Dolar

34,8709

Euro

36,6486

Altın

3.047,27

Bist

10.058,47

Ergenekon?un İslamcılar üzerindeki uzantıları

İslamcılar ya da dindarlar bu yapı içerisinde hiç yok gibi... Peki gerçek böyle mi? Cevabını Yasin Aktay veriyor.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-05-26 15:26:00

Ergenekon?un İslamcılar üzerindeki uzantıları

Sezgin Çelik- Ajans 7/24

?Ergenekon?un İslamcılar üzerinde de uzantıları var?

Prof. Dr. Yasin Aktay, Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde bir öğretim görevlisi. Sıradan bir akademisyen olmanın ötesinde toplumun içinde bulunduğu konulara eğilen bir isim. Sayısız makaleleri ve birçok kitabı var. Aynı zamanda,Yeni Şafak Gazetesi köşe yazarı.

Entelektüel bir sosyo-antropolog bakış açısına sahip olan Yasin Aktay?la Türkiye?de yaşanmakta olan ve çok farklı yaklaşımlardan dolayı kamplaşmalara sebebiyet veren Ergenekon Terör Örgütü sürecini konuştuk.

Ergenekon?un Susurlukla olan ilişkisi, farklı ideolojik ve sosyal katmanlar içerisindeki uzantıları, Yargı sürecini ve bu süreçte sıkça gündeme getirilen yargının bağımsızlığı meselesini, Hizbullah-Ergenekon bağlantısını, Hizbullah?ın Fethullah Gülen cemaatiyle olan krizini konuştuk.

İki bölüm halinde yayınlayacağımız söyleşinin ilk bölümünü sizlerle paylaşıyoruz.

?Ya kendilerini öldüren katilleri merak etmiyorlar ya da ölümlerini önemsemiyorlar?

Yasin Bey, Türkiye Ergenekon isminde yüzyılın davası ile tanıştı ve bu dava için kimileri ?faso fiso? derken, kimileri de ?Türkiye bağırsaklarını temizliyor? gibi tanımlama getirdi. Siz bu davayı nasıl tanımlıyorsunuz ve bu sürece nasıl bakıyorsunuz?

Bir yanıyla tabii ki yüzyılın davası. Bir yanıyla da Türkiye?de sadece devletin değil, aynı zamanda da toplumun bağırsaklarının temizlenmesini ifade ediyor. Ancak Türkiye?de tabii bu sürecin öyle çok kolay olmayacağı da anlaşılıyor. Çünkü bu Ergenekon denilen şey basit bir örgüt değil. Maalesef toplumsal anlamda da desteği olan bir yapılanma. Yani Türkiye?de belli bir kesimde insanlar bir şekilde, cuntacı bir yapılanmanın varlığını bildiği halde ve bunun çok fazla entrikalar yapıyor olduğunu, gerektiğinde cinayetler işliyor olduğunu bildikleri halde bunu onaylıyorlar. Bunların sayılarının da öyle çok az buz olmadığı anlaşılıyor. Bir miting yapıldığında on binlerce insan böyle bir mitinge katılabiliyor. Belki de yüz binlerce insan, yani bu bir dava sürecine konu olmasa, insanlar bu konuda risk payını yeterince ürkütücü, korkutucu ve caydırıcı bulmazlarsa, çok daha da destek verebilecekler böyle bir yapılanmaya. Bu anlaşılıyor, şu an. Çünkü Ergenekon?da bakıyorsunuz bir cinayet işlenmiş. Danıştay cinayeti işlenmiş ki, bugünlerde 3. yıldönümünde. Üçüncü yıldönümü dolayısı ile anma toplantıları yapılıyor ve anma toplantılarında halen ortaya çıkan bütün gerçekler, bizzat Türkiye?nin en yüksek yargı organları tarafından ciddiye alınmıyor. Üstelik bunun halen bir türban davası olduğunu deklare ediyorlar. Yani bu insanlar öyle garip bir şey ki, psikologların incelemesi gerekiyor.  Kendilerini öldüren katillerin ait olduğu şebekeyi ya hiç merak etmiyorlar ya da oradan gelecek ölümü çok fazla da önemsemiyorlar. Ona razı gibi görünüyorlar. O entrikanın bir parçası olmaktan büyük bir rahatsızlık duymuyorlar. Eğer durum bu ise bu bir sorundur. Öbür tarafta başka bir sorun da olabilir. Bir enayilik var işin içerisinde, gönüllü bir kandırılmışlık var ve olup bitenleri hakikaten ait oldukları cemaat yapılanmaları her ne ise o cemaatin bakışı ile değerlendiren bir durum. Diğer yandan olaya çok objektif bir şekilde bakınma imkânına sahip olmayan bir yargı gücü söz konusu. Yargı bir ülkenin gözüdür, kulağıdır, vicdanıdır. Bütün durumları değerlendirip konu hakkında şanına yakışır bir şekilde karar verdiği mekanizmadır yargı. Yargı sadece objektif bir şekilde bir takım durumları değerlendiren bir yapı değildir. Yargı aynı zamanda bir toplumun kalitesini de ortaya koyan bir şeydir. Ve Türkiye?de maalesef en kötü ihtimalle yargımız son derece naiftir diyebiliriz.



?Susurluk?tan 28 Şubat ürettiler?

Ergenekon sürecinin kendileri açısından menfi tarafı olduğu bir kesimin ?Susurluk? günlerindeki tavrı bambaşkaydı. Yani bu çelişkiyi neye bağlıyorsunuz? Susurluk?ta başka olan, Ergenekon sürecinde neden bambaşka bir yüzle karşımıza çıktı?

Aslında Susurluk?ta da çok başka değildi. O zamanlar bile olayı şu şekilde açıklamak mümkün oluyordu. O dönemlerde bu tür yazılar yazanlar vardı ve bunu büyük bir buluşta sayılmazdı ki ben de söyledim. Susurluk üzerine gidilmesini o günlerde savunan dalga / atmosfer, aslında çoktan Susurluk?un manipülasyon yörüngesine girmiş bulunuyordu zaten. Daha doğrusu Ergenekoncuların manipülasyon dairesine girmiş bulunuyordu. Dolayısıyla Susurluk?un üzerine gidilmesi gerektiğini bas bas bağıranlar, bu işin sonunun nereye gideceği konusunda çok büyük bir özgüvene de sahiptiler zaten. ?Susurluk?un üzerine gidilsin? denilirken, aslında bu işin nereye gidileceği konusunda adres çok belliydi. Hiç ilgisiz bir yere gidilmesini istiyorlardı aslında. Susurluk davası konusunda toplumun istediği aydınlanmanın veya aydınlatmanın nereye kadar gideceği konusunda tedbirlerini almışlardı. Tuttular mesela Susurluk?tan 28 Şubat ürettiler. 28 Şubat üretme başarısı kaydetti o kitleler. Dolayısıyla o kitleler zaten ne istediklerini çok iyi biliyorlardı. Onun için o günkü tavırla bu günkü tavırları arasında fark gibi görünen şey, aslında bunların sadece üçkâğıtlarıdır, başka bir şey değil. Bu kesimin entrikasının ne kadar iyi çalıştığını gösteriyor, başka bir şey değil.

?Yargı sonuçta hepimizin gözü önünde olacak bir şeydir?

Bu kesimler, Türkiye?de kendi kulvarında güçlü imkânları, özellikle basın ve türevlerini ellerinde tutuyorlar. Şimdi burada özellikle bir cümlenin toplumsal alt tabanda da bir karşılığı var gibi. O da şu: Ergenekon sürecinin aslında sahici bir süreç olmadığını, yapay bir süreç olduğunu, AK Parti?nin tetiklediğini, Fethullah Gülen ve yapısının organize ettiğini söyleyip konuyu ve süreci başka alana kaydırıyorlar. Ve bu yaklaşımların da toplumsal bir karşılığı var gibi. Özellikle kimi bölgelerde çok sıradan, herhangi bir cemaate ya da siyasal yapıya kendisini atfetmeyen kişilerden bile Ergenekon sürecini bilmeyen ya da ?bu Ergenekon bildiğiniz gibi değil? diyenler var. Bu süreci sulandırma becerisi tutuyor mu sizce?
 
Yani şöyle tutuyor:  Türkiye bir miktar gerilim yaşıyor; ama ne kadar sulandırılırsa sulandırılsın ortaya çıkan veriler artık üzeri kapatılabilecek yani artık çok da fazla eriyecek veya ehemmiyeti azalarak geçersizleşecek veriler değil. Hukuk açısından artık cinayetler var ortada. Cinayetlerin ipucu yakalanmış bulunuyor. Yani bazıları yargıya müdahale diyor. Yargıya tabii ki müdahale edilmez ama Yargıya müdahale edilmemesi demek şu demek değildir: Yargı sonuçta hepimizin gözü önünde olacak bir şeydir. Biz Hukukun üstünlüğünden şunu anlamıyoruz: Biz hepimiz seyirci gibi susacağız ve Yargı istediği kararı verecek. Dünyanın hiçbir yerinde artık böyle bir hukuk sistemi kalmadı. Hukuk sistemi, aksine kamu denetimine de tabiidir. Kamunun gözüne de tabiidir. Kamunun gözü önünde olup bitiyor. Yani mesela bir hukuk adamının herhangi bir olaydan delili nasıl ürettiğine dair kuralları artık herkesin malumudur. Bu konuda sadece hukuk adamının bildiği kurallar değildir. Toplumun tamamı bu kuralları bilir; hukuk adamı, toplum adına bu hükmü verir. Dolayısıyla hukuk adına insanların müdahil olmaları, konuyu eleştirmeleri, konunun nereye doğru gidiyor olduğunu izlemeleri yargıya müdahale değildir. Bu anlamda her şeyin kamuoyu önünde olup bittiğini söylüyoruz. Danıştay konusunda ortaya çıkan yeni deliller, yeni veriler, mahkeme henüz karar vermedi diye konuşamayacağımız veriler değil. Aksine dışarıdan bakan insanlar için bile çok fazla şey söyleyen, neredeyse kesine yakın değerlendirmeler yapmaya imkân tanıyan verilerdir. Artık hangi hâkim bunları görmezden gelebilecek? Bunları görmezden gelebilecek hâkimler, kamu vicdanına da karşı bir miktar açık olmakla zorunlu kalacaklar.

?Bu yapının İslamcılar içerisindeki uzantıları var?

Bir de olayın şöyle bir boyutu var. Şimdi bu Ergenekon?un bu içyapısını masaya yatırıp sorgulamaya başladığımız zaman, toplumun sağından, solundan, ortasından, askerinden, polisinden, sermaye sınıfından, politikacısından, bürokratından, akademisyeninden, gazetecisinden hemen hemen toplumun her kesiminden karşılığı var. Özellikle de Türkiye?de kaç tane siyasal yapı varsa ya benzerinden ya da aynısından bu örgütün içerisinde yer tutan kadrolar var. Şimdi bu koca fotoğrafın içerisinde her şeyin her türlüsünden biraz var da, sanki İslamcılar ya da Dindarlar bu yapı içerisinde ya hiç yok gibi ya da varsa bile çok seyrek gibi. Bu işin neresinde sizce İslamcılar ya da Müslümanlar?

Şimdi İslamcılar bile bile, benim bildiğim kadarıyla böyle bir yapının içerisinde zaten yer almıyorlar. Ama bu yapının İslamcılar içerisindeki uzantıları var. Çünkü bunlar genel anlamda ideolojik olarak baktığımız zaman zaten İslam?a uzak ve yabancı olan unsurlardır. Ama bunların bir kanatları istihbarat, bir kanatları da Devlet olduğu için, Devlet adına birileriyle kurdukları ilişkilerle bir takım hareketleri çok kolay manipüle edebilmişler. Ve çok da seyrek değiller. 2004 ? 2005 yılında fol yok, yumurta yok, ortada kalkıp hilafet mitingi yapmaya kalkışmaları çok garip bir şeydi. Geçmişte Hizbullah?ın Güneydoğu?da yaptığı işler, bu Ergenekon?un manipülasyonuna örnektir. Şunu söyleyemiyorum, bunu söylemek çok kolay da değil. Bunun sosyolojisi de antropolojisi de bir sürü su kaldırır bir konudur. Güneydoğu?da Hizbullah nasıl Ergenekon?a eklemlendi? Bu kuşkusuz çok net bilebildiğimiz bir konu değil. Ama bir şekilde Ergenekon onu çok iyi kullandı. Onu biliyoruz.

SON VİDEO HABER

'Suriyeliden acil satılık' ilanları patladı; uzmanlar uyardı

Haber Ara