaloglar, kahramanların tasvirleri başarılıdır. Suçlunun kim olduğu hakkında okuyucuyu yönlendirmeler de vasatın üstündedir.
Necip Fazıl yazdığı bu polisiye romandan hayatının son demlerine kadar hiç bahsetmemiş, onun yaşamını ayrıntılı olarak tanımlamaya çaba sarf eden hayranları da bu eseri hiç söz konusu etmemişlerdir. Belki de yazarımız yapıtının başarısız olduğunu kabul etmiş ve unutulmasını yeğlemiş olabilir.?
Sözün özü Meş?um Yakut?un başarısız bir polisiye roman olduğunu belirten Üyepazarcı, yine de kitabın Latin harfleriyle baskısı yapılırsa merakla okunabileceğini ekliyor yazısının sonuna.