Haber Merkezi / TIMETURK
Dünya Çevre haftasında düzenlenen programda, tüketimin bir ihtiyaç olduğu, ancak dünya kaynaklarının sınırlı olduğu gerçeğiyle, aşırı tüketime vurgu yapılarak, tüketimin değerler ışığında yeniden tanımlanması gerektiği belirtildi. Sempozyumda çevreyi, toplumu yok sayarak tüketimde bulunulamayacağı ve tüketimin içinde yaşadığımız toprakların değerlerine göre şekillenmesi gerektiği vurgulandı. Bunun içinde tüketim eğitimine ihtiyaç duyulduğu belirtilerek, aşırı ve bilinçsiz tüketimin büyük bir sorun haline geldiğine dikkat çekildi.
Beş oturumla gerçekleşen sempozyumda, üretim, tüketim ve değerler, tüketimin düşünce temelleri, tüketim eğitimi ve sağlık, gelenek ve tüketim, tüketim, değerler ve toplumsal değişim konuları farklı disiplinlerden 25?i aşkın konuşmacı tarafından ele alındı.
?Tüketim yeniden tanımlanmalı?
Programın açılış konuşmasını yapan UTESAV Başkanı İsrafil Kuralay, tüketimin, ekonominin en temel kavramlarından birisi olduğunu söyleyerek, değerleri merkeze alarak, tüketim kavramını ekonomik, kültürel, sosyal etkilerini değerlendirmek ve geleneksel kültürün de bu konuda ortaya koyduğu değerleri, günümüz şartlarına göre yeniden yorumlamak için bu toplantıyı gerçekleştirdiklerini kaydetti.
?Küresel kriz aslında bir değerler krizidir?
Açılışta bir konuşma yapan MÜSİAD Genel Başkanı Ömer Cihad Vardan ise, ?Küresel kriz aslında bir değerler krizidir. Modern tüketim toplumunda tek amacın tüketmek olması, zaten kıt olan kaynakların israf olmasına ve ihtiyacın çok üzerinde bir tüketimin gerçekleşmesine sebep olmaktadır. Bu durum karşımıza hem ahlaki hem de ekonomik sıkıntıları da beraberinde çıkartmaktadır.? Vardan tüm dünyada yeni ve alternatif bir ekonomik yapılanma arayışlarının hız kazandığını anlatarak, ?Krizin bir yararı bu olmuştur ?şeklinde konuştu.
?Bizim değerlerimizde sınırsız tüketim yok?
Tüketim ve değerler sempozyumunun koordinatörü Prof. Dr. Recep Şentürk, açılışta yaptığı çerçeve konuşmasında şunları söyledi: ?Bu toplantıyla bizim kültürümüzde tüketimle ilgili değerlerin ortaya çıkarılmasını amaçlıyoruz. Çevreyi, toplumu yok sayarak tüketimde bulunulamayacağını belirterek, tüketimin yaşadığımız toprakların değerlerine göre şekillenmesi gerektiğini vurgulamaya çalışıyoruz.' Prof. Dr. Recep Şentürk daha sonra şunları söyledi: ?Etrafınızdaki insanların sadece görmekten dolayı sizin sahip olduğunuz imkanlar üzerinde hakkı ortaya çıkar. Bu anlayış başka hiçbir kültürde yoktur. Şimdi biz bu ve benzeri geleneğimizden getirdiğimiz tüketimle alakalı değerleri yaşatacak mıyız. Yoksa gloabal kapitalist kültürün ortaya koyduğu reklam ve moda ile dayattığı değerleri mi benimseyeceğiz.
Tüketim bir zarurettir. Ancak burada bilinçli tüketimi savunacağız. Tüketim çılgınlığına karşı çıkacağız. Geleneksel ifadesi ile biz buna israf diyoruz. Bizim geleneksel değerlerimizde mülkiyet hakkı ile tüketim hakkı arasında fark vardır. Bir şeye sahipsiniz diye onu tüketme hakkına sahip olduğunuz anlamına gelmez. Ancak onu tüketme hakkına ihtiyacınız oranında tüketebilirsiniz.
İlk oturumda üretim, tüketim ve değerler konusu ele alındı. İlk oturumda konuşan Doç. Dr. Bedri Gencer, tüketim anlayışının değişimi üzerinde durarak, ihtiyacı iştaha indirgeyen, iştahın süblimasyonuna dayanan modern ekonomide ihtiyaç fazlası gibi deyimlerin anlamsız ahlaki takıntılar haline getirildiğini vurguladı. Gencer, konuşmasında, tüketimin ihtiyaç için kullanılmasını değil, fazla mal edinmeyi, yani israfı ifade eden bir terim haline geldiğini söyledi.
Prof. Dr. Ömer Torlak, değerlerin oluşmasında rol oynayan etkenlere değinerek başladığı konuşmasında, özellikle modern alışveriş merkezlerinin tasarım biçimleri ve mağaza konumlandırmaları ile gazetelerin konuya ilişkin haber ve sunum içeriklerini analiz etmek suretiyle tüketimde değerlerin değişimini ifade etti.
Dr. Fatma K. Barbarosoğlu, tüketimi insanın eşya ile münasebetinin bir tezahürü olarak gördüğünü ifade ederek, sanayi inkılabıyla birlikte şehir hayatında ortaya çıkan yeni kamusal mekanda artık çeşitli vesilelerle karşılaşan insanın kimliğinin bir sorun haline geldiğini söyleyerek artık bireyin leydi ya da kontes olmaktan çok leydi ya da kontes gibi olmaya çalıştığını vurguladı.
Nazife Şişman, teknolojinin gelişmesiyle birlikte şehirleşme, küreselleşme ve tüketim ekonomisinin hakimiyeti gibi pek çok toplumsal, kültürel ve iktisadi sürecin dinin yaşanışını, dindarlığın tezahürlerini etkilediğini söyleyerek, bireyin kimliğinin yerine artık hayat tarzının kullanılmaya başladığını ve özellikle bu terimin bireyselliği ön plana çıkardığını vurguladı.
Doç. Dr. İbrahim Öztürk, klasik iktisat teorisinde var olan tüketim ve tasarruf arasındaki paradokstan hareketle, homo economicus?un yerine insani yüzü olan insan yüzlü bireyin oluşturulması için çalışılması gerektiğini belirttiği konuşmasında, yapılan hanehalkı çalışmalarında ortaya çıkan sonuçlarda, hanehalkı kompozisyonunun tüketimlerinin büyük bir bölümünün kira, gıda ve ulaşıma harcandığının tespit edildiğini ve bu yüzden lüks bir tüketimden bahsedebilmek için aslında kişi başına düşen milli gelirin 20 bin dolar olması gerektiğini vurguladı.
Yrd. Doç. Dr. Sadık Ünay, tüketimin yapısal gelişmesinden bahsederek, ekonomik liberalizm üzerinde yerel kültürel kodları aşındıran seküler, bireyci ve tüketim odaklı bir piyasa kültürünün oluşturulduğunu söyledi. Yine Avrupa?da Weberyan Protestan etiğe dayanan bir ekonomik modele karşın Asya?da ulusal asabiye kültürüne dayalı kalkınma hareketlerinin olduğunu belirtti.
Tüketimin düşünce temelleri konulu ikinci oturumda konuşan Dr. Muhammed Beyler, Hz. Peygamber?in hayatından tüketim örneklerinden bahsettiği konuşmasında, gelirlerini ve harcamalarını sınıflandırarak, Hz. Peygamber?in mütevazi bir hayat sürdüğünü, gösterişten uzak, sade bir hayat sürdüğünü ve paylaşımcı bir insan olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Mahmut Kaya, sosyal ve medeni bir varlık olarak insanın, akli melekeleri gelişmeden varlığı, duyuları ile algılamanın maddi nesnelere olan bağlılığın insanda bir şehvet haline geldiğini söyleyerek, maddenin egemenliğine giren varlığın sıradanlaştığını ifade etti.
?Markalar dinin yerine geçmeye çalışıyor?
Dr. Hüseyin Çırpan, kutsal ve manevi kavramların reklamlarda çok fazla yer aldığından bahisle, günlük hayatımızda kullanılıp atılacak bir ürünün tanıtımında kalıcı ve çok önemsediğimiz bir kutsalın kullanılmasının, kutsalı profanlaştırma veya içeriksizleştirme tehlikesini bünyesinde taşıdığını söyleyerek bunu, ?tek ve benzeri olmayan?, ?ebedi güzellik?, ?bu güzelliği gökte aramayın?, ?yıldızlar çok yakın, onlara dokunun?, ?aşkınız dengede? gibi reklam örnekleriyle aşkın olanın maddeyle ilişkilendirildiğini belirtti.
Dr. Huriye Martı, Tüketim ahlâkı geliştirilirken, insanın her türlü maddî imkânı ve doğal kaynağı dilediğince harcama hakkına sahip, imtiyazlı bir varlık olmadığı vurgulanmalıdır Şu halde tüketim, bir kayıp değil, kazanç alanı olduğu sürece gayesine ulaşmış demektir. Bir başka deyişle, tüketim, tüketilen şeyin yeni bir boyut, varlık ve anlam kazanmasına yol açtığı ölçüde anlamlıdır. Tüketim çarkının içinde değerlerin de ezilmemesi adına, tüketirken gözetilmesi gereken bir anlam sürekliliği olduğu fark edilmelidir.
Tüketim eğitimi ve sağlıklı konulu üçüncü oturumda konuşan Prof. Dr. Recep Kaymakcan, şu değerlendirmelerde bulundu: ?İhtiyaç ve araçsal anlamda tüketim eğilimi insanda doğuştan gelen bir özellik iken bunların nasıl karşılanacağı ve hangi düzeyde önem verileceğini belirleme de yaşanan toplumun kültürel ve ekonomik yapısı belirleyici olmaktadır. Diğer bir ifade ile nasıl bir tüketici olunacağı ve tüketime nasıl bir değer atfedileceği öğrenilen bir davranıştır. Öğrenilen bir davranışın ve tutumun ise formal ve/veya informal eğitim yoluyla değiştirilmesi ve yönlendirilmesi mümkündür.?
Prof. Dr. Volkan Tuzcu, sağlık alanındaki tüketim ile ilgili problemlerin bizim inanç ve değerlerimize uygun yaklaşımlarla büyük ölçüde çözülebileceğini söyleyerek, bu konuya gereken önem hızla verilmezse, sadece altından kalkılması imkansız bir ekonomik yükle karşılaşılmakla kalınmayıp, aynı zamanda daha sağlıksız bir topluma doğru sürüklenmemiz kaçınılmaz olacaktır? dedi.
Dr. Elif Tuzcu, koruyucu ve tamamlayıcı tıptan yararlanarak sağlık alanındaki tüketime dikkat çekerek şunları söyledi: bitkisel ilaçların doğru kullanılabilmesi için bitkiler ve diğer doğal yöntemlerle ilgili tedavi prensipleri tıp eğitiminde verilmelidir. Popüler kültürün desteklediği hayat tarzından daha insani olan, fıtrata uygun bir yaşam tarzına yönelerek, tükenmeden tüketme alışkanlıklarımızı gözden geçirmek akıllıca bir yaklaşım olacaktır.
Tüketici Hakları Merkezi Genel Başkanı Ömer keser ise şunları söyledi: Günümüzde yaşanan tüketici mağduriyetlerinin en büyük nedenleri arasında israfın önlenmememsi ve tüketicilerin kanaatsizliği ilk sıralarda sayabiliriz.. Başka bir değişle inançlarımızdan ve değerlerimizden uzaklaşmamızdır. Ömer keser, tüketim eğitimi konusunda ilkokul müfredatlarına yönelik çalışmalar yapılması gerektiğini vurguladı.
Tüketim ve Gelenek konulu dördüncü oturumda, Dr. Kamil Yaşaroğlu, Aşırı tüketim algısıyla kaybolan değerlerimizden birisinin de bereket olduğunu söyleyerek şunları söyledi: Artık bereketli hayatın yerini uzun ömür, bereketli kazancın yerini çok kazanmak aldı. Rızık rahmet iken, ikram temiz bereketin arka planı anlamlandırır. Bugün Türkçe?de bereket kelimesinin karşılığını bulamazsınız. Küçükken yemeğin ortasından yiyip bereketini kaçırmamak üzerine eğitilen birisi, büyüdüğünde de pastadan en büyük payı almak için diğer insanları harcamayacaktır.
Doç. Dr. Rahmi Yaran, İhtiyaç kavramı tanımlanması gerektiğini söyleyerek şunları kaydetti: ?Hayatın temeli insanı mutlu etmektir. Bu da ihtiyaçları karşılamakla mümkündür. İslam bencil değil diğerkam (başkasını düşünen) insan tipini öne çıkartmıştır. İnsanın hem kendisini hem başkasını mutlu etmek, infak ile (paylaşma) mümkündür. Geleneksel düşüncemizde ihtiyaçları sıralamak her zaman önemsenmiştir. Biyolojik ihtiyaçlar kadar psikolojik ihtiyaçlarda önemsenmiştir.?
Doç. Dr. Süleyman Derin ise, İnsan fıtratında tüketim olduğunu ve. Tasavvuffun tüketimin kontrol edilmesini sağladığını söyledi.
Doç. Dr. Cengiz Kallek, Eşya ile ilişki kurmada Hz. Peygamberi örnek olmalıyız. ?O dağ bizi sever, biz de onu severiz.? Böyle hissedebiliyor muyuz. Hz. Peygamber hep olumlu, sempatik bir isimlendirme yapmıştır eşyaya. Eskimeden eşyayı atmama konusunda Peygamber?i örnek almalıyız. Değerlerimizde eşyanın hak ettiği değer veriliyordu. Şeklinde konuştu.
?Tüketim çılgınlığına cevap: Sade yaşam?
Tüketim, değerler ve toplumsal değişim konulu beşinci oturumda konuşan Dr. Veli Sırım, Tüketim çerçeve bir kavramdır. İçine yerleştirilecek olan tablo önemlidir. Bugün Türk toplumunda tüketim kültürü hakim olmakta. Psikolojik bir bağımlılık olarak tüketim bağımlılığı var. Hastalık varsa çözümü de var. Hastalık küresel düzeyde olduğu için onun düzeyi de küresel olmalıdır. Bu kültürün en önemli özelliği hırstır. Bunun ortaya çıkması seri üretimin başlaması ile tetiklendi. Aleşveriş merkezlerinin ortamları tüketim hızını arttırıyor. Her hedefe hızla ulaşmaya çalışıyoruz. Ama hızla ulaşılan hedef hiçbir zaman istediğimiz hedef olmuyor. Gönüllü sadelik bu hızlı tüketim kültürüne bir alternatiftir.
Şule Albayrak ise şunları söyledi: 'Günümüz toplumunun eleştirisi yapılırken, 'tüketim' kavramı merkeze alınıyor. Tüketim toplumu olgusu, refah seviyesi arttığı nispette tüketime yönelen toplumumuz açısından da her geçen gün önemi artan bir olgu haline gelmekte.' Şule Albayrak, 1980'lerde Özal'ın desteklediği liberal ekonomi modeliyle orta sınıfta gözlenen hareketliliğin nedeni olarak da toplumun tüketim paradigmasından etkilenmeye başlamasını gösterdi
Esra Albayrak, 'tüketim hastalığı' konusunda toplumsal duyarlılığı artırmak gerektiğini vurguladı. Bunun için çözüm önerilerini anlatan Esra Albayrak, Milli Eğitim'in müfredatına mutlaka bilinçli tüketim derslerinin konulması gerektiğini savundu ve 'Bu konuda Milli Eğitim'e önemli görevler düşüyor'' diye konuştu
Doç. Dr. Gökhan Bacık, Asli ihtiyaçlar diye bir kavram kategorik olarak kullanılamaz. Piyasa ekonomisinden sonra arz ? talep vardır. Tüketim mekanizmasının nasıl olması gerektiği konusunda genel geçer çözümler bulunması gerektiğini söyledi.
Şükrullah Dolu, İnsanlık tarihi açısından ilginç bir süreçten geçiyoruz. 30 yıl önce üretimin yetersizliği krizini yaşıyorduk. Şimdi ise üretim fazlası krizini yaşıyoruz. insanlardan ihtiyaçlarına göre değil de, piyasanın çarklarını döndürmeleri için tüketim yapmaları isteniyor. İnsanı piyasanın oyuncağı haline getiren de bu kendini bilmeyiştir. İnsanın maddi olduğu kadar manevi ihtiyaçları da vardır. İnsanoğlunun manevi ihtiyaçları unutturulmuş, tek boyuta indirgenerek duygusal açıdan özürlü hale getirilmiş ve kalbindeki manevi boşluğu tüketim çılgınlığı ile doldurma yarışı başlatılmıştır.
//