Murat Çelikkan / Sabah
PKK ve Kürt Hareketi adlı kitabın yazarı Aliza Marcus, şubat ayında kitabının yayımlanmasından hemen sonra Irak'ta ve Güneydoğu'da araştırmalarına devam etti. Kendisiyle hem Irak, hem de Kürt sorunu hakkında konuştuk
Kan adlı kitabı Türkiye'de şubat ayında yayımlandı.. PKK'dan ayrılanlar ve PKK muhalifi Kürtler ve Türk solu ile yaptığı görüşmelerle hazırlanmış, PKK üzerine bir kitaptı. Yanlı bulanlar oldu ama Kürt sorunu ile ilgili hemen herkes tarafından da okundu. Aliza Marcus, ABD'li bir gazeteci. 90'ların başında Türkiye'ye geldi, sonra Reuters Haber Ajansı'nın Türkiye muhabiri oldu. Türk medyası için haber değeri taşımayan konular, haliyle, uluslararası bir haber ajansı için haberdi ve o da Kürt sorunu ile ilgilenmeye başladı. Haberleri nedeniyle hakkında zamanın DGM'sinde dava açıldı ve Türkiye'den ayrıldı. PKK üzerine yaptığı çalışmalar nedeniyle yurtdışında bu alanda bir uzman kabul ediliyor. Marcus bu yıl başında uzun bir aradan sonra ilk kez Türkiye'ye geldi. Üç yıl önceki gelişi çok kısa süreli, hakkında açılmış olan davanın Türkiye'de onun için bir sorun yaratıp yaratmayacağını kontrol etmek üzere bir gelişti. Bu kez, Kuzey Irak'ta uzun zaman geçirmiş, Irak Kürtleriyle görüşmüş, sonra Türkiye'ye geçerek Şırnak, Cizre ve nihayet Diyarbakır'a gelmiş, insanlara görüşüyordu. Türkiye'de ve Kürt sorununda yol katedilip katedilmediğni anlamaya çalışıyordu. Geçtiğimiz hafta Aliza Marcus ile şubat ayında kitabının yayımlanması nedeniyle yaptığımız söyleşiden bu yana nelerin değiştiğini konuştuk. Marcus, PKK'nın demokratik bir hareket olmadığını, muhaliflerini susturduğunu düşünüyor. Cumhurbaşkanı Gül'ün Kürt sorununda yeni Turgut Özal olabileceğine inanıyor. Ahmet Türk'ün çok deneyimli bir siyasetçi olarak Kürtlerden çok, Türkler için önemli olduğuna ve çözümün parçası olması gerektiğine inanıyor. Çözüm içinse Yitzhak Rabin'in şu sözünü hatırlatıyor, 'İnsan dostlarıyla değil, düşman gördükleriyle barışmalı.'
- Uzun zamandır Diyarbakır'a ve bölgeye gelmedin. Ne değişmiş, ne düşünüyorsun?
- Çok büyük bir ekonomik gelişme var. Ayrıca yol kontrolleri kalkmış, kesinlikle eski baskıyı hissetmiyorsun. Savaşı da hissetmiyorsun. Bu, bence bölgede insanların gündelik hayatlarını da etkilemiş. Irak Federe Kürdistanı'ndan çok daha gelişmiş buluyorlar kendilerini. Kürt işadamları Irak'a iş yapmaya gittiklerinde kendi işçilerini yanlarında götürüyor. Kürtlerin yerel yönetim tecrübeleri de artmış. Tabii bölgedeki ekonomik zenginleşme, Kürt sorununu ekonomiye bağlayan görüşün de çökmesi anlamına geliyor. Çünkü Kürt milliyetçiliği de artmış.
- Son dönemde Kürtçe TV yayını gibi reformların etkisini nasıl gözledin?
- Ankara'dakiler 'Şu hakkı versek mi, vermesek mi?' diye tartışırlarken Güneydoğu'da bu zaten hayata geçiyor. Kürtler bence TRT- ŞEŞ'i çoktan aşmış. Belki 15 sene önce önemliydi ama artık eski önemi yok ki. Roj TV'leri var, Irak televizyonu var, yerel televizyonlar var.
- Yine de bunun gelişmesinde Kürtçe üzerindeki baskıların, yasal engellerin azalmasının önemli bir etkisi var.
- Evet ama mesele devletin düzenlemeyi her seferinde hayatın gerçekliğinden sonra yapması. Yani ben 15 yıl önce buradayken de bu kadar yaygın olmasa da Kürtçe kasetler, Kürtçe kitaplar vardı, en önemlisi Kürtçe konuşuluyordu. Evet düzenleme şu anlamda önemli, her zaman 'bugün tamam ama yarın yasaklanabilir, insanlar tutuklanabilir' korkusu var. Kürtler haklı olarak buna yasal ve kalıcı bir çözüm istiyor.
- Türkiye'de televizyon ve gazetelere baktığında, ciddi bir değişim olduğu hissine kapıldın mı?
- Yok, hayır. Ortada Kürt sorununun çözümüne ilişkin gerçek bir tartışma yok. Sorun da bu. Bazı köşe yazarları tartışıyor olabilir ama bu konuya ilgi duyanlar neredeyse 10 yıldır aynı şeyleri yazıyor. Ama Ankara'daki tartışmalara baktığınızda Güneydoğu'da olan bitenin iki-üç yıl gerisinde oldukları hissine kapılıyorsun. Hâlâ Kürt gerçeğini kabul etmekten uzak yaklaşımlar bunlar.
- Sorunun yeteri kadar tartışılıp, doğru tespit edilmediğini mi düşünüyorsun?
- Görüşmeler olmadan hükümet bir paketle ortaya çıkarsa yeterli olmaz. Bugün Güneydoğu'da tartışmalar, forumlar yapılıyor, sokaktaki insanlar tartışıyor. Ankara'nın bu tartışmalara kulak vermesi lazım. Türkiye'nin bu konuda ideolojik engelleri var. İsrail Filistinlileri, İngiltere İrlandalıları, İspanya Basklıları dinleyerek, tartışarak sonuca ulaştı. İsrail, Hamas'ı resmen tanımasa da her iki tarafın ateşkesi için uzlaşma sağlandı. Sonuçta çözüm değişmeyecek. Mesele Türkiye'nin 10 yıl daha bekleyip beklemek istemediği...
- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Kürt sorunu konusundaki son açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsun?
- Herhangi biri bir çözüm getirecekse, bu Gül olur. Erdoğan 2007'de denedi ama nedeni ne olursa olsun sonuçta başarılı olamadı. Anayasa konusunda da Kürt sorununda da Başbakan için bu daha zor olabilir. Cumhurbaşkanı siyaset üstü konumuyla bunu daha kolay yapabilir.
- Bir çözüm olabileceğine inanıyor musun?
- Umuyorum. Bu dönem birkaç açıdan önemli. Birincisi PKK, silahlı mücadele ile gelebileceği noktaya geldi, siyasal çözümlerin önemini kavradı. Ayrıca insanlar artık savaş istemiyor. Silahların bırakılmasını isteyenler bence çoğunlukta ama bir konuda yanılmamak lazım: Kürtler hâlâ PKK'yı nihai korumaları olarak görüyor. Beş yıllık kısmi ateşkes döneminde, PKK Türkiye'den çıkarken Türkiye bu konuda tek bir adım atmadı.
- Diğer etkenler nedir?
- Çözümü gerçekleştirebilecek, kabul edecek ve ettirecek bir örgütle yapabilirsiniz. Yeni nesil, 70'lerden gelmiyor, Türklerle ortak çalışma deneyimleri az. Genç nesil bence daha radikal. Kuşak değişimi olunca kontrol çok daha zor olacak. Bir örgütle görüşme yerine, 10 yıl sonra beş örgütle görüşme gerekebilir. Şimdi bütünlüklü bir örgüt var. Önümüzdeki birkaç yıl, bu açıdan çok önemli.
Türkiye bir 10 yıl daha beklemek istiyor mu?
Gül'ün Kürt sorununda yeni Turgut Özal olabileceğine inananan PKK ve Kürt sorununda uzman ABD'li gazeteci Marcus, 'Türkiye bir 10 yıl daha bekleyecek mi diye' soruyor.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-06-07 19:33:00
SON VİDEO HABER
Haber Ara